24 Aralık 2022

Kimlik Siyaseti ve Duyarcılık Karşıtlığı

İmparatorluğun gölgesinde gerçekleşen ve kitlelerin dikkatini başka yöne çekme gayreti içinde olan kültür savaşı, ilginç bir dönemden geçiyor. Oysa ortada önemli bir seçim yarışı da yok. Hükümet, Kovid konusunda yürürlüğe soktuğu kararları büyük ölçüde geri çekti.

Bugünlerde imparatorluk, yakından incelenmesi gereken, alabildiğine tehlikeli ve sürekli tırmanan bir vekâlet savaşı yürütüyor.[1] Böylesi bir dönemde kamuoyu kendi içinde hırlaşıyor, sorumlu olan insanlara diş bilemeyi pek tercih etmiyor.

Bu yazıyı okuyanların gerçeklere hâkim olduğuna hükmedebiliriz.

Dünya, ağır ağır çok kutuplu düzene doğru ilerliyor. İmparatorluksa frene asılmak ve gidişatı durdurmak için elinden geleni yapıyor. Hatta bunun için anlaşmalara aykırı bir biçimde nükleer silâh edinen güçler[2] arasında küresel bir kapışmayı bile göze alıyor.[3] Öte yandan, kamuoyu ise çevresel bir felâkete doğru ilerlediğimize dair endişelerin arttığı koşullarda, artmayan ücretler ve giderek derinleşen eşitsizlik karşısında daha da duygusuzlaşıyor.[4]

Tarihin bu çok önemli noktasında birileri, bizim hep birlikte “duyarlılık” meselesini tartışmamızı sağlıyor.

“Duyar” kelimesinin anlamı, anlamını sorduğunuz kişiye göre değişiyor. Afrikalı-Amerikalıların gündelik hayatta kullandıkları anlamda “duyar”, ırkçı önyargıları ve ayrımcılığı ifade ediyor.[5] Kelimenin anlamını Florida valisi olarak görev yapmış Cumhuriyetçi Ron DeSantis’in avukatlarına[6] sorduğunuzda, bu kişilerin kelimenin “Amerika toplumunda adaletsizliğin sistematik hâle geldiğine ve bu sorunların çözüme kavuşturulması gerektiğine dair inancı” ifade ettiğini söylediklerini işitiyorsunuz. Her iki cevap da kulağa makul geliyor doğrusu.

Ama öte yandan, sokağa inip bir sağcıya sorduğunuzda, tutarsız, insanı çileden çıkartacak cinsten bağnazca veya aptalca cevaplarla karşılaşıyorsunuz. Biri çıkıyor, gerçekte varolmayan “kültürel Marksizm” diye bir şeye dair deli saçması laflar sıralamaya başlıyor, bu noktada çocukların ergenliğine girişine mani olmayı, cinsiyet değiştirme ameliyatlarını yaygınlaştırmayı öngören komünist komplolardan veya batı kültürünü karışıklığa ve düzensizliğe doğru sürükleyip şeytanı mutlu kılmak isteyen, toplumu yozlaştırmak gibi ajandası olan, kadın cinsiyetini silmeyi, çocuklara cinsel tacizi normalleştirmeyi öngören liberal komplodan söz ediyor. Böylesi sohbetlerde ben, hep duygusal, histerik, belirli bir özden ve içerikten yoksun tespitlerle yüzleşiyorum.

Bazen de bazı isimlerin iyi niyetli bir tutumla ve samimi bir inançla “duyarcılığa” karşı çıktıklarına şahit oluyorsunuz. Bu kişilere göre duyarcılık, daha önemli olan meselelerin ihtiyaç duyduğu alanı daralttığını ve iktidara hizmet eden ajandalar üzerinden bir tür koçbaşı olarak kullanıldığını söylüyorlar. Burada tam da söz konusu kişileri ele alıyorum, çünkü komplo teorilerine teslim olmuş diğer kişilerin kurtarılacak bir tarafı yok.

Kimlik siyasetinin müesses nizama hizmet eden ajandalar üzerinden bir tür koçbaşı olarak kullanıldığı ve gerçek muhalefeti yoldan çıkarttığı doğru. Bu koçbaşı, 2016 yılında yapılan ve Amerika’nın ilk kadın cumhurbaşkanını seçtirmek için uğraşan kişiler şahsında karşımıza çıkmıştı. O dönemde söz konusu kadın başkan adayının militarizm ve savaşla ilgili sicilini anımsatan herkese “kadın düşmanı” etiketi vurulmuştu.

Eskiden olduğu gibi o dönemde de bir tür psikolojik operasyon[7] olarak tasarlanmış olan Demokrat Parti, temelde gelir ve servet eşitsizliğine, savaş ve militarizme, paranın siyasetteki yerine, polisin askerileştirilmesine ve statükoyu muhafaza etmek için üretilmiş tüm diğer kontrol mekanizmalarına karşı ortaya konulan tüm çabaları boşa düşürmek, bir yandan da her türden devrimci anlayışı hayatı kadınlar ve marjinal gruplar için daha iyi kılacağına dair boş vaatlerle müesses nizama bağlamak için vardı.

Ama öte yandan şunu da görmek gerek: tüm enerjinizi duyarcılık karşıtlığına teksif ettiğinizde de enerjisini kimlik siyaseti için harcayanlar gibi siz de müesses nizama hizmet etmiş oluyorsunuz.

Duyarcılık karşıtlığı, karşı cinsin kıyafetlerini giymiş kimlik siyasetidir. Madalyonun öteki yüzüdür. Kafayı “duyarcılık”la mücadeleye takanlar da insanları müesses nizama hizmet eden binanın çatısı altında bir araya getiren kimlik siyasetçileriyle aynı işi yapıyorlar. Neticede insanlar, kendi içlerinde birbirlerini yiyip bitiriyorlar, ama iş başında olan, sorumlu kişilere saldırma gereği duymuyorlar.

Egemen sınıfın nüfusun yarısının kafayı kimlik siyasetine takmasını, diğer yarısının da “duyarcılık” konusunda paniğe kapılmasını sağlaması, sizce tuhaf değil mi?

Elon Musk gibi sağcı isimlerin duyarcılık karşıtlığını gündeme taşımalarında, medyada boy gösteren sağcı âlimlerin kitlelerini “duyarcılık” karşısında paniğe sürüklemeye çalışmalarında bir gariplik yok mu? Liberalizme meyilli oligarkların sosyal adaletle ilgili meselelere eğilmesi veya Elon Musk gibi isimlerin “duyarcı akıl virüsü”nden[8] söz etmesi, kimseye neden şaşırtıcı gelmiyor?

Bu tuhaflığın asıl sebebi şu: Duyarcılık karşıtlığı da kimlik siyaseti de yapısı itibarıyla müesses nizama ve onun ajandasına hizmet ediyor. İnsanlar, kafayı her yere hâkim olan kültür savaşına daha çok taktıkça, Pentagon’un para musluğunun kesilmesi veya zenginlerin halktan çaldıklarının geri alınması gibi şeyleri yapmaya karar verme konusunda daha az istekli olacaklar. Kültürel ayrışmanın diğer tarafına bağırıp durmakla vakit geçirdikçe, Tanrı’nın ve doğanın planı uyarınca ev sahibinizi yemeye vakit ayıramayacaksınız.

Bunları söylerken, “duyarcılık karşıtlığı”nın sosyal adalet mücadelesiyle eşdeğerde olduğunu söylemiyorum. Koşulları iyileştirilmesi gereken dezavantajlı kesimler var ve bu yöndeki çabalara mani olmaya çalışan herkes, yanlış yapıyor.

Burada ben, daha çok ırklar ve cinsiyetler arası eşitliğe sözde destek sunanların insanları hâkim politik hizbi desteklemeye yönlendirdiklerini, bu kişilerin oligarşinin, sömürünün ve emperyalizmin işlerini kolaylaştırdıklarını, bu konuda “duyarcılık” karşısında histerik bir tepki geliştiren sağcılarla ortaklaştıklarını söylüyorum.

Peki bizi bu kültür savaşının içine giderek büyüyen bir güçle sürükleyenlere karşı ne yapmalıyız?

Kanaatimce bu sorunun cevabını Savaş Oyunları isimli filmde geçen şu ünlü cümle veriyor: “Tuhaf bir oyun bu. Bu oyunda sadece oyunu oynamayan kazanır.”[9]

Benim meseleye yaklaşımım bu şekilde. Tartışmanın bir yanına dâhil olmak, tartışmayı beslemekten başka bir işe yaramaz. Bence en doğrusu, bizi yönetenlerin saldırmamıza mani olmak adına dikkatlerden kaçırıp durduğu, gerçekte varolan iktidar yapısına saldırma meselesine odaklanmaktır.

Eğer tüm enerjilerini kültür savaşı içinde boğulmamız için harcıyorlarsa, bu durumda onları en çok rahatsız edecek adım, bizim kültür savaşının sunacağı ödüle kilitlenip, imparatorluğun uyguladığı ajandaları boşa düşürecek her şeyi yapmamız olacaktır.

Bugün birçok insan, iktidara hizmet eden manipülatif girişimlerin peşinden sürükleniyor. Eskiden bağımsız medya kuruluşunda çalıştığını söyleyen, bugünlerde kafayı “duyarcı akıl virüsü”yle mücadeleye takmış olan ve kendisine “solcuyum” diyen çokça insan, birçok konuyla ilgili görüşleri açısından, muhafazakâr radyolara çıkan isimlere giderek daha fazla benzemeye başladı. En hayırlısı, kalbiyle doğru yerde duran insanların eylemleriyle de doğru yerde durmaları.

Caitlin Johnstone
17 Aralık 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Caitlin Johnstone, “US Empire”, 16 Aralık 2022, Twitter.

[2] Caitlin Johnstone, “Let’s Be Clear”, 7 Kasım 2022, CJ.

[3] Caitlin Johnstone, “US Empire Is Accelerating Toward Global Conflict on Two Fronts”, 22 Eylül 2022, CJ.

[4] Caitlin Johnstone, “It’s Really Weird”, 3 Kasım 2021, CJ.

[5] “Woke”, Wiki.

[6] Gray Rohrer, “What Does ‘Woke’ Mean?”, 3 Aralık 2022, FP.

[7] Caitlin Johnstone, “The Democratic Party Exists To Co-Opt and Kill Authentic Change Movements”, 9 Haziran 2020, CJ.

[8] Elon Musk, “Woke”, 12 Aralık 2022, Twitter. “Duyarcı akıl virüsü mağlup edilmeli, gerisi boş.”

[9] WarGames, Youtube.

0 Yorum: