“Kaypakkaya ölümsüzdür” [Brezilya]
Hikmeti
Tabiyeci (kısaca tabiyetçi) orta sınıfın sırtını sıvazladığında, gönlünü hoş
tuttuğunda işlerinin açılacağını bilen, ona hizmet eden bir uyanık.[1] Boykot
günlerinde çektiği videosunda “Bizim boykot farklı” derken Filistin boykotunu
kastediyor. Onu geri, ilkel, yoksul ve fazla emekçi bulduğu için rahatsız
oluyor. Mizah anlayışı yerlerde sürünen sokak çizimleri ilkokul düzeyinde. Buna “filozof” diyorlar ama felsefeden zerre anlamıyor.
Kendisine “ressam” diyor, cin ali düzeyindeki bipolar çizimlerini resim diye
satmaya çalışıyor. Gezi’nin ekmeğini yiyenlerden. O tezgâhta sergiliyor
“eserler”ini. Reklâmcılık CV’sini kabartıyor. Patronlara yalvarıyor.
Yaptığı
işlerde orta sınıf için yük hafifletiyor. Tüm siyaseti, ideolojisi ve teorisi,
orta sınıf için. Çizimleri de paylaşımları da bu sınıfın hizmetinde. Hizmete
tabiyetçi.
Örgütünde
kendisine burjuvazinin devrimciliği, ilericiliği, kurtarıcılığı,
özgürleştiriciliğinden gayrı bir şey öğretilmemiş. Sadece bu sınıfa hizmet
etmeyi hikmet zannediyor. Tabiyetçiliği ona dair.
Gezi
günlerinde tanıştık kendisiyle. Biz, Mustafa Suphi ve ilk dönem komünist
hareket konusunda farklı bir bakış açısı sunduğumuz için TKP kodamanları,
rahatsız oldular. Bir bir eleman gönderdiler[2], İştirakî çalışmasını
baltalamak adına. Bu tabiyetçi de Suphi anması vesilesiyle temas kurdu. İçinde
yer aldığı anma faaliyetine katıldık. Sahneye çıkan eski TKP’liler, kişisel
kinlerini kustular, birbirlerine küfür ettiler, “bizden bir şey olmaz” deyip
sahneden indiler. Suphilerin adı geçmedi.
Sonra
bu tabiyetçi, doğalında, bir taş olarak yine çıktı karşımıza. Biz o dönemde
Antikapitalist Müslümanlarla temas hâlindeydik. Bu tür kopuşları önemsiyorduk.
Tabiyetçi, orada da karşımıza çıktı. Bugün seküler takılan, sekülerlere akıl
veren tabiyetçi, o günlerde “devrimci İslam” diyen bir kişinin afişlerini
asıyordu. Bu kişi, HDP listesinden vekil adayı olmuş, ama listedeki yerini
beğenmemişti. Bu Muhammed Nur Denek isimli zat, o günlerde anarşist oldu,
anarşistlerle komün kurma sevdasına düştü. Tanıyanların dediğine göre, bugün Balıkesir civarında emlakçılık
yapıyor, komün kuracağım diye topladığı arazileri satıyor, dünyalık
biriktiriyor.
Tabiyetçi
de aynı tıynete sahip biri. Bir akşam birilerinin talimatıyla evine davet etti.
Ev arkadaşı, “Sarı Sol”[3] yazısında eleştirdiğimiz kişi. Bu zat, sonrasında
NATO’nun eğitim erlerinden biri oldu. Burjuvazinin tanrısı “yürü ya kulum”
dedi, o da yürüdü.
O geceki tartışmada tabiyetçi, yurtdışına pazarlama kursu için gittiğini (kimin parasıyla gittiği muamma!), o kursta öğrendiği şeylerin sosyalist hareket tarafından kullanılması gerektiğini, neticede solun da bir mal sattığını, artık prekaryanın devrimci olduğunu söylüyordu. Tartışmanın bir yerinde şunu dedi: “Valla üç yıl içinde devrim oldu oldu, olmazsa ben işime bakarım, zengin olacağım ben.” Bu sözün sebebi sabah anlaşıldı. İçerideki odadan sevgilisi çıkageldi. Kendisinin fabrika sahibi olduğunu öğrendik. Demek ki tabiyetçi, “üç yıl içinde evlenme” planından söz ediyordu. Sınıf mücadelesi de sosyalizm mücadelesi de bu plana tabiydi. O zengin olmak, üst orta sınıf mertebesine yükselmek istiyordu.
Şefleri
de aynı yolu yürüdüler. Çalışmadan, kolay yoldan para kazanma kervanına dâhil
oldular. Bitkoyinci oldular. Bir belediyede çalışan emekçi genci kandırıp ekibe
dâhil ettiler. Bitkoyinlerin değerindeki iniş-çıkışları önceden tahmin eden bir
yazılım hazırladıklarını, batmalarının imkânsız olduğunu anlatıyorlardı. Bu
sözün edildiği günün sabahı, piyasada ani bir düşüş yaşandı. “Batmayız”
diyenler, battılar. Oysa o yazılımla Bill Gates’i bile batırma planları
yapıyorlardı! İnternetin komünizmi getireceğini söylüyorlardı.
İşte
TİP, bu tür isimleri örgütledi. Hepsi de bugün Amerika ve İsrail’in
Ortadoğu’daki yürüyüşüne destek çıkıyor. Biz, bu desteği eleştirince nedense sosyalist
ve devrimci düşmanı oluyoruz!
Orta
sınıfa uşaklık etmek, tabiyetçiye Ayşe Arman’la röportaj yapma şansı sunuyor.[3]
Kendisini burjuvaziye pazarlama işleminin başarıyla neticelendiğini görüyoruz. Tabiyetçiye
Ayşe Arman ile Sera Kadıgil’in birlikte sahip çıkmasının sınıfsal anlamını
burjuvazinin kahyası ve bekçisi olmaya yazgılı orta sınıfta aramak gerekiyor.
Kendisi
hakkındaki kötü yorumlar yüzünden, Boykot eylemini fırsat bilip insanları Ekşi
Sözlük’ün üzerine salıyor. Bir zamanlar kendisinin de yazarı olduğu sitenin
linçlenmesini, boykot edilmesini istiyor. Solu orta sınıfa peşkeş çekiyor, her
şeyi orta sınıf adına gasp etmek için uğraşıyor. Linç ve cancel pratiğini onun
için ifa ediyor. Orta sınıfın öncü askeri olarak her yana saldırıyor. Bunlar
solcu değil, reklâmcı!
Hazırladığı
videoda marka değerinden bahsediyor. “Ürünlerin marka değerini biz belirliyoruz”
diyor. Bunu matah bir şeymiş gibi anlatıyor. “Emperyalizm” gibi “kapitalizm”
kavramı da bu tür küçük burjuvalar eliyle lügatten siliniyor. Emperyalizme
karşı çıkmak da kapitalizme karşı çıkmak da gerici, ilkel ve yabanî bir eylem
olarak kodlanıyor. Tabiyetçi, hepimizi “terörist” ilân ediyor. Markaların
değerini tayin eden solcular, markalara uşaklık ediyorlar. Meta fetişizmi, yeni
dinler ve yeni müritler buluyor.
Hizmeti
tabiyetçinin “Biz” dediği, orta sınıf. Konuşmasının bir yerinde,
solun özünde orta sınıfa ait değerler olduğunu söylüyor. “Şirket sahipleri,
AKP’li de olsalar, orta sınıfı ve onun değerlerinin somutlaşmış hâli olan solu
gözetmek zorunda kalıyorlar” diyor. Bir reklâmcı ve pazarlamacı olarak kitleye
akıl veren tabiyetçi, “orta sınıf sol” ya da “sol orta sınıf” diye bir şey
olmadığını, orta sınıfın bizatihi sol olduğunu söylüyor. Yani tabiyetçi,
örgütlere şunu öneriyor: “Orta sınıf ormana gidip çığlık atıyorsa, yoga
yapıyorsa, bencilleşiyorsa, veganlaşıyorsa, ırkçılaşıyorsa siz de olun. O ne
yaparsa onu yapın. O ne olursa o olun. Ben öyle yapıyorum.” Orta sınıf ile sol
arasındaki doğrudan ilişkiyi bu kadar açık ve yalın bir dille ortaya koyduğu
için tabiyetçiye teşekkür etmek gerekiyor.
Tabiyetçi
şahsında orta sınıf, solu gasp ediyor, mülküne geçiriyor. Belirli bir dönem
proletaryaya ait olmuş olan tüm birikimi ya tasfiye ediyor ya da ona el
koyuyor. Sınırlarını kendisi çiziyor. Kendisine zarar verecek dikenleri
temizliyor. Proleter olanı yok ediyor.
Marx,
orta sınıfın yukarıdaki on bini koruma görevini üstlendiğini söylüyor. “1848
ile birlikte proletaryanın orta sınıfla bir işi kalmadı” diyor. Tarih boyu
tartışılan orta sınıf veya küçük burjuvazi, gelinen noktada proletaryasız
solculuk, emeksiz “sosyalizm” yalanına sarılıyor. Proletaryanın birikimine el
koyuyor, onu kovuyor.
Dolayısıyla,
bugün “tüketim grevi iyi ama ah keşke bir de üretim grevi olsa” diyenler,
bağıra bağıra yalan söylüyorlar. Bunlar, proletaryanın iradesine alan
açamazlar, onun özneliğine asla tahammül edemezler. En başta o sendikaların
başlarına çöreklenenler izin vermez. Ait oldukları örgütlerin, o örgütlerin
kulu kölesi olduğu CHP’nin genel grevi örgütlemek gibi bir derdi olamaz. Onlar,
o grev olmasın diye varlar zaten. Bu gerçeği kendileri de biliyorlar. Gaz
alıyorlar. “Üretim grevi” talebini dillendirecek kişilerin başlarını okşayıp
onları sakinleştirmeye çalışıyorlar. Tüketim grevi, üretim grevi olmasın diye
var. Bunu söyleyen bizi “işçi hareketi düşmanı” ilan edecekler yakında!
Aynı
şekilde, Gezi zamanında dillendirilen, bugün de gündeme getirilen, “ah şu
Kürtler de isyan etseydi” lafı da koskoca bir yalan. Kürtler isyan etse ödlerini
rektumdan aşağı bırakacak kişilerin Kürtlerin isyanını istemeleri, mümkün
değil. Zaten Kürtlerle “anlaşıldığı” için Gezi olabildi. Din ve millet düşmanı
kılınmış, devletin ve sermayenin bireyine göre inşa edilmiş kişiler, korkuya
kapılıp sokağa çıktılar. Kitlenin ana hattını bunlar oluşturduğu için Gezi geri
çekildi. İçteki İngiliz’in inşa ettiği kudret, hem pay istiyor hem de ortama
çekidüzen veriyor. Olan bu.
O
İngiliz’in, o Avrupa’nın Gürcistan’da kışkırttığı liberal kalkışmaya buraya
mesaj vermek adına destek sunan Partizan gibi çevrelerin “devrimci
hareket” dediği de orta sınıfın kaşıntılarıdır. Dün Gürcistan için yazılan yazı,
İmamoğlu için yazılmıştır. Proletaryadan tiksinenler, işçi olmaktan utananlar,
komünist hareketi tasfiye etmişlerdir. İbrahim’in kasketi, yerini golf
şapkasına bırakmıştır. Dersim’in sınırlarını aşmak isteyenler, Dersim’e avcılık
için gelen zenginlerin ideolojisine bağlanmıştır. Önce legebetci, şimdi de İmarocu olunmuştur.
Komünist
hareket, bu orta sınıfın “devrimci hareket”ine karşı gelmeye mecburdur. Orta
sınıf solcuları, hem bizi tasfiye etmek, yalnızlaştırmak için uğraşıyor hem de
bizi linççi sürülerin önüne atıyor. Eleştiriyi bu şekilde ortadan
kaldıracaklarını sanıyor.
“Devrime cephe gerisi
lazım. Bu cephe gerisini Avrupa olarak belirlemiş olan sosyalist hareketin
ihanete kılıf örmekten başka bir işi olamaz. Devrimin cephe gerisi olarak
Avrupa’yı görenler, burada CHP’yi Cephe kabul etmek zorunda. Kendi üç kuruşluk
akıllarıyla Parti pozu kesip sol siyasete yön verebileceklerini zannediyorlar.
Avrupa’da sömürgecilikle edinilmiş maddi zemine hiç bakmayan sol,
sömürgecilikle inşa edilmiş aklını halka, işçiye, ezilene dayatıyor. Sömürgeci
akıl, en fazla, emperyalistlere uşaklığı meşrulaştırabiliyor.”[5]
İmamoğlu’na destek veren, bu gelenekten gelen bir ekip, destek karşılığında 1 Mayıs mahallesinde küçük bir parkta bir çay ocağı işletmesini kaptı. Mahalledeki uyuşturucuya, çürümeye, kentsel dönüşüme, finans mahallesine gözlerini kapadı. Örgütün üyeleri, sabahtan gece yarılarına kadar o çay ocağının bahçesinde kumar oynadılar. Buna “Maoist pratik” dediler. Bu durumu eleştirenleri taşlamanın bir anlamı yok. Doksanlarda uyuşturucu parasını bölüşemedikleri için örgütü bölenlerden işçi sınıfına da halka da bir hayır gelmez.
Biz,
Marksizm-Leninizmin rahlesi önüne, hakikati ucuz ve yavan AKP, daha doğrusu
Erdoğan alerjisi ile örtbas etmek için diz çökmedik! Hakikatin savaşçılığını
yapmaktı derdimiz. Orta sınıfın Erdoğan alerjisi ve rahatsızlığına
ortaklaşmıyoruz. Proletaryanın derdine ve öfkesine örgütlüyüz. İbrahim’i orta
sınıfın maskeli balosuna bir renk olarak iliştirmeye çalışanlar, bu gerçeği anlayamazlar!
Eren Balkır
4
Nisan 2025
Dipnotlar:
[1] “Bizim Boykotumuzun Farkı”, 31 Mart 2025, X.
[2]
İbrahim Kaypakkaya’yı da kireçleşmiş zihinlerin dışında idrak etmeye, ona talip
olmaya çalıştık. Bu taliplik, yıllarca Kaypakkaya imajını pazarlayan, içini
boşaltanları rahatsız etti. Onlar da TKP’liler gibi İştirakî pratiğini
mülk edinmek için uğraştılar. Bunu yapamayanlar, dün “İştirakî’yi
sahipleniyoruz” diyenler, bugün ucuz ve korkak linç kampanyalarıyla bize
saldırıyorlar. Boşa uğraşıyorlar.
[3]
Eren Balkır, “Sarı Sol”, 16 Haziran 2021, İştiraki.
[4]
Ayşe Arman, “Huzurlarınızda Hikmeti_Tabiyeci”, Arman.
[5]
Eren Balkır, “İtten Aç Yılandan Çıplak”, 24 Temmuz 2023, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder