29 Ağustos 2024

,

Kalem, Silgi ve Linç

Yeni Yaşam’ın forum bölümünde yayınlanan “Türk Entelektüelleri” yazısını eleştirdik.[1] Vereceğimiz yanıtın poetik değil ideolojik olduğunu, çünkü ilgili yazının poetik olmayıp ideolojik olduğunu belirttik.

Yeni Yaşam’ın 28 Ağustos 2024 tarihli baskısında eleştirilerimize yanıt geldi.[2] Kurumsal olarak yapılan açıklamada şunlar söyleniyor: Müslüm Yücel bizim köşe yazarımız değildir, görüşleri bizi bağlamaz, biz onun gibi düşünmüyoruz, böyle bir yazı hiç yayınlanmamalıydı, kolaj görsel Google’dan alınma ve kolajda geçen bedel ödemiş kişilerin ailelerinden özür dileriz. Bir de şu ekleniyor: Henüz günlük gazete çıkarmayan sol kesimlere o dönemlerde destek olduk. Mealen ve özetle bunlar söyleniyor.

Eleştirimizin sonunu sola ayırmıştık. Yeni Yaşam ile hangi gazetenin matbaasının ortak olduğunu emekçilerin bildiğini söylemiştik. “Bir dönem sola destek olduk, daha günlük gazete çıkarmıyorlardı” yönündeki ifade, bu eleştiriye karşılık olsa gerek.

Öncelikle Yeni Yaşam, açık şekilde yazarını yalnız bırakıyor. “Böyle bir yazı yayınlanmamalıydı” diyor ama gazetenin çalışanları, yazının içeriğini yayın çizgilerine veya ideolojik zeminine uygun buluyor olmalı ki yazıyı yayına alıyorlar. Bunun yanı sıra kolaj görselin ilk tepkiye neden olduğu söyleniyor. Yani görselin yazıyla ilgisi yok mu, bu da net biçimde açıklanmıyor. Yazıyla görsel gayet “uyumlu”.

Yazıyla ilgili sert eleştirilerin geldiği söyleniyor. 4-5 gün oldu yazı yayınlanalı fakat ilk tepki İştiraki’den geldi. Gayet ideolojik bir tartışma yürüterek yazarın şahsından bağımsız şekilde ve üslubumuzu bozmadan karşı çıktık ve sorular yönelttik. Birazdan değineceğimiz konu açısından bu açıklamayı yapmak zorundayız.

Bizim yazımızda yazar eleştiriye alınmadı ve Yeni Yaşam’ın açıklaması da gerçekliği tamamıyla yansıtmıyor. Geçen yıl Türk şiirinin ırkçılık karşıtı olmayıp ırkçılığın savunusu olduğuna yönelik yayınlanan yazı konusunda gazete sessiz, bu konuya hiç değinilmemiş. İlk yazıda Türk şiiri, ikinci yazıda Türk şairleri ırkçı oluyor. Esasında ilki daha sorunlu çünkü şair bireyse Türk şiiri bir halkın şiiridir. Ona “ırkçı” denildikten sonra şairleri zaten doğrudan ırkçı oluyor.

Yeni Yaşam, yazarı yalnız bırakıyor. Bu, doğru bir tutum değil. Yazıların editöryal bir süreçten geçmediği gibi bir algı oluşturuyor. O da yetmiyor, “köşe yazarımız değildir” deniyor. Forum bölümü de olsa gazete bir bütündür. Bu, kaçamak bir açıklama, on yılları aşan bir gazetenin “acemilik, acelecilik, hataydı” kavramlarıyla yayın sürecini anlatması samimiyetten uzak bir tutumdur.

İkinci konuya geçecek olursak, bu yazıyla ilgili Yurtsever isimli gazetede Cengiz Kılçer[3], Sol Haber’de Fatih Yaşlı[4] imzalı, “Türk Entelektüelleri” yazısını eleştiren yazılar yayınlandı. İlk yazı, Yeni Yaşam’ın açıklamasından önce yayınlandı. Bu kısa yazıda tespit edilen hatalara yer verilse de ideolojik bir tartışma söz konusu olmadığı gibi Yeni Yaşam’ın neden bu tür yazıları yayınladığına dair söyleme rastlanmıyor. İkinci yazı daha kapsamlı fakat o da aynı hataya düşerek, Yeni Yaşam’a sorular yöneltmediği gibi yazarı muhatap alıyor.

Esasında tartışmanın başlangıcını oluşturan Türk şiirinin ırkçı olduğuna yönelik yazıya bir yıldır sessiz kalınıyor. Geriye kalanlar ise Aydınlık, Oda TV gibi yayınlardan gelen birtakım açıklamalar ve bunlar, tam da yazarın istediği şekilde hareket edip milliyetçiliğe milliyetçilikle karşılık veriyor.

Bu konu bağlamında Almanya’da yaşayan gazeteci Günay Aslan[5], kendi YouTube kanalından bir video yayınlayıp Müslüm Yücel’e bir linç kampanyası tertip edildiğini, onun ortaya bir fikir koyduğunu ve haklı yönlerinin olduğunu, fikre fikirle karşılık verilmesi gerektiğini söylüyor. O daha bu videoyu yayınlamadan önce biz de tam olarak öyle yaptık ve ideolojik bir tartışma yürütüp sorular sorduk ve eleştirilerimizi yazdık. Linçin nasıl gerçekleştirildiğini de yakın tarih üzerinden örneklendirdik, acıdır ki linçi tertipleyenler, bugün linçe uğradıklarını iddia edenler.

İlgili gazeteci, neden Yeni Yaşam'ın yazarı yalnız bıraktığına dair bir söz etmiyor, tartışılır. (Aynı şekilde yazar da 10 Ekim’i anmıyor. Yazarla gazetenin ideolojik duruşu burada birleşiyor: pragmatizm ve yalnız bırakma politikası. Yazarın “Türk solu” dediği kesime kızdığı nokta, kendi çevresi tarafından ona uygulanıyor.)

Linçe uğrama sürecinde yalnız bırakanlar sizlersiniz. Linç, faşist bir yöntem olarak kışkırtma ve provokasyon aracılığıyla gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreçte değerler öne sürülür. Şimdi yeni bir denklem kuralım: yazar gerçekten ortaya bir düşünce mi koyuyor? Nazım’ın “sadist, yaltaklanmacı” diye nitelenmesi nedir? Sonra Türk aydınlarına doğru genişletilen açının alanında bir bütün olarak halkların ortak değerleri yer almıyor mu? Bunun adı eleştiri mi oluyor?

Aydınlık çizgisine gelince, onun geçmişini bilen solun önemli bir bölümü 80 sürecine gelmeden o çizgiyi teşhir etmiştir, fakat 90 sürecinde bu çizginin de yazıda anılan Yalçın Küçük’ün de Kürt siyaseti için ne anlam ifade ettiğini en iyi onlar bilir.

Barış Yıldırım gibi isimler de Kürt siyasetinin genel çizgisinin ve “resmi” görüşlerinin Müslüm Yücel gibi olmadığını söylüyor, fakat sessiz kalan sola ses oluyor. Bu açıdan bu tür paylaşımlar önemli. Barış Yıldırım içinden geldiği müzik çizgisinin ve temsilcilerinin nasıl linçe uğradığını ve sahneye-sanatçılara saldırılarak enstrümanlarının parçalandığını bilmiyor olamaz, mümkün değil. Biz, Barış Yıldırım şahsında onlar gibi düşünmüyoruz.

Yazımızda da belirttik ama yineleyelim: Kürt halkı, Bayram Balcı ve Müslüm Yücel şahsında Yeni Yaşam’ın çizgisini savunmuyor. Kemalizm tartışması ve Nazım’ın bugünkü yerinin CHP-MHP olduğunu iddia eden görüşlere gelince de o yere ortak olanlar, yerel ve genel seçimde CHP ve Zafer Partisi yanına dizilen radikal demokrasi partisi ve solun dâhil olduğu seçim ittifakıdır. Pragmatizme kapı açabilirsiniz ama Kürtlere özeleştiri verememe hâlini Türk soluna saldırarak örtbas edemezsiniz.

Neden poetika tartışmadık? Nazım’ın öyküleyici anlatım tekniği kullanılarak yazdığı şiir kitabında konuşturduğu karakterlerden birinin sözleri üzerinden yola çıkıp “Nazım ırkçı” demek için edebiyat bilmemek bir yana, okuduğunu anlama becerisinden yoksun olmak gerekir. Bu ikisi de değil, çünkü ortada ideolojik bir çarpıtma ve saldırı var.

Steinbeck, işçilere zulmeden bir patronu konuşturduğunda bu sözler Steinbeck’in savunduğu gerçek düşüncesi mi demektir! Kore Savaşı için yazılan bir şiirde gazi olan askerin sakat kalmasının diyetini istemesi Nazım’ın Necip Fazıl gibi dönemin egemenlerinden para isteyen bir şair olduğunu mu kanıtlar? Nazım 13-14 yaşındayken şiir yazmaya başlar fakat o yıllarda Ermenilerin politik isimleri idam edilir. Buna şiir yazmadığı için Nazım eleştiriliyor fakat eleştirmenin ya pedagoji bilgisi zayıf ya da Nazım’ın sınıf değiştirip bedel ödeyen bir şair olduğu bilinmiyor. Bu ikisi de değil. Şarktaki kurnazlıklardan biri şudur: tarihi kendinden başlatmak. Nazım’ın Kuvvayı Milliye Destanı kitabını hapishaneden çıkmak için yazdığı ve bunun egemenlere “yaltaklanma” olduğu iddiası da ne ironiktir ki bir Türk aydını olan ve aydın tartışması yürüten Yalçın Küçük’e aittir.

Tüm bunlardan yola çıktığımızda, ilgili yazının Türk şairlerini, aydınlarını, sosyalistlerini Kürt halkına hedef gösterdiği sonucuna varılabilir. Belgesel çekildi Cevahir yok, Newroz’da Deniz’in olduğu flama yakıldı fakat ortada sol yok, eleştiri adı altında yazılar yayınlanıyor fakat ortada ne eleştiri var ne de sol.

Her bir durumda şunu sorduk: Kürt halkı nereye götürülmeye çalışılıyor? Bu soruyu sormak ve eleştiride bulunmak tarihsel haklılığımız ve görevimizdir. Başka bir halkın kültürüne saldırarak kimse kendine ulusal bir kimlik çizemez.

Nazım, sınıfsız sömürüsüz düzen ideolojisinin ve mücadelesinin kendisidir. Onun özelinde gerçekleşecek saldırı kurtuluş mücadelesinedir, halklaradır. Göç destanında geçtiği gibi o kayayı verirsek sonra yurtsuzlaşırız. Bu, bizim onurlu bir görevdir ve ideolojiktir.

Tarihe kısa bir not: Ne işçi sınıfının gazetesi ne Kadıgillerin partisi ve yayını, ne Nazım’ın adını kültür merkezine veren Kadıköy partisi ve yayını, ne Fatsa’dan geldiğini iddia eden gelenekler ne de sendikalar ve Sendika.org son bir yıldır yayınlanan iki yazıya da eleştiri getirebildi. Yarın çıkıp “dostlarımızı uyardık ve kaygılarımızı belirttik, onlar da bu yüzden gazete olarak açıklamada bulundu” türünden sözleri hangi platformda ve insan ilişkilerinde dile getirirse kimse inanmasın.

Yeni Yaşam açıklamada bulunduktan sonra da yazacakları tek sözcüğün hiçbir değeri ve karşılığı yoktur. Daha kendini var eden değerleri savunamayanlar, sınıfsız sömürüsüz düzen ideolojisini ve mücadelesini nasıl savunacak. Barış Yıldırım, onlar adına gereken açıklamayı yaptı. Yarın çıkıp insanlara gazeteye açıklama yaptırdıklarını söylemesinler. Biz eleştirirken iştirak etmeyenler, İştiraki’nin geliştirdiği ideolojik mücadeleden kendilerine pay çıkarmasınlar.

S. Adalı
29 Ağustos 2024

Dipnotlar:
[1] S. Adalı, “Yamalı Bohça”, 26 Ağustos 2024, İştiraki.

[2] Hüseyin Aykol, “Aydınlar ve Bizim Tavrımız”, 28 Ağustos 2024, Yeniyaşam.

[3] Cengiz Kılçer, “Aydınlara ve Nâzım Hikmet’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”, 26 Ağustos 2024, Yurtsever.

[4] Fatih Yaşlı, “Ahlat’tan Yetenekli Bay Yücel’e Uzanan Yollar”, 28 Ağustos 2024, Sol.

[5] Günay Aslan, “‘Devletçi Türk aydını’ tartışması”, 28 Ağustos 2024, Youtube.

0 Yorum: