Suriye
trajedisi İsrail için bir ödül, Direniş Ekseni için ise stratejik bir
yenilgidir. Aynı zamanda Rusya için de stratejik bir yenilgidir, Ukrayna’da
olası bir barış çözümüyle telafi edilebilecek olsa bile.
Kana
susamış cihatçı komutan ve “emir” Ahmed Şera, daha çok bilinen adıyla Ebu
Muhammed Cevlani, Suriye’nin yeni devlet başkanı olmaya hazırlanıyor. Suriye’de
Esad ailesinin ve Baas Partisi’nin dönemi sona erdi ve Batı, cihatçıların Şam’a
girmesini büyük bir coşku ve tezahüratla kutluyor.
Mayıs’ta
Acımasız Emir, Aralık’ta Pragmatik ve Ilımlı İsyancı
Cevlani,
El Kaide’nin resmi Suriye kolu olarak kurduğu kötü şöhretli Nusret Cephesi’nin
isim değiştirmiş hâli olan Heyet Tahrirü’ş Şam’ın (HTŞ) lideridir. Bu olay,
2011 yılında, Iraklı El Kaide lideri Bağdadi’nin doğrudan emriyle, sözde Arap
Baharı Şam’a ulaştığında, Bağdadi’nin Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) ilan
etmesinden iki yıl önce gerçekleşti. Cevlani, o kadar kana bulandı ki 2017’de
ABD onun nerede olduğuna dair bilgi için 10 milyon dolar ödül koydu.
Aranan
Kafa Kesiciden Ilımlı Kurtarıcıya Dönüşüm
Artık
bunun bir önemi yok. Neredeyse tüm Batı medyası ve devlet başkanlarının gözünde
Cevlani, birdenbire bir kahramana ve kurtarıcıya dönüştü. Seçilmiş Başkan
Donald Trump, bu konuda istisnai bir isim. X’te (eski adıyla Twitter’da)
“Unutmayın, tüm bu insanlar binalarımıza uçak göndermek istiyor” yorumunu
yaptı.
Kötüden
Çok Daha Kötüye
Medya
anlatı, şu anda Moskova’ya sığınmış bulunan Beşar Esad’ın Suriye’yi ekonomik
olarak yerle bir eden bir canavar olduğunu söyleyip duruyor. Ama aynı medya, halkı
açlığa mahkûm eden Batı yaptırımlarından ve kuzeydoğudaki ABD işgalcilerinin
ülkenin petrol kaynaklarını ele geçirip çaldıklarından hiç söz edilmiyor.
Batı’nın
ve İsrail’in yeni hamisi, Nusret Cephesi’nin eski lideri HTŞ komutanı Cevlani ile
kıyaslandığında Esad ailesi pazar okulu öğretmenleri gibi görünüyor. [HTŞ
çatısı altında bir araya gelen -ç.n.] 37 farklı silahlı grup, siyasi
muhaliflerin, Hristiyanların, Alevilerin ve diğer dini azınlıkların ve
birbirlerinin kafalarını kesmeye başladığında, milyonlarca Suriyelinin eski
yozlaşmış rejimi bile özleyebilecekleri düşünülemeyecek bir şey değildir.
Baba-oğul
Hafız ve Beşar Esad, onlarca yıl boyunca baskıcı bir rejimi yönettiler. Ayrıca,
Suriye laikti (Esad ailesi Alevi dini azınlığa mensuptu) ve Baas Partisi’nin
Suriye’si, nesiller boyunca bir dizi Filistinli direniş örgütü için nispeten
güvenli bir sığınak olarak hizmet etti. Rejimin baskısı genel olarak örgütlü
muhalefeti kapsamakla birlikte, öncelikli olarak İslamcı ve mezhepçi
hareketlere yönelmişti.
Esad
Tuzağa Düştü
13
yıldır İsrail ve Katar tarafından finanse edilen terörist gruplara karşı
verilen savunma mücadelesi, Esad’ın iki cepheli bir savaş başlatmasını etkili
bir şekilde engelledi. Suriye, Siyonist devlete topyekûn savaşa girmek için bir
bahane vermekten korktuğu için, İsrail’in Suriye topraklarına yönelik düzenli
füze ve hava saldırılarına yıllarca karşılık vermeden katlandı. Eğer Suriye,
düşmana askeri olarak karşı koyacak cesarete ve kapasiteye sahip olsaydı,
Suriye, Filistin ve Lübnan’daki durum farklı olabilirdi. Şu andakinden daha
kötü veya daha iyi olabilirdi. Hangisi olurdu, asla bilemeyeceğiz.
Suriye,
Türkiye, İran ve Rusya arasındaki Astana görüşmelerinin ardındaki fikir,
Türkiye’nin İdlib’deki HTŞ çetelerini kontrol altında tutacağı, böylece Esad’ın
güvenliğini sağlayacağı şeklindeydi. Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri,
Suriye’yi 2023’te yeniden birliğe dâhil ettiklerinde, Esad’ın bir tuzağa
düşürüldüğüne işaret eden birçok gösterge var. Şam rejimi, bu diplomatik
yumuşamanın Körfez ülkelerinin İslamcı uzantılarının Suriye’de iktidarı
devirmeye yönelik yeni girişimlerine karşı bir sigorta poliçesi olduğuna
inanıyordu. Bu nedenle, İran ve Rusya’nın askeri desteğini sonuna kadar
reddettiği söyleniyor. Ve bir noktadan sonra geri dönmek için iş işten
geçmişti.
Rus
Yenilgisi
29
Kasım gibi geç bir tarihte Ruslar Esad’ı, belki de Tartus’taki deniz üssü ve
Hmeymim’deki hava üssünü güvence altına almanın bir parçası olarak, sözümona
daha “meşru” isyancı gruplarla müzakere etmeye ikna etmeye çalıştı ancak Esad
bunu reddetti. Rusya’nın Lazkiye vilayetindeki üslerin akıbeti konusunda yeni
rejimle anlaşmaya vardığı ve diplomatik söylemini değiştirdiği bildiriliyor.
Üsler,
1971’den bu yana Rusya’nın ve eski Sovyetler Birliği’nin bölgedeki tek doğrudan
askeri dayanağı konumundaydı. Bunları kaybetmek, Rusya için önemli bir yenilgi
olacaktır. Ancak Rusya için BRICS ittifakının geleceği gibi daha da önemli
şeyler söz konusu. Rusya’nın ortak devlet olarak gördüğü Türkiye, BRICS
devletleri olan Rusya, Çin ve İran ile doğrudan bir çarpışmaya girme yolunda
ilerliyor. ABD ve NATO’nun diğer uzantıları olan Mısır ve Birleşik Arap
Emirlikleri de BRICS üyesi.
Suudi
Arabistan çuvallamazsa, eski Türk-Amerikan rüyası olan Katar’dan Türkiye'ye
Suriye toprakları üzerinden bir petrol ve doğal gaz boru hattının önü açılmış
olacak. Bu hat, hem İran hem de Rusya’dan gelen petrolün yerini alabilir. Esad,
bu planlara ayak diremişti. Katar da Suriye’deki vekil milislerine daha fazla
para ve silah aktararak karşılık verdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Katar
Emiri Sani’nin, Müslüman Kardeşler aracılığıyla kurulan ilişkiler de dâhil
olmak üzere, çeşitli düzeylerde müttefik oldukları unutulmamalıdır.
Ukrayna
İçin Pazarlık
Bazı
kaynaklar, Vladimir Putin ile Vaşington’daki yeni Trump yönetimi arasında gizli
bir anlaşma yapıldığına inanıyor. Özetle şu söyleniyor: Trump, Ukrayna’nın
Rusya’nın taleplerini büyük ölçüde karşılayan bir barış anlaşmasına girmesini
sağlaması karşılığında, Rusya’nın ABD’nin Ortadoğu’da istediğini yapmasına izin
verecek (İran, muhtemelen önemli bir istisna olmak kaydıyla).
Söylentiler,
Trump’ın sosyal medyada yaptığı ve müstakbel ABD başkanının Ukrayna’da ateşkes
çağrısında bulunduğu ve gönülsüz Volodimir Zelenski’nin ağzından Ukrayna’nın
zayıflamış bir Rusya ile barış anlaşması yapmak istediğini söylediği bazı
açıklamalarla destekleniyor.
Batı
ve Norveç’teki siyasetçiler ve “uzmanlar” sinyalleri aldılar, şimdi
söylemlerini buna göre uyarlıyorlar. Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, son iki
yıldır duymaya alıştığımız zorunlu savaş çığlıklarının aksine, “barış çözümü”
ve “Ukrayna” gibi kelimeleri aynı paragraf içinde kullanmaya başladı. Oysa aynı
Eide’nin “Rusya ve Ukrayna arasında bir uzlaşma istemiyoruz” demesinin
üzerinden sadece iki ay geçti. Barış anlaşması [Rusya’ya verilmesi düşünülen
-ç.n.] bir ödün.
Filistin
İçinYenilgi
Suriye’de
yaşananlar, Lübnan’daki Hizbullah ve özellikle de Filistin direnişi için ciddi
bir yenilgiyi ifade ediyor. Suriye, İran’dan Lübnan’a silah sevkiyatı için çok
önemli bir geçiş güzergâhı olmuştur.
İdlib’den
başlayan yıldırım harekâtı Türkiye, İsrail ve ABD ile yakın işbirliği içinde
gerçekleşti. İsrail’in aylardır Suriye hedeflerini her gün bombalaması ve
Türkiye’nin baskısı, Suriye’de bir tür güç paylaşımına yönelik Türk-Siyonist
planına tanıklık etmektedir. Her ne kadar Pentagon ve CIA, Suriyeli, Türkmen ve
Kürt milislerden oluşan kendi savaşçı gruplarını beslese de, bu Türk-Siyonist
planı ABD tarafından da desteklenmektedir. Türkiye ve ABD, terör örgütlerinin
boşluğu doldurmasını önlemek için Suriye içinde “kendi” himaye ettikleri güçler
lehine bombalama ve topçu saldırıları gerçekleştiriyor!
Kökleri
El Kaide’ye dayanan “İslamcılar” hakkında komik olan şey, Siyonist İsrail
devletiyle hiçbir anlaşmazlıklarının olmamasıdır. Aksine, onlar için İsrail;
Şii ağırlıklı “Direniş Ekseni”ne, özellikle de İran, Hizbullah, Irak'taki Şii
milisler ve Gazze’deki Sünni Hamas’a karşı mücadelede bir müttefik ve dosttur.
İsrail
Doğuya Doğru Genişliyor
“Kurtarıcılar”
Şam’ı alır almaz İsrail, her zamanki gibi bütün uluslararası hukuku ihlal
ederek Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi işgal etti. Şam’ın
“kurtarılmasından” bu yana İsrail, HTŞ, SMO ve ÖSO terör gruplarının en ufak
bir tepkisiyle karşılaşmadan, Suriye’de yüzlerce hedefi vurdu. İsrail medyası,
hava saldırılarını, ülkenin hava kuvvetlerinin tüm tarihi boyunca
gerçekleştirdiği en büyük saldırılar olarak tanımlıyor. Bu da bir şey ifade
ediyor. Donanma da füze saldırılarına katıldı ve Suriye’nin deniz kuvvetlerini
imha etti. Saldırıların bahanesi, silah stoklarının “yanlış ellere” geçmesini
önlemek.
İsrail’in
“isyancılara” yaptığı silah ve teçhizat sevkiyatının izlerini silme çabası
içinde olması da bir o kadar muhtemel. İsrail güçlerinin Suriye başkentinin
birkaç kilometre batısına kadar ilerlediğine dair çeşitli haberler geliyor.
Norveçli BM elçisi Geir O. Pedersen’in İsrail’e saldırıları durdurması için
yaptığı çağrılar şu ana kadar karşılık bulmadı.
Büyük
İsrail Suriyeliler Hilafına Kurulacak
İslamcıların
Şam’ı ele geçirmesinden iki gün sonra İsrail’in uluslararası alanda yargılanmak
üzere aranan kişi durumundaki Başbakanı Binyamin Netanyahu, 99 gün aradan sonra
ilk basın toplantısını düzenledi.
Netanyahu,
“Söz verdiğim gibi Ortadoğu’nun çehresini değiştiriyoruz. İsrail Devleti,
onlarca yıldır görülmedik şekilde bölgemizdeki bir güç olarak konumunu
sağlamlaştırıyor” dedi. “Kim bizimle işbirliği yaparsa büyük kazançlar elde
eder. Kim bize saldırırsa büyük kayıplar yaşar” diyen Netanyahu, hem İsrail’in
hem de Suriyelilerin yararına olacak farklı bir Suriye görmek istediğini
sözlerine ekledi.
Bu
mesajdan, Büyük İsrail’in Suriyeliler hilafına kurulacağı sonucunu rahatlıkla
çıkarabiliriz. Ya Şam’ın önde gelenleri İsrail’in dediğini yapacak ya da
İsrail, ABD ve NATO’dan, iktidara getirdikleri teröristlere karşı yeni bir
“terörle savaş” bekleyeceğiz.
Revolusjon
Norveç Komünist Platform-Marksist Leninistler Yayın Organı
Kaynak
Çeviri: Enternasyonal Marksist-Leninist Arşiv
0 Yorum:
Yorum Gönder