Geçtiğimiz
günlerde asgarî köleliği belirleme tiyatrosu sonucu açıklanan ücret, fakir
aklın yoksunluğudur ve şaşıracak bir durum değildir aslında.
Sözde
bir bilim adamı(!) da ortaya çıkıp/çıkarılıp utanmadan “Asgarî ücret ne kadar
fazla olursa halk bir o kadar daha ister ve daha fazla harcar, bu yüzden fakir
tip hayat en sağlıklı, en dengeli hayattır” diyerek fakir halkı aklı sıra
hizaya getirmek istiyor. Dengeyi de bilmiyor, tam tersine ifadeler kullanıp da
zengin çocuğu nasıl barınıyorsa, yiyorsa, giyiniyorsa, sağlık ve eğitimini vs.
alıyorsa “dengeli” olabilmek için “aynı haklar fakir çocukların da hakkıdır” diyemiyor,
o kendi bilimsel diliyle düşünüp, konuşuyor.
Aslında
bu bilim adamı, arka planda halka şunu söylüyor: “Sizler vegan olun, vegan
hayat daha sağlıklı bir hayattır.” Tam olarak bunu dile getirmek istiyor fakat
bunu başka bir yolla yapıyor.
Veganlığı
ve et yememeyi iyimserleştirerek, bir tür elitlik katarak fakir halkı ve
çocuklarını manipüle ediyor, ama arka planda kendi elit grubuyla sofralarında
etin en iyi bölümlerini mideye indiriyor, fakir halka et yememeyi tavsiye
ederken, öğütlerken, kendileri ceplerini ve sofralarını boş bırakmıyor.
Kaldı
ki fakir halk et buldu mu ki yemesin? Ancak fakir halk, sizin bu cümlelerinizi
yemez, sen bunu veganlığın propagandasını ve reklâmını yapıp küreselciler
tarafından fonlanan entelektüel elitlere yedirirsin. O küreselciler de en iyi
hayvansal besinleri yiyorlar, çünkü onlar da biliyor ki özellikle
nörolojik/psikolojik duruma etkisi en önemli kaynak B12 vitaminidir. B12’nin en
fazla bulunduğu, en etkili besin ise hayvansal besinlerdir. Bu tür gıda
ürünlerini tüketmek gerekliliktir (bilimsel çalışmalar da bunu destekliyor.)
Fakat
onlar, akıl ve düşünme yetisini geriletmek için her türlü planı ortaya koyarlar
bunu sadece veganlıkla değil, veganlık sadece bu oyunun bir ayağı, özellikle
tıp/sağlık sektöründeki küreselcilerin “insanî duyarlılıkları(!)” “sağlıktaki
ilerleme(!)”yi de göz önüne seriyor, öyle ki tıptaki, sağlık alanındaki bu
gelişmeler birçok hayatı alıp götürecek.
Ivan
İllic’in Sağlığın Gaspı eserinde yazar şu cümleleri kullanır. “Tıplaştırılmış
ölüm beklentisi, zengini sınırsızca garanti edilmiş sigorta ödenekleriyle
tavlar, yoksulu ise süslü bir sağlık tuzağına çeker.” (Bu noktada Sağlığın
Gaspı adlı eseri okunulması gerekli bir kitap olarak tavsiye edelim.)
Evet,
sağlık, küresel sermaye tarafından bu şekilde kontrol altında tutuluyor. O
bilimsel liberaller de sadece liberal bir kafayla düşündükleri için dışarıyı
görüp içeriyi göremiyor. Örneğin, birkaç zengin müteahhit için, rant için bölge
halkının nefesi olan ormanlık alanları talan ederek bölge halkını nefessiz
bırakabiliyor. Yine organize sanayi bölgelerindeki fabrikalardan çıkan gaz,
duman ve kötü kokuların halk sağlığı için doğurduğu olumsuz sonuçlar hiç
umurlarında değil, kaldı ki burada olumsuz ve kötü koşullar altında çalışan
işçileri siz düşünün, bunlar sadece birkaç örnek ve niceleri, tabii bu durum
devam edecek ki halk havasız kalıp, kötü koşullara alıştırılıp sonuç olarak
hastane kapılarına düşsün, çünkü hastalanıp hastaneye gitsinler ki bu sömürü
döngüsü devam etsin, çünkü sağlıkta bir sektör ayakta kalması lazım.
Sermayedarlar
kendi aralarındaki ilişkiyi bu çıkar zemininde değerlendiriyor. Aydınlar onlar
adına konuşuyor. Bu bilimsel, aydınlık liberallerin bu tür olumsuz ve kötü
durumları gizleyip, söz etme gereksinimi bile duymazken halkın temel bir
beslenme hakkına dil uzatmak tam anlamıyla ahlaksızlıktır, aklın
fakirleşmesidir, çölleşmesidir.
Fakir
halkın bu duruma örgütsel bir tepki gösterememesi de ayrıca sağlıklı
beslenememenin, temel ihtiyacını karşılayamamanın bir göstergesidir. Çünkü
fakir halkın aklı geçim derdi, ay sonunu getirememe, çocukları adına gelecek
kaygısı, karın tokluğunu düşünme vs. gibi kendi özel durumların da olduğu için
örgütlü, kolektif bir tepki de oluşmuyor, bu şartlarda oluşamıyor. Bu şekilde
sermaye eliyle fakir halkın hayatı pasifize edilip suskunlaştırılıyor, bu
sömürü sistemine karşı bir ses, bir direniş göstermek elzemdir. Bu sese, bu
direnişe kolektif olalım, o kolektife katılalım.
Fakirlik
Toplumsal Felakete Götürür
Fakirliğin
toplum üzerindeki olumsuz ve kötü sonuçlarına değinmek gerekirse, fakir bir
toplumda ahlaki olmayan durumlar da çok fazladır. Tabii ben burada “Bu ahlaki
olmayan durumların tek sebebi fakirliktir” demiyorum, başka tetikleyici
durumlar da olabilir, ekseriyetle en büyük sebebi, bazen de tek sebebi, maddi
anlamdaki fakirlik, yoksulluk, adil olmayan yaşam koşullarıdır diyebiliriz.
Şu
bir gerçek ki refah anlamında, maddi düzlemde kendisine yeterli olan bir toplum,
sanatını da, felsefesini de, eğitimini de, kültürel çalışmalarını da çok iyi
bir düzeye getirebilir. Dolayısıyla şunu görmek lazım: fakir halkın maddi yetersizlikleri,
mevcut durumu, karşı sınıf için, sermaye için bir silahtır, kozdur.
Bu
ahlaki olmayan duruma birkaç örnek vermek gerekirse;
Özellikle
gençlerin daha rahat para kazanma biçimi olarak kumar oyunlarına meyilli olması
ve bağımlı olması, işten eve gelen işçi babanın günde en az 10-16 saat (yol
süresi ile birlikte) dışarıda zamanını gereğinden fazla harcaması sonucu eşine,
çocuklarına, ailesine, yeteri zamanı verememesi ve bunun sonucunda ailevi
sorunlar, huzursuzluklar, sıkıntılar ve hatta boşanma ve intihara kadar gidecek
olaylar, dostlukların dahi çıkar zemininde değerlendirilmesi, uyuşturucu
bağımlısı olmuş çocuğunu bu durumdan kurtarma pahasına tüm varlığını feda eden,
akşama kadar oğlunun peşinde koşan fakir halkın anneleri, boşanmalar,
bağımlılıklar, intiharlar, vs. bunun gibi birçok kötü örnek verilebilir. Ne
yazık ki bu kötülüklerin altında yatan en büyük sebep, maddi yoksunluk durumu
ve bu maddi yoksunluğa sebep olan aç gözlü sermayenin doyumsuzluğudur.
Bunun
sonucunda oluşan toplumsal ahlaki yozlaşmanın ve kötülüğün arka planında,
temelinde bu mülkiyet edinme mücadelesi yatar. Bu mücadelede adaletin,
eşitliğin, paylaşımın, Hakkın yanında olup mücadele etmek en büyük
sorumluluğumuzdur.
Direncimizi
ve direnişimizi kolektif kötülüğe karşı kolektif mücadelenin safında olarak büyütebiliriz.
Ebuzer
Gifari, “Gece yatağa aç girip de kılıcını çekmeyene şaşarım” buyurur.
O
kılıç kuşanılmalı, aç kalmamak, fakirlikten kurtulmak adına, sermayeye ve
sömürü düzenine savrulmalıdır.
Serhat Altın
27
Aralık 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder