Ben,
Esad rejiminin Filistinlilerin bir müttefiki olduğunu düşünmüyorum.
Suriye
ordusu, 1976’da FKÖ’ye müdahale etmek için Lübnan’a girdiğinde Beyrut’taydım.
Ordu, Tele’z Zahter halkının ele geçirilip katledilmesinde Lübnan güçlerine
yardım etti. Suriye rejimi, birçok Filistinliyi kaçırıp katletti.
Filistinlilerin
dostu mu? Affedersiniz ama böyle dostunuz varsa düşmana ihtiyacınız yoktur.
Buradan
şunu söyleyebilirim. Bazıları, rejimin çöküşünün “Direniş Ekseni” denilen
yapının da çökmesine sebep olduğunu söylüyor. Evet bir eksen vardı, onu da İran
icat etti. Burada da amaçları, İran rejimini koruyacak caydırıcı bir unsur imal
etmekti. İran’ın ulusal çıkarlarını korumak istiyorlardı. Bu yüzden Suriye ile
ittifak kurdular. Hizbullah’a, Hamas’a ve Ensarullah’a bu sebeple destek
sundular.
Bu
aktörlerin her biri kendince belirli bir bağımsızlığa sahipti. İran’a bağlı,
onun tarafından kontrol edilen vekil güçler değillerdi. Ama İran onları
destekledi ve bu destek muazzam bir maliyete yol açtı. İranlılar, 30 milyar
dolarlarını Suriye’ye verdiler. Ama İranlılar, bu parayı hiç görmediler. O
parayı rejimin ve İran’ın çıkarları için verdiler. Amerika’nın ve bölgedeki
ülkelerin düşmanlıklarına karşı İran’ı koruyacak caydırıcı unsurlar
oluşturdular.
İşte
benim kanaatime göre, bu desteğin Filistin’in ulusal çıkarıyla bir alakası yok.
Bu destekten bazı Filistinli örgütler istifade etmiş olabilir. Sonuçta bu
direniş ekseni denilen şeyin amacı, Filistin’i özgürleştirmek veya Lübnanlılara
İsrail’in Şeyh Dağı boyunca uzanan Lübnan sınırındaki, Güney Lübnan’a ait toprakları
kurtarmaları konusunda yardım sunmak değildi. Onun amacı İran’ı korumaktı.
Şimdi
bu eksen ortadan kayboldu ve İran, artık saldırılara daha fazla açık ve
savunmasız hâle geldi. Bu iyi ya da kötü bir gelişme olabilir, ama neticede bu
durumun Filistinlilerle bir alakası yok.
Dürüstçe
ifade etmem gerekirse, ben direniş ekseni diye bir şeyin hiçbir zaman
olmadığına inandım. Ortada sadece İran’ı koruma ekseni vardı ve bu eksen de
koruma amacına, İsrail kendisinin daha güçlü olduğunu gösterene dek hizmet
etti.
Raşid Halidi
14
Aralık 2024
Kaynak
● ● ●
Raşid Halidi’ye Cevap
Raşid
Halidi’ye borçlu olduğumu her daim söylerim. Kendisi Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde
öğrenciyken danışmanımdı, sonrasında aynı yüksek lisans tezimi hazırlarken gene
danışmanlığımı yaptı. Eğitim hayatım boyunca bana yön ve akıl verdi, ABD’de
doktora tezimi hazırlarken bana yardımları oldu.
Suriye
rejimi ve Filistinliler konusunda şunları söyleyebilirim:
Her
daim dile getirdiğim gibi, ben 1976’da Lübnan’a Falanistler ve faşist müttefikleriyle
(İsrailli milislerle) gerçekleştirdiği askeri müdahaleden dolayı Suriye
rejimini hiçbir zaman affetmedim. Bu unsurları yenilgiden kurtaran Suriye
rejimi oldu. Evet doğrudur, Suriye’nin müdahalesi, ABD ve İsrail ile birlikte
gerçekleşti.
Ama
şunu da söylemem lazım: Madem bu durum benim gibi Raşid’i de kızdırmış, tıpkı Suriye
rejimi gibi Tele’z Zahter’deki Filistinlilere ihanet etmiş olan Yasir Arafat’a
da kızmalı. Madem Raşid, tıpkı benim gibi o dönemde Suriye rejiminin Falanjistlerle
kurduğu ittifaktan rahatsız olmuş, o vakit savaşın muhtelif aşamalarında Lübnan
Güçleri’yle ittifak kurmuş olan, savaş süresince, hatta Filistinliler
katledilirken dahi bu güçlerle arasındaki gizli kanalları her daim muhafaza eden
FKÖ’ye dair rahatsızlığını da dile getirmeli. Bu noktada Ebu İyad’ın
Sabra-Şatilla katliamları sonrası kaleme aldığı (Cemayel’in hatıratında yer
verdiği) içler acısı mektubu okumak gerekiyor.
Ayrıca
madem Raşid de benim gibi Suriye rejiminin Lübnan Güçleri ile kurduğu bağlardan
rahatsız, FKÖ ve Arafat’ın iç savaşın ilerleyen aşamalarında Lübnan Güçleri’ne
sunduğu desteğe ve temin ettiği silahlara dair rahatsızlığını da dile getirmeli.
Lübnan Güçleri’nin İsrail’deki resmi temsilcisi olan Pierre Rizk, sonrasında
Arafat’ın maliye ve siyaset konusunda fikir aldığı özel danışmanı hâline geldi.
Şimdi
şu “kâğıttan kaplan” meselesine gelelim. Raşid, son savaşta Lübnan direnişinin “kâğıttan
kaplan” olduğunu söylüyor. Bu lafı ederken, neyi ve kimi ölçüt alıyor? FKÖ’yü
mü? Onun yardım almayan, kudretli bir yapı olduğunu mu düşünüyor?
1978
ve 1982’deki işgallerde FKÖ, İsrail’e karşı koydu. Evet bugün Lübnan direnişi
İran’dan destek alıyor. Aynı şekilde FKÖ ve Lübnan Ulusal Hareketi de SSCB,
Doğu Almanya, Bulgaristan, Küba, Çin, Macaristan, Cezayir, Yemen, Libya, (Sedat
öncesi) Mısır’dan para ve silah aldı. Suriye, farklı örgütlere sürecin farklı
aşamalarında yardım sundu. Bu listeye Irak da eklenmeli. Ayrıca, Yasir Arafat’ın
şanlı devrimci liderliğine yön veren Körfez ülkelerinden de yardım geldi. Buna karşın,
FKÖ önemli bir başarı gösteremedi. O dönemde İsrail’in Beyrut’a ulaşması birkaç
saatini alıyordu. 2006’da ve liderlerinin öldürüldüğü, ağır darbeler aldığı bugünkü
koşullarda Hizbullah’la savaşan İsrail, Güney Lübnan’da bir karış toprağı bile
işgal edemedi. Ateşkes talebi İsrail’den geldi. Oysa geçmişte İsrail ateşkesi
kabul etmez, Arafat bu konuda yalvar yakar olurdu.
Kuşatma
Altında isimli kitabında Raşid Halidi, FKÖ’yü Beyrut’taki duruşunu
destansı bir eylem olarak takdim ediyor. Oysa bugün Güney Lübnan köylerinde
İsrail’le gerçekleştirilen her bir muharebe, FKÖ’nün tüm tarihi boyunca İsrail’e
karşı yürüttüğü tüm mücadeleden daha destansı ve daha kahramanca.
Raşid,
İran’ın da kâğıttan kaplan olduğunu söylüyor. Peki ama onu kimlerle kıyaslıyor,
Arap ordularıyla mı? Raşid, ayrıca birçok Arap aydını gibi sadece Suriye ve İran
rejimlerini eleştiriyor. Kimi eleştirmek istiyorsa eleştirsin ama İsrail’le
barışan, ona teslim olan diğer tüm Arap hükümetlerini eleştiriden muaf mı
tutacağız? Peki ama neden? Bu eleştirinin bir kıymeti yok mu?
Evet
İran, İsrail hedeflerine tüm Arap hükümetlerinden çok daha fazla füze gönderen
bir kâğıttan kaplan.
Raşid
Halidi, İran’ın Filistinlilere kendi ulusal çıkarları uyarınca destek sunduğunu
söylüyor. İyi ama Hamas ve Hizbullah’a sunulan destek, İran’ın ulusal çıkarlarına
nasıl katkıda bulunuyor? Bu konuda Halidi, bir delil ve izahat sunmalı.
İran,
onlarca yıldır Filistinlilerin ve Arapların direnişine destek sunuyor diye
İsrail komplolarıyla ve ağır Batı yaptırımlarıyla uğraşıyor. Burada, Şii
olmayan, komünist bir örgüt olarak FHKC’ye bile silah temin etmiş bir ülkeden
bahsediyoruz. Bu yardımın İran’a nasıl bir katkısı olmuş olabilir?
İran,
bugün Arapların direnişine sunduğu desteği sonlandırsa tüm yaptırımlar hemen kaldırılır.
Eğer Batı’nın İran rejimiyle sorununun insan haklarıyla ilgili olduğuna
inanmıyorsanız, bu tespite doğal olarak onay verirsiniz. Arap kültürünü ve
akademyasını kontrol etmek için para saçan Körfez rejimlerini erdemli birer
demokrasi olarak görüyorsanız, bu rejimlerle tabii ki bir sorununuz olamaz.
Benim
de hayranı olduğum Nasır hükümeti dâhil hiçbir Arap hükümeti, Filistinlilere
İran kadar destek sunmadı. Ama Raşid Halidi, bu desteği alaya alıyor, İran’ın
ilgili desteği kendi çıkarları için sunduğunu iddia ediyor. Peki bu iddiayı
kabul edelim, ama o noktada şunu sormak gerekiyor: madem yardım ulusal
çıkarlarına katkıda bulunacak, o vakit bu Arap rejimleri neden Filistinlilere
İran gibi yardım etmiyor?
Batı’daki
insanlar, Humeyni’nin merkezinde Filistin’in durduğu bir öğreti inşa ettiğini,
onu takip edenlerin bu öğretiye inandıklarını, tam da bu sebeple İran’ın Filistinlilere
yardım ettiğini bir türlü anlamıyorlar. İran bu öğretiyi terk ederse, Filistin’e
yardım etmez. Siz de o noktada ömrünüzü Filistinlilerin Arapların lafta kalan
açıklamaları ve uluslararası meşruiyet üzerinden daha iyi duruma geleceğine
inanarak geçirirsiniz.
Altmışlardan
beri kendi topraklarını savunurken ölen Güney Lübnan halkının fedakârlıklarını
alaya alan ifadelerin beni rahatsız ettiğini belirtmeliyim. Bu insanlar,
tarihin farklı aşamalarında, daha İran rejimi ortada yokken topraklarını
savundular, çünkü onlar da Filistinliler gibi topraklarına bağlılar. Bu
insanlar, o toprakları İran, Humeyni veya bir başkası için savunmadılar.
Raşid
Halidi, Lübnan’da İsrail-Suudi-BAE ajandasından yana duran 14 Mart hareketinin
laflarını tekrarlayıp duruyor. 1982’de Arafat’a bağlı Hacı İsmail’in
gerçekleştirdiği, kendisi gibi benim de şahit olduğum direnişle dalga geçiyor.
Ayrıca,
savaş esnasında Damur’da cereyan eden muharebeyle ilgili tespitiyle ilgili
olarak bir şey söylemek isterim: Raşid Halidi konuyla ilgili değerlendirmede
bulunurken, kendisine de ilettiğim üzere, Falanjistlerin tümüyle yanlış olan
iddialarını temel alıyor.
Esad Ebu Halil
14 Aralık 2024
Kaynak
● ● ●
Cevap
Profesör
Raşid Halidi, benim üniversitede uluslararası ilişkiler hocamdı. Şikago Üniversitesi’ndeki
varlığı ve sunduğu destek konusunda teşekkürlerimi iletmek isterim. Çalışmalarından
çokça yararlandım, ailesindeki insanlara hâlen daha çok değer veririm.
Ama
maalesef kendisi, bugün tarih dışı ve sorunlu bir konum almış, yanlış
yorumlarda bulunmuştur. Hatta bir yıl önce yerli halk konusunda ırkçı bir açıklama
yapmıştır.
Raşid
Halidi, Edward Said gibi Oslo Anlaşmaları’ndan yana saf tuttu. Ama kariyerinin
sonlarına doğru Said, İkbal Ahmed’in de etkisiyle, yüzünü sola çevirdi. Said’in
analizinde emperyalizm ve antiemperyalizm her zaman merkezi bir yere sahipti. Said,
kitabında İkbal’e bu konuda teşekkürlerini sunar.
Raşid,
Direniş Ekseni diye bir şeyin olmadığını, onun hiçbir zaman var olmadığını
söylüyor. Bu tespit, tam da Esad Ebu Halil’in de dediği gibi, onun Filistin
Yönetimi’ne sunduğu ve sunmaya devam ettiği desteğin bir yansıması. Asıl
sıkıntılı olansa, onun bugün yapıp ettikleri karşısında Filistin Yönetimi’ne
saldırmayı tercih etmiyor oluşu.
Bunun
yerine kendisi, Direniş Ekseni’ne saldırıyor. Üstelik bu saldırıyı tarihle
alakası olmayan bir yerden gerçekleştiriyor. Madem Direniş Ekseni yok, o vakit
2000’de ve 2006’da Lübnan’ı kim kurtardı? İsrail’in geçen yıl Gazze’yi ele
geçirmesine kim mani oldu?
Bu
tür ifadeler, tarihle ve kavramlar dünyasıyla bağını kopartmış bir insanın
ağzından dökülüyor. Raşid, ulusal kurtuluş meselesini politik bir olay veya analiz
için gerekli bir kategori olarak ciddiye almıyor.
Ciddiye
alsaydı, geçen yıl yerli halklarla ilgili o açıklamayı yapmazdı. Direniş Ekseni’nin
yürüttüğü çalışmayla politik düzlemde ilişki kurar, onu bu topraklardan
bütünüyle silmek için uğraşmazdı.
Nihayetinde
Edward Said’den farklı olarak Profesör Halidi, akademik kariyerini sonlandırdığı
aşamada eskiden durduğu yerin sağına doğru savruldu. Oysa bilinmeli ki tarih, sırrını
akademisyenlerin açıklamalarıyla faş etmez. Onların sözü, Ulusal kurtuluş
davasını yok edemez.
Nina Farnia
14
Aralık 2024
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder