10 Nisan 2024

,

Sonuç

Sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
Sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
Ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.

[Edip Cansever]


1. Zor dönemlerden geçiyoruz. İnsan insana yabancı, kendine de uzak yerde konumlanıyor. Çağın değer diye sunduğu yanılsama her yanı kapladı.

Kimse kimseyi dinlemiyor. En çok da iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Dil geriye çekilmiş, ağızdan bir ses yığını dışarı çıkıyor. Söylenen sözcükler çoğunlukla bir kavrama işaret etmiyor. Anlamak ve anlaşılmak istiyoruz fakat bireysel sınırımızı sözle aşamayıp yazıya sığınıyoruz. Ancak yazıyla kendimizi ifade edebiliyoruz. İletişimimiz kolonileşti. Yaşanan süreç toplu monolog. Size bir şey soruluyor ama siz anlatmaya başladığınızda soran şahıs dönüp üçüncü kişilerle konuşmaya başlıyor, siz bir şey soruyorsunuz fakat sorduğunuz kişi yanıt vermeye başlayınca dönüp üçüncü kişilerin sorularını yanıtlamaya başlıyor ve siz orada kalakalıyorsunuz. Bir kişinin yanında üç kere aynısını sorduğunuz halde size dönüp bakmıyor bile. Ya duymazdan gelmeyi seçiyor ya da herkes gibi çok dalgın.

2. Artık herkes çok bilgin, bir başkasını dinlemek ve onun deneyimlerinden faydalanmak boşa zaman kaybı çünkü Google bunu da hallediyor. Bireysel yaşamında gördüğü zorluklardan bir yaşam bilgeliği çıkarıyor, kendi acısını en acı yaşam olarak başkalarınınkiyle kıyaslıyor.

3. Bireysel yaşamlara çekilmenin yarattığı boşluk, aile kurarak dolduruluyor. Aile, sorunlardan ve toplumdan kaçışın alanı olarak cisimleşiyor. Aile kurma girişimlerinin çoğu da fiyaskoyla sonuçlanıyor. Aşk olduğu söyleniyor, iki kişinin aşkı halktan soyutlanma biçimine dönüyor. İki kişilik yalnızlığın vadesi de kısa sürüyor. Aşk, kurtarıcı özelliğini kaybederek hastalıklı bir yapıya bürünüyor. Disiplin suçu sayılmayan her aşk, bencil bir alanda konumlanıyor. Herhangi bir bedel ödenmeden yaşanan ilişkiler. Sorumluluk ve hesap verebilirlik devre dışı.

“Her kişinin ukala ömrü
Yeter sanılır çiçeklenmeye
Ve dünyanın karanlığından
Bir aşk bahanesiyle kurtulmaya” [Turgut Uyar]

4. Düzene yöneltilmeyen öfke, aynı mekânın paylaşıldığı aynı sınıfsal şartlara sahip insanlara yöneltiliyor. Herkes çok gergin, öfkesini şiddete dönüştürecek bir bahane arıyor.

5. Muhaliflik, politik bir kimliğe dönüşüyor, her muhalefet haklı bir tepki sayılsın isteniyor. Kim daha çok bağırırsa onun tepkisi haklı sayılıyor. Mağduriyet, muhalefet, memnuniyet sınır bulanıklığına hapsediliyor. Haklılık, sizi destekleyen insan niceliğiyle ölçülüyor. Nitelik, ancak nicel bir güce eriştiğinde söz geçirebiliyor.

“Sınıf bilinciyle sınıfsız bilinç arasında konuçlanır aykırı rüzgar, içeriksiz enerji, marjinal moda. Her adresinde bulunamayan firar, her isyan haklı, her tepki muhalefet değildir. Kendine hayat biçtiğin tamamlanamaz olmayana ergiyle. İyi eğitilmiş öfke, politize olmuş arzu, bakım görmüş yetenek, terbiye edilmiş bilgi, kazanılmış derinlik, paramparçayken bile dayanabileceğin bir bütünlüğe kefil olman gerektir.” [Murathan Mungan]

6. Zaman, şimdiye hapsediliyor. Herkes sabırsız, aceleci, telaşlı. Dün bir geçmiş olmaktan, yarın bir gelecek olmaktan çıkarılarak hep şimdi işgal ediliyor; süreç algısı yitiriliyor. Dün, hesap verilebilirlikten; yarın, uğruna emek harcanan ideallerden bağımsızlaştırılarak tarihsizlik inşa ediliyor. Zaman dakikanın da altına indiriliyor. Örneğin bir WP sohbetinde dakika anlamını yitiriyor. Örneğin trafikte. Örneğin size bir soru sorulduğunda, düşünme sürenizdeki sessizliğinize verilen tepkide. Hep bir “hadi hadi” kültürü. Aynı anda üç kişi size soruyor, hangisine yanıt vereceğinizi sıraya koyduğunuzda, sonda kalan kişi size küsebilir.

7. Yetişkinler, artık saygı öznesi olmaktan çıkıyor. Yaşlının deneyimiyle gencin heyecanı takas ediliyor. O yoz heyecan, en büyük umut kaynağına dönüşüyor. Yaşlanmak en büyük tehdit, ölümün olmadığı hep genç kalınacak bir yaşam arzusu. Beden, aklın ve duygunun yerine geçiyor. Her yanımızı saran spor salonları, güzellik ve lazer merkezleri, kozmetik mağazaları hep genç kalmaya yönelik aldanışlar, aldatışlar.

“Bir roman kadar uzun bu tümce/ sonra işte yaşlandım” [Gülten Akın]

Terminatör gibi erkekler sadece kameraya ve tribüne oynayan bedenler, o kas gücü emeğin kavgasına ter dökmez çünkü vücudunda çizik, alnında kırışıklık olması o bedene hapsolmuş ruha eziyettir. Kadın da kapitalizmi kendi lehine kullanmaya çalıştıkça kapitalizmin nesnesi hâline geliyor. Kadın, bir teşhir metasına dönüştürülüp özgürlük diye pazara çıkarılıyor.

8. İşçi olmak, kaçılması gereken meslek olarak lanse ediliyor, eğer bir meslek seçilecekse beyaz yakalı olmak statü olarak kabul görüyor. Öyle olunca da tezgâhtar, satış temsilcisi oluyor. Böylece klima bozulduğunda servisten sıra bulunamıyor. Bulunca da ücret yükseliyor. Ayakkabı tamircisi olmadığından yeni ayakkabı alınıyor. İşsizlik, işçilikten kaçırılarak katmerleniyor; tamir edilecek eşya da kullan-at olarak raflarda yerini alıyor.

9. Her şey algıya indiriliyor. Son model bir araca, telefona, giyime sahip olunduğunda algıda eşitlik sağlanıyor. Krediyle en pahalı telefon alındığında en zengin kişiyle aynı telefonu kullanmak sınıfsal açıdan psikolojik rahatlama sağlıyor. Kredi ve kartı borçları için çalışılan bir yaşam. Bir hafta tatil yapmak için aylarca kredi ödemek.

10. Yıllardır medyada uyuşturucu kullanımının alt kademe okul öğrencilerine kadar indiği haberleri yer aldı. Şimdiyse haber değeri taşımayan başka bir gerçek var: antidepresan kullanımının çocuklara kadar indiği. Çocuk, artık aile içinde ve sınıfta yeni otorite. O, özgürlüğün ve bağsızlığın yaşamın anlamı olduğu yönündeki çarpıtmayla yetiştiriliyor. İdeolojik bir çevreden çocuğu kaçırmak, en küçük temel bütünlük olan ailenin de hedefe konmasına neden oldu. Saygı ve disiplin beklemek, bir lükse ulaşmakla aynı bu konuda. Sevgisiz ve şiddetli geçimsizlikler, travmatik lise öğrencileri. Anne babanın elinden düşmeyen telefon fakat çocuk kitap okumalı(!) Tutarsız ve kuralsız yetişen zihinler. Ebeveynler azmettirici, disiplin kurulundaki çocuklar suçu üstüne alan failler.

11. WhatsApp ve sosyal medya kimlik kartına evrildi. Bir yazışmada emoji kullanılmadan kendinizi ifade ettiğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, cümleniz emojisiz olduğunda farklı duyguya ve anlama işaret ediyor. Dil, yazıda da geriye çekiliyor. Size sorulmadan bir gruba eklendiyseniz gruptan ayrılamıyorsunuz. Ayrılmanız, özgür iradenin seçimi değil, bir tepki olarak görülüyor. Toplu fotoğraf çekimine girmemek de aynı duruma denk düşüyor. Çevrimiçi, son görülme bilgisi, profil fotoğrafı tüm bunlar muhatabınıza şeffaf ve dürüst olduğunuzu kanıtlamanın yolları. Mesaja anında dönemeyecek durumdaysanız ya da size anında dönüş yapılmıyorsa kaygının fitili ateşlenmiştir.

“geçerken karışmış gibiydi
birisinin çektiği fotoğrafa” [Gülten Akın]

12. Önceden akşamlar karanlıkken, aydınlatma ve kamera sistemi mekânı henüz işgal etmemişken özellikle çocuklar akşam vakti mezarlıklardan korkup kaçardı. Şimdi her yer aydınlık, mezarlıklardansa gündüz kaçılıyor. Ölüm gerçeği tedavülden çıkarılıyor, mezarlıklar da kent merkezinin dışına taşınıyor. Kaçırılan gerçek ise sömürü kentlerinin birer mezarlığa dönüştürüldüğü.

12. Sorunlardan kaçmamız ve durumların sorun olarak görülmemesi isteniyor. Derdi olanla dertlenmemiz ya da çağın söylemiyle ifade edersek, “enerjisi negatif insanlar”dan uzak durmamız telkin ediliyor. Bu telkine kulak verirsek, biz dertlendiğimizde de yanımızda kimse olmayacak. Bu enerji konusu önemli.

13. Burçlardan karakter çözümlemesi, fallardan gelecek bilgisi, taşlardan enerji vermesi bekleniyor. Yaşam deneyimi bedelsiz ve darbesiz olmalı, hazır paket deneyim. Tekdüze bir yaşama sürpriz yapılmasının haberi kahve fincanında aranıyor.

14. İletişim, sömürünün diliyle kuruluyor. Zamanını çalmak, kaliteli insan ve zaman, change etmek... Hangi sözcüklerle konuşuluyorsa yaşam o sözcüklerin gösterdiği kavramların şekil verdiği zihinle algılanıyor.

15. Kitap okumak “boş zaman”, tiyatro, fotoğraf çekme eylemi sanılıyor. Bayağılık kitap sayfalarından, sahnelerden, ekranlardan zihinlere aralıksız bir şekilde akıyor. Belirli bir ücret veren herkesin kitabı basılıyor. Kablosuz kulaklık, çevreyle de bağlantıyı kesiyor.

16. İnsan neyi kaybetti, sömürü neyi kirletti? Aşkı. Onun içerdiği feda, bedel, göze alabilme, sabır, emek, inanç, kararlılık, romantizm, heyecan aşkın kapsama alanı dışına itilerek ideoloji de sevda da birer ütopyaya ve masala dönüştürüldü. Hesap vermemek, yarıda bırakmak, arz-talep çağın gerçekleri olarak tedavülde. Tüm boşluk buradan geliyor. Artık ortada bir bütünlük yok. Tüm bunları insandan çekince geriye ne kalırsa... Büyük bir anlamsızlık. Evet, ne demiştik? Her şey bedelsiz olmalı, yüce birey kendi ukala hayatında kutsanmalı.

17. Kaygıların çağı yaşanıyor. Denetlemek ve denetlenmek arası gidip gelen yaşamlar. Kaygı, bazen de başkasını kontrol ederek bastırılıyor. Paranoid gerginliği dindirmek için kontrol mekanizması mücadele edene uygulanıyor. Paranoya, kontrol edilen kişi sayısı ve kapsam alanı arttıkça kişide denge sağlıyor. Bu da solun ve insanının ahvali. Herkes bireysel komün ama komünar değil.

18. Dünya, zombileşmeye doğru evrilen bir serüvene şahit oluyor. İklim değil, insan değişiyor. Atmosferin değil, yeryüzünün dengesi bozuluyor. Herkesin bir bahanesi ya da o kadar ileri gitmeyelim, gerekçesi var. O gerekçe her neyse sizi o bitirip tüketiyor, tüketecek. Büyük tükeniş sahnede. Başka bir tarih yaşanıyor, insan sadece bir istatistik değeri taşıyor. Yılda şu kadar antidepresan satışı, yüzde şu kadar kiracı, borç bataklığına, sevgisizlik, depresyon, şiddet, haksızlık... Yaşama ne verilirse kişiye o dönüyor, yaşama değer katmayan, yaşamdan da değer ve önem bekliyor. Bireysel kürede değerli olma çaresizliği, gündeliğin çarkları arasında sonuçlarla uğraşılan ve adına yaşam denen zaman aralığıyla örtülen yeryüzü.

Yalnızca mücadele edenler, yaşamın gerçek anlamına erişir. Gerisi yoz ve anlamsız bir karmaşa. Herkesin birbirine olumsuz deney aşıladığı ukala yaşam bilgisi. Batak oyununun kurallarıyla ilerleyen yaşamlar, batarken yanına birini çekmek.

19. O zaman başa dönersek:

“Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” [Gülten Akın]

S. Adalı
9 Nisan 2024

0 Yorum: