30 Ağustos 2024

,

Yalan

Solun bugün yaptığı en iyi şey, yalan söylemek.

Birgün gazetesi, CHP aparatı. O kanal üzerinden bir sürü fon alıyor.

Bu tür sol basın kuruluşları, Ebert ve Böll gibi emperyalist vakıflardan besleniyorlar, Kavala’dan maaş alıyorlar, ama gidip James Petras’ın “yabancı fonlarla finanse edilen Latin Amerika kurumları”nı eleştiren yazısının çevirisini utanmadan yayınlayabiliyorlar.[1]

Üstelik bunu, 12 Eylül darbesinin geldiğini gören, “bu gelen Kemalist darbe, bize hiçbir şey yapmaz” diyerek darbeye hazırlanmayan, darbenin ardından dağa çıkan kadrolarını yüz üstü bırakan, mahkemelerde ve sokakta direnmeyen, baskının yoğunlaştığı koşullarda gidip Papa’ya “bize yardım edin” diye mektup yazan kişiler yapıyor.

“İmamoğlu Dolar’a iyi geldi” diyen bu solcu gazete, utanmadan arlanmadan, fiiliyatta dövüşen Filistinlilere ve direniş eksenine emperyalizm dersi verebiliyor.[2] “İsrail yıkılsın demek antisemitizmdir, aşırı sağcılıktır” diyen gazete ve ardındaki örgüt, burada bize Filistin konusunda ahkam kesebiliyor.

Bu gazete, aynı utanmazlıkla, Ahmet Şık’a saldırının tiyatro olduğunu söylediği yazısında, “Bu Hacivat Karagöz oyunundan, bu bitip tükenmez çaresizliklerden, bu bataklıktan kurtulmanın yolunun, kıyısından kenarından oyunda bir rol kapmaya çalışmaktan değil, bu oyunu bozmaktan geçtiğini anlamalıyız!”[3] diyebiliyor.

Yıllardır kukla gibi oynatılıp seslendirilenler, bugün herkesi birliğe çağırıyorlar. O birlik de yalan, çağrı da yalan. “O işçinin köylünün çilesini anlıyoruz” numaraları da yalan, “CHP’yi eleştiriyoruz” pozları da.

* * *

“WEF (Dünya Ekonomik Forumu’nun) politikalarının da çağrıştırdığı şekilde bir tür küçük burjuva minimalizmi görünümü altında çalışan, sınıfları mülkiyetsizleştirmenin ‘soldan’ övgüsü yapılıyor”[4] diyen de yalan söylüyor. Çünkü bu yazının yayınlandığı sitenin “yoldaş”larından biri, Türkiye’de şirketlere Klaus Schwab adına sertifika dağıtıyor. İklim krizi üzerinden WEF’in dayattığı izinleri veriyor. Aynı sitede dijital dönüşüm eleştirisine de yer veriliyor, ama sitenin sahibi, CHP’li bir bilişim şirketinin özel avukatı.

Aynı site, gig ekonomisini eleştirisini içeren yazıya yer verebiliyor ama bu bilişim şirketinde gig ekonomisinin âlâsı uygulanıyor ve o avukat, buna zerre laf etmiyor. Bu avukatın bir “yoldaş”ı, kırk yıl önce Ataol Behramoğlu gibi isimlerin çevirilerini uyduruk isimlerle, tek kuruş çeviri ücreti ve telif ödemeden basabiliyor. Avukat, bu hukuksuzluğa da laf etmiyor, ona onay veriyor. Bunların ağzından dökülen her laf, yalan!

* * *

Lenin, iç savaş sonrası işçi iktidarının zayıflama ihtimali karşısında, partiye yönelik hücumda küçük burjuva fikirlerin de içeriye sızdığını söylüyor. Bu noktada sendikalizm ve anarşizm eleştirisi yapıyor, bu eleştiriyi “meslekî ideolojiler ve çıkarlar” temelinde yapıyor. Meslekî ideolojilerin ve çıkarların komünist parti pratiğine düşman olduğunu ortaya koyuyor. Sözüyle-eylemiyle bu pratiği savunuyor.

Sovyetler’in dağılması, Berlin Duvarı’nın yıkılışı sonrası Türkiye’de de benzer bir hücum oldu. Sosyalist hareketi anarşizm ve sendikalizm ele geçirdi. Mesleki ideolojiler, hâkim hâle geldi. STK’lar-İstihbarat Kompleksi[5], zihinleri ve pratiği ele geçirdi. Geriye elde, üzerine orak-çekiç çizilmiş, “devrim” yazısı iliştirilmiş, kartondan bir kalkan kaldı. Örgütler kartonlaştı. Anarşizm ve sendikalizm, komünist hareketi tasfiye etti.

* * *

Bu bahsi geçen sitenin (sosyalizmorg) sahibi avukat, sendikalizmle ve anarşizmle bağlantılı kişilerin yetiştirdiği bir isim. Komünist partiye de örgüte de örgütlü mücadeleye de düşman. Bu kişi, “solculuk, sosyalizm” diye meslek sahibi olup dünyalık biriktirmeyi anlıyor. İşçi sınıfı, halk, millet gibi kolektif olgularla düşünüp onların kurtuluşunu dava hâline getirmeyi, o dava için mücadele yürütmeyi, ona işçi olmayı gereksiz ve anlamsız buluyor. O nedenle “bugün CHP eleştirilemez” diyor, çünkü CHP’li bir kodamandan işler alıyor. O nedenle kentsel dönüşüm yazıları yazıyor, çünkü bu dönüşümün sancılarını çekecek insanlar içinden müvekkiller edinip dünyalık biriktirmeyi düşünüyor.

Solu, makamı ve parası olanlar yönetiyor. Olmayanlar, artık nüfus, maltusçuluk ve öjeni fikriyatı üzerinden tasfiye ediliyorlar. Ama bir yandan bu fikriyata yönelik eleştiriyi de gasp edip kasalarına kilitlemeye, boşa düşürmeye, değersizleştirmeye, olmadı, mülk edinip boğmaya çalışıyorlar. Kendilerindeki anarşizme ve sendikalizme yönelik eleştiriye de hüküm koyup bu eleştiriyi susturmak için uğraşıyorlar. Anarşizm ve sendikalizm, komünist hareketi ve proleter mücadeleyi ortadan kaldırmak için güçlendiriliyor.

* * *

Marx, “burjuva sosyalizminin proletaryasız sosyalizm arzuladığını” söylüyor. Bu küçük burjuva avukat, bir ara ikna olduğu sosyalizm hülyasının “komünist parti” ve “proletarya” ile kirlenmiş yanlarından arınmak istiyor. Bu sebeple, Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik NATO saldırısına asker oluyor.[6] Derdi kapitalizm değil, o ülkedeki komünist parti! Onu sorun olarak gördüğü için Alman istihbaratıyla, dolayısıyla, NATO’yla ilişkili bir vakfın Çin eleştirilerini benimsiyor. Bunlar, proletaryadan ve komünist partiden arındırılmış bir solculuk arzuluyorlar.

Geçmişte avukatı yetiştirenlerden biri, “Stalingrad direnişine gerek yoktu, Sovyetler Hitler’e teslim olmalıydı” diyen, “gidip bir kasabaya yerleşelim, iyi yaşayalım, herkes bizi görür, sosyalist olur” türü Marx öncesi ütopik sosyalist yalanlara inanmış bir isimdi. Bu iliklere yerleştirilmiş bilinç hâlâ faal.

Orhan Gökdemir çevresinden olan bu tür isimler eliyle yetiştirilen avukat, diplomasını aldığı gün ÇHD’ye girdi, tabii bu kurumun emekçiliğini yapacak değildi. Ona emekçilik yakışmazdı! Nedense, ortada bir örgüt yokken doğrudan ÇHD yönetimine oynadı. Tepeye tırmanmak için Selçuk Kozağaçlı’nın yanına ilişti. O günlerde Kozağaçlı’ya toz kondurtmuyordu! Ama ne zamanki yönetime girdi, Kozağaçlı’ya ve örgütüne ağır eleştiriler yöneltmeye, küfürler savurmaya, haklarında gıybet etmeye başladı. Onun için kolektif mevziler değil, bireysel mevkiler önemliydi. Bu mevkiler uyarınca avukatlık imkânlarıyla eriştiği, Kozağaçlı ve arkadaşları için hazırlanmış savcılık iddianamesini onları karalamak için herkesle paylaştı.

Yönetime giriş, SDP’liler sayesinde gerçekleşti. Güya İştirakî ile bağı varmış pozu kesen, aslında zerre ilişkisi olmayan bu avukat, yönetime girme karşılığı İştirakî’yi, derginin emekçilerinin haberi olmadan, SDP’ye “pazarladı”. Birden, nedenini anlamadığımız bir gelişme yaşandı ve bazı SDP’li gençler, İştirakî içi ve İştirakî için çalışma yürütmeye başladılar. Aslında buradaki niyet, İştirakî’nin kurduğu bağları mülk edinmek ve İştirakî’yi susturmaktı. Komünist hareketin düşmanları olarak anarşizm ve sendikalizm, iş başındaydı. İlki komünist partiye; ikincisi proletaryaya düşmandı.

* * *

Sonra Çayan Mahallesi çatışmalara sahne oldu. Yaşanan gerilim, ÇHD bünyesinde de karşılık buldu. Çatışmaların sıcaklığında bu avukat aradı, bizim politik tutumumuzu sordu. Önlem almak niyetindeydi. Telefonda dediği laf şuydu: “ÇHD boşalıyor, herkes dernekten gidiyor”. O konuşmada ÇHD’den ayrılmayı düşünen bu avukata derneğin terk edilmemesi gerektiğini, bu mevziinin korunması yönünde çalışma yürütülmesinin şart olduğunu söyledik. Bizim söylediklerimiz ve önerimiz üzerinden ortak metin kaleme alındı ve bir nebze de olsa ÇHD’nin tasfiyesine mani olacak girişime katkıda bulunuldu. (O ortak metin, tabii ki sonrasında, İştirakî’de değil, daha önce bahsini ettiğimiz, TP’nin bir şirketi ele geçirme operasyonunu yürüten avukatın dergisinde yayımlandı.[6] Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştu.)

Bu tasfiyecilik, soldaki anarşizmle ve sendikalizmle alakalı. Bu tasfiyecilik, İştirakî’nin kurduğu bağlara gıybet ederek, dedikodu yaparak, yalanlar söyleyerek, bugün de devam ediyor.[7] Ajan olarak “iç”e sızacağını düşünen, bu avukatın üzerimize saldığı, gıybet ettiği kişi, bugün yeniden geldiği yere dönüyor, Teori ve Politika dergisi yazarı oluveriyor. Sol, bu kahpelikle ezilene-sömürülene deva olacağını sanıyor. Yalan söylüyor.

* * *

Bu avukatın sahibi olduğu site (sosyalizmorg), fikriyat olarak, sendikalizm ama daha çok anarşizm üzerine kurulu. Dolayısıyla, sitenin “İşçi sınıfı, enflasyon soygunundan, pahalı enerjiye, kısıtlanmış hayatlardan, yeni soygun mekanizmalarına tepkilidir; tepkisi artacaktır da”[8] demesinin bir anlamı yok.

Buradaki gizli anlam şudur: “İşçilerin tepkisi, beni hiç ilgilendirmiyor. O tepkileri devrimci anlamda örgütleyecek, başka bir enerjiyi açığa çıkartacak örgütsel araçlara karşıyım ben.” İşçi sınıfının iradesine yabancı olan solcu, bu yabancılığı teorize etme gayretinde.

İşçi sınıfının artacak tepkilerine devrimci araçlar ve silâhlar gerekir. Bu araçların ve silâhların tasfiyesi için uğraşan anarşizm ve sendikalizmin dediği her şey, yalandır.

* * *

Bu tür solcular, devrimci veya sosyalist olamaz, ancak avukat olabilirler ve öyle yaşayabilirler. Bir işçinin sorununu da pandemi meselesini de ancak hukuki çerçevede ele alabilirler. Sosyalizm pratiğini kendi mesleklerine kul-köle ederler. Mesele, hukuki kimliği yaldızlamak ve müvekkil havuzunu doldurup renklendirmektir.

Bugün bu avukat ve sitesi, dijital, kentsel ve yeşil dönüşümle ilgili dile getirdikleri görüşleri İştirakî’den aşırıp kendi tezgâhlarında satabileceklerini düşünüyor. İştirakî’nin teoride ve pratikte kurduğu bağları küçük burjuva dükkânlarına malzeme edeceklerini sanıyor. O dönüşümlerle ilgili teorik ve politik müdahaleyi sulandırıyor, örgütsel-politik içerimlerini ve ihtimalleri siliyor. Bu dönüşümlerin çilesini çekenleri “özne” değil, “kurban/mağdur” olarak görüyor ve onların kendilerine muhtaç olmalarını, böylelikle yoksuldan-işçiden yukarıya doğru yaşanan servet transferinden pay almayı düşünüyor.

Bunlar, özel bireylerin lüks semtlerdeki özel güvenlikli, yüksek duvarlı gettoları için yaşıyorlar. Bahsi edilen dönüşümlerin çilesiyle ve çileyi çekenlerle zerre ilgilenmiyorlar. Mesele, burjuva dönüşüme halel gelmemesini sağlayan çalışmalara katkı sunup, bir yerlerden alkış almak.

Lenin gibi, bugün de o anarşist ve sendikalist hücuma karşı komünist partiyi savunmak, o partinin inşası süreci içinde işçi olmak gerekiyor. O işçilik, anarşist ve sendikalist yalanlarla mücadeleyi emrediyor.

Eren Balkır
26 Ağustos 2024

Dipnotlar:
[1] James Petras, “Latin Amerikalı aydınların dönüşümü”, 18 Ağustos 2024, Birgün.

[2] Yol Politika Kolektifi, “Filistin Davası, Hamas ve Sol”, 11 Ağustos 2024, Birgün.

[3] Yol Politika Kolektifi, “Gösteri Dünyası ve Ötesi, 18 Ağustos 2024, Birgün.

[4] Umut Doğan, “2024 Paris Olimpiyat Oyunları Açılış Töreni Vesilesi ile Sistemin Yeni Yönelimleri Üzerine Değiniler”, 27 Temmuz 2024, Org.

[5] Phil Bevin, “İngiltere Ahbap-Çavuş Kapitalizminin Öncüsüdür”, 14 Eylül 2023, İştiraki.

[6] “Dosya Duyurusu”, 22 Ağustos 2024, Org.

[7] Eren Balkır, “TC-Çin İlişkilerinin Kadro’su”, 4 Ağustos 2024, İştiraki.

[8] Bu satırları yazmamızın bir nedeni de şu: Eskiden yazdığımız ya da yeni paylaştığımız yazılardaki eleştirilere sinirlenen veya bu eleştiriler üzerinden görüşme talep eden örgütler, bir yanılsama üzerinden, bu avukatla temas kuruyorlar. Bu yanılsamayı ortadan kaldırmak gerekiyor. Söz konusu avukatla teorik, ideolojik ve politik bir bağımız yok, olamaz. Neticede bu açıklama, Ahmet Kaya’nın Başkaldırıyorum şarkısının verdiği emir uyarınca yapılmıştır.

[9] Deniz Kuzey, “Burjuvazinin ‘İklim Ekonomisi-Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi’ ve Gösterdikleri (II)”, 22 Temmuz 2024, Org. İlginçtir, TKP’nin bir yöneticisi de nükleer santralde müdürdür. Ama müdürün sitesi nükleer eleştirisi yayınlar. Aynı sitede pandemi döneminin ünlü aşısının şirketine çalışan isim de yazar.

0 Yorum: