28 Ağustos 2024

,

Kolektif Devrimci Huruç

Lenin’in devrim öncesi ve sonrası üzerinde durduğu, hasım olarak gördüğü iki akım var: Sendikalizm ve anarşizm.[1] Partiyi ve komünist hareketi onların karşısına çıkartıyor, bu iki hasım akımla mücadeleyi temel alıyor.

Sendikalizmde ana ekseni birey olarak işçi; anarşizmde ise işçi olarak birey oluşturuyor. Birey olarak işçicilikle işçi olarak bireycilik, Lenin’in ve Leninizmin tasfiyesine muhtaç. Onları hepten tasfiye etmeden ilerleyemiyor. Sendikalizm ve anarşizm, Leninizmi ve komünist hareketi tasfiye ediyor. Bu tasfiyeye “solculuk” deniliyor.

Bugün Türkiye’de bu tasfiye işlemi, Umutsen gibi küçük burjuva örgütler üzerinden yürüyor. Bu türden örgütler, sendikalizmi ve anarşizmi, mutlak ve kutsal gördükleri küçük burjuvalık ekseninde uzlaştırmaya çalışıyorlar. Bu uzlaştırma pratiği de Lenin’i tarihten ve toplumdan kovmak zorunda. 

Siyaseti ve teoriyi kitleye, sınıfa, halka ve millete değil de metafizik bir öğe olarak Birey’e göre kuranlar, ona seslenenler, sadece onu çağıranlar, Lenin’i hiç sevmiyorlar. Ya da ancak ellerinden Lenin’i birey olarak kutsallaştırıp, karikatürleştirmek geliyor. 

Bugün Görünmez Komite’nin anarşistinin sosyal demokrat sendikalizmin sendikacı bireyiyle buluştuğu kavşak, Leninizme yönelik nefrettir.

Umutsen pratiği, özündeki anarşistliği sendikal alana aksettirmekten başka bir şey yapmıyor. Bu da eskiden bugüne taşınmış olan Devyol-TKP arasındaki ürolojik yarışın bir neticesi. Solun içeriğini bu yarış tayin ediyor. Bu yarış, tüm imkân ve ihtimalleri ortadan kaldırıyor.

Umutsen’in “holdingçilik” ve “sarı sendikacılık” eleştirileri, esasen anarşizm düzleminde dil buluyor. Bu iki eleştiri de “küçük burjuva, üstündeki sınıfa haset, altındaki sınıfa nefretle yaklaşır” tespiti uyarınca yapılıyor. İşçi-bireylere haset; birey-işçilere nefret öğretiliyor.

İşçi-bireyler ve birey-işçiler, “sürü”den kopartılıp, kolektiften uzaklaştırıldıktan sonra küçük burjuvazinin eşiğine bağlanıyorlar. Küçük burjuva, “her şey bende başlayıp bende bitsin, herkes bana muhtaç olsun”dan gayrı bir şey söylemiyor. Kolektife ait olamıyor, aidiyetin karşısına mülkiyetle, kolektifin karşısına rekabetle çıkıyor. Mücadelenin ve davanın işçisi olamıyor.

Lenin, birey olarak işçicilerin (sendikalistlerin) işçi sınıfının kolektif niteliğini göz ardı edip, sınıfın tarihle, tarihsel mücadelelerle ilişkisini kesmelerine itiraz ediyor. Lenin, işçi olarak bireycilerin (anarşistlerin) işçi sınıfının kolektif niteliğini göz ardı edip, sınıfın toplumla, toplumsal mücadelelerle ilişkisini kesmelerine karşı çıkıyor. “Huzursuz aydının veya aylakların psikolojisi”[2] olarak tarif ettiği anarşizmin “politikanın reddi kılıfı altında işçi sınıfını burjuva siyasetine tabi kıldığını” söylüyor.

Lenin, her iki akımın ardındaki küçük burjuva iradeyi ve niyeti görüyor. Ancak bu feraset üzerinden, “dar meslekî çıkar temelli sendikacılık”tan ve “meslek kuruluşlarındaki önyargılar”dan söz edebiliyor. Lenin, toplumu ve tarihi sarsacak kolektif devrimci huruç için partiye ihtiyaç olduğunu görüyor. Her daim ona vurgu yapıyor. Anarşizmin ve sendikalizmin bireyi, bu yüzden Lenin’i hep düşman kabul ediyor.

Küçük burjuvanın iradesi ve niyeti, bugün Umutsen şefinin “ey işçi kardeşler, Koç şirketinin genel merkezinde çalışan orta sınıf da senin gibi eziliyor” demesinde karşılık buluyor. Bu şef, patron-bireye karşı işçi-bireylere sesleniyor. O patronun ait olduğu toplumsallığa-tarihselliğe hiç laf etmiyor.

Sol örgütlerin bugün tek işi, işçi sınıfını, yoksulları ve ezilenleri orta sınıf siyasetine ikna etmek. Bu siyaset, dijital, kentsel ve yeşil dönüşüm momentinde zengin küçük burjuvalar için inşa edilecek özel güvenlikli, yüksek duvarlı gettolara uygun bir pratik.

Küçük burjuva sol, o gettolar için ortaya koyduğu ikna gayreti dâhilinde işçiye birey olmayı öğretiyor, bireye işçi olduğu için ezildiğine dair bilinç aşılıyor. Kapital’den cümleler cımbızlanıyor, fikir, bağlamından kopartılıyor.

“Kişinin kendisini öznel düzeyde özgür hissetme düzeyi, solun tek ölçütü hâline geliyor.”[3] Bireysel duygular, eylemin ölçüsünü tayin ediyor. Özgürlüğe yapılan vurgu, burjuvaziye yönelik güzellemeden başka bir şey değil. Birey-işçide ölçü devletken, işçi-bireyde ölçü sermaye. Su gibi akışkan olma, cinsiyetin ve ilişkilerin de bu akışkanlıkla tanımlanması, sermayenin akışkanlığıyla ilgili.

Yukarıdaki fotoğrafta “mafyasızlık, aşiretsizlik ve patronsuzluk” derken seslenilen, kaldırımda yatan, birey olamamış yoksul değil, binanın en üst katındaki büroya girmeye layık olan, birey olabilmeyi becermiş, cümlesi ateist küçük burjuvalardır. Yoksulsa ancak mafya, aşiret ve patron partisiyle bağ kurabilir. O, küçük burjuvanın örgütünün kapısından içeri giremez. Söz sahibi olamaz. Söz sahibi olmasına izin verilmez. O örgütte söz sahibi, sadece şirket müdürleri ve Koç diplomatları olabilir. “Bireyden yüce olan hiçbir şeye izin ve geçit vermeyeceğiz” diyen parti, küçük burjuvazinin duygularını okşamaktan başka bir şey yapmıyor.

Afişte görüldüğü üzere sosyalizm, o küçük burjuva için yeniden tarif ediliyor. Üstelik bu tarif, Lenin’in partisini tasfiye edecek sahte partiler inşa ederek gerçekleştiriliyor. Aslolan, küçük burjuvazinin özgürlük algısı ve özgürlüğüdür. Sosyalizm, tabii ki onun önünde diz çökmelidir. TKP, Sovyetler ve Berlin Duvarı sonrası yaşanan liberal hücumun parçasıdır.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, farklı siyasi yönelimlere sahip küçük burjuvazinin teorideki ve pratikteki konumu tartışılıyor. Kapitalizmdeki yeni gelişmeler dâhilinde küçük burjuvazi, işçi kisvesine büründürülüyor. İdeolojik akış, küçük burjuvazi üzerinden gerçekleştiriliyor. Küçük burjuvazi ölçü hâline getiriliyor, böylece küçük burjuvazi, proleter olanı tasfiye etme imkânına kavuşuyor. Sermayenin akışı, bunu emrediyor.

Bugün birey-işçi ile işçi-birey eksenli siyaset, anti-Leninist, antikomünist bir düzlemde yürütülüyor. Kendinden menkul, havada asılı, bölünmez, mutlak ölçü olarak birey, burjuvaziyi ifade ediyor. Bu birey vurgusu, tarihle ve toplumla kurulmuş olan bağları kopartıyor. Küçük burjuvazinin sol siyasetin ana ölçüsü hâline getirilmesinin nedenini burada aramak gerekiyor.

Bu kopuşa karşı tek güvence, partidir. Lenin’in anarşizme ve sendikalizme yönelik itirazı, partiyle alakalıdır. Lenin, burjuvazi güçlendiğinde veya güç kaybettiğinde küçük burjuvanın yaşayacağı savrulmalara, salınımlara ve yalpalamalara karşı direnç örüyor. O direncin kendisi olarak örgütleniyor.

Doksanlarla birlikte Türkiye solu, sendikalizmin ve anarşizmin halesine kapıldığı için Lenin’i ve partisini tasfiye etmek için uğraştı. Sendikalizme ve anarşizme alan açmak adına Lenin ve partisi, sahadan ve gerçekten kovuldu. Bugünkü sol örgütlerin büyük bölümü, bu çalışmanın ürünü.

İşçileşmiş birey, Vegan, LGBT veya Kadın olabiliyor. Buradaki işçileşme, “tiksinç ve arızi” bir hâl. Oradan çıkmak, kurtulmak gerekiyor. Kurtuluş ise küçük burjuvalıkla tanımlanıyor. İşçilerle kendilerine muhtaç olan zavallılar olarak ilişki kuruluyor. “Hepimizin kurtuluşu onlara bağlı” denilerek bağ kurulmuyor.

Hiçbir zaman partiye inanmamış bir isim olarak Metin Çulhaoğlu’nun “Anarşizmin Bir Asalak Olarak Portresi” isimli yazısından sonra özür dilemek, “ben de sizdenim, sizin yol arkadaşınızım”[4] demek için anarşistlerin barına gitmesi, kadeh tokuşturması gayet doğal. Çünkü o, “siyaseti ve siyasal bağlanmayı aydın ve birey ekseninden ele alan” biri.[5]

Bu koşullarda, işçi-bireyleri ve birey-işçileri avlama yarışında TİP ve Umutsen’in ortaya koyduğu çaba, takdire şayan. Siyaset, birey ekseninde ele alınıyor. Gerçeklik ve hayat, Birey-Devlet karşıtlığı üzerinden okunuyor. Liberalizm, sosyalizmin yerini alıyor. Kızıl boyaya daldırılıyor. Birey, doğalında mülkiyet ve rekabetle tanımlı bir olgu olduğu için burjuvazinin ve devletin ilerleyişinde figüran olunuyor. Birey, mülkiyet ve ucuz devlet karşıtlığı temelinde şekillenmiş olan siyaset algısı, Leninizme ve komünist harekete alan tanımıyor.

Birey mülkiyetle tanımlı olduğu için bu iki siyaset türü, sürekli “o mülk senindi, senden çaldılar” diyebiliyor. “Meclis koltukları, şirket kârları, sendika koltukları vs. senindi, onu senin için geri alcaaz” yalanına başvuruluyor. Küçük burjuva niyet ve isteklere işçiler ortak edilmek isteniyor. İşçiler, mülke ve mülk sahiplerine muhtaç ve köle kılınmaya çalışılıyor. Kolektife, partiye, davaya ve mücadeleye inanılmadığı için birey-işçiler ve işçi-bireyler ön plana çıkartılarak, bunların alanı daraltılıyor. İşçi eylemi ziyaretleri, o eylemi kolektif davaya ve huruca bağlamak değil, işçiyi partiden, kolektiften, davadan ve mücadeleden kopartmak için gerçekleştiriliyor.

Bize lazım gelen, işçi-bireylerin derneği ya da birey-işçilerin birliği değil, adıyla sanıyla komünist parti. Küçük burjuvanın tahakküm araçları olarak sendikalizme ve anarşizme karşı tek şerbetimiz, tek sigortamız o.

Eren Balkır
16 Ağustos 2024

Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Sendikalist ve Anarşist Sapma”, 1 Temmuz 1921, İştiraki.

[2] V. I. Lenin, “Anarşizm ve Sosyalizm”, 1901, İştiraki.

[3] Gregory Smulewicz-Zucker, “Aldatıcı Seçenekler: Yeni Anarşizmin Avare ve Gerici Solculuğu”, 2015, İştiraki.

[4] Onur Speysil, “Çulhaoğlu Anısı”, 15 Ağustos 2024, X.

[5] Yazı internet ortamından kaldırılmış. Yazıyla ilgili kısa bir değerlendirme için bkz.: Eren Balkır, “Demir Tozları”, 16 Ekim 2010, İştiraki.

0 Yorum: