17 Nisan 2024

,

Birden Bire


Barış Yıldırım türü küçük burjuvalar, kendi küçük burjuvalıklarını halkta temize çekmek, bunun için halkla varlıkları arasında kısa devre yapmak adına, halkın çelişkili bir bütünlük olduğunu görmüyorlar. Kendileri çelişkilerden, gerilimlerden ve çatışmalardan azade olduğu için halkı da öyle görmek istiyorlar. Bu solculuk, kafasında kendi suretinde bir halk imal ve inşa ediyor, hep ona hitap ediyor. Esasen kendi aynasına konuşuyor. Ayna her kırıldığında, daha bencil, daha benmerkezci bir halk tasavvuruna kaçılıyor.

“Halk” derken, birey ve kişi olarak kendi mülklerinden bahsediyorlar. Halkın imal ve inşa edildiği gerçeğini görseler kendilerinin de imal ve inşa edildiği gerçeğini görecekler. Bu gerçekle yüzleşmemek için hakikate küfrediyorlar. Bu sol, halkı savaşta inşa eden komünist pratik olarak Mao’yu zihinden ve eylemden silmeye mecbur. Mao’yu bilen tarih, idealist Tarih anlayışı üzerinden siliniyor.

Mao, biz-düşman ayrımını burjuva siyasetine ait mutlak ve sabit kurgular üzerinden yapmıyor. Geçişmeleri görüyor, çatlaklara bakıyor. Bizi ve düşmanı mutlaklaştıranların halk gerçeğini anlayamayacağını söylüyor. O halkı savaştırıyor, savaşı halklaştırıyor. Bunu ne idüğü belirsiz bir “solculuğun” reklâmını yapma gereği duymadan, kendisini bu kimlik siyasetiyle tanımlamadan yapıyor. Mao, sağ kadar solu da eleştirebiliyor:

“Karşı-devrimcilerin ortadan kaldırılması denilen mesele, biz ve düşman arasındaki karşıtlık temelinde ele alınması gereken bir meseledir. Halk içerisinde bazı insanlar, bu meseleyi farklı açıdan ele alıyorlar. Bu iki kesim, mesele konusunda bizim görüşümüzden farklı görüşlere sahip. Düşünce süreci dâhilinde sağa sapmış olanlar (sağcılar), düşman ve biz ayrımı yapmazlar, bu anlamda, düşmanı halkımızla bir tutup onu halk sayarlar. Kitlelerin düşman kabul ettiği kişileri dost görürler. Düşünce süreci dâhilinde sola sapmış olanlar, yani solcular ise biz ve düşman arasındaki çelişkileri öyle abartırlar ki halkı düşman gördüklerinden, orada açığa çıkan çelişkileri düşmanla aramızdaki çelişkiler olarak ele alırlar ve aslında karşı-devrimci olmayan kişileri karşı-devrimci sayarlar. Her iki görüş de yanlıştır.”[1]

Halkı düşman gören anlayış, antikomünisttir, solcu olması hasebiyle, burjuvaziye aittir. Halk “çomar, sağcı, gerici, yobaz”ken bir günde “solcu, ilerici, aydınlanmacı” olamaz. Siyaset denilen pratik, öznelerle yürür, ama özne-merkezli ilerlemez. Nesnelliği özne, özneyi nesnellik zannetmek, hatalıdır. Halkı tümden düşman ya da tümden dost kabul edenler, yanlıştadır.

Sabit ve düşman bir halk var, bu bir seçim gecesinde birdenbire dost olamaz. Esasen son seçimde AKP kitlesi kütle hâlinde sandığa gitmemiştir. CHP’nin bu kitleyi kendi safına örgütlemesinden söz edilemez. Altılı Masa kurgusu dâhilinde topladığı İyi Parti ve DEM kitlesinin oyuyla oy oranı artmış, AKP’deki küçülmeyle birlikte sahada ciddi sayıda başkanlık kazanmıştır. “Filistin meselesi ve geçim meselesi AKP’yi çökertti” diyenler yalan söylemektedir. Çünkü iki meselenin altında da CHP ve onu var eden güçlerin imzası vardır.

* * *

Bugün “başdüşman Erdoğan” türü liberal temrinlere sarılıp yavan Maoizm üzerinden analizlere imza atanların anlamadığı şey, Marksizm-Leninizmdir. Mao, “düşman bizim içimizdeyse, biz de düşmanın içindeyiz” der. Erdoğan’ı başdüşman gören yaklaşım Tarafçıdır, Candündarcıdır, Fethullahçıdır, Marksist değildir. Bu kendi içindeki düşmana teslim olmuş, AKP karşıtı liberalizmle hesaplaşılmalıdır.

Mao, biz-düşman arası çelişkilerle halk içi çelişkiler arasında ayrım yapar. İkisini ayrı ayrı ve belirli bir bütünlük dâhilinde analiz eder. Uzlaşmaz olana ve olmayana bakar. Öznenin varlığını buradan tanımlar. Sol, kendisini çelişkilerden azade gördüğü, çelişkisizliği pazarladığı, çelişkilerden kaçtığı sürece yol alamaz.

AKP, Gazze ve ekonomi sebebiyle zayıfladıysa, sol güçler, bu konuda somut adımlar atabilmiş, mevziler elde edebilmiş, konumlar alıp kudret sahibi olabilmiş olmalıdır. Gazze konusunda tek yapılan, (içimizdeki) İsrail kaynaklı gemi raporları, konşimento dökümlerini ifşa etmekten ibarettir. “İsrail yıkılsın demek Yahudi düşmanlığıdır” diyen solun bu alanda bir mevzi oluşturma şansı yoktur. Sol, Deniz Gezmiş’i çoktan toprağa vermiş olmanın huzurudur.

* * *

Sol, AKP karşıtı bir halk imal ve inşa eden Gezi kıyamında CHP’nin koltuğu altına sığınmasaydı, öncülük vasfıyla, o bilinçle hareket etseydi, CHP’ye kâhyalık ve uşaklık etmeseydi bugün başka bir şey konuşur, başka şeyleri yapmayı düşünürdük. Bugün sadece CHP girdabına kapılmış, CHP’ye kapılanmış bir solculuktan bahsedebiliyoruz. Bir iki yapılmadığı için devletin ve sermayenin “Bir”ine teslim oluyoruz. Asıl tartışılması gereken bu.

Sol, “emekli maaşı”na bile karşı olan Özgür Demirtaş cumhurbaşkanı aday olsaydı ona oy verecekti. O, “IMF’ye teslim olmalıyız, acı reçeteyi içmeliyiz” diyen kişiyi (Gaye Yılmaz) sırf kocası Devyolcu diye yıllarca DİSK’te danışman olarak çalıştırdı. Bugün piyasalara, borsaya, sermayeye iyi haber olarak takdim edilen Mehmet Şimşek’in arkasında solun desteği var. Şimşek, ilk bakanlık teklifini kabul etmediğinde sol cenahtaki sevinç naraları hatırlansın. Şimşek’in bugün uyguladığı modelin Altılı Masa’nın ve CHP’nin programından alındığı unutulmasın. “Yabancı daha da uzaklaşır” diye ağlayan Mustafa Sönmez türü “Marksist iktisatçılar”a[2], “İmamoğlu dolara iyi geldi” diyen Birgün türü solcu gazetelere bakılsın.

* * *

Barış Yıldırım türü küçük burjuvaların “halk bizden sorulur” anlayışı yanlış. İçimizdeki düşmanı, düşmanın içindeki bizi bilmeden halk bilinemez. Metafizik âleme ait, idealist halk kurguları, burjuva bireye işaret eder. Güya halk için mücadele etmiş olan sol örgütlerin halk adına konuşmaları, sosyolojik ve tarihsel değerlendirmeleri yarıştırmaları artık mizahın konusudur. Çünkü bu örgütler, bugün halka düşman, halktan kopuk, halksız oldukları için vardırlar.

Seçim zaferi, nihayetinde devletin ve burjuvazinindir. Devrimci güçlerin hâkim olmadığı hiçbir moment, bizim değildir. Sevinç naraları ve zafer çığlıkları, içimizdeki düşmana aittir. Yarına bu gerçeğin bilinciyle örgütlenilmelidir. Örgütlenmek, hem geçmişe hem de yarına dair devrimci bir pratik olabilmelidir. Bu da tefriki ve tevhidi gerekli kılar.

Eren Balkır
13 Nisan 2024

Dipnotlar:
[1] Mao Tsetung, Selected Works, Cilt 5, Foreign Languages Press, Pekin, Birinci Basım 1977, s. 396.

[2] Eren Balkır, “Mustafa Sönmez Bu Şafaklarda”, 16 Nisan 2019, İştiraki.

0 Yorum: