18 Aralık 2024

, , , ,

Direniş Ekseni Polemiği


Ben, Esad rejiminin Filistinlilerin bir müttefiki olduğunu düşünmüyorum.

Suriye ordusu, 1976’da FKÖ’ye müdahale etmek için Lübnan’a girdiğinde Beyrut’taydım. Ordu, Tele’z Zahter halkının ele geçirilip katledilmesinde Lübnan güçlerine yardım etti. Suriye rejimi, birçok Filistinliyi kaçırıp katletti.

Filistinlilerin dostu mu? Affedersiniz ama böyle dostunuz varsa düşmana ihtiyacınız yoktur.

Buradan şunu söyleyebilirim. Bazıları, rejimin çöküşünün “Direniş Ekseni” denilen yapının da çökmesine sebep olduğunu söylüyor. Evet bir eksen vardı, onu da İran icat etti. Burada da amaçları, İran rejimini koruyacak caydırıcı bir unsur imal etmekti. İran’ın ulusal çıkarlarını korumak istiyorlardı. Bu yüzden Suriye ile ittifak kurdular. Hizbullah’a, Hamas’a ve Ensarullah’a bu sebeple destek sundular.

Bu aktörlerin her biri kendince belirli bir bağımsızlığa sahipti. İran’a bağlı, onun tarafından kontrol edilen vekil güçler değillerdi. Ama İran onları destekledi ve bu destek muazzam bir maliyete yol açtı. İranlılar, 30 milyar dolarlarını Suriye’ye verdiler. Ama İranlılar, bu parayı hiç görmediler. O parayı rejimin ve İran’ın çıkarları için verdiler. Amerika’nın ve bölgedeki ülkelerin düşmanlıklarına karşı İran’ı koruyacak caydırıcı unsurlar oluşturdular.

İşte benim kanaatime göre, bu desteğin Filistin’in ulusal çıkarıyla bir alakası yok. Bu destekten bazı Filistinli örgütler istifade etmiş olabilir. Sonuçta bu direniş ekseni denilen şeyin amacı, Filistin’i özgürleştirmek veya Lübnanlılara İsrail’in Şeyh Dağı boyunca uzanan Lübnan sınırındaki, Güney Lübnan’a ait toprakları kurtarmaları konusunda yardım sunmak değildi. Onun amacı İran’ı korumaktı.

Şimdi bu eksen ortadan kayboldu ve İran, artık saldırılara daha fazla açık ve savunmasız hâle geldi. Bu iyi ya da kötü bir gelişme olabilir, ama neticede bu durumun Filistinlilerle bir alakası yok.

Dürüstçe ifade etmem gerekirse, ben direniş ekseni diye bir şeyin hiçbir zaman olmadığına inandım. Ortada sadece İran’ı koruma ekseni vardı ve bu eksen de koruma amacına, İsrail kendisinin daha güçlü olduğunu gösterene dek hizmet etti.

Raşid Halidi
14 Aralık 2024
Kaynak

Raşid Halidi’ye Cevap

 

Raşid Halidi’ye borçlu olduğumu her daim söylerim. Kendisi Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğrenciyken danışmanımdı, sonrasında aynı yüksek lisans tezimi hazırlarken gene danışmanlığımı yaptı. Eğitim hayatım boyunca bana yön ve akıl verdi, ABD’de doktora tezimi hazırlarken bana yardımları oldu.

Suriye rejimi ve Filistinliler konusunda şunları söyleyebilirim:

Her daim dile getirdiğim gibi, ben 1976’da Lübnan’a Falanistler ve faşist müttefikleriyle (İsrailli milislerle) gerçekleştirdiği askeri müdahaleden dolayı Suriye rejimini hiçbir zaman affetmedim. Bu unsurları yenilgiden kurtaran Suriye rejimi oldu. Evet doğrudur, Suriye’nin müdahalesi, ABD ve İsrail ile birlikte gerçekleşti.

Ama şunu da söylemem lazım: Madem bu durum benim gibi Raşid’i de kızdırmış, tıpkı Suriye rejimi gibi Tele’z Zahter’deki Filistinlilere ihanet etmiş olan Yasir Arafat’a da kızmalı. Madem Raşid, tıpkı benim gibi o dönemde Suriye rejiminin Falanjistlerle kurduğu ittifaktan rahatsız olmuş, o vakit savaşın muhtelif aşamalarında Lübnan Güçleri’yle ittifak kurmuş olan, savaş süresince, hatta Filistinliler katledilirken dahi bu güçlerle arasındaki gizli kanalları her daim muhafaza eden FKÖ’ye dair rahatsızlığını da dile getirmeli. Bu noktada Ebu İyad’ın Sabra-Şatilla katliamları sonrası kaleme aldığı (Cemayel’in hatıratında yer verdiği) içler acısı mektubu okumak gerekiyor.

Ayrıca madem Raşid de benim gibi Suriye rejiminin Lübnan Güçleri ile kurduğu bağlardan rahatsız, FKÖ ve Arafat’ın iç savaşın ilerleyen aşamalarında Lübnan Güçleri’ne sunduğu desteğe ve temin ettiği silahlara dair rahatsızlığını da dile getirmeli. Lübnan Güçleri’nin İsrail’deki resmi temsilcisi olan Pierre Rizk, sonrasında Arafat’ın maliye ve siyaset konusunda fikir aldığı özel danışmanı hâline geldi.

Şimdi şu “kâğıttan kaplan” meselesine gelelim. Raşid, son savaşta Lübnan direnişinin “kâğıttan kaplan” olduğunu söylüyor. Bu lafı ederken, neyi ve kimi ölçüt alıyor? FKÖ’yü mü? Onun yardım almayan, kudretli bir yapı olduğunu mu düşünüyor?

1978 ve 1982’deki işgallerde FKÖ, İsrail’e karşı koydu. Evet bugün Lübnan direnişi İran’dan destek alıyor. Aynı şekilde FKÖ ve Lübnan Ulusal Hareketi de SSCB, Doğu Almanya, Bulgaristan, Küba, Çin, Macaristan, Cezayir, Yemen, Libya, (Sedat öncesi) Mısır’dan para ve silah aldı. Suriye, farklı örgütlere sürecin farklı aşamalarında yardım sundu. Bu listeye Irak da eklenmeli. Ayrıca, Yasir Arafat’ın şanlı devrimci liderliğine yön veren Körfez ülkelerinden de yardım geldi. Buna karşın, FKÖ önemli bir başarı gösteremedi. O dönemde İsrail’in Beyrut’a ulaşması birkaç saatini alıyordu. 2006’da ve liderlerinin öldürüldüğü, ağır darbeler aldığı bugünkü koşullarda Hizbullah’la savaşan İsrail, Güney Lübnan’da bir karış toprağı bile işgal edemedi. Ateşkes talebi İsrail’den geldi. Oysa geçmişte İsrail ateşkesi kabul etmez, Arafat bu konuda yalvar yakar olurdu.

Kuşatma Altında isimli kitabında Raşid Halidi, FKÖ’yü Beyrut’taki duruşunu destansı bir eylem olarak takdim ediyor. Oysa bugün Güney Lübnan köylerinde İsrail’le gerçekleştirilen her bir muharebe, FKÖ’nün tüm tarihi boyunca İsrail’e karşı yürüttüğü tüm mücadeleden daha destansı ve daha kahramanca.

Raşid, İran’ın da kâğıttan kaplan olduğunu söylüyor. Peki ama onu kimlerle kıyaslıyor, Arap ordularıyla mı? Raşid, ayrıca birçok Arap aydını gibi sadece Suriye ve İran rejimlerini eleştiriyor. Kimi eleştirmek istiyorsa eleştirsin ama İsrail’le barışan, ona teslim olan diğer tüm Arap hükümetlerini eleştiriden muaf mı tutacağız? Peki ama neden? Bu eleştirinin bir kıymeti yok mu?

Evet İran, İsrail hedeflerine tüm Arap hükümetlerinden çok daha fazla füze gönderen bir kâğıttan kaplan.

Raşid Halidi, İran’ın Filistinlilere kendi ulusal çıkarları uyarınca destek sunduğunu söylüyor. İyi ama Hamas ve Hizbullah’a sunulan destek, İran’ın ulusal çıkarlarına nasıl katkıda bulunuyor? Bu konuda Halidi, bir delil ve izahat sunmalı.

İran, onlarca yıldır Filistinlilerin ve Arapların direnişine destek sunuyor diye İsrail komplolarıyla ve ağır Batı yaptırımlarıyla uğraşıyor. Burada, Şii olmayan, komünist bir örgüt olarak FHKC’ye bile silah temin etmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Bu yardımın İran’a nasıl bir katkısı olmuş olabilir?

İran, bugün Arapların direnişine sunduğu desteği sonlandırsa tüm yaptırımlar hemen kaldırılır. Eğer Batı’nın İran rejimiyle sorununun insan haklarıyla ilgili olduğuna inanmıyorsanız, bu tespite doğal olarak onay verirsiniz. Arap kültürünü ve akademyasını kontrol etmek için para saçan Körfez rejimlerini erdemli birer demokrasi olarak görüyorsanız, bu rejimlerle tabii ki bir sorununuz olamaz.

Benim de hayranı olduğum Nasır hükümeti dâhil hiçbir Arap hükümeti, Filistinlilere İran kadar destek sunmadı. Ama Raşid Halidi, bu desteği alaya alıyor, İran’ın ilgili desteği kendi çıkarları için sunduğunu iddia ediyor. Peki bu iddiayı kabul edelim, ama o noktada şunu sormak gerekiyor: madem yardım ulusal çıkarlarına katkıda bulunacak, o vakit bu Arap rejimleri neden Filistinlilere İran gibi yardım etmiyor?

Batı’daki insanlar, Humeyni’nin merkezinde Filistin’in durduğu bir öğreti inşa ettiğini, onu takip edenlerin bu öğretiye inandıklarını, tam da bu sebeple İran’ın Filistinlilere yardım ettiğini bir türlü anlamıyorlar. İran bu öğretiyi terk ederse, Filistin’e yardım etmez. Siz de o noktada ömrünüzü Filistinlilerin Arapların lafta kalan açıklamaları ve uluslararası meşruiyet üzerinden daha iyi duruma geleceğine inanarak geçirirsiniz.

Altmışlardan beri kendi topraklarını savunurken ölen Güney Lübnan halkının fedakârlıklarını alaya alan ifadelerin beni rahatsız ettiğini belirtmeliyim. Bu insanlar, tarihin farklı aşamalarında, daha İran rejimi ortada yokken topraklarını savundular, çünkü onlar da Filistinliler gibi topraklarına bağlılar. Bu insanlar, o toprakları İran, Humeyni veya bir başkası için savunmadılar.

Raşid Halidi, Lübnan’da İsrail-Suudi-BAE ajandasından yana duran 14 Mart hareketinin laflarını tekrarlayıp duruyor. 1982’de Arafat’a bağlı Hacı İsmail’in gerçekleştirdiği, kendisi gibi benim de şahit olduğum direnişle dalga geçiyor.

Ayrıca, savaş esnasında Damur’da cereyan eden muharebeyle ilgili tespitiyle ilgili olarak bir şey söylemek isterim: Raşid Halidi konuyla ilgili değerlendirmede bulunurken, kendisine de ilettiğim üzere, Falanjistlerin tümüyle yanlış olan iddialarını temel alıyor.

Esad Ebu Halil
14 Aralık 2024
Kaynak

Cevap

 

Profesör Raşid Halidi, benim üniversitede uluslararası ilişkiler hocamdı. Şikago Üniversitesi’ndeki varlığı ve sunduğu destek konusunda teşekkürlerimi iletmek isterim. Çalışmalarından çokça yararlandım, ailesindeki insanlara hâlen daha çok değer veririm.

Ama maalesef kendisi, bugün tarih dışı ve sorunlu bir konum almış, yanlış yorumlarda bulunmuştur. Hatta bir yıl önce yerli halk konusunda ırkçı bir açıklama yapmıştır.

Raşid Halidi, Edward Said gibi Oslo Anlaşmaları’ndan yana saf tuttu. Ama kariyerinin sonlarına doğru Said, İkbal Ahmed’in de etkisiyle, yüzünü sola çevirdi. Said’in analizinde emperyalizm ve antiemperyalizm her zaman merkezi bir yere sahipti. Said, kitabında İkbal’e bu konuda teşekkürlerini sunar.

Raşid, Direniş Ekseni diye bir şeyin olmadığını, onun hiçbir zaman var olmadığını söylüyor. Bu tespit, tam da Esad Ebu Halil’in de dediği gibi, onun Filistin Yönetimi’ne sunduğu ve sunmaya devam ettiği desteğin bir yansıması. Asıl sıkıntılı olansa, onun bugün yapıp ettikleri karşısında Filistin Yönetimi’ne saldırmayı tercih etmiyor oluşu.

Bunun yerine kendisi, Direniş Ekseni’ne saldırıyor. Üstelik bu saldırıyı tarihle alakası olmayan bir yerden gerçekleştiriyor. Madem Direniş Ekseni yok, o vakit 2000’de ve 2006’da Lübnan’ı kim kurtardı? İsrail’in geçen yıl Gazze’yi ele geçirmesine kim mani oldu?

Bu tür ifadeler, tarihle ve kavramlar dünyasıyla bağını kopartmış bir insanın ağzından dökülüyor. Raşid, ulusal kurtuluş meselesini politik bir olay veya analiz için gerekli bir kategori olarak ciddiye almıyor.

Ciddiye alsaydı, geçen yıl yerli halklarla ilgili o açıklamayı yapmazdı. Direniş Ekseni’nin yürüttüğü çalışmayla politik düzlemde ilişki kurar, onu bu topraklardan bütünüyle silmek için uğraşmazdı.

Nihayetinde Edward Said’den farklı olarak Profesör Halidi, akademik kariyerini sonlandırdığı aşamada eskiden durduğu yerin sağına doğru savruldu. Oysa bilinmeli ki tarih, sırrını akademisyenlerin açıklamalarıyla faş etmez. Onların sözü, Ulusal kurtuluş davasını yok edemez.

Nina Farnia
14 Aralık 2024
Kaynak

0 Yorum: