21 Nisan 2025

85. Yılında Köy Enstitüleri: Dönemselleştirme ve Kolektif Hafıza


“Bütün yurtta seferberlik var. Bakanlık bütçesinden enstitülere ayrılmış fazla para yok. Anlattım ya, dünya büyük savaş içinde. Yaratıcı yöntemlerle, işler az parayla yürütülmeli.”

[Fakir Baykurt-Köy Enstitülü Delikanlı]

 

Köy Enstitüleri üzerine yapılan incelemelerin sonucunda enstitülerin kurumsal tarihi açısından, günümüze kadar geçen sürede yeni bir dönemleme yapmak gerekmektedir. Böylelikle, Köy Enstitüleri'nin kolektif bilinçte ve toplum hafızasındaki siyasi etkinliği saptanabilir.

1940-1946 yılları arasında görece türdeş kabul edilebilecek bir eğitim-öğretim programı benimseyen enstitüler -çok partili hayata geçişle birlikte - Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un görevlerinden ayrılmalarından sonra, 1946-1950 yılları arasında faaliyetlerinde yavaşlatılacaktır. Böylelikle, 1950-1954 yılları arasında değişmiş olan iktidar yapısı altında Enstitüler, bünyelerindeki karma sistemin ortadan kalkmasına, ders programlarındaki kültür ve iş faaliyetlerine yönelik özgünlüğün kaldırılmasına tanıklık etmişlerdir. Nitekim 1954 yılına gelindiğinde Köy Enstitüleri, Köy Öğretmen Okulları sistemine dönüştürülecektir.

1940-46 yılları arası dönemin “altın çağı”, 1946-1950 yılları arası dönemin “duraklama çağı”, 1950-1954 yılları arası dönemin “gerileme ve çöküş çağı” olduğu, tüm Köy Enstitüleri üzerine odaklanan çalışmalarının ortak vurgusudur.

Enstitülerin “Uzun Yürüyüşü”

1950’li ve 1980’li yıllar, Köy Enstitüleri tarihi açısından sindirme politikalarının uygulandığı, dolayısıyla, bu kurumların varlığı ve kimliğinin berrak olmadığı konjonktürlerdir. Özellikle 1950’li yıllar, enstitülerin ve kurumlarla bağı olanların “boyalı kuş” damgasını yedikleri bir dönem olmuştur. Gerek Demokrat Parti iktidarı gerekse 12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül askeri darbesi Köy Enstitüleri’nin adının geçmesi için elverişli yıllar olmamıştır. Bu dönemlerde -istisna olarak- sadece Yaşar Nabi Nayır ile Varlık dergisinin teşvikleri sayesinde Köy Enstitüleri, Türk edebiyatında az da olsa kendini hissettirir.

1960’lı ve 1970’li yıllar içinde baskılar ve dışlamalar devam etmekle birlikte, Köy Enstitüleri mezunlarının hem çalışmalarıyla hem de siyasal katılımlarıyla Köy Enstitüleri kimliğini ortaya koymaya başladıkları dönemler olmuştur. Özellikle 1960’lı yıllar, enstitülülerin Türk edebiyatında, başta Fakir Baykurt ve Mahmut Makal gibi sembol isimler olmak üzere köy romanı üzerine yazdıkları eserlere ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda 1960’lı yıllarda kurulan TÖS ve 1970’lerde kurulup faaliyet gösteren TÖB-DER, enstitülerin bir bölümü için dönemin ideolojik polarizasyonu içinde söz almalarına olanak sağlamıştır. Fakat 1960’lı yıllardaki edebiyat çalışmalarında ve 1970’li yıllardaki dernek faaliyetlerinde Köy Enstitüleri’nin varlığı birincil olmasa bile ikincil planda kalmıştır. Kamuoyu açısından Köy Enstitüsü kimliğinin ön plana çıkarılması için 1990 sonrasını beklemek gerekecektir.

Özgün ya da Tartışmalı Bir Hafıza-Mekân

Köy Enstitüleri; mezunları ve onların çocukları arasında kolektif hafıza olarak farklı yer etmekte ve ayrı önem taşımaktadır. Enstitüler konusunda, mezunlar nostaljik bir gerçekçilik yaşatırlarken; mezunların çocukları, nostaljik bir idealizm oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu yüzdendir ki Köy Enstitüleri, kuşaktan kuşağa farklılıklarla birlikte yaşatılan, değiştirilen, kurgulanan ve belki de tekrardan zihinlerde inşa edilen bir bellek olmuştur.

Köy Enstitüleri, ortak bir hafıza olarak, toplumda savunanları ve eleştirenleri olan bir tarihsel deneyimdir. Gerek milliyetçi muhafazakâr sağ, gerekse dindar muhafazakâr çevrelerce eleştirilmekle kalmayan Köy Enstitüleri’ne, üst-yapı kurumları oldukları gerekçesiyle sol-Marksist çevreler ile köy-şehir arasında uçurumu açıyor ve/veya tam tersi yok ediyor diyerek farklı araştırmacı-yazar veya siyasi çevreler de eleştiri oklarını yöneltmektedirler. Örneğin, Sabahattin Eyüboğlu -Cervantes’ten esinlenerek- “Bana Köy Enstitüleri hakkında ne düşündüğünü söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim,” yorumunu yapabilmektedir.

Türkiye toplumu açısından tartışmalı bir “ortak hafıza” oluşturan Köy Enstitüleri; günümüzde yaşayan ve yaşatılan bir “organik-tarih” hâline gelmiştir. İlerleyen zaman algısının içinde bu tarihi-kurumsal fenomene iyice sinmiş olan romantik milliyetçi söylemi ve “işlevselci seküler din anlayışı”nı özetleyebilmek için Şevket Süreyya Aydemir’in Toprak Uyanırsa adlı romanındaki son sözlerini hatırlatmak doğru olacaktır: “O toprak ki, şimdi bizim hem vatanımız, hem son ümidimiz ve de son sığınağımızdır.”

Yusuf K.
20 Nisan 2025

0 Yorum: