Yoldaşlar,
bugün bizi Bakû’de toplayarak Dünya emperyalizmi ve kapitalizmine karşı dövüşen
savaşçılar hâline gelmemizi sağlayan III. Enternasyonal’e ve onun Başkanlık
Kurulu’ndaki yoldaşlara teşekkür ediyorum.
Yoldaşlar,
sadece talan etmekle yetinmeyip bizi soyup soğana çeviren ve kanımızı içmeye
niyetlenip bizi yok etmek isteyen emperyalizm ve kapitalizmin karşısında gerçek
ve samimi bir ittifak oluşturduğumuz III. Enternasyonal’le omuz omuza durarak
Avrupa’nın yalancı politikacılarına karşı durabildiğimiz için kendimizi şanslı
addediyoruz.
Yoldaşlar,
Türkiye savaşa girdiğinde Dünya iki kampa bölünmüş hâldeydi. Bu kampların
ilkini emperyalist ve kapitalist eski Çarlık Rusyası ve onun müttefikleri, diğerini
ise, gene aynı şekilde emperyalist ve kapitalist olan Almanya ve müttefikleri
oluşturuyordu. Bu iki grup içinde bizi boğup yok etmek isteyen Çarlık Rusyası,
Britanya ve onların dostlarına karşı savaştık ve bize en azından yaşama şansı
vermesi konusunda anlaştığımız Almanya’nın safını tuttuk.
Alman
emperyalizmi bizi kendi eşkıyalığına ait amaçlar için kullandı. Fakat bizim
arzumuz ise sadece kendi bağımsızlığımızı muhafaza etmekti.
Yoldaşlar,
cayır cayır yanan Trablus çölleri ve fakir Bedevî çadırları için sakin ve
huzurlu hayatlarımızı terk edip oralarda, tanık olduğumuz en zor zamanları
yaşamamıza sebep olan fikir emperyalizme ilişkin bir fikir değildi. Biz
Trablus’u Trabluslular için korumaya çalışıyorduk ve savaştan dokuz yıl sonra
onların İtalyan emperyalistlerini kovmayı başardıkları için çok mutluyuz.[1]
Azerbaycan
ile ilgili olarak ortaya koyduğumuz niyet de bundan farklı değildir. Biz
Azerbaycan’ın Azerbaycanlılara ait olduğunu düşünüyoruz.[2] Eğer yanlış bir iş
yaparsak, bu, bizim kötü kaderimizdendir.
Yoldaşlar,
Dünya Savaşı boyunca ben oldukça önemli görevler üstlendim. Sizi temin ederim
ki, Alman emperyalizminin safında savaşmak zorunda kaldığımız için pişmanlık
duyuyorum. İngiliz emperyalistlerinden ve İngiliz emperyalizminden nefret edip
onlara lanet ettiğim gibi, Alman emperyalistlerinden ve Alman emperyalizminden
de aynı ölçüde nefret ediyor ve onlara lanet ediyorum. Benim görüşüme göre,
çalışmayan insanları zenginleştirmeyi amaç hâline getirmiş herkes yok edilmeyi
hak ediyor. Emperyalizmle ilgili olarak benim bakış açım budur.
Yoldaşlar,
sizi temin ederim ki, bugünün Rusyası o zaman da olsaydı ve şimdiki amaçları
için savaşsaydı, bugün olduğu gibi o gün de tüm enerjimizle sizin safınızda
savaşıyor olurduk. Açık bir dille fikrimin doğruluğunu ispatlamak için, Sovyet
Rusya ile birlikte hareket etmeye karar verip bunu fiiliyata döktüğümüz
günlerde Yudeniç’in ordusunun Petrograd yakınlarında olduğunu, Kolçak’ın
Urallar’ı elinde tuttuğunu ve Denikin’in Güney’den Moskova’ya ilerlediğini
hatırlatmak isterim. O günlerde güçlerini artıran ve oyunu kazandığını varsayan
İtilaf Devletleri keskin dişlerini gösterip neşeyle ellerini ovuşturuyordu.
Rusya ile dost olduğumuzda durum bundan ibaretti.
Eğer
Karadeniz’deki fırtınalar bindiğim geminin direğini kırmasaydı, Kovno ve Riga
zindanlarının demir parmaklıkları beni durdurmasaydı ya da içinde bulunduğum
uçak kaza geçirmeseydi Rusya’nın en zor saatinde sizinle birlikte olacak ve
kimi yoldaşlara bu kişisel ayrıntıları anlatmak gereğini duymayacaktım.[3]
Yoldaşlar,
bu Dünya Savaşı’nda emperyalistler arasında yaşanan çarpışmalarda yenilen biz
olduk. Fakat Türkiye’den hareketle mazlumların savaşı açısından baktığımızda,
Boğazlar’ın kapanması sonucu Çarlık Rusyası’nın çökmesi ve yerini tüm
mazlumların doğal müttefiki Sovyet Rusya’nın almış olması sebebiyle bizlerin
savaşta yenilmediğini düşünüyorum. Dahası, Türkiye’nin yaptığı katkılar
sayesinde Dünya’nın kurtuluşu için yeni bir hat açılmış oldu. Mazlumlar
açısından baktığımızda bunu bir zafer olarak görüyorum.
Yoldaşlar
daha önce ifade ettiğim gibi, şimdilerde emperyalizme karşı kahramanca mücadele
veren ve gücünü köylülükten alan ordu yenilmemiş, sadece geçici olarak silâh
bırakmıştır. Aynı düşmana karşı 15 yıl boyunca savaştıktan sonra, büyük sıkıntılara
rağmen bir yıl daha savaşı sürdürebilmiştir. Şimdiki mücadeleyi öncekiyle
kıyaslamak mümkün değildir. Bugünlerde herkesin gördüğü üzere, Doğu dünyası Üçüncü
Enternasyonal’le ittifak kurmakta, tüm Dünya mazlumları onun taleplerini desteklemekte
ve bu mücadele tüm kararlılığı ile herkese zafer için umut vermektedir.
Yoldaşlar,
Transvaal Savaşı[4] ile başlayan ve 1914-17 arasında emperyalistler arasında
devam eden savaşın en şiddetli safhası bugün itibariyle sona erdi. Fakat şimdilerde
son demini yaşayan bu savaş kesinlikle bizim zaferimizle, yani mazlumların zaferiyle
bitecek, emperyalizm ve kapitalizm yeni silâhlar bulmadan tümüyle imha edilecektir.
Bu
kurultay hem mazlumların müdafaasında kanını döken Kızıl Ordu’ya hem de Türk
savaşçılarına taze bir kuvvet verecektir. Aynı şekilde bu kurultay, bu mücadelenin
bizim, yani adaletin zaferiyle sonuçlanmasını sağlayacak sürece katkı
sunacaktır.
Bizi
Üçüncü Enternasyonal yönüne döndüren tek neden, yalnız başladığımız mücadelede
destek bulma isteği değildir. Diğer bir etken de benzer ilkelere sahip
oluşumuzdu. Biz, her zaman devrimci gücümüzü halktan, yani köylülerden
alıyorduk. Eğer bizim fabrika işçilerimiz büyük bir güç hâline gelmiş olsaydı
ilk olarak onlardan bahsederdim. Ancak onlar da bizimle birlikteydi. Onlar da
tüm bedenleri ve ruhları ile bizimle birlikte çalıştı. Bugün de durum aynıdır.
Sonuç olarak biz her zaman kendimizi halkın mazlum kesimine sırtımızı verdik.
Onların acısını duyduk, onlarla birlikte yaşayıp onlarla birlikte öldük.
Yoldaşlar,
halkın isteklerini dikkate alırken biz hep onların kendi kaderini tayin
hakkının tanınması üzerinde duruyoruz. Kendi hayatlarımızla onlarınkiler
arasında güçlü bağlar bulunduğunu ve onların her zaman bizimle birlikte yaşamak
istediğini düşünüyoruz: bunu yapmak istemeyen kişilerden halkın kendi kaderine
gene kendisinin karar vermesine ilişkin hakkı tanımalarını talep ediyoruz.
Yoldaşlar,
bizler savaşa, yani halkın iktidar uğruna ezilmesine karşıyız. Kalıcı barışı
tesis etmek için bizler Üçüncü Enternasyonal’le birlikte yürüyor, bu sebeple,
tüm engellere rağmen bugün kanlı bir mücadele veriyor, onu sürdürüyoruz.
Yoldaşlar,
biz emekçi insanlarımızın saadetini istiyoruz, yani bu anlamda başkalarının
emeğine ait ürünler aracılığıyla kâr eden yerli-yabancı tüm vurguncuların karşısında
duruyoruz. Hiç tereddüt etmeden bu tür unsurlara karşı çıkmak gerekmektedir.
Biz ülkemizin tarım ve sanayide büyük ölçekli bir gelişme gösterip ortak emeğin
ürünlerinden faydalanmasını arzuluyoruz. Bu, bizim iktisadî mesele ile ilgili
fikrimizdir.
Yoldaşlar,
ancak bilinçli insanların hürriyeti ve saadeti elde edebileceklerine inanıyoruz.
Emekle bütünleşen ve ülkenin aydınlanması için gerçek hürriyeti temin eden, kadın
ve erkek arasında ayrımcılık yapmayan bilgili insanlar istiyoruz. Bizim
toplumsal politikaya ilişkin fikrimiz budur.
Yoldaşlar,
beni buraya temsilci olarak gönderen Fas, Cezayir, Tunus, Trablus, Mısır,
Arabistan ve Hindistan devrimci örgütlerinin içinde bulunduğu birlik sizinle
tam bir dayanışma içindedir.[5] Bu dayanışma, kan emici yaratıkların dişlerini
kıracak ve onları her şeyden mahrum edecektir.
Yoldaşlar,
bu amaç doğrultusunda göğe yükselen eller artık birbiriyle kavuşuyor. Uzun bir
zamana ihtiyaç duyan, ancak bizim zaferimizle bitecek olan bu mücadelenin son
ânına dek bizimle birlikte çalışacak herkesin ellerini sıkıyor, onlara başarı
dileklerimi iletiyorum.
Yaşasın
mazlumların birliği!
Kahrolsun
bu birliğin karşısında titreyen zalimler!
Enver Paşa
4
Eylül 1920
[Kaynak:
Yayına Hz.: John Riddell, To See The Dawn: Baku, 1920 First Congress of the
Peoples of the East, Pathfinder 1993, s. 122-125.]
Dipnotlar:
[1] 1912’de Berlin’de askerî ataşe iken Enver Trablus’un İtalyan Ordusu’na
karşı savaşmak için gönüllü oldu. Enver Paşa’nın ‘rahat bir hayat’ yaşadığına
ilişkin ifade için; Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982,
s. 31. Rusça metinde söz konusu ifade, ‘bir mültecinin sakin hayatı’ biçiminde
yer almaktadır.
[2]
1912’de Türkiye silâhı güçlerini Trablus’tan çekti ve İtalyan idaresini tanıdı.
Arap halkının İtalyanlara karşı silâhlı direnişi devam etti, ancak 1920’lere
gelirken I. Dünya Savaşı boyunca İtalyan güçleri önemli limanları ele geçirdi.
[3]
Enver, Müttefik Devletler’in Sovyet Rusya’ya uyguladığı ablukayı aşmak için üç
ayrı başarısız teşebbüste bulundu. İlk ikisinde bindiği uçaklar erken iniş
yapmak zorunda kaldı ve bunun sonucunda Müttefik yanlısı hükümet tarafından
hapse atıldı. Üçüncü teşebbüste ise, bindiği tekne fırtınaya yenik düştü.
[4] Transvaal
ya da Boer Savaşı (1899-1902): Britanya’nın Güney Afrika’yı işgal ettiği
savaş.
[5]
Enver, Bolşeviklerin yardımıyla kurmak istediği “Devrimci İslâmî Örgütler
Birliği”ne atıfta bulunuyor. Kurultay sonrasında Enver, Batı Avrupa’ya döndü ve
aynı yılın kışında örgüt adına bir konferans düzenledi.
0 Yorum:
Yorum Gönder