21 Nisan 2024

,

Hayfa’nın Araplardan Arındırılması


Hayfa’da yürütülen operasyonlara onayı veren, David Ben Gurion’un kurduğu Danışma Komitesi’ydi. Başlatan o değildi ama arkasındaki destek, komiteye aitti. Komite, sonrasında İsrail devletine güvenlik, strateji ve özelde Filistinliler genelde Arap dünyasına karşı yürütülecek politikalar konusunda danışmanlık hizmeti verdi.

Şehirdeki Arap nüfusu, Aralık ayından önce terörize edilmeye başlanmıştı. Bu baskının neticesinde, Filistinliler içerisinde imtiyazlı konumda olanlar, şehir sakinleşene dek Lübnan ve Mısır’daki evlerine çekildiler. Bu kategoriye girip de şehri terk edenlerin sayısı konusunda tarihçiler farklı sayılar veriyorlar. Şehri terk edenlerinin sayısının 15 ilâ 20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.[1]

12 Ocak 1948 günü şehir halkının liderlerinden olan, Arap Bankası’nda müdürlük yapan ayrıca şehirdeki ulusal komitede görev alan Ferid Saad, Arap Yüksek Komitesi sekreteri Dr. Hüseyin Halidi’ye ümitsiz bir ifadeyle şu telgrafı çekti: “Yahudilerin gerçeği bilmemesi en hayırlısı.”[2] Burada bahsi edilen gerçek, Filistin’deki seçkin ailelerin iradesinin Yahudilerin bir ay boyunca sürdürdükleri saldırı sonucunda kırılmış olmasıyla ilgiliydi.

Oysa zaten Yahudiler, şehirde olan bitenden haberdarlardı. Danışma Komitesi, Aralık ayında zengin ve imtiyazlı kesimin şehri terk ettiğini, Araplara silâh gelmediğini, Arap hükümetlerinin tahrik edici savaş diline başvurup eylemsizliklerini ve Filistinlilerin yanında durarak sürece müdahale etme konusundaki isteksizliklerini gizlediklerini gayet iyi biliyordu.

Zenginlerin şehri terk etmesi, Hayfa’daki 55 ilâ 60 bin kadar Filistinlinin lidersiz kalması anlamına geliyordu. Şehirdeki silâhlı Arap gönüllü sayısı da çok azdı. Şehirde halk, Nisan 1948’de Yahudi güçlerinin insafına terk edilmişti. Tüm bu gelişmeye, şehir halkının güvenliğinden ve esenliğinden kâğıt üstünde sorumlu olan İngiliz birliklerine rağmen tanık olunmuştu.

Şehir civarında Yahudilerin yürüttüğü operasyonun bu aşamasına “Makas” (Misparayim) ismi verildi. Bu isim, operasyonun çift taraflı kuşatmayı aynı zamanda şehirle civarındaki Filistinli yerleşimleri arasındaki bağın kesilmesi işlemini içerdiği anlamına geliyordu.

Tıpkı Tiberyas (Taberiye) gibi Hayfa da BM planında Yahudi devletine verilmişti: ülkedeki tek önemli limanın Yahudi kontrolüne bırakılması, BM’nin barış teklifinde Filistinlilere adillikten uzak bir anlaşma önerildiğinin kanıtıydı. Yahudiler, liman kentini istiyorlardı ama buradaki 75.000 Filistinliyi istemiyorlardı. Nisan 1948’de onları gönderme hedefine ulaştılar.

Filistin’in ana limanı olarak Hayfa, aynı zamanda İngiliz birliklerinin çekileceği tren hattının son istasyonuydu. İngilizlerin Ağustos’a kadar kalması bekleniyordu, ancak Şubat 1948’de gidiş tarihlerini Mayıs’a çektiler. Epey kalabalık olan İngiliz askeri birlikleri, hâlen daha şehirdeki asayişi sağlama konusunda hukuki, kimilerine göre, ahlaki yetkeye sahiplerdi. Askerlerin Filistin’de yapıp ettikleri, sonrasında birçok İngiliz siyasetçisinin de kabul ettiği biçimiyle, Ortadoğu’da Britanya İmparatorluğu’nun tarihinde en utanç verici kesit olarak kayda geçti.[3]

Yahudilerin şehirdeki halkı terörize etme, korkutma amacı güden harekâtı Aralık ayında başladı. Bu harekâtta şehir, yoğun biçimde bombardımana tabi tutuldu, keskin nişancılar halka ateş açtı, dağın eteklerinden benzin ve yağ dökülüp yakıldı, şehrin çeşitli yerlerine patlayıcılar yerleştirildi. 1948’in ilk ayları boyunca devam eden saldırılar, Nisan ayının başlarında iyice yoğunlaştı. Taberiye’deki Filistinlilerin zorla şehirden kovulduğu 18 Nisan 1948’de İngilizlerin Kuzey Mıntıkası komutanı olarak atadığı Tümgeneral Hugh Stockwell, Hayfa’ya yerleşti, şehirdeki Yahudi ileri gelenlerini ofisinde topladı ve onlara iki toplum arasında bir tür tampon bölge olarak işgören İngiliz askerlerinin iki gün içerisinde bulundukları yerleri terk edeceğini söyledi. Yahudi güçlerinin elli binden fazla Filistinlinin yaşadığı bölgelere doğrudan saldırmalarına ve oraları ele geçirmelerine tam da bu “tampon” denilen güç mani oluyordu. Hayfa’nın Araplardan arındırılması süreci için yol bu şekilde açılmış oldu.

Şehrin Araplardan arındırılması görevi, Yahudi ordusunun en üst birimlerinden biri olan Karmeli Tugayı’na verildi. Tugay, Arap-İsrail savaşı sırasında, 22 Şubat 1948 günü kurulmuştu. (Bir de Kiryati denilen, daha düşük kaliteli tugaylar vardı. Bu Kiryati, Yahudi Araplardan oluşuyordu ve sadece yağma gibi pek cazip olmayan görevlerde kullanılıyordu. “Kiryati” kelimesi, İsrail belgelerinde “insanlık vasfı yetersiz” olarak tarif ediliyor.)[4]

Karmeli Tugayı’na mensup 2.000 kadar asker, karşılarında düşük kalite silâhları ve sınırlı cephanesi olan, önemli bölümü Lübnanlı gönüllülerden ve şehir halkına mensup kişilerden oluşan, teçhizatı yetersiz 500 kişiyi buldu. Yahudi tarafında üstelik zırhlı araçlar ve havanlar vardı.

İngiliz bariyerinin kaldırılması ile birlikte Makas Operasyonu yerini Hamurdan Arındırma (bi‘ur hametz) operasyonuna bıraktı. İbranicede bu terim, topyekûn temizliği ifade ediyordu. Burada Yahudi dinine ait bir uygulamaya atıfta bulunuluyordu. Hamursuz Bayramı süresince ekmek pişirmek veya unlu herhangi bir şey üretmek yasak olduğu için Yahudiler, bu bayramın arifesinde evlerinde ekmeğe veya una dair her türden izi ortadan kaldırıyorlardı.

Ekmek ve un olarak görülen Filistinliler, Hayfa’nın arındırılması sürecinde her türden zulümle yüzleştiler. Hamursuz Bayramı’ndan bir gün önce, 21 Nisan günü katliam başladı.

İngiliz komutan Stockwell, Yahudilerin Filistinlilere saldıracaklarını önceden biliyordu. Aynı gün şehirdeki Filistinli liderleri fikirlerini almak için yanına çağırdı. Stockwell’in ofisine o sabaha gelen dört bitkin adam da esasen o günlerde lider vasfı kazanmıştı. Hiçbirisi de böylesine tarihi bir momentte resmi düzeyde liderlik edecek konumda değildi.

Filistinli liderler ve Stockwell arasında önceden gerçekleşmiş olan yazışmaların da gösterdiği üzere, liderler, Stockwell’i kanunun ve şehirdeki düzenin koruyucusu görüp ona güvenmişlerdi. İngiliz subayı, onlara halkının şehri terk etmesinin daha iyi olacağını söyledi. Oysa o şehir, on sekizinci yüzyılın ortalarından beri aileleriyle birlikte yaşayıp çalıştıkları yerdi. O dönemde Hayfa, modern bir şehir olarak öne çıkmaktaydı. Stockwell’i dinledikçe bu liderlerin komutana olan güvenleri azaldı, bu insanlar anladılar ki kendi toplumlarını koruyamayacaklar, bu nedenle kendilerini en kötüsüne hazırladılar: madem İngilizler Filistinlileri korumayacak, o vakit Filistinliler şehirden kovulmaya mahkûmdu.

Liderler, Stockwell’e süreç gerekli şekilde organize edilmesi durumunda şehri terk edeceklerini söylediler. Karmeli Tugayı ise Filistinlileri yıkım ve katliamla şehirden kovmak için elinden gelen her şeyi yaptı.[5]

İngiliz komutanla buluşmaya giderken bu dört adam, yolda Yahudilerin megafonlarla Filistinli kadınları ve çocukları şehri terk etmeye zorladıklarını gördü. Artık çok geçti. Şehirde megafonlardan birbiriyle çelişen cümleler, mesajlar işitiliyordu. Bir yandan şehrin Yahudi belediye başkanı, esasen düzgün bir insan olan Şabtay Levi, halktan şehirde kalmalarını istiyor, ona kimsenin zarar görmeyeceğini söylüyordu.

Ateş emrini Levi değil, Karmeli Tugayı’nda operasyon subayı olarak çalışan Mordehay Maklef verdi. Etnik temizlik sürecini bizzat Maklef yönetti. Askerlere verdiği emir açık ve netti: “Karşınıza çıkan tüm Arapları öldürün. Ateşe verilebilecek her şeyi yakın, kapıları patlayıcılarla patlatın.” (Sonrasında Maklef, İsrail’de genelkurmay başkanı oldu.)[6]

Bu emirlerin uygulanması ile birlikte Hayfa’daki binlerce savunmasız Filistinlinin yaşadığı 1,5 kilometrekarelik alandaki terör saldırılarıyla ve oluşan şokla birlikte herkes, eşyasını bile toplayamadan, ne yaptığını bile bilmeden, şehri terk etmeye başladı. Filistinliler, o panikle limana koştular. Burada kenti terk etmelerini sağlayacak bir gemi ya da tekne bulmayı umuyorlardı. Kaçmalarının hemen ardından Yahudi askerler evlere girip her şeyi yağmaladılar.

Üst düzey Siyonist liderlerden biri olan Golda Meir, Hayfa’yı birkaç gün sonra ziyaret ettiğinde yaşadıklarını aktarırken, o evlere girdiğinde içini kaplayan korkudan bahseder. İnsanlar, masalarında yemeklerini bırakarak, çocuklar oyuncaklarını, yerlerdeki kitaplarını almadan kaçmışlardı. Sanki hayat bir anda donmuş gibiydi.

Meir, Rusya’daki pogromlardan kaçıp ABD’ye yerleşmiş olan bir aileye mensuptu. Filistin’e ABD’den gelmişti. Hayfa ziyaretinde gördükleri, ona onlarca yıl önce Rusların Yahudilere uyguladığı vahşet konusunda ailesinin kendisine anlattıklarını anımsatmıştı.[7] Ama görünen o ki bu bilinç, kendisinin ve arkadaşlarının Filistin’de uygulayacakları etnik temizliğe devam etme kararlılığına hiçbir şekilde halel getirmemişti.

22 Nisan gününün şafağında insanlar sel gibi limana aktılar. Sokaklar, kurtulmak için çabalayan insan kalabalığı ile doluydu. Arapların bizzat atadıkları liderler, bu kaotik sahneyi biraz olsun düzene sokmaya çalıştılar. Megafonlarla bağırılıyor, insanlardan limanın yanındaki eski pazar yerinde toplanmaları ve denizden tahliye işlemi düzene sokulana dek bir yere sığınmaları isteniyordu. Megafonlardan “Yahudiler Stanton yolunu işgal etmişler, buraya geliyorlar” deniliyordu.

Savaş esnasında yaptıklarının kaydını tutan Karmeli Tugayı’nın savaş kitabında, yaşananlara dair pişmanlık ifadesi içeren tek bir cümleye bile rastlanmıyordu.

Subaylar, insanlara liman kapısının yanına toplanmalarının tavsiye edildiğini biliyorlardı. Bu sebeple, askerlerine pazar yerini ve limanı gören dağın eteğine üç inçlik havan topu yerleştirmeleri emri verdiler. Bugün burada Rothchild Hastanesi bulunuyor. Sonrasında, aşağıdaki kalabalığa havan mermileriyle ateş açıldı. Bu plan sayesinde insanların düşünmek için bir saniye bile vakit bulamamaları ve kaçışın sadece tek yönde gerçekleşmesi istenmişti. Filistinliler, pazar yerinde, Osmanlı’dan kalan ama İsrail Devleti’nin kurulması sonrası, tanınmanın ardından yıkılan beyaz kemerli bir kubbenin altında toplandıklarından, Yahudi askerler için kolay birer hedef hâline geldiler.[8]

Hayfa pazarı, limanın ana kapısından yaklaşık yüz metre uzaklıktaydı. Topçu atışı başladığında, burası Filistinlilerin panikle kaçacakları yerdi. Kalabalık, kapıyı tutan polisleri kenara iterek zorla limana girdi. Çok sayıda insan, limana demirlemiş teknelere binip kentten kaçmaya başladı. Kısa süre önce o günkü saldırılardan kurtulanların yayımlanan anılarından, sonrasında yaşanan korkunç gelişmeleri öğrenmek mümkün. Birinde şunlar söyleniyor:

“İnsanlar, dostlarını, kadınlar kendi çocuklarını çiğnemek zorunda kaldı. Limandaki tekneler, kısa bir süre sonra yük gemisi misali dolup taştı. Kalabalık, korkunç düzeydeydi. Birçoğu, alabora olup yolcularıyla birlikte battı.”[9]

Bu korkunç kıyımın ve saldırının haberi Londra’ya ulaşınca İngiliz hükümeti, bazı görevlilerini harekete geçirdi. İngilizler, Filistin’deki eylemsizliklerinin yol açtığı felâketin büyüklüğünü belki de ilk kez idrak ettiler.

İngiliz Dışişleri Bakanı Ernest Bevin, komutan Stockwell’in tavrına kızarken, imparatorluk genelkurmay başkanı, yani Stockwell’in patronu olan Feldmareşal Montgomery, onu savundu.[10] Hayfa’daki Filistinli liderlerin son demde Stockwell’e gönderdikleri mektup süreç konusunda çok şey anlatıyor:

“İngiliz makamlarının anlayışsızlık gösterip, yaralılara yardım göndermeyi rica etmelerine rağmen göndermemeleri, bizi fazlasıyla üzmüş, kahretmiştir.”[11]

Ilan Pappe

[Kaynak: The Ethnic Cleansing of Palestine, Oneworld Publications, 2006, s. 92-96.]

Dipnotlar:
[1] Bkz.: Simcha Flapan, The Birth of Israel: Myths and Realities, (New York: Pantheon Books), s. 89–92.

[2] İsrail istihbaratının eline geçen bu telgrafı Ben Gurion günlüğünün 12 Ocak 1948 tarihli bölümünde aktarıyor.

[3] Bkz.: Rees Williams, the Under Secretary of States statement to Parliament, Hansard, House of Commons Debates, Cilt. 461, s. 2050, 24 Şubat 1950.

[4] Sonradan Golda Meir’in danışmanlığını yapacak olan İsrail Galili’nin yardımcısı Arnan Azaryahu’nun aktardığına göre, yeni kurulan birlik Ramat Gan’a taşınınca Yigael Yadin, Kiryati mensuplarının sahayı korumamalarını istedi. Maqor Rishon, “mülâkat”, 21 Mayıs 2006.

[5] Walid Khalidi, ‘Selected Documents on the 1948 War’, Journal of Palestine Studies, 107, Cilt. 27/3 (Bahar 1998), s. 60–105. Bu çalışmada Halidi, hem İngilizlerin telgraf ve mektuplarından hem de Arap komitesinin telgraf mektuplarından istifade ediyor.

[6] Hagana Archives, 69/72, 22 April 1948.

[7] Central Zionist Archives, 45/2 Protocol.

[8] Yayına Hz.: Zadok Eshel, The Carmeli Brigade in the War of Independence (Tel Aviv: Ministry of Defence Publications, 1973), İbranice, s. 147.

[9] Walid Khalidi, ‘Selected Documents on the 1948 War’.

[10] Montgomery of Alamein, Memoirs, (Londra: Collins, 1958), s. 4534.

[11] Walid Khalidi, ‘The Fall of Haifa’, Middle East Forum, XXXV, 10 (Aralık 1959), Hayat, Saad, Muammer ve Kussa’nın 21 Nisan 1948 tarihli mektubu.

0 Yorum: