Dev-Yol
geleneğinden gelen örgütler, maya, öz ve içerik gereği, sınıfsal yapıları
uyarınca, halka, yoksula ve işçiye ihanet etmeye mecburlar. Politik-ideolojik
düzeyde bu örgütlerden başka bir şey beklenemez. TKP ve Dev-Yol gelenekleri,
12 Eylül, Özal dönemi, AB süreci gibi momentlerde altına imza attıkları
ihanetlerinin hesabını veremezler. O ihanetlerin ardındaki sınıfsallığı terk
edemezler. Bugün teori ve politikayı bu ihanet pratikleri tayin etmektedir.
Söylentiler
bize, bugün Devrimci Yol bileşeni örgütlerin birleşip sol liberal bir parti inşa
etme gayret içerisinde olduğunu söylüyor. Muhtemelen son Filistin İçin Bin Genç
rezaletinin ardında bu gayret var. Çünkü Dev-Yol, ilki trajedi olarak
neticelenen ÖDP ardından komedi (fars) olarak biçimlenecek ikinci girişimin
altına imza atmaya hazırlanıyor. TKP geleneğinin çakma ÖDP olarak TİP’i kurduğu
koşullarda, Dev-Yol’un da bir hamle yapması gerekiyor. Neticede nesnel zeminde
devlet ve sermaye, boşluk sevmiyor.
Devrimci
Gençlik Dernekleri’nin Suriye’deki gelişmeler sonrası Emek ve Adalet
Platformu’yla kurulmuş olan ittifakı eleştirmesi, bu partileşme çabasının
yansıması.[1] Laik Kemalist çevrelere işmar edenler gerekli emri iletti,
Gençlik Komiteleri, aslına rücu etti, Müslümanlara söylediği yalanları bir bir
yuttu, hareketi sırtından bıçakladı, kapısına kilit vurdu. Kumpas üzre hareket
ederek, Filistin Hareketi’ni baltaladı. Baştan beri söylediğimiz, öngördüğümüz
şey oldu. Amaçları ve dertleri, Filistin hareketi veya direniş ekseni değildi.
Amaçları, özdeki, mayadaki ve içerikteki CHP’ye hizmet etmek, kişisel hırs ve
ihtiraslar uyarınca belirli bir mevkilere kavuşmaktı. Bir tür reklâm
çalışmasına indirgenen, “holdingciler”e yönelik faaliyetin parçası kılınan, sonrasında
pazarlıkların ve imaj çalışmasının kurbanı olan FİBG, çürüdü, çürüttü.
Emek
ve Adalet Platformu da AKP’leşen CHP’nin parçası. O da Suriye’deki gelişmeleri
liberal yağma ve tasfiye bağlamında, ellerini ovuşturarak okuyor. Kalın ve
Cevlani ile birlikte, arabanın tamponuna tutunarak camiye gidiyor. Ufuk Uras bu
ziyareti bıyık altından gülümseyerek izliyor. Merdan Yanardağ dâhil tüm düzen
solcuları “Ama Esad da!” lafıyla başlıyorlar cümleye. “Diktatör” yaftası
altında ezilmemek için herkes liberal sultaya teslim oluyor. Herkes, yağmadan
pay almak isteyenlere sesleniyor.
Özünde
EAP, “bizim liberal Müslümanlarımız, burada devrim yapıyor. Lübnan ve
Filistin’e uzanan ikmal hattı kimin umurunda!” diyor.[2] Suriye’ye dair
değerlendirmelerinin hiçbir satırında antiemperyalizme veya Yahya Sinvar
duruşuna rastlanmıyor. El açıp HTŞ kendi istedikleri gibi hareket etsin diye
dua ediyor. Bu ideolojik kurguları uyarınca, egemenlerden “hak ricasında
bulunanlar”la yol alıyor. Mikro siyaset merakıyla kitle hareketini liberal bir
yerden tasfiye etmek için uğraşıyor.
EAP’a
yönelik “cihatçı, İslamcı” eleştirileri boş ve değersiz. Onu eleştirenler de en
az onun kadar liberal. Sakala, başörtüsüne takılan akıl, CHP’nin aklıdır,
komünistin değil. Komünist, diyalektiğin maddesine, maddenin diyalektiğine
bakmalıdır.
“İslam’ın ve Kürd’ün solda
yerleşik mülkiyetçiliği ve rekabetçiliği tasfiye etmesine iştirak etmek
zorunludur. Solun İslam ve Kürd’deki mülkiyetçiliğe ve rekabetçiliğe karşı
geliştirdiği direncin parçası olmak şarttır.”[3]
EAP,
o mülkiyetçilik ve rekabetçilikle düşünüp hareket ediyor. Liberal bağlar, ilk
sarsıntıda kopuyor. Kimse, oturup İsrail saldırısında ölen torununa sarılan
dedeyi, yetimleri, garipleri, savaşan iradeyi önemsemiyor. Bunları buranın
liberal diline tercüme etmek için uğraşıyor. “Ben özgürüm” demek için koluna
“Che” dövmesi yapan ergenler gibi hareket ediyor. Filistin’i ve öfkesini burada
örgütlemeye değil, CHP değirmenine su taşımaya çalışıyor.
FİBG
bileşenleri, tam da CHP’ye çalıştıkları için bölünüyor, çalışmayı bu sebeple
tasfiye ediyor. Özel şirketlerin üniversitelerine reklâm filmi çekenlerden,
pandemide halka yönelik saldırıya ortak olanlardan başka bir şey beklenmezdi.
Küçük
burjuva, yukarıdaki burjuvaziye haset, aşağıdaki proleterden nefret etmeye
mecbur. Burjuvaziye hasedi, mülkün tekelde toplaşmasıyla ilgili yoksa
meselenin burjuva özüne karşı değiller. Gençlik Komiteleri ve Dev-Yol geleneği,
ilerleme ideolojisine kul olduğu için kapitalizmi eleştiremez, şirketlere laf
edemez. Dolayısıyla, ancak birkaç şirketin toplaşmasını, yani mülkün tekelde
birikmesini ifade eden holdinglere yalandan eleştiri yöneltir. O holdingler de
AKP’nin diye hedefe konulur. CHP’li kabul edilen holdinglere ise “sorumluluklarınızı
yerine getirmenizi bekliyoruz” denilir.
Bu geleneğin proletaryaya yönelik nefreti, burjuvaziye yönelik hasedinden güçlüdür. Bu örgütün FİBG’yi mülkiyetçi bir tavırla tasfiye etmesi kaçınılmaz. O, Filistin’deki proleterlikten nefret eder. Aynı nefretin EAP’ın da iliklerine işlediğini görmek gerekmektedir. Bu örgüt, Gezi günlerde özel gettolarında yaşayan AKP’lilere “yoksulun başını okşayın, yoksa sıkıntı yaşarsınız” diye bildiri yazıyor, yoksula “başınızı okşayan elleri kırın!” diyemiyordu.[4]
Küçük
burjuva solcular, işçiden, işçilikten tiksinirler, işçi olmaktan utanırlar, tiksinenleri örgütlerler, “tezgahtar
olamam, tez yazıyorum ben” derler. “Toplumsal başkaldırı görevini eğitimsiz
proletaryaya vermek istemeyen küçük burjuvalar” sola, sosyalist mücadeleye
hüküm ve ipotek koymaya, onu kontrol altında tutmaya mecburlar. O hüküm ve
ipoteğin zinciri kırılmadan yol alınamaz.
SEP
ve Devrimci Gençlik gibi yapılar, “yaw İslam bitiyor, onu ciddiye almak,
varlığını tanımak onu güçlendirir” diyorlar. Bu tür örgütler, Suriye’de
iktidarın değişmesi sonrası yazdıkları yazılarda hep “cihatçı” ifadesini
kullanıyorlar. Müslüman’ı ve iradesini terörize edip suçlu ilan etmeye yönelik
bu girişimin 11 Eylül sonrası Amerika’nın yürüttüğü terörle küresel mücadelenin
parçası olduğunu görmek gerekiyor.
Amerika’nın,
kimi Müslümanları safına çektiğini tespit ediyorsak, “Erdoğan ABD’ye giremez” “İmamoğlu
dolara iyi geldi” veya “İsrail’i eleştirmek antisemitizmdir” diyen, Arif Keskin
gibi CIA ajanlarına mikrofon uzatan Birgün gazetesinin de emperyalizm uşağı
olduğunu tespit etmek gerekiyor.
