26 Ağustos 2024

,

Yamalı Bohça

“Gelin İdrisi Bitlisi-Yavuz ittifakını güncelleyelim.”

“Emperyalist askeri paktlar nasıl Balkanlar’ı, Kosova’yı özgürleştirdiyse Türkiye’ye müdahale etsin Kürtleri de özgürleştirsin.”

“Gezi’de halk darbesini gördük, biz böyle bir darbenin içinde yer almayız.”

“Esad gelsin kendi topraklarını savunsun” (Afrin’den çekilirken)

“Biji Obama” (2014, Yer: Urfa ve Kızıltepe)

“Nasıl desem, demeye dilim varmıyor ama Türk solu ilkel, gelişmemiş.”

“Biz başından beri Sovyetler’e karşıydık, Marksizm modaydı.”

“Biz onlardan değiliz” (19 Aralık 2000)

“Türk solunu başıboş bırakmayın.”

“Bizim partinin tabanı Sünni-Şafi. Partide bu kadar Alevi yöneticinin yer alması doğru değil.”

“HDP’nin başına bir Türk geçemez.”

Yukarıdaki sözler Kürt siyasetinin farklı platformlarındaki söylemleri.

24 Ağustos 2024’te Yeni Yaşam’ın Forum bölümünde Müslüm Yücel imzalı “Türk Entelektüelleri”[1] başlığıyla bir yazı yayınlandı. Yazının görselinde Ahmet Telli, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif, Nazım Hikmet gibi solun önemli değerlerinin fotoğrafları yer alıyor.

Yazının özeti şu: Türklerin yazar ve şairi kısıtlı, olanı da Nazım gibi “sadist, yaltakçı”, Türk aydını yoktur, hepsi egemenlere “yaltaklanır”, katliamlardan Türk aydını sorumludur, onları kim affedecekmiş, hatta çocukları onlara bu gerçeği bile soracakmış! Alıntılanan yazarların dili ve üslubu eleştirilirken yazarın kullandığı dil de pespaye. Nazım’ın sadist olduğunu analiz edecek kadar psikiyatrist bir yazar. Hatta Nazım linçten söz eden bir provokatör.

Geçen yaz da Turgut Uyar üzerinden Türk şiirinin ırkçı olduğuna yönelik bir yazı[2] aynı forumda yayınlanmıştı ve cevabı İştiraki’de vermiştik.[3] O zaman da dediğimiz gibi mesele ne Turgut Uyar ne de Nazım ne de Türk solu. Mesele, sosyalizm düşüncesini bitirmek ve Kürt'ün sosyalist ideolojiyle bağını kesmek. Bu ideolojik sapma, gerektiğinde bu ırkçı yazıların kaleme alınmasına kadar vardırılıyor. Hiçbir sol çevre değerlere sahip çıkmıyor, yanıt sadece İştiraki’den geliyor.

Turgut Uyar konulu yazıya neden alan açtığını, bir halkın şiirine ırkçı denilmesinin Yeni Yaşam’ın ezilen halk söylemiyle ne kadar örtüştüğünü sormuştuk. Sorun şu ki İştiraki dışında hiçbir solun yayınından ilgili yazıya eleştiri gelmedi. Sol, halktan koptuğunu ilan etmedi. “Duymayalım, ciddiye almayalım” politikası, bugün Nazım üzerinden tüm değerlere saldırıya vardırılıyor. Sivas’ta yakılan insanlar bile geçelim aydın olup olmamasını, katledilmiş insanlar olarak ilgili yazının görseli haline getiriliyor. Bir mezar yeri bile olmayan Sabahattin Ali’nin de fotoğrafı ekleniyor.

Aydın tartışması, önce Yalçın Küçük ve Aziz Nesin üzerinden yürütülüyor. Yalçın Küçük, Kürt siyaseti açısından ne anlam ifade ediyor, bunu en iyi kendileri bilir. Aziz Nesin, Madımak’tan sonra yaptığı basın toplantısında özeleştirisini de veriyor. Aydın tartışmasında Attila İlhan da yer alır ama yazar, onun görüşlerine yer vermiyor. Attila İlhan, “Türk aydını dediğin Batı’nın manevi ajanıdır” diyor. Bunun ne anlama geldiğini yazının sonunda ifade edelim.

Yazının görselinde Ahmet Kaya’nın şiirlerini bestelediği şairlerin fotoğrafları yer alıyor, Ahmed Arif de dâhil. “Türk şiiri ırkçılığın savunusudur” ile Türk aydını tartışması birlikte değerlendirildiğinde milliyetçiliğin nasıl bir inkâr mekanizmasını işlettiği görülebilir. İlk olarak Akif Kurtuluş, Metin Altıok, Ahmet Telli, Şükrü Erbaş, Adnan Yücel, Sennur Sezer, İzzet Yasar ve daha birçok şair ve yazar nereye konulacak, eserlerinde Kürtleri diliyle, kültürüyle, yaşadıkları baskıyla yansıtıyorlar. Var olanının adını anmamak nasıl bir nesnel bakıştır? Bu şairler Kürtçe bilip demeyelim hatta Kürt olup aynı şiirleri yazsaydı daha mı “makbul” olacaktı.

Nazım’ın Kore Savaşı konulu şiirini alıp bağlamsız şekilde onun özel hayatına uygulamak gibi bir yanlışa düşülüyor fakat bu, bilinçli yapılıyor. Nazım’ın “dört nala gelip Uzak Asya’dan/ Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” dizeleri de başkasının vatanını işgal etmek diye eleştiriliyor? Tarih bugünden bakılarak mı yargılanıyor?

Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma kitabında Kavimler Göçü üzerinde de durur. Sosyolojide geçen itme-çekme nedenli göç kavramının işaretlerini verir. Göçün nedeni hayatta kalma mücadelesidir. Bunun sonucunda Roma ve Avrupa kıtasındaki dengeler değişir. Şimdi şunu mu demeliyiz: Kavimler geldi, başkasının vatanını işgal etti. Vatanı ulus temelli değerlendirme Fransız İhtilali’nin sonucudur. Yurtlaşma farklı bir açılıma işaret eder. “Niye güvercinlerle değil de akıllı telefonlarla iletişim kurmadı Romalılar?” demekle aynı idealist sapmaya karşılık gelen söylemler eleştiri değildir. Eleştiri nesnel ölçütler gerektirir.

Dil saldırgan ve nefret dolu sözcüklerle kurulmaz. Başka bir halkın değerleri de dayanaksız şekilde yere vurulup kendi halkınızı da o halka “düşmanlaştırmanın” adı eleştiri değil, doğrudan hedef göstermektir. Hatta Turgut Uyar konulu yazıda da yazar, Kürt arkadaşlarına çağrı yapıp “bu şiirleri belgesellerinizde kullanmayın” diyordu. Ruslarla Osmanlı savaştı diye Rus edebiyatını mı okumayalım? Türkler Çin ile kadim “düşman” anlatısına kapılıp Çin’in değerlerinden nefret mi edelim?

Birçok Türk şair, şiirlerinde Mem u Zin hatırlatması yapar, 90 sonrası bölgeden göç eden Kürtleri yazar, Adnan Yücel nehir şiiri Ateşin ve Güneş’in Çocukları’nda kimin tarihini ve mitolojisini anlatır? Aynı şekilde, hangi sol müzik grupları Kürt şairlerinin şiirlerini besteler?

Divan şairlerinin para karşılığında padişahlara şiir yazması “yaltaklanma” diye ele alınmış. Doğrudur fakat halk şairleri Pir Sultan’ın, Dadaloğlu’nun, Köroğlu’nun egemenler karşısında Anadolu halkını direnişe çağırması yok sayılıp adları bile anılmıyor. Ülkede cumhuriyet döneminde edebiyatçı kısıtlılığı olduğu söyleniyor. Sonra Divan şiiri eleştirilerek tarih genişletiliyor. Amaç belli: “Türk şiiri diye bir şey yoktur!”

Sorun aslında bunların hiçbiri değil. Yeni Yaşam suya taş atıyor. İlk halkada Nazım bir kök olarak saldırıya uğruyor. İkinci halkada Türk şairleri saldırıdan nasibini alıyor. Üçüncü halkada “Türklerin edebiyatı diye bir şey yok” söylemi geliştiriliyor, bu halkada sola da gözdağı veriliyor. Sorun yine de bunlar değil, haset daha sonra ortaya çıkıyor. “Bakın Türkler de yazarları, aydınları, şairleri de bayrağına, vatanına nasıl sahip çıkıyor” diye bir söylem geliştiriliyor. Turgut Uyar yazısının eksik bıraktığı tamamlanıyor. Dönüp Kürt’e kızılıyor: “Neden milliyetçilik yapmıyorsunuz!!!” Asıl söylenmek istenen bu. Yazının asıl muhatabı da Kürtler. Kürt entelektüeli üretilmeye çalışılırken bunu bedeller ödeyen Türk aydınına ve soluna, yazarlarına, şairlerine ve bir bütün olarak halkların sahiplendiği değerlere saldırarak gerçekleştirileceği sanılıyor. Politikanın iflası. Halklar arası gerilim hızlandırılıp milliyetçilik körükleniyor. Newroz'da Deniz’in fotoğrafının yer aldığı flama yakılıyor ama nedense hiçbir Kürt entelektüelinden ses çıkmıyor, çıkmaz çünkü soldan ses çıkmıyor. Taviz tavizi doğuruyor. Turgut Uyar, Deniz, Nazım, Cevahir... Her biri de gerekçeden ibaret fakat asıl gerçek, milliyetçi politikalara rağmen halen çocuğuna “Deniz” adını veren Kürtlerin varlığıdır. Barzanilerin açtığı yoldan ilerlemek size bir şey kazandırabilir ama Kürtlere kaybettirir.

Şimdi sorulması gerekeni soralım. Irak’ta Arap halkı katledilip zindanlarda erkekler soyulup emperyalist askerlerin köpeklerle saldırdığı işkenceye neden sesiniz çıkmadı? Neden Afrin’e Esad yönetimi çağrılıp ondan “toprağını” savunması istendi? Suriye petrolü özelinde bölgeye emperyalistlerin gelmesine neden izin verildi? Arap halkı Saddam özelinde yalnız bırakıldı fakat ezilen Filistin halkıyla sorununuz neydi de Siyonistlerin katliamlarına sessiz kaldınız? Tarihi geriye kaydıralım, Divan şiiri tartışması gibi. Mesela İdrisi Bitlisi’nin Yavuz’la ittifakında kimler yerinden yurdundan edildi? Ulusal sorunlar bu dönemde yaşanmazken neden bu ittifakın mağdurlarına şairleriniz o dönemde şiir yazmadı?

Buradan başka bir soruna geçelim. Yazar, yazısının sonunda eleştirdiği halkın aydınlarının “yaltaklanmacı” olduğunu fakat Kürt siyasetçilerinin böyle olmadığını, cezaevlerinde ağır koşullarda kaldığını söylüyor. Yine aydınların sessizliğine eleştiri getiriliyor. 24 yıl geriye gidelim. Orada cezaevlerinin ağır koşulları konusunda ne yaptığınıza bakalım: O gün “Biz onlardan değiliz” dediniz.

Cezaevlerinin koşullarına karşı gelme konusunda ağır bedeller ödeyen Türk soludur, 84 itibariyle. Böyle bir direniş gösterdiniz de Yaşar Kemal başta olmak üzere aydınlar komisyon kurup size sözcülük mü yapmadı?

Tüm bu süreçte barış akademisyenleri, 10 Ekim, bedel ödeyen aydınlar yok sayılıyor ama bu yok sayma için yazı yayınlanmasına Yeni Yaşam izin veriyor. Mesela çok okuduğunuz Türklük Sözleşmesi kitabının yazarı da ihraç akademisyen ve bir Türk. Fikret Başkaya, Akın Birdal, Beşikçi, Sırrı Süreyya da Türk. Kendi siyasetinizin tarihine de bir bakın, kimler Türk diye. İsim saymakla bitmez. İşte böyle, milliyetçiliğin iflası burada başlıyor. Türk aydını hiçbir zaman Batıcı ve Batılı olamamış. Öyle bir dertleri olmadı, olanlar sizle hareket ediyor.

Kürt halkının ödediği bedeller üzerinden iftira, karalama, kirli propaganda yapılmasına alan açtığı için ilgili gazete ne yaptığını bir kez daha düşünmeli.

Şimdi biz asıl eleştirmemiz gerekenlere geçelim. Nazım adına kültür merkezi açan çevre, neden bu yazılara yanıt vermiyor? İşçi sınıfının gazetesi olduğunu iddia edip Sennur Sezer adına şiir ödülleri dağıtan çevre, neden iki yıldır bu konuda tek söz etmiyor. Temel çelişkiyi laiklik olarak gören kendiliğindenci çevre, neden gazetesinde bir eleştiri metni kaleme almıyor? Onların şairi Haydar Ergülen, işçi sınıfının gazetesine verdiği röportajda “laiklik için yan yana gelelim, belediye seçimlerinde bunu başardık” diyor. Niye? Suavi’nin konserine saldırı oluyor, ardından Konya konserini düzenleyecek olan CHP’li belediye, ülkü ocaklarına karşı duramadığından, konseri tek taraflı iptal ediyor ama iptal açıklaması MHP’den geliyor. Daha kendi sanatçısına sahip çıkmayan belediyeler ve onlardan konser alan sanatçılar için mi yan yana geleceğiz?

Engelli insan, iş istemek için İmamoğlu’yla görüşmeye çalışıyor ama korumalar onu alıp dışarı atıyor, bu insan hüngür hüngür ağlıyor. Madenciye atılan tekmeden ne farkı var? TKH, kendi içinde itiraz edeni aforoz ediyor fakat Nazım dâhil tüm değerlere saldıran yazılara kendi yayınlarında bir cümle karşılık vermiyor.

Yeni müfredata karşı mücadele ettiğini söyleyen Eğitim Sen, tam da müfredatı ilgilendiren böyle bir yazı karşısında neden ses çıkarmıyor? Bu yazıların geleceği yer müfredat hazırlayıcılığıdır. Yeni müfredat bu yazar ve şairlerin adlarına yer vermediğinden eleştiriliyor. 29 Aralık greviyle başlatılan ihraç sürecinde bedel ödeyen sendika neden sessiz kalıyor?

Yukarıdaki tüm soruların yanıtını biliyoruz. Sizden yanıt değil tepki bekleniyor. Yeni Yaşam hangi gazetenin matbaasında basılıyor biliyoruz, sendika başkanlığı kendilerine gelmeyince çekip gidip bu yazı gibi söylemlere karşı durduklarını iddia eden fakat sonraki dönem başkanlık verilince sessiz kalanları da emekçiler biliyor.

Yazarın diğer iddiası da sosyalist şairlerin belirli kişileri şiirleriyle hedef göstermesi iddiası üzerinden 70 yıllık tarih atlaması yapıp Kayseri’de mültecilere yönelik düzenlenen ırkçı saldırıyla söz konusu şiirleri bağdaştırması.

Denklemi doğru kuralım: Bir üniversitede söyleşi veren bir müzik grubuna (Yorum) Kürt bir genç Suriye’nin kuzeyindeki (Yeni Yaşam'ın diliyle) “politik değişim”in Marksist karşılığını soruyor. Müzik grubunun emekçisi de Suriye’de IŞİD’e karşı halkın olağanüstü mücadele verildiğini ama yaşanan politik değişimi sosyalist çizgi açısından kabul etmediklerini, bu sorunun yanıtını politik çevrelerin vermesi gerektiğini ve kendilerinin müzik grubu olduklarını belirtiyor. Bu arada soru soran gencin diğer arkadaşı videoya alıyor. Gelecek yanıt bilindiği halde. Sonra müzik grubu protesto edilip salon terk ediliyor. Daha sonrasında Perinçekçi öğrenciler grubun müzik çizgisini "ulusalcı” bulmadıkları için salonu terk ediyorlar.

Sonraki süreçte Kürt halkının bu grupla bir bağının kalmadığı söylemi üzerinden linç kampanyası geliştiriliyor. Daha sonra da Van’da düzenlenecek konserin gerçekleşeceği düğün salonunun sahibi baskı altına alınıyor ve konser kısıtlı bir kitleyle zor koşullarda bahçede düzenleniyor. Salonda düzenlense de halk gelmeseydi!? Sorun, konser yasağı uygulamak. Bugün kimler konser iptal ettiriyor, kimler linçe uğradığından konserleri iptal ediliyor? Hangi taraftasınız? Kürtçe müzik yapmanın bedelini ödeyenler politik bir yanıt verince linçe mi uğrayacak? Kaldı ki onların verdiği yanıtın aynısını ilgili bölgenin siyasi temsilcileri de verdi, sorun bu değil ki, o da bir gerekçe, amaç Marksizme saldırmak, her çevreyi emperyalizmle uzlaştırmak.

Son iki yıldır Yeni Yaşam’da çıkan yazılar eleştiri diline uygun mudur? Bu örnek denklem üzerinden kararı tarih versin. Kim kimi nasıl hedef gösterip linçe uğratıyor?

İkinci denklem de şu: Kayseri özelinde linçin ortağı sizsiniz. Geçtiğimiz yıl genel seçimlerde mültecileri “her şekilde” göndereceğinin propagandasını yapan, belediyelere kayyum atayacağını söyleyen partinin liderinin ortak olduğu ittifakın adayına oy istediniz. Şimdi bundan da mı Türk edebiyatı tarihi ve aydınları sorumlu?

Müslüm Yücel şahsında Yeni Yaşam çevresinin bilmesi gereken gerçek şu: Bizim emperyalizmle sorunumuz var; uzlaşmayacağız, yozlaşmayacağız. Bugün ülkemizin her kentine uyuşturucu yayıldıysa, insanlar maaşlarını kiraya yetiremiyorsa, bir ana baba çocuğuna okul pantolonu ve yiyecek alamadığı için intihar ediyorsa, emekçi halk kendi içinde birbirine şiddet uyguluyorsa, yılda yüzlerce kadın katlediliyorsa, insanlar yozlaştırılarak onursuzlaştırılıyorsa, çocuklar işyerlerinde can veriyorsa bunun tek sorumlusu emperyalizmdir. Bu politikalar ezilen ve sömürülen dünya halkalarına yöneliktir. Bunun için Ortadoğu’daki mücadelesinin meşruiyetini dünya halklarının kabul ettiği Filistin direnişini savunuyoruz, Filistin özgürleşirse Ortadoğu özelinde dominonun ilk taşı yıkılacak.

Kürtlerin anadilde eğitim talebi seçmeli derslerle başlayan bir sürece girmişti fakat Ortadoğu dengelerine feda edildi. Okulların ilk haftası boykot düzenleyenler çözüm sürecinde gelen seçmeli dersi geri itti. Bölgedeki veliler seçmeli ders dilekçeleri vermeleri yönünde harekete geçirilseydi ardından az sayıda atanan Kürtçe öğretmenlerine daha çok ihtiyaç olacaktı. Bu, tek başına çözüm değil fakat çözümün ilk adımıydı. Bu yapılmayıp, 4+4+4 sistemiyle getirilen zorunlu seçmeli derslere karşı gelinmedi. Tarih atlamalı şekilde ilerlemiyor, nicel birikimlerin uygun şartlar oluştuğunda nitel sıçrama gerçekleştirmesiyle yön buluyor. Sözcülük yaptığınız halka sürecin özeleştirisini vermeyip emekçi halkların değerlerine saldırmak size hiçbir şey kazandırmaz.

Her türlü saldırıya rağmen değerlerimizi koruyacağız. Ağır bedeller ödenerek bize miras bırakılan ilke, ahlak ve değerleri taktik adına terk etmeyeceğiz. Türk’e, Kürt’e, Müslüman’a, mülteciye düşmanlık edilmesine ve halklar arası körüklenen milliyetçiliğe izin vermeyeceğiz. Sola rağmen bunu yapacağız. Bu yazıyı bir faşist yazsaydı, solun tepkisi yine aynı mı olacaktı? Evet, yine sessiz kalırlardı.

Bu iftira dolu saldırı yazılarına ellerinde yayınevi bulunduğu halde soldan gelmeyip İştiraki’den geliyorsa mevcut sol da artık tarihi ve değerleri sömürmeyi bıraksın. Bu haliyle bu sol ne bir daha Nazım ne de Sennur Sezer yetiştirebilir.

Yazı daha da genişletebilir fakat genel olarak verilmek istenen noktalara değindik. Eleştirdiğimiz yazı poetik bir tartışmayı değil, yamalı bohça diye tabir edilen alakasız bilgilerin bağlamdan kopuk bir araya getirildiği kara propagandayı içeriyor. Biz yanıtımızı verdik, ilgili yazıya Kürt halkı da yanıtını verecektir.

“Ben yazarken kusuyorum
Sen okurken kusuyorsun
İnsanlık dışı şeyler bunlar”
[İzzet Yasar]

Nazım’ı da Enver Gökçe’yi de tüm değerlerimizi de anlatmaya sayfalar yetmez. Onları “aklamaya” çalışmak hadsizlik olur. Yaşamlarıyla ve eserleriyle onları anlatarak, yazarak yaşatmak boynumuzun borcudur.

S. Adalı
26 Ağustos 2024

Dipnotlar:
[1] Müslüm Yücel, “Türk Entelektüelleri”, 24 Ağustos 2024, Yeniyaşam.

[2] Bayram Balcı, “‘Türk Şiiri’ Irkçılığa Karşı Değil, Aksine Savunucusudur”, 3 Ağustos 2023, Yeniyaşam.

[3] S. Adalı, “Toplu Monolog”, 6 Ağustos 2024, İştiraki.

0 Yorum: