29 Ağustos 2024

,

Devletin İdeolojik Aygıtı Olarak Feminizm


Leninizmin ve komünist hareketin tasfiye edildiği koşullarda bir sol örgüt şefi, “bugünün proletaryası kadındır” diyebiliyor. Bu laf, tasfiyenin hem nedeni hem de sonucu. Bu şefin dilindeki Kadın, liberalizmin putu olarak “Birey”in mecazından başka bir şey değil.

Burjuvaziye haset edenler, proletaryadan nefret ediyorlar. Kadın, proletaryanın politik, ideolojik, teorik ağırlığını silmek için kullanılıyor. “Örgüt olduk, birey olamadık” diyenler, proletaryayı da düşman olarak görüyorlar. Birey olmaya mani olan her şey, yasaklanıyor. Sermaye adına yasaklanıyor.

Kadın, doğrudan burjuva Birey kurgusuna denk düşüyor. Özünde sol şefler, basit manada, birey-devlet ikiliği, kavgası üzerinden düşünüp hareket ediyorlar. Tüm eylemlerini şu veya bu ölçüde liberalizm belirliyor. Devletin karşısına çıkartılan birey, burjuvazinin özel devleti olarak tanımlanıyor. Bu anlamda, bireyin karşısına yerleştirilen Devlet, Tansu Çiller’in “dünyadaki son sosyalist devlet Türkiye devleti” lafında da görüldüğü üzere, işçiye-emekçiye, onun kolektif mücadelesine dair her şeyi anlatan bir tür mecaz olarak iş görüyor. Sol, devletteki bu liberal dönüşüme ayak uyduruyor, daha dün “lezbiyen” ve “burjuva ideolojisi” dediği feministlere örgütleniyor.

Feministler, feminist teoriyle çelişecek biçimde, devlete “aileyi değil, kadını koru” diyorlar. Kadını korunacak nesne olmaktan çıkartmanın, özne yapmanın teorisi olduğunu iddia eden feminizm, devletin ideolojik aygıtına dönüşüyor. Aileyi tasfiye etme girişiminin sınıfsallığını ve ekonomi-politiğini kimse sorgulamıyor.

CHP’nin tüzük kararı uyarınca altı ok programının ana eksenini oluşturan Devletçilik okunu mora ve yeşile boyaması, devletçilik okunun tasfiyesine delalet. Pembe ve mor boyalarla “cancel”lanan devletçilik, bireyi aşan, kolektife işaret eden her şeyi anlatıyor. “Beton sol”u tasfiye eden CHP kurmayları, emperyalist efendilere “bizi tercih edin!” diye yalvarıyorlar.

Bugünün “şeriatçı gerici yobaz” hükümetinin kurduğu aile bakanlığının önünde eylem yapan feministler, ailenin tarihsel kolektif bir mevzi olarak tasfiye edilmesini istiyorlar. Kadın’ı Aile bağlamından kurtarmak isteyen feministler, küresel pezevenklere hizmet ediyorlar. Çünkü Kadın’ı, onların pazarlarına ve sermaye kanallarına kul etmek istiyorlar.

O devletçilik oku, otuzlarda “cehaletle mücadele aracı” olarak görülüyordu. Sosyalistlerin sandığından farklı bir anlama sahipti. Sömürgecilikle ve emperyalizmle tanımlıydı. Devlet, işgal altındaki geri kalmış halkın dişe uygun şekilde dönüştürülmesiyle ilgili bir araç olarak görülüyordu. Sosyalistler de o burjuva ilerlemeci anlama örgütlendiler. Bugün CHP, devletçilik okunu, “devlet don üretmez” diyen anlayışın önünü açmak için kırıyor. Bu yüzden mora-yeşile boyuyor. Devleti tekellere uygun hâle sokacağına dair yemin ediyor.

İşin tuhafı şu ki solcuların ve feministlerin “gerici yobaz şeriatçı” diyerek eleştirdiği hükümete bağlı aile bakanlığı, bugün Gezi eylemlerinde feministlerin yaptığı tek iş olan “küfür avcılığı” işine soyunuyor. Devletçilik okuna bağlı olan Türk Dil Kurumu ile birlikte Aile Bakanlığı, “cinsiyetçi” kelimeleri lügatten silmek için operasyon başlatıyor.[1] Toplumda işleyen, işlenen ve yaşayan bir olgu olarak dilin ürettiği “cinsiyetçi” ifadeleri derleyip kataloglamaktan başka bir işi olmayan TDK, feministlerle birlikte dil polisliği yapıyor. Bu arındırma çalışması, Arap ve Müslüman’ın kir olarak görüldüğü, neoloji çabalarının devreye sokulduğu dönemin uzantısı olarak yürütülüyor. Bu operasyon, tekellerin emri gereği yürütülüyor.

Aynı aile bakanlığının başındaki isim, Eskişehir’deki “Neonazi” saldırısı sonrası “mesele, gencin oynadığı bilgisayar oyunu” diyor. Bu açıklama sonrası o bilgisayar oyununun yasaklanması gündeme geliyor. “Cinsiyetçi ifadeler”i yasaklayan kafa ile bilgisayar oyununu yasaklayınca Neonazi şiddetini durduracağını sanan kafa, aynı. Ölçü aldıkları, Birey’in huzuru ve güveni. Feminizm de bundan başka bir şey söylemiyor. O, sahaya izinsiz ve nobran bir üslupla girme hakkını kendisinde gören Ali Koç’a sahip çıkan spor yorumcuları gibi! Onun “birey” dediği de Ali Koç çünkü…

Söz konusu Neonazi kafası, “Elin Arap’ı için” diye başlayan cümlenin sahibinde de var. Feminizm, bu ülkede faşizmle birlikte ilerliyor. Aile bakanlığındaki kaynaşma, feministlerin istihdamı, bunun delili. “Terörist” ilân edilen “Beyaz Erkek”e yönelik saldırının sınıfsallığı ve ekonomi-politiği üzerinde kimse durmuyor.

1958’de İsrail, Müslüman Arap’ı kuşatmak amacıyla bir istihbarat ağı kuruyor. Ağın içerisinde İran, Türkiye ve Sudan var. Yerli ve milli Neonazi olarak Ümit Özdağ, o tarihte yapılan anlaşmanın ürünü. Özbeöz Siyonist olan bu şahıs, siyasetini Arap ve Müslüman düşmanlığı üzerine kuruyor. Sosyalistler, onun içişleri bakanlığına bu sebeple oy ve destek veriyorlar.


7 Ekim sonrası şu net olarak görüldü: Sosyal medyadaki Ateist TV gibi propaganda aygıtlarının arkasında İsrail ve yerli ajanları var. Arap ve Müslüman’a düşmanlık üzerinden bir kitle inşa ediyorlar. AKP karşıtlığını bu küçük burjuva gevezeliğe kapatıyorlar. Kadınları feminizm üzerinden, bu Arap ve Müslüman düşmanlığına örgütlemeye çalışıyorlar. Kirli, geri, tehlikeli ve zararlı olan her şeyin bir mecazı olarak gösterilen Arap ve Müslüman, karalanıyor. Irkçı-faşist dil, sola da sirayet ediyor.

Bugün feministler, “Kadın-İşçi” veya “İşçi-Kadın” diye imzalıyorlar yazılarını. İşçilikle alakaları olmayan bu şahıslar, İşçi’nin topraktan özgürleşmiş, kente gelmiş, burjuvazinin işini gören birey olduğunu düşünüyorlar. “İşçi”, liberal ve kapitalizm yanlısı olmanın mecazından başka bir şey değil. Onun kapitalizm içre yanını önemsiyorlar. Yoksa dertleri, üretim araçlarının emeğe ait olması veya işçi iktidarı kurulması değil. Bu ikisi olsa ilkin bu feministler, Batı’ya kaçıp oranın imkânlarıyla karşı-devrimcilik yaparlar. Ki burada yaptıkları da bilfiil karşı-devrimcilik!

Türkiye’yi Doğu Avrupa ülkesi kabul eden feministler[2], Avrupa emperyalizminden aldıkları ödüle seviniyorlar. Doğu Avrupa’nın Sovyetler ve Berlin Duvarı sonrası yaşadığı dönüşümün kadın üzerinden gerçekleştirilen kısmına omuz ve destek veriyorlar. Bu dönüşüm, fuhuş ve kadın ticareti üzerinden yaşanıyor.

Burjuvazinin topraktan kopartıp özgürleştirdiği metafizik Birey, İşçi donuna giriyor. O bitmeyen burjuva devrimleri çağı dâhilinde bu işçiye “senin de sermayen, mülkiyetin var, o da kol gücün. Sen de burjuvaya eşsin, denksin” diyorlar. Bu kandırmacaya “sendikalizm” deniliyor. Sendikalizmin inşa ettiği bireyci işçiyle dövüşmek gerekiyor. Topraktan özgürleşmek anlamında, işçinin burjuva kadar özgür olduğu yalanına imanın adı olarak anarşizm de bir işçici birey inşa ediyor. Onunla da mücadele etmek gerekiyor.

Dün “sermaye küreselleşiyor, yaşasın! O hâlde emek de küreselleşsin, bana vize verin!” diyen solcular, bugün “yürüyen cinsel organlar” olarak gördüğü kadının da küreselleşmesini istiyorlar. Küre genelinde işleyen fuhuş ağının ve kadın ticaretinin aktığı yolların ideolojisini benimsiyorlar.

Sendikalizmin birey-işçisi, feminizmde kadın-işçiye; anarşizmin işçi-bireyi, kadın-bireye dönüşüyor. Her ikisi de kadını cinsel organlarına indirgiyor. Oraların serbestleşmesini özgürleşme ve burjuvaziyle eşleşme-denkleşme imkânı olarak satıyor. Feminizm, bugün kadına fuhuştan başka bir şey öneremiyor. Cinsel organları teşhir eden kıyafetleri AKP üretiyor, onun bakanlığında feministler, aileye karşı savaş yürütüyor. Tüm bunlar Türkiye’de oluyor.

Sosyalist hareket içerisinde sendikalizm ve anarşizm, feminizmin imkânlarını kullanarak ilerliyor. Burjuvazinin ve sermayenin akıncı birlikleri olarak birey-kadınlar ve kadın-bireyler, her köşeyi tutuyor, her suyun başına oturuyor. Aldıkları kararların emekçi kadınlarla, sömürülen-ezilen kadınlarla bir alakası bulunmuyor. Bu nedenle, AKP-MHP’nin Batı’nın emriyle kurduğu aile bakanlığı içerisinde rahat rahat çalışabiliyorlar.

8 yıl önce Koç ailesi, 8 Mart’ta bir reklâm yayınlıyor. Burada şirketin “adam” ve “bayan” gibi kelimeleri yasakladığı görülüyor. Buradan da anlaşılıyor ki Gezi zamanı dil atölyeleri kuranlar, Koç’un promosyon ekibindenmiş.[3] “Devletle hep iç içeyiz” diyen Koç’un şirketinde çalışan kadınlara ettiklerini kimse sorgulamıyor.

Devletçilik okunun mora boyanması ve aile bakanlığının feminist operasyon yürütüyor olması, feminizmin devletin ideolojik aygıtı hâline geldiğinin delili. Sömürü ve zulüm koşullarında kadının cinsel organlarının pazardaki serbestiyetinden başka bir önerisi olmayan feminizm, o pazarın bekçisi olan devletin ajanıdır.

Eren Balkır
18 Ağustos 2024

Dipnotlar:
[1] “Türkçe, cinsiyetçi ifadelerden arındırılacak”, 23 Haziran 2024, TRT.

[2] Eren Balkır, “Emir Erleri”, 25 Temmuz 2024, İştiraki.

[3] Gamze Türkmen, “Raptiye”, 8 Mart 2016, İştiraki.

0 Yorum: