15 Ağustos 2024

,

Praksis’e İman

 

 

Sonradan ilahi adalet diye adaleti göklere çıkardılar ki, yeryüzünde ondan söz edilmesin.
[Ali Şeriati]

 

Bertolt Brecht, Almanya’da, Ulm şehrinde yaşayan terzinin hikâyesini anlatır meşhur bir şiirinde:

Piskopos, uçabilirim,
dedi terzi piskoposa.
Bir uçayım da gör!
Ve bir çift şeyle,
kanada benzer,
tırmandı kilisenin koca çatısına.

Piskopos yürüdü gitti.
Al sana bir palavra,
insan kuş değil ki,
uçamaz hiçbir vakit,
dedi piskopos bu işe.

Terzi cartayı çekti,
dedi halk piskoposa,
amma da gülünç iş ha,
kırık kanatlarla saplandı yere,
işte durur parça parça
alanın katı toprağında.

Çalsın kilisenin çanları!
Dedik ya, palavra,
insan kuş değildir,
uçamaz hiçbir vakit,
dedi piskopos halka.

Çeviri: A. Kadir

Terzi, 1592 senesinde kuş gibi uçmak ister ve iki kanatlı ilkel bir makine inşa eder. Eşyanın doğal (ve de dini) düzenini savunan piskopos ise, insanların uçamayacağına hükmedip terziye aksini kanıtlaması için meydan okur. Terzi, sade ve kaba kanatlarıyla katedralin penceresinden atlayıp yere çakılır. Piskopos iddiayı “kazanmıştır”: Doğal düzen değiştirilemezdir. Ne var ki bundan birkaç asır sonra insanlar uçabilecektir. Yani Ulmlu terzi aptal filan değildir; hayal gücü zamanının ilerisindedir yalnızca. Dolayısıyla, günümüzden bakınca terzinin “gülünç” başarısızlığı öncü bir girişim gibi görülebilir.

Daha çok “Marksist Devrimci Parti” çalışmalarıyla bilinen Lucio Magri, son kitabında Brecht’in şiirini anımsatarak komünizmin de benzer bir “kaderi” olabileceğini öne sürer: İnsan toplumlarının uzun vadede ütopyasız yaşayamayacakları ispatlandığına göre, Komünizmin 20. yüzyılda yarım bıraktığı ütopyasını gelecekte gerçekleştirme ihtimalini yok sayamayız. Kapitalizmin tarihi trajedilerle, ıstıraplarla örülü diye bu makûs talihi Sosyalizme de reva görmek hem tutarsız hem anakronik bir fetva olur!

Marx’tan İki Kitap İki Yorum

Marx’ın 1852’de 3. Napolyon’un Fransa’da yaptığı darbenin sonrasında kaleme aldığı Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i, burjuva devrimleriyle proleter devrimler arasındaki kritik bir farka dikkat çeker. Burjuva devrimleri “başarıdan başarıya doludizgin koşarken”, sosyalist devrimler “koşarken hep ara verir, halledilmiş görünene geri dönüp, yeniden başlar.”

Yenilgilerinden ders almışlardır, bu da düşmanlarını daha iyi tanımalarına, müttefiklerini daha iyi seçmelerine, silahlarını saptamalarına ve projelerini belirlemelerine olanak tanımıştır. Böyle yenilgilerin altında ezilecek değillerdir; zira gelecek onlara aittir.

Marx, Haziran 1848 yenilgisini ne inkâr eder ne de hafife alır. Yaşanılanın öğrettiği gerçek: “Sosyal devrim, şiirini geçmişten değil ancak gelecekten alabilir!”

Marx’ın 1871 Mayısı’nda “Paris Komünü” nün kanlı bir yöntemle bastırılmasından hemen sonra yazdığı Fransa’da İç Savaş, bu yenilgi diyalektiğini daha da net ve kuvvetli şekilde teyit eden bir rapor niteliğindedir:

“Sosyalizmin üzerinde bittiği toprak, modern toplumun ta kendisidir. Büyük kanlar dökülmesi pahasına da olsa, oradan sökülüp atılmaz. […] İşçi, Paris Komünü ile birlikte, yeni bir toplumun şanlı öncüsü olarak her zaman yüceltilecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının soylu yüreğinde yaşayacaktır. Cellatlarını ise, tarih daha şimdiden sonsuz bir teşhir direğine çiviledi ve rahiplerinin tüm duaları günahlarını bağışlatamayacak.”

Yusuf K.
15 Ağustos 2024

0 Yorum: