Bugün
yapay zekâ manyaklığı, her yanı kuşatmış durumda. ChatGPT gibi dil modeli
tabanlı sohbet robotlarının yapıp ettikleri herkesi şaşkına çeviriyor. Sohbet
uygulamalarının menzili ve derinliği hayret verici bir düzeye ulaşmış durumda.
Kendi kendisini eğiten, algoritmaya dayalı Büyük Veri işlemleri ve Makine
Öğrenimi/Derin Öğrenme denilen nöral ağ modeli tabanlı bilgisayar bilimi
tekniğinin ürettiği uygulamaları esas alan sistemlere bugün her yerde tesadüf
ediliyor. Yapay zekâ tabanlı metin üreticileri ile görüntü üreticileri öylesine
gelişti ki bunlar, insanın yarattığı metin ve görüntülerle rekabet edecek hatta
onların varlığını tehdit edecek düzeye ulaştı. Bugün birçok insan, yapay
zekânın bizden daha “zeki” olması, bizi aşağı bir mertebeye çekmesi ve insan
olmanın anlamını ortadan kaldırması ihtimali karşısında korkuya kapılıyor.
Bence
yapay zekâ manyaklığı, dört önemli hatayla malul.
1.
Yapay zekânın son kırk-elli yıldır bilişim alanının varlık gerekçesinden bir
kopuş olarak görülmesi yanlış. O, daha çok bu alanının bir uzantısı.
Görebildiğimiz
kadarıyla yapay zekâ, insanlar gibi düşünebilen, öğrenebilen ve etkileşim
kurabilen makinelerin ve malzeme gruplarının gelişimini hedefleyen Enformasyon
Teknolojisinin kollarından farklı bir olguymuş gibi tarif ediliyor. Oysa
“Teknoloji felsefesi”, uzun zamandır şu soruyu soruyor: “Bilişim, geç dönem
kapitalizmde toplum ve yurttaşların hayatı üzerinde nasıl bir tesire yol
açıyor?”
Dijitalleşme
sürecinin ilk dalgasının ortaya çıktığı, bu anlamda, kişisel bilgisayarların,
internetin, akıllı telefonların icat edildiği momentten beri avam ve havass,
bilgisayar ve onu temel alan işlemlerin gündelik hayat üzerinde bıraktığı
zararlı etkilere pek dikkat kesilmedi. Ama gene de insanlar, son kırk yıldır
kimi konulara endişeyle yaklaştılar. Oysa enformasyon teknolojisinin önceki
uygulamalarından hiçbir farklılığı bulunmayan yapay zekâ, lojistik, ekonominin
örgütlenmesi ve yönetimi, finans, sağlık hizmetleri ve ulaştırma gibi alanlarda
pratik işlevlere sahipti.
2.
Yapay zekânın gelişimi, onun kapitalizme içsel niteliği bağlamından kopartılıp
ele alınıyor. Paniğe yol açacak, felaket tellallığına zemin hazırlayan bir
üslupla konuşmanın bir âlemi yok. Yapay zekâ, ileride dünyayı ele geçirmeyecek.
Zira yapay zekâ, hayatlarımıza hükmeden büyük şirketlerin gücüne bağlı bir
kodlama sistemi ve araç.
Biz,
platform kapitalizminin ve gözetim kapitalizminin biz internette dolaştıkça ve
o “dikkat ekonomisi” içerisinde varoldukça kontrol ettiği kişisel verilerimize
erişim denilen olgunun idaresi altındayız. Elektronik cihazlarımıza giderek
daha fazla bağımlı hale geliyoruz. Düşünsel planda yalnızlaşıyoruz,
filtrelenmiş baloncuklar ve yankı odalarında insanlardan kopup kutuplaşıyoruz,
yalan haberlerin ve komplo teorilerinin içinde boğuluyoruz, bizi daha çok
başkalarına yönelik nefret duygusu yönetiyor.
Irk
ayrımcılığı ve gelir düzeyine göre başkalarını aşağılayan anlayış, bunun
yanında, enformatik-kapitalist ekonominin hazırladığı, verileri temel alan
eğitim setlerindeki önyargılar, yapay zekâ algoritmalarına da sızıyor.
Yapay
zekâ, tarihten kopuk, genel bir insan zekâsını taklit etmiyor. O, esasında
Ford’un montaj hattı ve Frederick W. Taylor’ın “bilimsel yönetim” anlayışı gibi
çalışma pratiği ile bilginin otomasyona tabi kılındığı, geçmişte örnekleri
görülen uygulamalardan istifade eden, emekle sermaye arasındaki tarihsel açıdan
hiyerarşik ve asimetrik güç ilişkisinin bir ürünü.
3.
İnsan merkezli karar alma süreçlerinden bağımsız olarak işleyen otonom
sistemlerin gelişimini ifade ettiği varsayılıyor. Esasında bizim yapay zekâ
sistemlerinin tasarlandığı ve uygulandığı süreci, toplum, ekonomi ve politik
yönetişim alanlarında insanlarla insan dışı teknoloji aktörleri arasındaki
sorumluluk paylaşımına ait bir mesele olarak görmemiz gerekiyor.
Bugün
mühendis kafasına sahip olan veya para kazanmayı tek mesele olarak gören
insanlar, Otonom Yapay Zekâ’yı büyük bir coşkuyla reklâm ediyorlar. Bu
teknoloji, karmaşık işleri insanın müdahalesi olmaksızın yapabilecek,
böylelikle verimliliği ve kârları artırabilecek zeki makinelerin üretilmesini
mümkün kılacak ana unsur olarak görülüyor. Bu düzlemde, otonomiyle işbirliği
arasındaki ilişki, saf tekniğe kapatılmış bir söyleme indirgeniyor. Bu
anlayışın bariz bir örneğini, ahlaki, toplumsal, politik ve ekolojik
değerlendirmeleri görmezden gelen yaklaşımlarda ayrıca bilim kurgu alanında
simgesel öneme sahip olan yapay zekâ ile ilgili kültürel tahayyülün yaptığı
uyarılarda bulabiliyoruz. Bizim asıl derdimiz, insanlarla yapay zekâ arasında
bir ortaklık tesis etmek olmalı.
4.
Birçok bilim-kurgu filminde dile getirildiği biçimiyle, bugün birçok insanda
yapay zekânın güç için yanıp tutuşan bir şeye dönüştüğüne dair korku hâkim.
Aynı korku, süper zekâ, teknolojik tekillik ve her şeyin yapay zekânın
kontrolüne girdiği gerçeklikle ilgili değerlendirmelerde de çıkıyor karşımıza. Hepsinde
de ilgili olgular, insanda görülen güç düşkünlüğü ve insanın şiddet üzerine
kurulu tarihine dair tespitler üzerinden değerlendiriliyor. Uzay Yolu:
Orijinal Seri içerisinde yer alan Kıyamet Savaşının Tadı filminin
sonuç bölümünde radikal özgürlük anlayışındaki varoluşçu felsefeyi dile döken
Kaptan Kirk de aynı korkuyu şu şekilde dile döküyordu:
“Biz, elleri bir milyon yıldır
dökülen kana bulaşmış insanlarız. O vahşete son veremiyoruz. Katil olduğumuzu
kabul edebiliriz ama bugün öldürmeyeceğiz. Elimizden sadece bugün kimseyi öldürmeyeceğimizi
bilmekten başka bir şey gelmiyor.”
Liberal
politik devletlere veya AB gibi devlete aşkın yapılara ait kurumlar, yapay zekânın
nasıl düzene sokulacağını anlama konusunda epey güçlük çekiyorlar. ChatGPT’nin
duygusal düzeyde yol açtığı tesirin de örneklediği biçimiyle, teknoloji, siyasetçiler
veya uzmanlar onu daha idrak dahi edemeden gelişme kaydediyor.
Bugün
Avrupa Birliği, yapay zekânın önyargıları ve ayrımcılığı algoritmalara kazıması,
sözde gerçekliği temel alan yanlış bilgileri yayması ve iş imkânlarını ortadan
kaldırması gibi zararlarını kontrol altına almak istiyor ama bunu yapay zekânın
sunduğu ekonomik faydaları ortadan kaldırma hatasına düşmeden yapmaya
çalışıyor.
Siyasetçiler,
bir gerçeği idrak edemiyorlar: yapay zekâ, bilişim alanında, kural temelli
mantık ve eylemden model temelli mantık ve eyleme doğru gerçekleşen bir
paradigma değişikliğidir. Büyük şirketler, genelde kapitalizm, bu değişimi çoktan
kavradı ve bu yönde adımlar attı. Yola devam etmek istiyorsa, liberal politik
felsefe de aynı değişimi gerçekleştirmek zorunda. Artık yürünecek yol, kanun ve
yönetmelikler hazırlamaktan geçmiyor. Bugün yapay zekânın olumsuzluklarına
karşı koymak isteyenler, ahlaken iyi olan alternatif yapay zekâyı geliştirmeye
mecburlar. Kapitalizmin yoluna karşı çıkmak için modeller geliştirilmeli.
Alan N. Shapiro
[Kaynak: Decoding Digital Culture with Science Fiction: Hyper-Modernism, Hyperreality, and Posthumanism, Digital Society, 2024, s. 325-327.]
0 Yorum:
Yorum Gönder