Bazı
Müslümanlar, Müslüman olarak ya da Müslüman oldukları için değil, uşak, ajan ve
işbirlikçi olduğu için Amerika’nın yanında oldular, onlara işbirlikçi ve hain
diyelim ama Saddam’ın heykelini yıkan Irak Komünist Partisi üyelerine ne
diyeceğiz? Bugün Avrupa emperyalizminin çevirdiği dolaplar karşısında
Gürcistan’daki liberal ayaklanmaya destek veren Partizan gibi örgütleri nereye
koyacağız? Her gün İran’a ABD’nin müdahale etmesine dair isteğini haykıran SDP,
ESP gibi yapıları nasıl değerlendireceğiz? NATO’nun hücum ettiği Belarus’a
düşmanlık eden TİP’lileri ne yapacağız?
Ordunun emriyle laik ve Kemalist olan sosyalist örgütleri de anlamak gerek. TKP ve ÖDP gibi yapıların varlık gerekçesi, devlet ve sermaye adına, Kürt’le ve Müslüman’la savaşmak üzerine kurulu. Bu alanın bekçiliğini ve kâhyalığını yapıyorlar. Kürt veya Müslüman diyen herkesi liberal diyerek karşı tarafa attıklarında kendi liberalliklerini gizleyebileceklerini sanıyorlar.
Bugün ne yazık ki, ne acı ki, Suriye şahsında ilgili örgütler, bir gün içerisinde
Kürtlere ve şeriatçılara komşu oldular! “Kötü komşu insanı ev sahip yapar”
sözünün doğru olup olmadığını, sol örgütlerin bir ev inşa etme, bir yuva kurma
iradesi ve sorumluluğuyla hareket edip etmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.
HTŞ’yi
ve onun ait olduğu El Kaide’yi eleştirenler, süreçte en az onlar kadar irade
koyabilmişler mi, onu sorgulamak gerekiyor. El Kaide’nin yirmi yıllık bir plan
dâhilinde hareket ettiği söylüyor.[5] Bugün ilerici, akıl küpü solcuların bırakalım
yirmi yıllık planı, bir yıllık planları var mı? Ülkedeki farklı örgütleri
örgütleyecek, çatı kuracak, inisiyatif alıp öne atılacak, “uzun soluklu halk
savaşı”nı Ankara’ya doğru uzatacak bir iradeye sahipler mi? CIA ve Mossad
uşakları gibi her önümüze gelene “cihatçı, İslamcı” yaftası yapıştırıp onu çöpe
atmadan önce biz ne yapıyoruz sorusunu cevaplamamız, halka hesap vermemiz, yol
açıp yol kurmamız gerekiyor.
Ama ne var ki tüm sosyalist hareket, özündeki ve mayasındaki CHP’lilikten memnun. Onun devrimine bağlı. Onun varlığına kul. Kürt ve Müslüman denilen kirden arınık ve saf Liberal özünü Kürt’e ve Müslüman’a karşı korumaya ahdetmiş. O özün kimlerin hizmetinde olduğunu sorgulayan, o kirlerin sınıfsal niteliğini anlamaya çalışan yok. Ayrıca kimse, Kürt ve Müslüman liberalin İsrail ve ABD ile ilişkisini de tartışmıyor.
Bir taraf, parti kabul ettiği CHP’nin cephesi; bir taraf cephe gördüğü CHP’nin
partisi olmaya çalışıyor.[6] İki taraf, birbirlerinin ayağına dolanmak zorunda.
Bu da sosyalizm mücadelesine zarar veriyor. Parti, cepheyi; cephe de partiyi
istemiyor.
Havaya
fırlatılan gelin buketi olarak CHP’nin mürüvveti getirmeyeceğini görmek
gerekiyor. İdeolojik saplantılardan uzakta, bölgede yaşananlardan dersler
çıkartmak, o derslere dair bilinçle yola revan olmak gerekiyor.
Eren Balkır
16 Aralık 2024
Dipnotlar:
[1] Devrimci Gençlik Dernekleri, “Eylem Birliği Nasıl Yapılmaz?”, 10 Ekim 2024,
Medium.
[2]
“Suriye Halklarının Sevincini Kuşanalım, Halkların Düşmanlarına Karşı Ayağa
Kalkalım!”, 9 Aralık 2024, EAP.
[3]
Eren Balkır, “İslam, Kürd ve Sol İçin Önnotlar,” 12 Şubat 2014, İştiraki.
[4] Bildiriyle ilgili bir eleştiri için bkz.: Eren Balkır, “Dinci Faşizm”, 15 Haziran 2013, İştiraki.
[5] Rıdvan Murteza, “El-Kaide’nin Yirmi Yıllık Planı, 30 Ocak 2014, İştiraki.
[6] Eren Balkır, “Partinin Cephesi / Cephenin Partisi”, 10 Nisan 2024, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder