13 Nisan 2024

,

Mazbata


Seçim sürecinde İstanbul’da CHP’nin “tavşan”ı, stepnesi olmayı içine sindirmiş olan Murat Çepni’nin yazısında[1] söyledikleri, ya yalan ya yanlış.

“AKP-MHP faşizminin yenildiğini” söyleyen yazar, AKP’yi “politik İslamcı” olarak tanımlıyor, bu anlamda, özünde kendisinin bir CHP’li olduğunu ifşa ediyor. AKP, kendisini de konumlandırdığı yer itibarıyla Serbest Fırka’dan DP-AP ve ANAP’a uzanan sağ siyaset dizgesine mensup. “Politik İslamcı” yalanı, bu cenahtaki laikleri CHP için ve CHP adına ürkütmek ve örgütlemek istemekle alakalı, bomboş bir ifade. Ayrıca, bu ifadenin 28 Şubatçı generaller adına İslam düşmanlığı yapmak için kullanıldığını görmek gerekiyor. AKP ise İslam’ın fikir ve eylem düzeyinde sahneden çekilmesinden en az CHP ve ESP kadar memnun olan, yer yer İslamî oluşun yükünden, sorumluluğundan kaçıp kervana koşanların dâhil olduğu bir parti. Bir devlet projesi. Seferberlik kurulunun tetkiki. İçteki emperyalizmin yürüdüğü yol.

Murat Çepni, son seçimde “oyların CHP’ye, bu parti AKP’nin yarattığı yıkımın çözümü olduğu için yönelmediğini” söylüyor ve şu tespitini ekliyor: “Halkımız, bu gerçeği CHP ile kader ortaklığı yapan reformist soldan çok daha iyi biliyor.” Oysa kendisi ve partisi de CHP’yle kader ortaklığı yaptı, kendi çizgisi de reformist. 

Murat Çepni, o mazbatayı kendisine teslim edenler adına konuşuyor. Yanılıyor, yanıltıyor. Ayrıca, CHP denilen yapıya yönelen yok, daha önce oy verenler gene verdiler. AKP kitlesi ya YRP tercihinde bulundu ya da sandığa gitmedi. Sabit bir halk var da o oturduğu yerden bir gün başını sola diğer gün sağa çevirmiyor.

Çepni, hâlen daha çözüm süreci bağlamında düşünüyor, konuşuyor. Kendisini siyaseten ve ideolojik olarak vareden, varettiğini düşündüğü “Çözüm Süreci” denilen geminin dümenine kimin geçeceğini tartışıyor. O geminin İmralı limanına yanaşıp yanaşmayacağından başka bir siyaseti yok. Ne gemideki kürekçilere ne de umudunu ona bağlayanlara saygısı var.

AKP’yi devletten ve sermayeden soyutla, devletin ve sermayenin ardındaki güçlerden yardım bekle, soyutladığın AKP’ye mensup birkaç kişinin iş yerine molotof at, bu devrimcilik olmamalı! Çözüm süreci bağlamında yürütülen pazarlığın ezilen-sömürülen Kürde bir hayrı olmadığı görülmeli. Kürd, ezilene-sömürülene dair ve ait bir imge olarak örgütlenebiliyorsa var, yoksa yok.

Çepni’yi asıl ilgilendirmesi gereken, “DEM Parti’nin Batı’daki oylarında yaşanan büyük düşüş”tür. “Ciddi ve titiz bir siyasi değerlendirmeye ihtiyaç duyan” bu durum, Çepni’nin asli sorumluluğudur. O düşüşün kitlenin CHP’ye yönlendirilmiş olmasıyla illaki bir alakası vardır. Seçimden günler önce parti bürolarından kitleye akan telefon mesajları, yönlendirmenin kanıtıdır. Neticede, “Kent Uzlaşısı” dâhilinde, seçimi boykot edecek Kürt kitlesi sandığa getirilmiş, CHP’ye vermeyecek olanların oyu toplanmış, geri kalan oylar CHP sandığına doldurulmuştur. Bu siyasetçilerin Kürd’ü çoban gibi gütmeyi sevdikleri, bu işi seve seve yaptıkları açıktır.

AKP’yle kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlık ve ikinci çözüm süreci arayışı, Çepni’nin değinmek istemeyeceği konulardır. Örtük olarak “şu MHP’yi bırak, gel beraber anayasa yapalım” diyen açıklamalar DEM’e aittir. “Barışı Erdoğan getirebilir” diyen kişi, DEM’in Mardin belediye başkanıdır. “İmamoğlu getirecek” diyen kişilerse İmamoğlu’nun ikinci Erdoğan olarak, helvadan yapılan put misali, imal edildiğini görmelidirler. Dilek İmamoğlu’nun zafer işareti Emine Erdoğan’ı göstermeye mecburdur.

“AKP-MHP kaybetti” diyen Çepni, kendi partisinin de kaybettiğini örtük olarak dile getiriyor. AKP’nin DEM’i Kürdistan’a hapsetme planından söz ediyor. Geçmişte bağ kurulan kitleler, TİP ve CHP müdahaleleriyle kesilip atılıyor. Çünkü bu kitlelerin sorumluluğunu en çok da DEM şefleri yüklenmek istemiyorlar.

Devrimci siyaset, tevhid ve tefrik anlayışıyla ilerliyor. Gerekli birlik zemini oluşturulmadığı, gerekli ayrımlar yapılmadığı, kılıçlar sallanmadığı için CHP AKP’lileşiyor, DEM CHP’lileşiyor. Kitlesel geçişlerin ihtiyaç duyduğu kanal, bu sayede kuruluyor.

İster düzen, ister müesses nizam, isterse kadîm devlet deyin, çözüm sürecini emreden güç, bir Kürt partisine ihtiyaç duyuyor. O partinin bileşenleri, bu ihtiyacın sebeplerine kul olduklarını her momentte görüyorlar. Tabanlarını bu gerçeğe karşı körleştirmek için uğraşıyorlar. “Ben devlet kuruyorum, Kürtleri o devlete yerleştiriyorum” diyen irade, o devletin ne için, kimlerle ve kimler için kurulduğunu iyi biliyor olmalı.

Bugün destek verdikleri İmamoğlu’nun başdanışmanı, “Rojava Türkiye’ye dâhil edilebilir” diye yazılar yazan, Suriye halkına yönelik kapsamlı operasyona destek veren, bir dönemin ikinci Nagehan Alçı’sı Aslı Aydıntaşbaş. Bu kişi nasıl oluyorsa “NATO koridorları”na kulak kesilebiliyor.[2] Oradaki konuşmaları işitebiliyor. Bu NATO koridorlarında bir ara Rand Paul isminde bir senatörün sözü çınlamış olmalı: “Kürdlere ülkesini verin”.[3] Ama bu Paul aslında "Kürdlere ülkelerine verirmiş gibi yapalım, bizim için ölene dek dövüşsünler" diyordu. Bu yazıyı yayınladığımızda, en çok da Kürd kardeşlerimiz, sevinçle paylaştılar. Bu senatörün çocuğu kandırırcasına, "oyuncağı verirmiş gibi yapalım da bizim için varolmayı sürdürsün" dediğini bir türlü anlamak istemediler. AKP ve İmamoğlu’nun da aynı oyunun parçası olduğunu idrak edene dek epey vakit geçecek.

Tabii Kürd dostlarımızı, yoldaşlarımızı bu Rand Paul’un sicili de ilgilendirmiyordu. Bir başka yazıda kendisiyle ilgili şunlar söyleniyordu:

“John McCain, Lindsay Graham ve Rand Paul gibi isimler bu mektubun imzacıları arasında bulunuyor ve bu kişiler, Senato’daki multimilyonerler kulübünde en berbat ırkçılar, cinsiyetçiler ve işçi düşmanları olarak biliniyorlar. Söz konusu kişiler, ayrıca petrol ve doğal gaz endüstrisinden en büyük bağışları alıyorlar.”[4]

Irkçı, cinsiyetçi, işçi düşmanı, petrol ağalarının beslemesi olan bu tür kişilerden medet umulması, asıl sorun.

Bugün steril, arınık, temiz ve hafif Erdoğan olarak takdim edilen İmamoğlu’nun Büyük Reset dünyasında bir sıfırlamayı temsil ettiğini görmek gerekiyor. Bu tür burjuva siyasetçilerinin ezilene-sömürülene bir hayrı olamaz. Bunları söylemek, en çok da Çepni’nin işi! Mazbatayla düşüneceğine, ezilenin-sömürülenin kendisine tevdi ettiği işi yapmalı.

Eren Balkır
13 Nisan 2024

Dipnotlar:
[1] Murat Çepni, “AKP Kaybetti Kim Kazandı?”, 3 Nisan 2024, Etha.

[2] Aslı Aydıntaşbaş, “Mehmetçik Suriye’de”, 30 Nisan 2015, Sol. Neredeyse bu koridorlar, biz fukaranın ulaşamayacağı, giremeyeceği yerlerde olmalı. Ama nasılsa geçmişte TİP’li bir genç akademisyen de NATO koridorlarında dolaştığından bahsediyor, NATO adına gençlere dersler veriyordu. “Sarı Sol”, 16 Haziran 2021, İştiraki.

[3] Jeremy Diamond, “Kürdlere Ülkesini Verin”, 11 Mart 2015, İştiraki.

[4] Bill Dores, “Likud-Cumhuriyetçi İttifakının Arkasında Ne Var?”, 18 Mart 2015, İştiraki.

0 Yorum: