04 Nisan 2024

,

Genç Vatanseverler Örgütü


Kültürel ve coğrafî bir bölgeye ev sahipliği yapan Apalaş dağları, ABD’nin doğu yakasını geri kalanından ayıran, tamamen olmasa bile kısmen, doğal bir Çin Seddi işlevi görüyor. Her ne kadar özgürlüklerini kazandıktan sonra Siyahlar da buraya göç etmiş olsa bile, bu bölgede demografik baskınlığı, esasen on sekizinci yüzyılda Britanya ve İrlanda’dan gelen İskoç ve İrlandalı koloniciler oluşturuyor.

Burası, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda nispeten müreffeh bir dönem yaşadıysa da, hem siyahî kölelerin tarlalarda mı yoksa fabrikalarda mı çalışacağını belirlemek için verilen İç Savaş, hem de engebeli arazisi ve kent merkezlerinden izolasyonu nedeniyle genel olarak tüm bölge ve özellikle güney tarafında kalan topraklar ve halk, kuzeylilere göre giderek yoksullaşmış.

Hem bu yoksulluk nedeniyle hem de kozmopolit bir bölgede olmadıkları ve dolayısıyla, dünyadan bihaber kaldıkları için Apalaş’ta yaşayan Beyazlara karşı önyargı doğmuş. Çoğunlukla tarlalarda güneşin altında çalışan bu insanlar, beyaz tenleri nedeniyle yüzleri ve boyunları fark edilebilir şekilde kızardığı için kendilerine Redneck (ki bu terimi kimileri bir övgü olarak alır) denmiş. Buna ek olarak, Hillbilly [“Kıro”] terimi de var tabii.

Kömür madeni için dağların tepelerini oyan toprak ağaları, hastalık, bağımlılık, altyapı ve eğitim eksikliği gibi illetler bu bölgenin halkına sanki bir lanet gibi eşlik ederken, kuzeye ya da genel olarak gelişmiş büyük kent merkezlerine yönelik büyük göç dalgası ise ancak Birinci Paylaşım Savaşı ve Büyük Buhran sıralarında gerçekleşiyor.

Özellikle İkinci Paylaşım Savaşı sıralarında ise, 1940-1970 yılları arasında yaşanan daha büyük göç dalgasında ise Siyahlarla birlikte bu dağlı ve köylü Beyazlar da büyük kitleler hâlinde Şikago, New York, Detroit, Kaliforniya gibi yerlere göç etmek durumunda kalıyorlar.

Şikago’daki Uptown mahallesi, bu güneyli Beyaz göçmenlerin mesken tuttuğu yerlerden birisi. Hatta öyle ki buraya Kıroların Harlemi ya da Kıroların Cenneti adı verilmiş.


Beyaz Harlem

ABD’de yaşayan insanlar, genel olarak Detroit ve Şikago gibi kentlere göçen İrlandalılara, Polonyalılara ya da denizaşırı başka bir ülkeden gelen göçmenlere aşinadırlar. Lâkin 1920’lere gelindiğinde ve Büyük Buhran patlak verdiğinde, kapitalizm canavarı daha fazla kana susamıştı. Başka ülkelerden gelen göçmenlerin yanı sıra, bu büyük sanayileşmiş kentler, aynı zamanda ABD sınırları içindeki Hispaniklerin, Siyahların ve yoksul Beyazların da emeğine ihtiyaç duyuyordu.

İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra ise ekonominin de kötüleşmesiyle birlikte, bu büyük kentlerdeki fabrikalar, âdeta birer mıknatıs gibi çekiyordu bu yerli göçmenleri. Özellikle de Şikago’dakiler.

1920’lerde tiyatrolarla, kulüplerle, pahalı ve şık apartmanla Uptown, bir eğlence merkeziydi. Ne zaman ki Buhran patlak verdi, cebinde parası olup da buraya gelen insanlar burayı terk etmeye başladılar. Otuzlardan ve kırklardan itibaren bu mahalle, daha ucuz ve daha bakımsız apartmanlarla, yerleşimlerle dolmaya başlamıştı. Yine gece hayatı sürüyordu, fakat çalınan müzik bu sefer güneylilerin memleketlerinden getirdiği country idi. Bu mahalleye “Kıroların Cenneti” denmesi ise ellilerin sonuna, altmışlara tesadüf ediyor.

Burada yaşam, nispeten ucuz olduğu ve o fabrikalara, diğer işyerlerine vs. yine nispeten yakın olduğu için, kente gelen göçmenler burada yaşamayı tercih ediyorlardı. Daha sonraları güneyden gelenlerse burada akrabalarının yanına geliyorlardı. Artan güneyli nüfusuyla birlikte, Beyaz bir Harlem doğmuştu.

Daha iyi bir iş imkânı bulanlar diğer mahallelere taşınabiliyordu tabii ki, fakat bu, çoğunluk için geçerli değildi. O nedenle de Şikago’daki bu mahalle, güneyli kültürüyle olduğu kadar yoksul Beyazları ile de özdeşleşmişti.

Ellilerde Chicago Tribune gazetesi, yayımladığı yazılarla bu mahallenin yoksulluğuna, düşük yaşam standartlığına ve ahlaksızlığına işaret ederek, güneyli göçmenlerin tecrit edilmesine bir vasıta işlevi görüyordu. Şikagolular, beyaz olmalarına rağmen güneylileri kendilerinden saymıyorlardı.

Altmışlı yıllara gelindiğinde ise hem işlerin kıtlığından hem de bu mahalledeki standart altı yaşamdan dolayı şehir yetkilileri bir şeyler yapmak istemişlerdi. Yapmak istedikleri şey ise nihayetinde buradaki göçmenlere istihdam ve daha iyi standartlar sağlamak değil, yer yer göçmenlerin evlerinden edilmesi pahasına da olsa, bir kentsel dönüşüm gerçekleştirmekti. Şikago, bu Beyazlara sırtını dönmüştü.


Genç Vatanseverler

Siyahların ve Beyazların kuzeye doğru göçleri sürdükçe, Şikago’daki mahalleler, aynı zamanda başka bir türden göçmenlere, Yeni Sol akımından solcu aktivist öğrencilere de ev sahipliği yapar olmuştu. Altmışların başında, Martin Luther King Jr.’ın öncülüğündeki Sivil Haklar Hareketi’nin kuzeye de taşınmasıyla birlikte Demokratik Toplum Yanlısı Öğrenciler [Students for a Democratic Society] gibi öğrenci örgütleri de mahallelerde yoksulları örgütlemeye başlamıştı.

Beyaz olmalarına rağmen ten renginin bir anlam ifade etmediğini, ancak sahte bir üstünlük hissiyatı verdiğini görmüştü güneyli göçmenler. Uptown’da örgütlenen Ya İş Ya Da Gelir, Hemen Şimdi [Jobs Or Income Now] gibi kuruluşların öncülerinden Peggy Terry, güneyli yoksul bir kadın olarak, zulmün renk ayrım etmediğini kuzeyde öğrenmişti.

Buna benzer bir şekilde, Genç Vatanseverler Örgütü’nün örgütleyicilerinden olan Hy Thurman, Şikago sokaklarında polisten dayak yemek için sadece Siyah ya da Hispanik olmanın gerekmediğini, güneyli aksanı fark edildiğinde polislerin kendisine de zorbalık yaptığını hatırlıyor.

Vietnam Savaşı’nın, Sivil Haklar Hareketi’nin sürdüğü, kampüslerin kaynadığı ve Oakland’da eli silahlı Siyahların ortaya çıktığı bu dönemde, Uptown’daki Beyaz gençler de örgütlenmeye başlamışlardı. Esasında bu örgütlenme politik bir nitelikte değildi doğumu esnasında. Bu gençlerin bazıları, hâlen daha güneyden gelen ırksal, kültürel önyargıları taşıyorlardı. Fakat ne polis, ne belediye renk ayrımı yapıyordu. Neticede Siyah, Beyaz, Hispanik, her birisi işçi sınıfındandı ve yoksuldu, zenginler için değerleri ancak çöp kadardı.

Sonuçta “Vatansever” olarak örgütlenen Beyaz gençler, Kara Panterler’den de etkilenerek, 11 maddeli bir program hazırladılar ve Genç Vatanseverler Örgütü olarak yola çıktılar. Polisin zorbalığına karşı diğer renklerden yoldaşlarıyla omuz omuza durdular. Siyahlardan ya da Hispaniklerden pek de farkları olmadıklarını gördükçe, daha anti-kapitalist ve ırkçılık karşıtı bir zeminde mücadele vermeye başladılar.

Başta Oakland’da, ardından neredeyse tüm Kaliforniya’ya, daha sonra da ABD’nin önde gelen kentlerine yayılan Kara Panterler Partisi, Şikago’da da devrimci bir pratik sergilerken, Parti’nin buradaki liderlerinden Fred Hampton, yoksul Siyahlar, Beyazlar ve Hispanikler arasında bir koalisyon kurma teşebbüsü içindeydi.

Neticede kurdu da. Genç Vatanseverler gibi, en başta politik niyetlerle örgütlenmemiş, çoğunlukla Porto Rikolulardan teşkil olan Genç Lordlar [Young Lords] örgütü de bu atmosferde politik bir muhteva alıyordu. Bu koalisyonda ilginç olan bir şey ise, en başta Genç Vatanseverlerin hâlen daha şapkalarında, kemerlerinde konfederasyon bayrağını taşıyor oluşuydu. Her ne kadar güneyli köle tüccarlarıyla, toprak ağalarıyla özdeşleştirilse de, bu bayrak güneyli göçmenler için kendi vatanlarına dair simgelerden birisiydi. Güneyli kölecilere ait olarak görülen bu bayrakla köle torunlarının yan yana gelmeleri ironik görülebilir, fakat koalisyondaki kimse bunu mesele etmemiş. Yine de ilerleyen zamanlarda Vatanseverler, bu bayrağın kullanımını bir kenara bırakmış, koalisyondaki diğer yoldaşlarının hassasiyetlerini incitmemek adına.


Güneyli miraslarına sahip çıkarken, Yankiler tarafından isyancı olarak görülen güneyin mirasına sahip çıkarken, güneyin bir kez daha ayağa kalkacağını, fakat bu kez tek başına değil, kuzeydeki diğer kardeşleriyle birlikte olacağını da söylüyorlardı gazetelerinde.

Şikago’daki Kara Panterler, Oakland’da olduğu gibi bu kentte de halka hizmet etmek için poliklinik açmak, çocuklar için ücretsiz kahvaltı vermek gibi birçok pratikte bulunurken, Genç Lordlara ve Genç Vatanseverlere de aynı türden hizmetleri kendi mahallelerinde sağlayabilmeleri adına destek veriyordu.

Bu türden pratikler, çoğu kez kampüslerdeki züppeler tarafından “ekonomizm” olarak adlandırılıyordu. Nitekim Panterler ve Vatanseverler de bu kampüs solcularını aralarında barındırmıyorlardı. Esas olan, halka hizmetti çünkü.

Halka hizmet ederken karşılaştıkları tek muhalefet bu değildi. Kara Panter Partisi, neredeyse kuruluşundan beri devletin gözetimi altındaydı. Daha Kaliforniya eyaletinde yayılırken bile oradaki Siyah sokak çeteleri Panterlere karşı kışkırtılıyordu. Şikago gibi kültürel çeşitlilik olan bir yerde ise, Siyahların ve Hispaniklerin birleşmesi o kadar korkutmasa da, yoksul Beyazların da sözde üstünlük mavallarını kenara bırakıp diğer renkten yoksul kardeşleriyle birleşmesi, müesses nizamı Maoist bir program etrafında birleşen Siyahlar kadar ürkütüyordu.

Sorumluları “cezasız” kalmamıştı elbet. 4 Aralık 1969 tarihinde polisler, Fred Hampton ve bir yoldaşını uyurken katletmişlerdi. Fred, devletin güvenliği için tehlikeydi, çünkü o, her renkten mazlumu devlete karşı birleştirme iradesini göstermişti.

Fred’in 4 Nisan 1969 günü kurduğu Gökkuşağı Koalisyonu, bir süre daha devam etse de, onun gibi kararlı liderlerin yaratılamaması, bunun sürekliliğine ket vurdu. İlerleyen yıllarda KPP de dâhil bu örgütler, devletin ve solcuların saldırılarıyla etkisizleştirildi. O solcular ise yıllar sonra müesses nizamın liberal kanadına akıl veren akademisyenlere dönüşeceklerdi.

Bu örgütlerin hiçbirisinin programında apaçık bir şekilde “Marksizm”, “Leninizm”, “Maoizm” geçmiyordu belki. Fakat her birisi, sapına kadar devrimciydi. Öte yandan bu –izmlere iman etmiş solcular ise halkın hiçbir derdine derman olamıyorlardı. Hatta halktan derdi ve öfkeyi çekerek onları dımdızlak bırakmak istiyorlardı. Anti-komünistlerin anlatmayı pek sevdiği şu Stalin ve Tavuk fıkrasında olduğu gibi, halkı öyle dımdızlak bırakırlarsa halkın kendilerinin bacakları arasına gireceğini düşünüyorlardı.

Halkın ihtiyacını görmüyorlardı ya da görmezden geliyorlardı. Onlar için, “halkın ihtiyaçlarını karşılamayanları dövün” diyen Fred Hampton, hâlen daha “ekonomist”ti. Ancak, halkın ihtiyacını görmeyen, karşılamayan bir sol ise ancak zürriyetsiz bir sol olabilirdi.

Esasında Marksizm, oku fırlatmadan, yayın nasıl gerileceğini göstermeye dair bir meseledir. Sadaktaki okları hedefsizce sağa sola atmak, cephanesiz ve silahsız kalmaktır. Bizim sadağımızda dert ve öfke var.

Dertliyle dertlenmeyen, öfkeliyle öfkelenmeyen, nasıl devrimci olabilir ki? Mazlumdan derdi ve öfkeyi çekip almak, onu silahsız bırakmaktır. Bizim ihtiyacımız olan şey ise silahtır. Boş sadaklarımız dert ve öfke ile dolmadıkça ve biz bunları yayımızın kirişine sürmedikçe, zafer dâhil her şey yanılsama olarak kalacaktır.

Câhid Çeliker
23 Ocak 2020

Kıroların Harlemi


Olur da bir gün
Nashville’den Şikago’ya giderken
Yolun Rota 41’e düşerse
Ne yaptığını bilsen iyi edersin
Çünkü yazar orada, North Side’daki tabelada
Kırk bin Kıro’nun soğuktan titrediği
Gold Coast’un hemen ardında ve
Lake Shore Drive’ın hemen yanında
Köylerden gelen insanlar vardır
Yevmiyeyle çalışmayı güç bulurlar da
Yaşlı bir Kıro’nun söyleyebileceği ne vardır?
Kentucky’nin madenlerinden
Ve Tennessee’nin tarlalarından
Şehre gelirler görmek için
Biraz parlak bir ışığı
Fakat çift sürmek kolay değildir
Beton zeminin üstünde
Ve artık Şikago’nun mahpushaneleri
Olmuştur o Kıro’nun hanesi
Duydunuz o Kıroların Cenneti’ni
Nice genç ve yaşlı şarkıcılardan
Fakat size anlatmadıkları bir hikâye daha var
Uptown Şikago halkına ait
Kıroların Harlemi’nde milyonlarca gözyaşı dökerek
Hayatta kalan

William Fesperman

0 Yorum: