22 Aralık 2024

, , ,

Refüj



Hasan Sivri’nin özellikle son bir ay içerisinde söyledikleri, ya yalan ya da yanlış. Hatta Esad, Sivri’nin istihbaratına kanıp her şeyin yolunda olduğuna inandığı, bu yüzden önlem almadığı, ihaneti görmediği, iktidarını tam da sebeple yitirdiği söyleniyor!

AKP borazanları da yalan söylüyorlar. Suriye’de olayların başladığı günlerde Esad’ın uyguladığı zulümden bahsederken, Erdoğan’ın o dönemde çıkıp “Esad kardeşimizi ‘Mübarek ve Kaddafi’nin başına gelenler senin de başına gelir’ diye uyardık. Kendisine, gerekirse eylemleri zor kullanarak bastırmasını tavsiye ettik” dediği üzerinde hiç durmuyorlar.

O borazanlar, Sünnilerin ikna edildiği yağma sürecinde o toprakların ateşe ve kana boğulmasında Türkiye’nin politik ve askeri bir araç olarak kullanıldığı gerçeğine hiç değinmiyorlar. O Sünniler, “biz ıslahçı yolumuzda yürüyorduk. Bize parti kurmamızı Hakan Fidan söyledi. Sonra başımıza gelmeyen kalmadı” diyen Mısır’ın İhvancılarını unutmuş görünüyorlar. O İhvan’a yönelik katliamın simgesi Rabia, devlete ait bir simgeye bizzat Erdoğan’ın eliyle dönüştürülüyor. Solun hâlen daha laiklik yaygarası koparması da devletin emri. Yapılanlar, bu yaygarayla gizleniyor.

Arap Baharı, Sünnilerin sürece topyekûn ikna ve ortak edilmesinden başka bir anlama sahip değil. Abdullah Gül’ün makul vatandaşı olarak 1 Mayıs’ta Taksim’e girenler, meydana uzanan yolun bir şeridinde, (hafıza yanıltmıyorsa eğer) “Arap Baharı emperyalizmin oyunudur” diyen MKP, diğer şeridinde “Arap Baharı halkların devrimidir” diyen TKP-ML pankartlarına şahit olmuştu. Belki de iki öneri de yolun ortasındaki refüj kadar Maoist değildi! Zira kimsenin uzun yürüyüşe sabrı yoktu.

Bir momentte Esad’ın uyguladığı zulüm görülmeliydi, ama emperyalizmin müdahalesi sonrası sürecin içeriği ve biçimi değişti. Gene de gözler, sahada Esad’a karşı yürüyen bir devrim varsa ona örgütlenebilen, kitleleri örgütleyebilen, onların öfkesini kuşanan bir iradeyi arıyordu. O günlerde ya gözler ya da iradenin kendisi kördü.

Esad, Hizbullah’ın dolayısıyla İran’ın devlette ve mekânda stratejik öneme sahip noktalara yerleşmesine izin vermedi. Aynı şeyi 27 Kasım sonrası da yaptı. Sonra Rusya’ya sığınmayı tercih etti. Bu süreçte kimse, ateşi ateşle durdurmayı düşünmedi. Karşı-devrimin karşısına devrimle çıkmadı. Eski düzenin devrim olduğu inancıyla hareket edildi.

Marx, “karşı-devrim de devrimdir” diyor. Emek-Adaletçiler, işte tam da bu karşı-devrimciliğe örgütlüler.[1] 2010 ve öncesinde kurucularının bastığı toprakları ateş ve kana boğuldu. Onlar, bu konuda hiçbir şey yapmadılar. Suriye, Filistin ve Lübnan’daki dirençle ve öfkeyle buluşma kanallarını aramadılar. Ancak karşı-devrim gerçekleşince ses çıkartabildiler. Solu liberal bir yerden silahsız bırakmak için uğraştılar. Müslüman cenahtan gelenlerin asli niyeti bu.

EAP’ın ve solcuların gözlerini kapadığı bir gerçek var: Esad, babasından miras ülkeyi neoliberalizmin rüzgârlarına açandı. İngiltere’den yanında getirdiği iktisatçı, finans-kapitalin elemanıydı. 2003’teki kıtlık sonrası mahvolan köylünün maruz kaldığı sömürü ve zulmün altında bu elemanın bağlı olduğu güçlerin imzası vardı. O köylüler proleterleştiler, misal Halep’e işçi olup akın ettiler. Bu akını ve sınıfı laik solcuların “İslamcı ve cihatçı” diye tu kaka ilân etmeyi sevdikleri güçler örgütledi. Kimse, “biz niye örgütlemedik?” diye sormadı. Bu açıdan, Aralık ayı başında Suriye Komünist Partisi’nin “devletin liberal politikalarına da karşı çıkıyoruz”[2] demesinin bir anlamı yok. O da TKP gibi devletin sarayının gölgesinde yaşamaya alışmış bir bitkiden başka bir şey değil. Neoliberalizmin yol açtığı öfkeyi örgütlemek için hiçbir şey yapmadı. Devletin serinliğine saklandı.

Dolayısıyla, aradaki çatlaklardan ilerleyecek, işçi-köylü iktidarı adına mevzi örecek bir iradeye ihtiyaç vardı. Bu yoksa Esad’da temsil olunan iradeye bakmak zorunluydu. Emek ve Adaletçilerin kimlikçi-liberal bir Sünnicilikle Suriye’deki yağmaya alkış tutmasının politik bir anlamı bulunmuyordu. Onlar, mikro siyaset ve birey merkezli ideolojileri üzerinden pratiklerini kendilerinden kuruyorlardı. Bu kurguda başkasına ancak hürmet edilebilir ya da acınabilirdi. Aynı kurgu, doğası gereği, emperyalizme kör ve sağırdı.

Emperyalizm, Libya’da Kaddafi’yi, Suriye’de Esad’ı El-Kaide ile mücadeleye zorla kattı. Sonra da El-Kaide’yi silahlandırıp bu isimlerin üzerine saldı. Bu oyun görülemedi. Sünni’deki öfke, idrak edilemedi. Halk sınıflarının tabi olduğu dinamik, anlaşılamadı. Devlet, Sünni’yi emperyalist yağmaya örgütleme işini Erdoğan’a verdi.

Denildiğine göre, HTŞ aslında geçen sene saldıracaktı ama Erdoğan’ın isteği üzerine saldırı ertelendi. Ağustos ayı içerisinde Esad’la görüşme niyetinin dile döküldüğü günlerde saldırı hazırlıkları başlatıldı. Demek ki Erdoğan’ın görüşme talebi, hazırlıkları gizleyen sis perdesiydi.

Suriye’deki gelişmeler, Irak işgali ile bağlantılı. 2003’te Irak’a güneyden girmek isteyen İngiltere’yle ABD arasında gerilim olduğu söyleniyordu. Hatta iddiaya göre, Türkiye’deki İngilizcilerin etkisiyle 1 Mart tezkeresine “hayır” denildi. Sonrasında ABD, İstanbul’da doğrudan İngiliz’le bağlantılı noktalara yapılan bombalı saldırılarla bu “hayır”a cevap verdi.

Suriye’de yaşananlarda CIA-Pentagon arası gerilim de etkili. Bu iki kuruluş, bir tür “iyi polis-kötü polis” oyunu çeviriyor. Kürtler ve HTŞ ile ilgili tartışmalar, bu gerilimle alakalı olmalı.

HTŞ, yeni ihtiyaçlara göre eldeki El-Kaide’nin dönüştürülmüş hâli. Amerikalı gazeteci Seymour Hersh (burada Tekin Yayınları’ndan çıkması gereken ama yayınevinin korkudan basamadığı) kitabında, Ladin’in 2006’da yakalandığını, 2011’de öldüğü ilan edilene kadar CIA’in El-Kaide hücrelerine Ladin imzalı mektuplar gönderdiğini söylüyor.[3]

Belki de Ladin, 2006’da yakalandıktan kısa bir süre sonra öldürüldü. 2011’e dek Suriye için tüm örgütsel yapı, içeriği ve biçimiyle birlikte dönüştürüldü. Bugün EAP’ın “blazerli devrimci”si Cevlani, yeni makyaj, yeni imaj. Muhtemelen yakında “bizim dışişleri politikamızın merkezinde LGBT duruyor” diyen Amerikan dışişleri bakanlığının emri uyarınca eşcinselliğine dair imalara veya bu alana dair mesajlarına tanık olacağız! O, serbest piyasa ekonomisi neyi emrediyorsa onu yapacak. Kalın’ın kıldığı namaz da aynı sermaye için. EAP, o sermayenin ilerleyişini “halkların özgürlük yürüyüşü” olarak makyajlamak zorunda.

Kalın’ın selefi Hakan Fidan’a İsrail’le ticaretin solcu raportörü Metin Cihan’ın methiyeler düzmesi tesadüf değil. Demek ki Cihan’ın bilgi kaynağı orası. Cihan da “Hakan Fidan’ın dışişleri bakanı olmasını isterim” diyen Sırrı Süreyya Önder’le aynı yere hizmet ediyor. Vaktiyle Fidan’ın PR’ı için çekilen dizide bugünkü Etimesgut belediye başkanının hem tiyatrocu hem de yapımcı olarak rol almış olması gayet normal!

Dildeki İsrail karşıtlığı yalan. Sahada HTŞ, İsrail’i kuran Hagana ve İrgun gibi hareket ediyor. Bu terör örgütleri zamanla devletin ordusu hâline geliyorlar. Örgüt içerisinde savaşan Uygurlar İsrail’in model ülke olduğunu söylüyorlar. Emperyalist-Siyonist proje, kendi kadrolarını imal ederek ilerliyor. Herkes, bir akla, sınıfa ve güncel ihtiyaçlara bağlanıyor.

Hakan Fidan, meclisteki oturumda Dem Parti sıralarına dönüp, “biraz rasyonel olun, biraz sınıf atlayın, kendinizi update edin. Üçüncü dünyacı demagojiden kurtulun” diyor. Oysa zaten o sıralarda oturanlar, tam da Fidan’ın dediğini yapıyorlar, o söz uyarınca hareket ediyorlar. O nedenle, dün sendikasını ve örgütünü devlete teslim eden, o devletin içteki elemanı olarak Veysi Sarısözen, “Öcalan’ı verin, Rojava’yı alın” buyuruyor. Kimin toprağını kime verdiğini kimse sormuyor.

Bugün dostlar alışverişte görsün çatışmalarına ve eylemlerine tanık olunuyor, perde gerisinde yapılan anlaşma işliyor, plan yürüyor, ezilenlere umut olarak sunulan, özgürlük diyarı Rojava, parsel parsel devlete teslim ediliyor. Her şey, Sünni zenginler, Kasiyun Dağı manzaralı lüks malikanelerinde alkolsüz şampanyalar patlatsın, Körfez ağalarıyla partilesin, Türk’ün laik zenginleri de paylarını alsın diye yapılıyor. Sosyalist hareketin önderi Özgür Özel, bu yüzden patronlara “madem Suriyeliler gidecek, siz de fabrikalarınızı Suriye’ye taşıyın” buyuruyor.[4] O işçiden ve köylüden tiksinenler, sosyalist hareketi o özgür ve o özel için ele geçiriyor. Herkes, koşa koşa CHP kervanına bağlanıyor.

Eren Balkır
18 Aralık 2024

Dipnotlar:
[1] “Suriye Halklarının Sevincini Kuşanalım, Halkların Düşmanlarına Karşı Ayağa Kalkalım!”, 9 Aralık 2024, EAP.

[2] Suriye Komünist Partisi, “Tüm Güçler Seferber Edilmeli, Düşmanlara Karşı Konulmalı”, 1 Aralık 2024, İştiraki.

[3] Seymour M. Hersh, The Killing of Osama bin Laden, Verso, 2016. Hersh, aynı zamanda Suriye’yi istikrarsızlaştırma çabalarının 2006’da başladığını söylüyor.

[4] “Özgür Özel Patronlara Suriyeli Sömürme Taktiği Verdi”, 17 Aralık 2024, Sol.

0 Yorum: