28 Aralık 2022

,

Ücret-Fiyat Sarmalı


Enflasyon artışına, dolayısıyla, ekonomilerin ücret-fiyat sarmalına sürüklenmesine sebep olan, “aşırı” ücret artışları mıdır?

1865 yılında Marx, Uluslararası İşçi Derneği konseyinin üyesi Thomas Weston’la bir tartışma içine girer. Tartışmada marangoz sendikasının lideri olan Weston, ücret artışlarının beyhude olduğunu, çünkü ücretler artırıldığında, işverenler, kârlarını artırmak için fiyatları yukarı çekecek, bunun sonucunda da enflasyon alım gücünü hızla azaltacak, reel ücretler zerre artmayacak, işçiler, ücret-fiyat sarmalı sebebiyle hiçbir şey elde edemeyip, en başa döneceklerdir.

Marx, Weston’ın argümanına sert bir cevap verir. Değer, Fiyat ve Kâr adıyla bir broşür olarak basılan cevabında Marx, sırasıyla şunları söyler:

1. Ücret, genelde önceki fiyat artışlarının yolunu izleyerek artar.” Ücret artışı, neticede işçilerin gerçeklikle alakası bulunmayan yüksek ücret talepleri sebebiyle değil, fiyatlardaki artışı telafi etmeye yönelik bir cevap olarak gerçekleşir.

2. Enflasyondaki artışa sebep olan, ücret artışları değildir. Marx’ın ifadesiyle, fiyatlardaki değişikliklere üretimin miktarı (büyüme oranları -yn.) emeğin üretici güçleri (üretme kapasitesindeki artış -yn.), paranın değeri (para arzındaki artış -yn.), piyasa fiyatlarındaki dalgalanmalar (para arzındaki artış -yn.) ve sanayideki döngünün farklı aşamaları (canlanma veya çöküş -yn.) gibi birçok farklı husus etki eder.

Bunun dışında Marx şunu söyler: “Ücret oranındaki artış, genel kâr oranında düşüşe yol açar, ama emtia fiyatlarını etkilemez.” Başka bir ifadeyle, ücretlerdeki artışların gelirden kâra giden payı düşürme, dolayısıyla sermayenin kârlılığını azaltma olasılığı çok daha yüksektir. Tam da bu sebeple kapitalistler ve onların iktisat sahasında ödül peşinde koşan elemanları, ücret artışlarına karşı çıkarlar. Bunların “ücret-fiyat sarmalı diye bir şey var, bunun neticesinde ücret artışları fiyat artışlarına yol açar” olarak özetlenebilecek iddiaları, sermayenin kârlılığını korumak için kullandıkları ideolojik bir sis perdesidir.

Peki Marx haklı mı? Modern ana akım iktisat, “aşırı” ücret artışlarının enflasyona yol açacağını ve ücret-fiyat sarmalının ortaya çıkmasına neden olacağını iddia etmeyi sürdürdüler. Bugün de enflasyondaki artışla ilgili olarak dillendirilen görüşleri bu bağlamda ele almak gerekiyor:

Bu görüşlere ilk örnek, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey’nin son açıklaması:

“Yanlış anlaşılmasın, ben, kimsenin maaşına zam yapılmasın demiyorum. Ben, sadece şunu söylüyorum: ücretle ilgili pazarlıklara kısıtlama getirilmeli, aksi takdirde ücretler kontrolden çıkacak.”

Meramını daha açık ifade eden ikinci örneğe geçelim: 150 yıl önce Thomas Weston’ın söylediğini dile getiren, ABD başkanı Obama’nın eski ekonomi danışmanı Jason Furman, argümanını şu şekilde dillendiriyor:

“Ücretler arttığında fiyatlar da artar. Eğer uçak yakıtı veya gıda bileşenlerinin fiyatı artarsa, havayolları veya restoranlar da fiyatlarını artırırlar. Aynı şekilde, eğer hizmet sağlayıcılara veya uçuş sürecinde yer alan çalışanlara daha fazla ücret verirseniz, fiyatlar da artar. Bu, temel mikro iktisadın ve sağduyunun söylediği bir gerçektir.”

Ana akım iktisadın temel mikro iktisat bilgisi de sağduyusu da yanlış yerde duruyor. Dile getirilen argüman tümden yanlış.

Bu hafta içerisinde IMF, Bailey’nin ve Furman’ın argümanını çürüten, ücret ve fiyat artışlarının hareketine dair kapsamlı bir veri analizi sundu.[1] Bu çalışmada IMF, söz konusu meselelere çözüm bulurken, ücret-fiyat sarmalının empirik tanımını sunuyor, bu tanımı ekonomileri dikine kesen bir analiz yöntemi üzerinden, ta altmışlara dek uzanan gelişmiş ekonomilerinin hikâyelerine ait veri birikimine tatbik ediyor. Bu veri birikimiyle ilgili çalışma, altmış yılı aşan bir zaman dilimini ve birçok farklı ülkeyi kapsıyor.

IMF, bu çalışmada şu sonuçlara ulaştı:

“En iyi hâliyle, ücretler ve fiyatlardaki sürekli ivmelenme olarak tanımlanan ücret-fiyat sarmallarına yakın döneme ait kayıtlarda rastlamak pek mümkün değil. Altmışlara dek uzanan ve ücret ile fiyatlardaki artışa tanık olunan 79 dönemin içerisinde çok azında ilk sekiz çeyreğin ardından artış yaşanıyor. Bunun dışında, ücret ve fiyattaki sürekli artış, reel ücretlerin önemli ölçüde düştüğü bugünküne benzer dönemlerden farklı olarak, pek yaşanmıyor. Bu örneklerde nominal ücretlerdeki genel eğilim, reel ücretlerdeki kayıpları kısmen telafi etmek adına enflasyonu yakalama, büyüme oranlarındaki genel eğilimse ilk artışın yaşanmasından önceki düzeyin üzerine çıkıp istikrara kavuşma yönündedir. Ücret artış oranları, en nihayetinde enflasyonla ve işgücü piyasasında gözlemlenen daralma ile tutarlı bir seyir içerisindedir. Görünüşe göre, bu mekanizma, ücret-fiyat sarmalı olarak nitelendirilebilecek kalıcı ivmelenme dinamiklerine yol açmamaktadır.”

Daha fazlası var:

“Biz, ücret-fiyat sarmalını art arda dört çeyrekten en az üçünde tüketici fiyatlarının hızlandığı ve nominal ücretlerin arttığı bir dönem olarak tanımlıyoruz.”

Devamında IMF şu tespiti yapıyor:

“Belki de şaşırtıcı bir biçimde, bu türden çok az sayıdaki dönemlerde ücret ve fiyatlarda sürekli bir artış yaşanmıştır. Enflasyon ve nominal ücret artışındaki genel eğilim, istikrara kavuşma yönündedir. Bu süreçte reel ücret artışında genel bir değişiklik yaşanmaz. Ücret Phillips eğrisi kullanılarak ücret dinamiklerinin ayrıştırılıp netleştirilmesine dönük bir çalışma, nominal ücret artışının normalde gözlemlenen enflasyon ve işgücü piyasası darlığıyla tutarlı düzeylerde istikrar kazandığını ortaya koymaktadır. Reel ücretlerin düştüğü ve işgücü piyasalarının daraldığı, son dönemde tanık olunan seyri taklit eden hikâyelere odaklanıldığında, düşen enflasyon ve nominal ücret artışları bunu takip etme eğiliminde olmuş ve böylece reel ücretlerin arayı kapatmasına izin vermiştir.”

IMF’in ulaştığı sonuç şu şekilde:

“Nominal ücretlerdeki artış, ille de ücret-fiyat sarmalının galebe çaldığının bir işareti olarak görülmemelidir.”

Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde ücretler fiyatları yakalama çabası içine girerler. Fakat o durumda bile ücret artışları, ücret-fiyat sarmallarına sebep olmazlar. Dolayısıyla Marx’ın görüşü doğrulanmaktadır.

Bu görüşü ilk elden kanıtlamak istiyorsanız, Alman imalat işverenleri ile Almanya'nın en büyük sendikası IG Metall arasında bu hafta imzalanan ücret anlaşmasını ele alın.[2] İşçiler, şu anda yüzde 11,6 ile 70 yılın en yüksek seviyesinde olan Almanya enflasyon oranının çok altında ücret artışları alacak, gelecek yıl yüzde 5,2 ve 2024’te yüzde 3,3 zam alacak, ayrıca iki adet 1.500 avroluk toplu ödeme alacaklar.

Commerzbank baş ekonomisti Jörg Krämer, sendikalar ve işverenlerin “enerji ithalatı maliyetlerindeki ani artışın neden olduğu gelir kayıplarıyla nasıl başa çıkacakları konusunda bir uzlaşma yolu bulduklarını” söyledi. Devamında sözlerine şu cümleyi ekledi: “Ben, buna ücret-fiyat sarmalı demezdim.” Zaten denilemez, zira Almanya’da örgütlülük düzeyi en iyi durumda olan işçiler bile önümüzdeki iki yıl boyunca alım güçlerinin azalmasına neden olacak anlaşmayı kabul etmek zorunda kalacaklar.

IMF’in yaptığı analiz, daha önce yapılmış diğer birçok empirik çalışmayı doğruluyor. Gerçekten de ücretlerin tüm büyük ekonomilerde gayrisafi yurtiçi hâsıla içerisindeki payı seksenlerden beri düşüyor. Buna karşılık, kâr payı artıyor. 2019 yılından bugüne dek uzanan dönem boyunca enflasyon oranları ise yıllık yüzde 2-3’ü aşmıyor.

Ayrıca ücretler, fiyatlar ve işsizlikteki değişimler arasında ters bir korelasyon/ilinti bulunmadığı görülüyor. Böylesi bir ilintinin bulunduğunu iddia eden klasik Keynesçi Phillips eğrisinin yanlış olduğu ortaya kondu. Aslında işsizliğin ve fiyatların birlikte arttığı yetmişlerde dile getirilmiş bir görüş bu. Empirik veriler üzerinden yapılan hesaplamalar, Phillips eğrisinin düz olduğunu ortaya koyuyor. Yani ücret-fiyat sarmalı diye bir şey yok.

Ücret-fiyat sarmalını çürüten bu tür kanıtlara rağmen, ana akım iktisat ve resmi makamlar, bunun sürekli enflasyon için önemli bir risk olduğunu iddia etmeyi sürdürüyor. Bunun nedeni, kapitalizm için mücadele eden, iktisat alanında ödül avcılığı yapan kişilerin ücret artışlarının enflasyona neden olduğuna inanmaları değil. Bunun nedeni, kârları korumak ve sürdürmek için yükselen enflasyon karşısında “ücretlerde kısıtlama” talep etmeleridir. Dolayısıyla bu isimler, önümüzdeki yıl içinde ekonomileri çöküşe sürükleyecek olan merkez bankası kaynaklı faiz artışlarını destekliyorlar.

ABD Merkez Bankası Başkanı, meramını gayet iyi dile döküyor:

“İlkesel olarak […] talebi makul düzeye çekerek ücretleri düşürebilir, ardından da enflasyonu ekonomiyi yavaşlatmak zorunda kalmadan, resesyonla yüzleşmeden ve işsizlik oranını maddi düzeyde artırmadan aşağı çekebiliriz. Bu anlamda elimizde enflasyonu düşürecek bir seçenek mevcut.”

Financial Times’da köşe yazarı, Keynesçi ekonomi danışmanı Martin Wolf, isteğini daha açık bir biçimde dile getiriyor:

“Merkez bankası yetkilileri, enflasyon beklentilerini istikrarsızlığa mahkûm edecek ücret-fiyat sarmalına mani olmalılar. Bunun için para politikasının sıkı bir biçimde uygulanması gerekiyor. Başka bir ifadeyle, işgücü piyasasının boşaltılması veya varolan boşlukların muhafaza edilmesi gerekiyor.”

Demek ki faiz oranlarını artırmaya yönelik adımların ardındaki gerçek amaç, ücret-fiyat sarmalını durdurmak değil, işsizliği artırmak ve emeğin pazarlık gücünü kırmaktır. Bu noktada akla, seksenlerde İngiliz başbakanı Margaret Thatcher’ın baş ekonomi danışmanı Alan Budd’un şu yorumu geliyor:

“Fiiliyatta politik kararlar alan insanlar, enflasyonu düşürmenin doğru yolunun bu olduğuna bir an bile inanmamış olabilirler. Gelgelelim bu insanlar, [monetarizmin] işsizliği artırmanın en iyi ve en âlâ yolu olduğunu, işsizlik oranını artırmanın işçi sınıfının gücünü azaltmanın son derece arzu edilir bir yolu olduğunu gördüler.”

Michael Roberts
20 Kasım 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Jorge Alvarez, John Bluedom vd., “Wage-Price Spirals: What is the Historical Evidence”, Kasım 2022, PDF.

[2] Martin Arnold ve Patricia Nilsson, “Benchmark German pay deal eases inflation fears”, 18 Kasım 2022, FT.

0 Yorum: