17 Aralık 2024

,

Mürüvvet

Dev-Yol geleneğinden gelen örgütler, maya, öz ve içerik gereği, sınıfsal yapıları uyarınca, halka, yoksula ve işçiye ihanet etmeye mecburlar. Politik-ideolojik düzeyde bu örgütlerden başka bir şey beklenemez. TKP ve Dev-Yol gelenekleri, 12 Eylül, Özal dönemi, AB süreci gibi momentlerde altına imza attıkları ihanetlerinin hesabını veremezler. O ihanetlerin ardındaki sınıfsallığı terk edemezler. Bugün teori ve politikayı bu ihanet pratikleri tayin etmektedir.

Söylentiler bize, bugün Devrimci Yol bileşeni örgütlerin birleşip sol liberal bir parti inşa etme gayret içerisinde olduğunu söylüyor. Muhtemelen son Filistin İçin Bin Genç rezaletinin ardında bu gayret var. Çünkü Dev-Yol, ilki trajedi olarak neticelenen ÖDP ardından komedi (fars) olarak biçimlenecek ikinci girişimin altına imza atmaya hazırlanıyor. TKP geleneğinin çakma ÖDP olarak TİP’i kurduğu koşullarda, Dev-Yol’un da bir hamle yapması gerekiyor. Neticede nesnel zeminde devlet ve sermaye, boşluk sevmiyor.

Devrimci Gençlik Dernekleri’nin Suriye’deki gelişmeler sonrası Emek ve Adalet Platformu’yla kurulmuş olan ittifakı eleştirmesi, bu partileşme çabasının yansıması.[1] Laik Kemalist çevrelere işmar edenler gerekli emri iletti, Gençlik Komiteleri, aslına rücu etti, Müslümanlara söylediği yalanları bir bir yuttu, hareketi sırtından bıçakladı, kapısına kilit vurdu. Kumpas üzre hareket ederek, Filistin Hareketi’ni baltaladı. Baştan beri söylediğimiz, öngördüğümüz şey oldu. Amaçları ve dertleri, Filistin hareketi veya direniş ekseni değildi. Amaçları, özdeki, mayadaki ve içerikteki CHP’ye hizmet etmek, kişisel hırs ve ihtiraslar uyarınca belirli bir mevkilere kavuşmaktı. Bir tür reklâm çalışmasına indirgenen, “holdingciler”e yönelik faaliyetin parçası kılınan, sonrasında pazarlıkların ve imaj çalışmasının kurbanı olan FİBG, çürüdü, çürüttü.

Emek ve Adalet Platformu da AKP’leşen CHP’nin parçası. O da Suriye’deki gelişmeleri liberal yağma ve tasfiye bağlamında, ellerini ovuşturarak okuyor. Kalın ve Cevlani ile birlikte, arabanın tamponuna tutunarak camiye gidiyor. Ufuk Uras bu ziyareti bıyık altından gülümseyerek izliyor. Merdan Yanardağ dâhil tüm düzen solcuları “Ama Esad da!” lafıyla başlıyorlar cümleye. “Diktatör” yaftası altında ezilmemek için herkes liberal sultaya teslim oluyor. Herkes, yağmadan pay almak isteyenlere sesleniyor.

Özünde EAP, “bizim liberal Müslümanlarımız, burada devrim yapıyor. Lübnan ve Filistin’e uzanan ikmal hattı kimin umurunda!” diyor.[2] Suriye’ye dair değerlendirmelerinin hiçbir satırında antiemperyalizme veya Yahya Sinvar duruşuna rastlanmıyor. El açıp HTŞ kendi istedikleri gibi hareket etsin diye dua ediyor. Bu ideolojik kurguları uyarınca, egemenlerden “hak ricasında bulunanlar”la yol alıyor. Mikro siyaset merakıyla kitle hareketini liberal bir yerden tasfiye etmek için uğraşıyor.

EAP’a yönelik “cihatçı, İslamcı” eleştirileri boş ve değersiz. Onu eleştirenler de en az onun kadar liberal. Sakala, başörtüsüne takılan akıl, CHP’nin aklıdır, komünistin değil. Komünist, diyalektiğin maddesine, maddenin diyalektiğine bakmalıdır.

“İslam’ın ve Kürd’ün solda yerleşik mülkiyetçiliği ve rekabetçiliği tasfiye etmesine iştirak etmek zorunludur. Solun İslam ve Kürd’deki mülkiyetçiliğe ve rekabetçiliğe karşı geliştirdiği direncin parçası olmak şarttır.”[3]

EAP, o mülkiyetçilik ve rekabetçilikle düşünüp hareket ediyor. Liberal bağlar, ilk sarsıntıda kopuyor. Kimse, oturup İsrail saldırısında ölen torununa sarılan dedeyi, yetimleri, garipleri, savaşan iradeyi önemsemiyor. Bunları buranın liberal diline tercüme etmek için uğraşıyor. “Ben özgürüm” demek için koluna “Che” dövmesi yapan ergenler gibi hareket ediyor. Filistin’i ve öfkesini burada örgütlemeye değil, CHP değirmenine su taşımaya çalışıyor.

FİBG bileşenleri, tam da CHP’ye çalıştıkları için bölünüyor, çalışmayı bu sebeple tasfiye ediyor. Özel şirketlerin üniversitelerine reklâm filmi çekenlerden, pandemide halka yönelik saldırıya ortak olanlardan başka bir şey beklenmezdi.

Küçük burjuva, yukarıdaki burjuvaziye haset, aşağıdaki proleterden nefret etmeye mecbur. Burjuvaziye hasedi, mülkün tekelde toplaşmasıyla ilgili yoksa meselenin burjuva özüne karşı değiller. Gençlik Komiteleri ve Dev-Yol geleneği, ilerleme ideolojisine kul olduğu için kapitalizmi eleştiremez, şirketlere laf edemez. Dolayısıyla, ancak birkaç şirketin toplaşmasını, yani mülkün tekelde birikmesini ifade eden holdinglere yalandan eleştiri yöneltir. O holdingler de AKP’nin diye hedefe konulur. CHP’li kabul edilen holdinglere ise “sorumluluklarınızı yerine getirmenizi bekliyoruz” denilir.

Bu geleneğin proletaryaya yönelik nefreti, burjuvaziye yönelik hasedinden güçlüdür. Bu örgütün FİBG’yi mülkiyetçi bir tavırla tasfiye etmesi kaçınılmaz. O, Filistin’deki proleterlikten nefret eder. Aynı nefretin EAP’ın da iliklerine işlediğini görmek gerekmektedir. Bu örgüt, Gezi günlerde özel gettolarında yaşayan AKP’lilere “yoksulun başını okşayın, yoksa sıkıntı yaşarsınız” diye bildiri yazıyor, yoksula “başınızı okşayan elleri kırın!” diyemiyordu.[4]

Küçük burjuva solcular, işçiden, işçilikten tiksinirler, işçi olmaktan utanırlar, tiksinenleri örgütlerler, “tezgahtar olamam, tez yazıyorum ben” derler. “Toplumsal başkaldırı görevini eğitimsiz proletaryaya vermek istemeyen küçük burjuvalar” sola, sosyalist mücadeleye hüküm ve ipotek koymaya, onu kontrol altında tutmaya mecburlar. O hüküm ve ipoteğin zinciri kırılmadan yol alınamaz.

SEP ve Devrimci Gençlik gibi yapılar, “yaw İslam bitiyor, onu ciddiye almak, varlığını tanımak onu güçlendirir” diyorlar. Bu tür örgütler, Suriye’de iktidarın değişmesi sonrası yazdıkları yazılarda hep “cihatçı” ifadesini kullanıyorlar. Müslüman’ı ve iradesini terörize edip suçlu ilan etmeye yönelik bu girişimin 11 Eylül sonrası Amerika’nın yürüttüğü terörle küresel mücadelenin parçası olduğunu görmek gerekiyor.

Amerika’nın, kimi Müslümanları safına çektiğini tespit ediyorsak, “Erdoğan ABD’ye giremez” “İmamoğlu dolara iyi geldi” veya “İsrail’i eleştirmek antisemitizmdir” diyen, Arif Keskin gibi CIA ajanlarına mikrofon uzatan Birgün gazetesinin de emperyalizm uşağı olduğunu tespit etmek gerekiyor.

Bazı Müslümanlar, Müslüman olarak ya da Müslüman oldukları için değil, uşak, ajan ve işbirlikçi olduğu için Amerika’nın yanında oldular, onlara işbirlikçi ve hain diyelim ama Saddam’ın heykelini yıkan Irak Komünist Partisi üyelerine ne diyeceğiz? Bugün Avrupa emperyalizminin çevirdiği dolaplar karşısında Gürcistan’daki liberal ayaklanmaya destek veren Partizan gibi örgütleri nereye koyacağız? Her gün İran’a ABD’nin müdahale etmesine dair isteğini haykıran SDP, ESP gibi yapıları nasıl değerlendireceğiz? NATO’nun hücum ettiği Belarus’a düşmanlık eden TİP’lileri ne yapacağız?

Ordunun emriyle laik ve Kemalist olan sosyalist örgütleri de anlamak gerek. TKP ve ÖDP gibi yapıların varlık gerekçesi, devlet ve sermaye adına, Kürt’le ve Müslüman’la savaşmak üzerine kurulu. Bu alanın bekçiliğini ve kâhyalığını yapıyorlar. Kürt veya Müslüman diyen herkesi liberal diyerek karşı tarafa attıklarında kendi liberalliklerini gizleyebileceklerini sanıyorlar. 

Bugün ne yazık ki, ne acı ki, Suriye şahsında ilgili örgütler, bir gün içerisinde Kürtlere ve şeriatçılara komşu oldular! “Kötü komşu insanı ev sahip yapar” sözünün doğru olup olmadığını, sol örgütlerin bir ev inşa etme, bir yuva kurma iradesi ve sorumluluğuyla hareket edip etmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.

HTŞ’yi ve onun ait olduğu El Kaide’yi eleştirenler, süreçte en az onlar kadar irade koyabilmişler mi, onu sorgulamak gerekiyor. El Kaide’nin yirmi yıllık bir plan dâhilinde hareket ettiği söylüyor.[5] Bugün ilerici, akıl küpü solcuların bırakalım yirmi yıllık planı, bir yıllık planları var mı? Ülkedeki farklı örgütleri örgütleyecek, çatı kuracak, inisiyatif alıp öne atılacak, “uzun soluklu halk savaşı”nı Ankara’ya doğru uzatacak bir iradeye sahipler mi? CIA ve Mossad uşakları gibi her önümüze gelene “cihatçı, İslamcı” yaftası yapıştırıp onu çöpe atmadan önce biz ne yapıyoruz sorusunu cevaplamamız, halka hesap vermemiz, yol açıp yol kurmamız gerekiyor.

Ama ne var ki tüm sosyalist hareket, özündeki ve mayasındaki CHP’lilikten memnun. Onun devrimine bağlı. Onun varlığına kul. Kürt ve Müslüman denilen kirden arınık ve saf Liberal özünü Kürt’e ve Müslüman’a karşı korumaya ahdetmiş. O özün kimlerin hizmetinde olduğunu sorgulayan, o kirlerin sınıfsal niteliğini anlamaya çalışan yok. Ayrıca kimse, Kürt ve Müslüman liberalin İsrail ve ABD ile ilişkisini de tartışmıyor.

Bir taraf, parti kabul ettiği CHP’nin cephesi; bir taraf cephe gördüğü CHP’nin partisi olmaya çalışıyor.[6] İki taraf, birbirlerinin ayağına dolanmak zorunda. Bu da sosyalizm mücadelesine zarar veriyor. Parti, cepheyi; cephe de partiyi istemiyor.

Havaya fırlatılan gelin buketi olarak CHP’nin mürüvveti getirmeyeceğini görmek gerekiyor. İdeolojik saplantılardan uzakta, bölgede yaşananlardan dersler çıkartmak, o derslere dair bilinçle yola revan olmak gerekiyor.

Eren Balkır
16 Aralık 2024

Dipnotlar:
[1] Devrimci Gençlik Dernekleri, “Eylem Birliği Nasıl Yapılmaz?”, 10 Ekim 2024, Medium.

[2] “Suriye Halklarının Sevincini Kuşanalım, Halkların Düşmanlarına Karşı Ayağa Kalkalım!”, 9 Aralık 2024, EAP.

[3] Eren Balkır, “İslam, Kürd ve Sol İçin Önnotlar,” 12 Şubat 2014, İştiraki.

[4] Bildiriyle ilgili bir eleştiri için bkz.: Eren Balkır, “Dinci Faşizm”, 15 Haziran 2013, İştiraki.

[5] Rıdvan Murteza, “El-Kaide’nin Yirmi Yıllık Planı, 30 Ocak 2014, İştiraki.

[6] Eren Balkır, “Partinin Cephesi / Cephenin Partisi”, 10 Nisan 2024, İştiraki.

0 Yorum: