14 Aralık 2022

,

Turuncu Sendikacılık

Üçüncü Yol Olarak Çıkmaz Sokak:

Turuncu Sendikacılık ya da Sendika v3.0

-1. Yazı

Sınıf mücadelesini oluşturan ekonomik, siyasi, ideolojik mücadelenin ekonomik boyutunu sendikalar oluşturmaktadır. Sendikaların yürüttüğü mücadelenin ekonomizmden ibaret olmaması, bu üç boyutun birbirinden ayrıştırılmamasından geçmektedir. Marx ve Engels, Komünist Parti Manifestosu’nda her sınıf mücadelesinin aynı zamanda siyasi bir mücadele olduğunu belirtir. Sendikaları bu durumda birbirinden ayıran en belirgin nokta, yürüttükleri mücadelenin ideolojik niteliğidir.

Sendikalar tarihinde kızıl ve sarı sendikalar mevcuttur. Sarı sendikalar, bilindiği üzere, egemenlerin ve burjuvazinin lehine hareket ederek, üyelerini ve sınıfı pasifize etme üzerine kurulu anti-sendikacılığın ürünüdür. İki renk, aynı zamanda iki ideolojinin temsilidir. Renklerle ideolojilerin ilişkisi sendikalar tarihine “kızıl” ve “sarı sendika” kavramlarıyla aksetmektedir.

Bugün üçüncü bir sendikacılık türü tedavüldedir: Turuncu sendikacılık. “İki ideoloji iki renkle temsil ediliyorsa ve üçüncü bir ideoloji de yoksa o zaman üçüncü sendikacılık biçimi mümkün mü?” sorusunun bu yazıya yöneltilmesi gayet doğaldır ve yerinde bir sorudur. Temel mesele de üçüncü bir ideoloji olmadığı hâlde üçüncü renge sahip sendikacılığın ne’liği üzerinedir. Araf gibidir, yani ne cennet ne cehennem durumu söz konusudur, fakat bir ceza vardır ki o da şudur: Cennete mi cehenneme mi gidileceğinin belirsizleşmesinin arafta bekleyene yarattığı kaygı.

Kırmızı ve sarının karışımı turuncuyu ortaya çıkarmaktadır. Bu da demektir turuncu, her iki rengi bünyesinde barındırmaktadır. Turuncu bir geçiş rengidir ki sarıyı boca ederseniz, kırmızının etkisini en aza indirebilirsiniz.

Turuncu sendikacılık, 1970 sonrasının neoliberal dönemin emek tarihine “armağanı”dır. Kızıldan dönmedir. Zamanla sarı eklene eklene turunculaşmaktadır. -Maktadır, çünkü süreç henüz bitmemiştir, turuncuyu da terk edip sarılaşma süreci günümüzde hâlen sürmektedir. Neoliberal dönemin ürünüdür, çünkü sınıfı değil, kutsadığı bireyi sendikalı yapmak ister. Bireyle sendika mı olunur? Bireylerin yan yana gelişiyle oluşan birliktelik esas alınır. Kimliklerle ayrışan bireyleri kendi bünyesinde “kitle sendikacılığı” adı altında “sınıf” adına birleştirmek ister. Bu, meselenin görünen yüzüdür. Gerçek öyle değildir. Çünkü genel olarak turuncu sendikaların özelliği şu şekildedir:

1. Kızıldan dönmedir. Kurucu iradesi kızıl hareket/lerden oluşmaktadır. Daha açık ifade edersek, 2000 öncesi dönemde solcuların kurduğu sendikalardır. Bu yüzden “bir sendika nasıl ‘solcu’ (kulağa hoş gelen kavram) olmaz” denmemesi için arada ya da sürekli o günlerin mirası üzerinden bugünü var etmeye çalışır. Aslında liberaldir bugünü. Solcu da olur yeri geldiğinde, çünkü meclisin solunda oturana “solcu” denir.

2. Tüzüklerinde işçi-emekçi sınıfın programı vardır, kızıldır. Neoliberal çağın etkisinden olsa gerek, göstergeler sadece sözlü yapılardır, gerçekte bu göstergelerin arkaik bir bağı kalmamıştır, içi boşaltılmıştır. O yüzden bol bol kullanılmasında sakınca yoktur. Fiili yürütülen program, sivil toplumculukla eş olan postmarksizmdir. Bu programa göre, emek-sermaye çelişkisi geri plandadır ve tüm yaşamı belirleyecek olan ezilen kimliklerin radikal demokrasi talebiyle bir araya gelerek uygarlıklı egemenlere karşı mücadele etmektir. Bu da demektir ki burjuva sınıfını temsil eden birinin sahip olduğu kimliğin ezilen kimlikle “kesiştiği” noktada ezilenin onu da kardeşi görmesidir. Hem bireyin kendi parçalarıyla kesişmesi hem de mücadelesini verdiği kimliğe mensup bireylerle kesişip karşılaşması çok önemlidir. Sınıfa bakınca bireyi görür, bireye bakınca onun kimliğini: etnisite, cinsiyet, antitürcüler, mezhep, yaşam tarzları vs.

3. Kendini bireyle var eder, çünkü öznel deneyimlere önem verir. Öznelerin parçalanmış kimliklerinin her bir parçasına ayrı önem atfeder. O, her bir parçayı taşıyan bireyler varsa onların mücadelesini kendi içinde birleştirmeye mesai harcar. Hazır bir kitle varsa onunla ilgili sekreterlikler ya da komisyonlar oluşturur. Çağın “gerekliliğine” hâkimdir, çünkü o gün veganlar kitleselleşirse onlara alan açar, kadın hareketi yükselişteyse ona yanaşır, eşcinsellerin dinamizmi varsa onların peşine takılır. Yanılır, çünkü o kitleyi kendi yaratmamıştır, o yüzden de o kitlelerin turuncu sendikaya ihtiyacı o kadar da yoktur, yani bu kitleler sendikaları deforme etmez. Turuncu sendika, bu kitleleri sömürmeyi hedefler, onların imkânlarıyla var olmak ister, çünkü sınıfa güveni yoktur.

4. Temel sloganı özgürlük ve demokrasidir ki işçi-emekçi sınıfların özgürlük diye bir mücadelesi ve talebi olmayacağını yok sayar. Sınıflar mücadelesinde özgürlük kazanımlarla elde edilir, temel mücadele eşitliktir ve özgürlük de mutluluk gibi bir yanılsamadır.

5. Atölye çalışmaları yapar. Atölyeler beden, yoga, dans, enstrüman, bireyci yazarların söyleşisi üzerine hazırlanır. Sınıfa dayalı bir atölyesi yoktur, olamaz da çünkü sınıf yok üye vardır, o üyenin öyle bir bilinci ve talebi yoktur. Öyleyse sınıf mücadelesi talep edilmiyorsa sendikacılık yeniden inşa edilebilir, bunda bir beis yoktur, adı sendika, özü STK olabilir. Yer yer siyasi parti gibi de hareket edebilir.

6. Bülten, dergi, broşürler gibi yayınlar hazırlar, fakat burada emek, sınıf, sermaye düzeni adına bir yazı bulunmaz. Film önerileri, kitap tanıtımları, siyasi figürlerle yapılan röportajlar önem taşır. Muhteva, demokratik mücadele ve kimliklere uygulanan baskılara karşı çıkış üzerinedir.

7. Grev hakkını savunmaz, onun için mücadele yürütmez, ama grev ilan eder. Grevi iş yerlerinden değil, tepeden örer, bürokrattır. Grevi gündemde kalmak için ya da yakın olduğu siyasi partilerin taleplerine göre başka gerekçeler için grev yapıyormuş gibi sınıfı ve üyeyi yanıltarak gerçekleştirir. Grev bir protesto aracıdır, bu yönüyle de anarşisttir. Grev bildirisini iş yerlerinde değil, meydanlarda dağıtır çünkü o sınıf ve kitle sendikacılığını (!) esas alır, o yüzden sınıfın durumu “zayıf”tır, öyleyse kitleye yönelinmelidir. Her şey kameraya ve medyatikliğe ibadete dönüşür, çünkü arafta kalma biterek cennete kavuşulmalıdır.

8. Bugün için düşünüldüğünde üyeyle sendikal bağı whatsapp imkânları dahilinde mümkündür. İş yerlerinin adresini bilmeyen yönetimler kurar, çünkü bu, çok doğaldır. Üye de bilinçli olsun gelsin sendikaya değil mi! Doğru, kutsal birey, doğuştan sendikal bilinçle gelip sendikaya üye oldu!

9. İlke yok talep vardır, talep çokça birey tarafından dile getirilirse talebin anti-sınıfsal özelliğinin ehemmiyeti yoktur, çünkü o talebin yürütücüsü olunursa gündemde kalınabilir, “en” sendikacı ve radikal demokrat olarak sınıfa ağalık konumu “kazanılmış” olunur.

10. Sendika üyesi, sendikal eylemci değil bir aktivisttir. Her etkinliğe katılan aktivist, makbul üye profilidir. Aktivist bulunamazsa yöneticiler sendikal eylem yapar.

11. Demokrattır, ezilen kimliğin sendikal alan sözcüsüdür. Acılarla ve travmalarla dolu mücadelelerin bileşeni bireylerin toplamıdır. Bu yüzden ideolojik tartışmalardan kaçar, çünkü travma köşesine çekildiği an tartışmayı onunla sürdürmek insani boyutu zorlar. Yani siyaset üstülük konumuna geçildiği an aslında burjuva ideolojisinin safına geçilmektedir, çünkü siyaset üstü denen şey, siyasetin sorumluluğu üzerinden atmak istediği düzlemdir. İdeolojik tartışmaya girmeden ideolojik mücadeleyi bu şekilde yürütürler.

12. Emperyalizmle bir çelişkisi yoktur, ama emperyalizmi değil “emperyalistler” denen bulanık söylemi yaygınlaştırır. Demokrasi adına emperyalist işgali onaylar, gerekirse grev ilan eder; demokrasinin tesis etmesi bir an önce gerçekleşmelidir. Bu yüzden emperyalist bir ülkenin kurum ve kuruluşlarından fon almakta sakınca görmez. “Sendikaların tek fonu üyesinin aidatıdır” ilkesini geri bulur. Kendisi fon alamazsa da fon alan, kimlik mücadelesi yürüten kitlelerle ortak etkinlik yürütür. Emperyalizm çağında anti-emperyalizmi ulusçulukla, toplumsal cinsiyet tartışmasını fobilerle ve kadın-lgbt düşmanlığıyla, tarihi erkekle, değerleri gerilikle ve yobazlıkla eşitler. Tüm bütünlük parçalanıp yapı bozuma uğratılmalıdır. Aile, kültür, halk geri kavramlardır; bunların yerine biricik bireyin yaşamının kurulması için mücadele verilmelidir. Mümkünse o birey de postmodern olmalıdır. Yapılar değil, yan yana gelmeler hayata geçirilmelidir.

13. Disiplinsizdir, disiplin, eski çağın otoriter anlayışının ürünüdür. Bu yönüyle de yarı-anarşisttir.

14. Üyelerin iradesini hiçe sayar, ama demokrasi söylemini her daim savunmak programatik bir görevdir. Hiçbir şekilde doğrudan seçimle yönetim belirleyemez, çok basamaklı seçmeme sistemiyle hareket eder. Bu da radikal demokrasinin gereğidir, çünkü farklı anlayışlara yer olan bir mutabakat oluşturulmalıdır ki oydaşımcılık gereği demokrasi kültürüne güç katılmalıdır! Diğer türlüsü “kapitalizmin rekabet kültürü”dür(!). Sendikal bir anlayışın yönetim seçimini kazanarak sendikayı yönettiğinde hesap verebilmesi böylece bitirilir, çünkü hesap verilebilirlik mutabakatla sınıfa karşı geliştirilen suç ortaklığının pekiştirilmesidir. Anlayışlar mutabakat kuramazsa dar kitleye sahip bir anlayışı hâkim anlayış mutabakata dâhil eder ki yeni suç ortağı hazırdır. Şubelerinden genel merkezine kadar meclislerle karar alır ki bu da hesap verilebilirliği ve başarısızlığı yönetimin yükümlülüğünden çıkarır.

15. Kendiliğindenciliği esas aldığından üyenin bilinçlenmesi ve sınıfın ideolojik olarak güçlendirilmesini önemsiz bulur, çünkü burjuvazinin ve egemenlerin sınıfı hizaya sokunca kendisine muhtaç olmasını bekler.

16. Lügatinde sınıfın anlamayacağı kavramlar doludur: gaslighting, kesişimsellik, patriyarka, patriarşi, nonbinary, cisfobi, heteronormatif vs.

17. Zafer değil propaganda yaparak var oluş, asıl hedeftir. Kitle geri çekilmelidir, kameranın kadrajına giren birey sayısının yakalanması yeterlidir.

18. Meydanları değil sosyal medyayı kürsüye dönüştürerek, medyanla meydanı mübadele eder.

19. Etnisite ve ten rengi ayrımı yapar, Avrupa özelinde Batı emek mücadelesinin atlasından ibarettir.

Turuncu sendikacılık; sarı sendikacılığın en aldatıcı, en gelişmiş hâli olarak sınıflar mücadelesinde baldaki zehirdir. Turuncu sendikacılık, postmarksizmin ürünü olduğundan, sol saflarda kızıl sendikacılık yapıyormuş gibi hareket ederek söz sahibi olmaktadır. İdeolojik mücadele yürütülmesi gereken çizginin temsilcisidir, onun sahip olduğu sarı, açığa çıkarılarak yenilgiye uğratılmalıdır. Turuncu sendikacılık tartışmasına giriş niteliğindeki bu yazı daha ayrıntılı olarak sürdürülecektir. Genel hatlarıyla bu şekildedir.

Turuncu sendikaların yönetimini oluşturan mutabakatlar “sınıf mı yoksa sınıf ve kitle sendikacılığı mı esas alınmalıdır?” noktasında ayrışırlar. Sınıf sendikacılığında sınıf partisine bağlılık esasken (sendika=volan kayışı) sınıf ve kitle sendikacılığında siyasi partilerden bağımsız toplumsal hareketin lokomotifi (sendika=lokomotif) olma anlayışı hâkimdir. Bu noktada şu belirtilmelidir ki ülkemiz özelinde söylersek, turuncu sendikalarda yer alan iki çizgi de sivil toplumcu ve liberaldir. Sınıf ve kitle sendikacılığını savunan farklı anlayışların sınıf sendikacılığını reddetmesinin sebebi, her bir sendikal anlayışın yakın olduğu bir siyasi parti olmasıdır. “Sınıf ve kitle sendikacılığı” adı altında siyasi partilerden bağımsızlaşma iddiasında bulunularak parti bağı yokmuş algısı hâkim kılınmak istenmektedir. “Sendikalar siyasileşmesin” diyen geri bilinçle bu anlayışlar aynı noktadadır. Hülâsa, her iki çizgi arasında ayrım yapmak ülkemiz özelinde anlamsızdır. İki çizgi de bürokrattır ve üye iradesini hiçe saymaktadır. Birinin volan kayışı koptu, diğerinin lokomotif perte çıktı.

Turuncu sendika/cılık üzerine hazırlanan yazı dizisinin ilk bölümünü bitirmeden önce “turuncu sendikalar neler yapmaz?” sorusuna yanıtlar oluşturmak gerekir ki böylece meselenin teorik boyutu somutlanabilir:

1. Ortalama kira gideri asgari ücreti aşarken asgari ücretle çalışan işçinin bağlı olduğu işçi sendikası herhangi bir sendikal kampanya başlatmaz.

2. Enerji alanında yapılan zamlardan dolayı doğal gaz metreküp kullanımı konut bazında bir önceki yıla göre düşüşe geçtiği hâlde bununla ilgili çalışma yapıp burjuvaziye karşı mücadele edip sınıfın çıkarını savunmaz. Doğal gazın yüzde kaçının konutlarda kullanıldığından bihaberdir, bu yüzden gelen zamlarla sınıfın kimin faturasını ödediğini bilmez. Aynı şekilde kömürün ton ücretini bilmez.

3. Neoliberalizmin bir ürünü olan market zincirlerinin serbest piyasayı güçlendirmesine karşı bir sendikal mücadelesi yoktur.

4. Eğer ki bir küresel salgın yaşanıyorsa tek talebi tam kapanmadır, tam kapanmayı meydandan değil, sosyal medyadan yapar. “Bilim” ve ilaç tekelleri salgının yayılım riski artıyor diye beş yıl bunu dillendirirse turuncu sendika da beş yıl meydanlara çıkmaz. Temas değil mesafe önemlidir. Mesafe, turuncu sendikacılığın anlayışının motivasyonudur.

5. Meydan ve alana çıkmaz.

6. Üyeyle yürümez.

7. Doğrudan seçimle yönetim belirlemez.

8. Demokratik merkeziyetçi değildir.

9. Turuncu sendikaların sonunu ideolojik mücadele yürütülemezse ne getirir? Yerinde sayar sadece mikrofon, megafon, medya onun için yeterlidir. İlerlemez, yerinde dururken geriler ya da sınıf üzerinde etkisini tamamen yitirir; eleştiriyi hakaret sayar, eleştirenin aidiyetine odaklanır. Bar-meyhane, kredi kartı, internet elinden alınsa vay hâline…

S. Adalı
14 Aralık 2022

0 Yorum: