04 Ağustos 2024

, ,

Enver Paşa’nın Bakû Kurultayı Tebliği


Yoldaşlar, bugün bizi Bakû’de toplayarak Dünya emperyalizmi ve kapitalizmine karşı dövüşen savaşçılar hâline gelmemizi sağlayan III. Enternasyonal’e ve onun Başkanlık Kurulu’ndaki yoldaşlara teşekkür ediyorum.

Yoldaşlar, sadece talan etmekle yetinmeyip bizi soyup soğana çeviren ve kanımızı içmeye niyetlenip bizi yok etmek isteyen emperyalizm ve kapitalizmin karşısında gerçek ve samimi bir ittifak oluşturduğumuz III. Enternasyonal’le omuz omuza durarak Avrupa’nın yalancı politikacılarına karşı durabildiğimiz için kendimizi şanslı addediyoruz.

Yoldaşlar, Türkiye savaşa girdiğinde Dünya iki kampa bölünmüş hâldeydi. Bu kampların ilkini emperyalist ve kapitalist eski Çarlık Rusyası ve onun müttefikleri, diğerini ise, gene aynı şekilde emperyalist ve kapitalist olan Almanya ve müttefikleri oluşturuyordu. Bu iki grup içinde bizi boğup yok etmek isteyen Çarlık Rusyası, Britanya ve onların dostlarına karşı savaştık ve bize en azından yaşama şansı vermesi konusunda anlaştığımız Almanya’nın safını tuttuk.

Alman emperyalizmi bizi kendi eşkıyalığına ait amaçlar için kullandı. Fakat bizim arzumuz ise sadece kendi bağımsızlığımızı muhafaza etmekti.

Yoldaşlar, cayır cayır yanan Trablus çölleri ve fakir Bedevî çadırları için sakin ve huzurlu hayatlarımızı terk edip oralarda, tanık olduğumuz en zor zamanları yaşamamıza sebep olan fikir emperyalizme ilişkin bir fikir değildi. Biz Trablus’u Trabluslular için korumaya çalışıyorduk ve savaştan dokuz yıl sonra onların İtalyan emperyalistlerini kovmayı başardıkları için çok mutluyuz.[1]

Azerbaycan ile ilgili olarak ortaya koyduğumuz niyet de bundan farklı değildir. Biz Azerbaycan’ın Azerbaycanlılara ait olduğunu düşünüyoruz.[2] Eğer yanlış bir iş yaparsak, bu, bizim kötü kaderimizdendir.

Yoldaşlar, Dünya Savaşı boyunca ben oldukça önemli görevler üstlendim. Sizi temin ederim ki, Alman emperyalizminin safında savaşmak zorunda kaldığımız için pişmanlık duyuyorum. İngiliz emperyalistlerinden ve İngiliz emperyalizminden nefret edip onlara lanet ettiğim gibi, Alman emperyalistlerinden ve Alman emperyalizminden de aynı ölçüde nefret ediyor ve onlara lanet ediyorum. Benim görüşüme göre, çalışmayan insanları zenginleştirmeyi amaç hâline getirmiş herkes yok edilmeyi hak ediyor. Emperyalizmle ilgili olarak benim bakış açım budur.

Yoldaşlar, sizi temin ederim ki, bugünün Rusyası o zaman da olsaydı ve şimdiki amaçları için savaşsaydı, bugün olduğu gibi o gün de tüm enerjimizle sizin safınızda savaşıyor olurduk. Açık bir dille fikrimin doğruluğunu ispatlamak için, Sovyet Rusya ile birlikte hareket etmeye karar verip bunu fiiliyata döktüğümüz günlerde Yudeniç’in ordusunun Petrograd yakınlarında olduğunu, Kolçak’ın Urallar’ı elinde tuttuğunu ve Denikin’in Güney’den Moskova’ya ilerlediğini hatırlatmak isterim. O günlerde güçlerini artıran ve oyunu kazandığını varsayan İtilaf Devletleri keskin dişlerini gösterip neşeyle ellerini ovuşturuyordu. Rusya ile dost olduğumuzda durum bundan ibaretti.

Eğer Karadeniz’deki fırtınalar bindiğim geminin direğini kırmasaydı, Kovno ve Riga zindanlarının demir parmaklıkları beni durdurmasaydı ya da içinde bulunduğum uçak kaza geçirmeseydi Rusya’nın en zor saatinde sizinle birlikte olacak ve kimi yoldaşlara bu kişisel ayrıntıları anlatmak gereğini duymayacaktım.[3]

Yoldaşlar, bu Dünya Savaşı’nda emperyalistler arasında yaşanan çarpışmalarda yenilen biz olduk. Fakat Türkiye’den hareketle mazlumların savaşı açısından baktığımızda, Boğazlar’ın kapanması sonucu Çarlık Rusyası’nın çökmesi ve yerini tüm mazlumların doğal müttefiki Sovyet Rusya’nın almış olması sebebiyle bizlerin savaşta yenilmediğini düşünüyorum. Dahası, Türkiye’nin yaptığı katkılar sayesinde Dünya’nın kurtuluşu için yeni bir hat açılmış oldu. Mazlumlar açısından baktığımızda bunu bir zafer olarak görüyorum.

Yoldaşlar daha önce ifade ettiğim gibi, şimdilerde emperyalizme karşı kahramanca mücadele veren ve gücünü köylülükten alan ordu yenilmemiş, sadece geçici olarak silâh bırakmıştır. Aynı düşmana karşı 15 yıl boyunca savaştıktan sonra, büyük sıkıntılara rağmen bir yıl daha savaşı sürdürebilmiştir. Şimdiki mücadeleyi öncekiyle kıyaslamak mümkün değildir. Bugünlerde herkesin gördüğü üzere, Doğu dünyası Üçüncü Enternasyonal’le ittifak kurmakta, tüm Dünya mazlumları onun taleplerini desteklemekte ve bu mücadele tüm kararlılığı ile herkese zafer için umut vermektedir.

Yoldaşlar, Transvaal Savaşı[4] ile başlayan ve 1914-17 arasında emperyalistler arasında devam eden savaşın en şiddetli safhası bugün itibariyle sona erdi. Fakat şimdilerde son demini yaşayan bu savaş kesinlikle bizim zaferimizle, yani mazlumların zaferiyle bitecek, emperyalizm ve kapitalizm yeni silâhlar bulmadan tümüyle imha edilecektir.

Bu kurultay hem mazlumların müdafaasında kanını döken Kızıl Ordu’ya hem de Türk savaşçılarına taze bir kuvvet verecektir. Aynı şekilde bu kurultay, bu mücadelenin bizim, yani adaletin zaferiyle sonuçlanmasını sağlayacak sürece katkı sunacaktır.

Bizi Üçüncü Enternasyonal yönüne döndüren tek neden, yalnız başladığımız mücadelede destek bulma isteği değildir. Diğer bir etken de benzer ilkelere sahip oluşumuzdu. Biz, her zaman devrimci gücümüzü halktan, yani köylülerden alıyorduk. Eğer bizim fabrika işçilerimiz büyük bir güç hâline gelmiş olsaydı ilk olarak onlardan bahsederdim. Ancak onlar da bizimle birlikteydi. Onlar da tüm bedenleri ve ruhları ile bizimle birlikte çalıştı. Bugün de durum aynıdır. Sonuç olarak biz her zaman kendimizi halkın mazlum kesimine sırtımızı verdik. Onların acısını duyduk, onlarla birlikte yaşayıp onlarla birlikte öldük.

Yoldaşlar, halkın isteklerini dikkate alırken biz hep onların kendi kaderini tayin hakkının tanınması üzerinde duruyoruz. Kendi hayatlarımızla onlarınkiler arasında güçlü bağlar bulunduğunu ve onların her zaman bizimle birlikte yaşamak istediğini düşünüyoruz: bunu yapmak istemeyen kişilerden halkın kendi kaderine gene kendisinin karar vermesine ilişkin hakkı tanımalarını talep ediyoruz.

Yoldaşlar, bizler savaşa, yani halkın iktidar uğruna ezilmesine karşıyız. Kalıcı barışı tesis etmek için bizler Üçüncü Enternasyonal’le birlikte yürüyor, bu sebeple, tüm engellere rağmen bugün kanlı bir mücadele veriyor, onu sürdürüyoruz.

Yoldaşlar, biz emekçi insanlarımızın saadetini istiyoruz, yani bu anlamda başkalarının emeğine ait ürünler aracılığıyla kâr eden yerli-yabancı tüm vurguncuların karşısında duruyoruz. Hiç tereddüt etmeden bu tür unsurlara karşı çıkmak gerekmektedir. Biz ülkemizin tarım ve sanayide büyük ölçekli bir gelişme gösterip ortak emeğin ürünlerinden faydalanmasını arzuluyoruz. Bu, bizim iktisadî mesele ile ilgili fikrimizdir.

Yoldaşlar, ancak bilinçli insanların hürriyeti ve saadeti elde edebileceklerine inanıyoruz. Emekle bütünleşen ve ülkenin aydınlanması için gerçek hürriyeti temin eden, kadın ve erkek arasında ayrımcılık yapmayan bilgili insanlar istiyoruz. Bizim toplumsal politikaya ilişkin fikrimiz budur.

Yoldaşlar, beni buraya temsilci olarak gönderen Fas, Cezayir, Tunus, Trablus, Mısır, Arabistan ve Hindistan devrimci örgütlerinin içinde bulunduğu birlik sizinle tam bir dayanışma içindedir.[5] Bu dayanışma, kan emici yaratıkların dişlerini kıracak ve onları her şeyden mahrum edecektir.

Yoldaşlar, bu amaç doğrultusunda göğe yükselen eller artık birbiriyle kavuşuyor. Uzun bir zamana ihtiyaç duyan, ancak bizim zaferimizle bitecek olan bu mücadelenin son ânına dek bizimle birlikte çalışacak herkesin ellerini sıkıyor, onlara başarı dileklerimi iletiyorum.

Yaşasın mazlumların birliği!

Kahrolsun bu birliğin karşısında titreyen zalimler!

Enver Paşa
4 Eylül 1920

[Kaynak: Yayına Hz.: John Riddell, To See The Dawn: Baku, 1920 First Congress of the Peoples of the East, Pathfinder 1993, s. 122-125.]

Dipnotlar:
[1] 1912’de Berlin’de askerî ataşe iken Enver Trablus’un İtalyan Ordusu’na karşı savaşmak için gönüllü oldu. Enver Paşa’nın ‘rahat bir hayat’ yaşadığına ilişkin ifade için; Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Ankara, 1982, s. 31. Rusça metinde söz konusu ifade, ‘bir mültecinin sakin hayatı’ biçiminde yer almaktadır.

[2] 1912’de Türkiye silâhı güçlerini Trablus’tan çekti ve İtalyan idaresini tanıdı. Arap halkının İtalyanlara karşı silâhlı direnişi devam etti, ancak 1920’lere gelirken I. Dünya Savaşı boyunca İtalyan güçleri önemli limanları ele geçirdi.

[3] Enver, Müttefik Devletler’in Sovyet Rusya’ya uyguladığı ablukayı aşmak için üç ayrı başarısız teşebbüste bulundu. İlk ikisinde bindiği uçaklar erken iniş yapmak zorunda kaldı ve bunun sonucunda Müttefik yanlısı hükümet tarafından hapse atıldı. Üçüncü teşebbüste ise, bindiği tekne fırtınaya yenik düştü.

[4] Transvaal ya da Boer Savaşı (1899-1902): Britanya’nın Güney Afrika’yı işgal ettiği savaş.

[5] Enver, Bolşeviklerin yardımıyla kurmak istediği “Devrimci İslâmî Örgütler Birliği”ne atıfta bulunuyor. Kurultay sonrasında Enver, Batı Avrupa’ya döndü ve aynı yılın kışında örgüt adına bir konferans düzenledi.

0 Yorum: