06 Aralık 2024

, ,

Fanon ve Gazze



New York Times gazetesinin sayfalarında Martinikli eleştirel düşünür Frantz Fanon’a dair bir yazıyı her gün bulamazsınız. Böyle bir yazıya denk gelmişseniz, siz gene de dikkatli olun.

Yazı, Fanon’un etkisini kırmak, böylelikle Filistin ulusal kurtuluş mücadelesinin sömürgecilik karşıtlığının ve dekolonizasyon mücadelesinin en güçlü devrimci düşünürlerinden birine sahip çıkmamasını sağlamak gibi bir amaca sahip. Bu yazılar, Filistinlilerin bir İsrailli yetkilinin tabiriyle, “insanımsı hayvanlar” veya eski bir elçinin ifadesiyle, “insanlıktan çıkmış hayvanlar” olarak görüldüğü koşullarda yazılıyor.

Filistinliler şiddet eylemi gerçekleştirdiklerinde, bunun “terörist” olmalarının bir sonucu olduğu söyleniyor. Kendilerinden çalınmış vatanlarını yeniden ele geçirmek gibi çağımızın en makul devrimci düşüncelerinden birinden neşet eden meşru bir sebebin varlığındansa kimse bahsetmiyor.

New York Times’da çıkan yazıda Filistin yanlısı sosyal medya kullanıcıları, “Fanon’un sözlerini bağlamından kopartıp paylaşmak”la suçlanıyorlar.

Yazının yazarı, doğalında okuruna kendisini ispatlama gereği duyuyor:

“Ganalı lider Kwame Nkrumah, Hintli Cevahirlâl Nehru ve Fanon gibi sömürgeci zulmün boyunduruğunu söküp atmış ikonik isimler, benim de çocukluk kahramanlarımdı, onlar bugün de düşüncelerime yol gösteriyorlar. Ama gene de bugünlerde dekolonizasyondan bahsedenlerde bu isimlerin ruhunu ve fikirlerini bulmak epey zor. Bugün kimse, İsrail ve Filistin olarak bilinen toprakların yerli halkının kim olduğuna dair net bir şey söyleyemiyor.”

Aslında burada anlamayacak bir şey yok. Yahudileri, Hristiyanları, Müslümanları vs. ile birlikte Filistinliler, bu toprakların yerli halkı. İsrail, Avrupalı yerleşimcilerin kurduğu bir koloni olarak var. Bunlar, Cezayir’deki Fransızlarla, Kongo’daki Belçikalılarla, Güney Afrika’daki İngilizlerle aynı konum ve niteliğe sahipler. Mesele, aslında bu kadar basit.

Yazının yazarı ise Fanon gibi sömürgecilikle mücadelenin ikonlarının vatanları için mücadele eden Filistinlilerle bir alakasının ve bağının olmadığını iddia ediyor. Bu iddiayı da Yeryüzünün Lanetlileri’nde şiddetle ilgili tespitlerine bağlıyor. Fanon orada, “şiddetin arındırıcı bir güç olduğunu, yerli halkı aşağılık kompleksinden, ümitsizlikten ve eylemsizlik hâlinden kurtardığını, onu korkusuz kılıp onun kendisine saygı duymasını sağladığını” söylüyor.

Yazar Konuyu Çarpıtıyor

Gazetede çıkan yazı, argümanını desteklemek adına Amerikalı bir kaynağa atıfta bulunuyor.

“Yazar Adam Shatz, Fanon’un hayat hikâyesini aktardığı İsyancının Kliniği isimli kitabında, bu ‘arındırma’ ifadesinin yanlış çevrildiğini ve okurların yazarın asıl söylemek istediğini anlamalarına mani olduğunu söylüyor: Shatz’e göre, la violence désintoxique ifadesinin “arındırıcı bir güç olarak şiddet’ şeklinde çevrilmesi yanlış, bu hâliyle mevcut kirlerin toplumu ve kişiyi iyileştirecek şekilde yok edilmesine işaret ediliyor. Buradan da Shatz şu tespiti yapıyor: ‘Fanon, aslında klinik sahasına ait bir kelime kullanıyor ve bu kelimeye sömürgeciye yönelik teslimiyetin yarattığı sarhoşluk ve uyuşukluk hâlinin ortadan kaldırılması anlamını yüklüyor.’[…]”

Yazar konuyu çarpıtıyor, Filistinlilere acımasız bir vahşilikle uygulanan soykırım karşısında onlara şiddetsizliği vaaz ediyor. Neticede soykırım uygulanan bir halka şiddetsizlik vaaz etmenin iler tutar bir yanı yok.

Herkes, 7 Ekim’de öldürülen İsraillilere bakıyor, onlarla ilgili ahkam kesiyor ama Ekim ayının sonunda BM genel sekreteri Antonio Guterres’in de dediği gibi şiddet 7 Ekim günü başlamadı: “Filistin halkı, kendisini boğan işgalin çilesini 56 yıldır çekiyor.” 7 Ekim ile ilgili yorumda bulunanlar, nedense onlarca yıldır İsrail’in acımasızca katlettiği on binlerce Filistinliden, kendi yurdundan kopmuş milyonlarca insandan hiç bahsetmiyor.

Fanon, tarafsız biriymiş gibi sunulamaz. O, devrimci bir düşünürdü. Bugün sömürge halkları, sömürgeci hâkimiyetin uyguladığı, Gazze’de tanık olduğumuz türden vahşetten kurtarma davasına bağlı bir isimdi.

O Yeryüzünün Lanetlileri’nde şunu söyleyendi:

“Şiddet, halkın uyguladığı, halk liderlerinin örgütleyip fikren beslediği şiddet sayesinde kitleler, toplumsal gerçekleri anlarlar. O mücadele ve eylem pratiğine dair bilgi yoksa halkın elinde şık kıyafetlerle yapılan geçit törenlerinden ve trampetlerin tantanasından başka bir şey kalmaz.”

Hadi bakalım, bu da mı yanlış çeviri?

Shatz, bize şunu söylüyor:

“Fanon tabii ki sömürgeciliğe karşı silâhlı mücadele verilmesi fikrini savunmuştur ama o şiddet kullanımının ‘arıtıcı’ değil, ‘uyuşukluk hâlinden kurtarıcı’ olduğunu söylemiştir. Sömürgecilik karşıtı şiddeti ve bu şiddetin ölümlere yol açan türlerini bir psikiyatrist olarak ele alan Fanon, şiddeti bir reçete değil, sömürgeci zulüm koşullarında intikam duygusunun yol açtığı bir maraz olarak görür.”

Gerçekten öyle mi? Fanon, yerleşimci sömürgecilerin uyguladığı yoğun ve ağır şiddete cevap olarak geliştirilen şiddeti detaylı biçimde inceler. Sartre’ın Fanon’un kitabı için yazdığı önsözde de dile getirdiği gibi, “sömürgelerde uygulanan şiddetin yegâne amacı, köleleri belirli bir mesafede tutmak değil. Bir amacı da onları insanlıktan çıkartmak. Sömürgeciler, geleneklerini yok etmek, dillerini söküp almak, kendi dilini hâkim kılmak, sömürge halka kendi kültürünü kazandırmadan onun kültürünü yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.”

İsrail’in son yüzyıl boyunca dünya sahnesinde uyguladığı soykırımcı şiddetin ahlaktan yoksunluğu, Fanon okurlarının bazılarının gözünden kaçan bir gerçeklik sanki.

Yazar Kıvrak Zekâsıyla Hamle Yapıyor

Shatz, yazısında Fanon’un kitabının özgün Fransızca hâlinin İngilizce çevirisindeki bir yanlışa işaret ediyor. İyi de bu yanlış kimin umurunda? Burada kıvrak zekâsıyla hamle yapan yazar, Fanon’un Filistinlilerle ilişkisini kopartmak için onun şiddeti devrimci manada teorileştirme çabasının yol açtığı etkiyi kırmak istiyor.

Fanon, İsrail devletinin uyguladığı, katliamlara sebep olan, sistematik şiddete karşı Filistinlilerin uyguladıkları şiddetin kaynağı değil elbette. Fanon’un özgün militan Fransızca metninin onu pasifize edecek şekilde İngilizceye çevrilmiş olması kimsenin umurunda değil. Dünya halkları, Fanon’un eserlerini ya Fransızcasından ya da Arapça, Farsça, Türkçe, İspanyolca ve Hintçe gibi başka dillerdeki çevirilerinden okudular.

Fanon’un şiddeti sömürgelik hâlinden kurtulmak için gerekli bir araç olarak teorize eden, o cesur ve akıl dolu çalışmalarının etkisini kırma konusunda İngilizce çevirilerin neden bir önceliği olsun ki? İngilizceye Fanon’u ilk kazandıran ehil çevirmenlerin emeğine neden şüpheyle yaklaşalım? Fanon’u ilk kim çevirdi, nasıl çevirdi, hangi dile çevirdi soruları akademisyenlerin ilgileneceği bir konu. Ne yani, bugün Filistinliler, İsrail’in kurşunlarının ve bombalarının üzerine yağdığı koşullarda oturup akademinin sorduğu sorulara cevap vermesini mi beklesinler?

Fanon, şiddeti teorinin konusu kılan tek isim değildi. Zor zamanlarda Che Guevara’dan Aime Cesaire’a, Karl Marx’tan Hannah Arendt’e birçok isim, şiddetin özgül yanlarına dair düşünceler geliştirdi. Kitapta geçen Fransızca bir ifadeye dair spekülasyonda bulunup Fanon’u buradan etkisiz kılma çabası, kendi vatanlarını “gerekli her türden araçla” özgürleştirme mücadelesi veren Filistinlilerin ellerini kollarını bağlayamaz. Malcolm X de mi yanlış çevrildi, Afrikalı-Amerikalılar yanlış metinleri mi okudular? Bu çeviri dedektifliğinin anlamsız ve saçma olduğu ortada!

Filistinlilerin uyguladığı her türden şiddet, Siyonistlerin uzun zamandır sistematik bir biçimde ve tüm acımasızlığıyla uyguladığı, son dönemde Gazze’de binlerce çocuk dâhil 30.000’den fazla insanın öldürülmesiyle zirveye ulaşan şiddete dönük bir cevaptır. Fanon’un şiddetle alakalı teorileri konusunda altı boş ama jan janlı fikirler geliştirmek yerine, analizciler, sahada bilfiil tanık olduğumuz gerçeklerden yola çıkmalıdırlar.

Avrupa’dan gelen yerleşimcilerin oluşturduğu bir koloni, Filistin’i istila etmiş, oraya yerleşmiş ve toprak üzerinde hak sahibi olan bir halktan onu çalmıştır. Bu, Fanon’un da bildiği bir gerçekti. Bugün Fanon okumak gibi bir derdi olanlar, bu gerçeğin bilincinde olmalı.

Önceden sömürgelerde uygulanmış olan zulümler, sömürgecilerin iyi kalpleri neticesinde veya Mahatma Gandi’nin kibarca “sonlandırın artık şu zulmü” demesiyle bitmedi. O zulümler, onlara maruz kalan halkların direnişi sayesinde sona erdi. ABD’de yeni yeni Fanon okuyan insanlar önce bu basit dersi bilince çıkartmalıdırlar.

Hamid Dabaşi
5 Mart 2024
Kaynak

0 Yorum: