16 Nisan 2025

, ,

Mariátegui'nin Hizmetleri


Peru’nun Ayakuço kenti. 1968. San Cristóbal de Huamanga Üniversitesi bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Konuşmacılardan biri, ileride Maoist Aydınlık Yol örgütünün lideri olacak olan Abimael Guzmán. Guzmán, konuşmasında devrimci peygamber olarak gördüğü José Carlos Mariátegui’den bahsediyor.

Latin Amerika’da Marksist hareket hakkında konuşanlar, genelde Che Guevara ve Fidel Castro’yu anımsıyorlar. Oysa Abimael Guzmán, bu konuda farklı bir görüşe sahip: “Latin Amerika’da José Carlos Mariátegui ile kıyaslanabilecek tek bir Marksist bile yoktur.”[1]

Guzmán, konuşmasının birkaç yerinde tüm Perulu Marksist-Leninistlerin Mariátegui’nin Peru’nun nesnel toplumsal koşullarıyla ilgili analizine uygun hareket edip onun teorisini uygulamaya dökmesi gerektiğini söylüyor.[2]

Moquegualı Devrimci

José Carlos Mariátegui, 14 Haziran 1894’te Peru’nun güneyindeki Moquegua şehrinde dünyaya geldi. Bir yerli kabile şefinin soyundan gelen, terzilik yapan annesi María Amalia La Chira’nın altıncı çocuğuydu. Babası Javier Mariátegui ise bağımsızlık döneminin liberal kahramanlarından birinin torunuydu.[3]

Mariátegui’nin babası, muhafazakâr çevrelerde kötü bir etiket olarak gördüğü liberal bir aileden gelişini gizlemeye çalışırdı. Gerçek kimliğini muhafazakâr eşinden bile gizlerdi. María, kocasının masonluk ve mürtetlik suçlamasıyla kilise tarafından lanetlenmiş bir adamın torunu olduğunu Jose Carlos doğduktan sonra öğrendi.[4] Bu gerçeği öğrendikten kısa bir süre sonra María, sırf çocukları liberal olmasın diye kocasından ayrılmaya karar verdi.

Mariátegui, çocukluğundan beri hastaydı. Veremdi. Sekiz yaşında sol bacağı sakatlandı. Aile desteğinden ve gerekli mali kaynaktan mahrum olan Mariátegui, ancak sekizinci sınıfa kadar okuyabildi.[5] Okuldan ayrılmaktan başka seçeneği bulunmayan Mariátegui işe girip çalıştı. 14’ünde bir gazetede çalışmaya başladı. Lima’da çıkan La Prensa gazetesinde matbaa yardımcısı ve musahhih olarak çalıştı. Kesintiye uğramış olan eğitimin boşluğunu doldurmak için bolca okudu, yazılar yazdı, farklı yetenekler edinmek için eğitim gördü.[6]

1916’da Mariátegui ve dostu César Falcón, Nuestra Epoca ve La Razón isminde iki gazete çıkarttı. Sonradan yönetimi tümüyle Mariátegui’nin eline geçen Razon gazetesi 1919 yılında sekiz saat iş talep eden işçi hareketine açıktan destek verdi.[7]

Gazete, aynı zamanda başka topluluklara da destek sunuyordu. Otobiyografik Not isimli yazısında (1927) Mariátegui “son çıkarttığım Razon isimli günlük gazetede üniversite reformu hareketine destek sunuyorduk” diyordu.[8]

O dönemde Peru, diktatör Augusto B. Leguía’nın yönetimi altındaydı. ABD yanlısı diktatör, Razon’un eylemlerine sessiz kalamadı. Baskıcı devlet kurumları harekete geçti. Mariátegui ve Falcón bu noktada sürgün ya da hapis tercihiyle yüzleşti. İki isim sürgünü tercih etti.[9] Mariátegui, Ekim 1919’da ülkeyi terk edip Avrupa’ya gitti.

Fransa’da yaşarken Romain Rolland ve Henri Barbusse gibi isimlerle tanıştı. İtalya’da iki yıldan fazla kalan Mariátegui, Antonio Gramsci, Benedetto Croce, Giovanni Papini, Marinett ve Gobetti gibi önemli insanlarla birlikte hareket etti.[10] Marx, Lenin ve Sorel’in eserlerini inceleyen Mariátegui, İtalyan Komünist Partisi’nin 1921’de Livorno’da gerçekleştirdiği kuruluş konferansına katıldı.

İtalya’da kaldığı süre boyunca burjuvazinin politikasına, süreç içerisinde faşizme yol verecek olan reformizmin yaşadığı tereddüde tanıklık etti. Sonrasında eline geçirdiği, tarihsel ve diyalektik materyalizmin neşterini Peru ve Latin Amerika gerçekliğinde kullanmaya başladı.[11]

Kapitalizmin Krizi ve Demokrasi

1923’te Peru’ya dönen Mariátegui, González Prada Halk Üniversitesi’nde Dünya Krizinin Tarihi (1923) ismini taşıyan dersler vermeye başladı.[12] Yirminci yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı ve ekonomik kriz, bunun yanında, liberal demokrasinin krizi Avrupa’yı harap ediyordu.

Bu derslerde Mariátegui, kapitalizmin insan hayatını “küreselleştirdiğini” söylüyordu. Dolayısıyla, kapitalizm krize girdiği vakit dünyada birçok yerde insan hayatı farklı veçheleriyle birlikte bir sarsıntı yaşayacaktı. Mariátegui’ye göre, Batı medeniyetinin krizine işaret eden Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’nın yüzleştiği kriz de Güney ve Uzakdoğu’daki toplumları etkiliyordu. Peru, bu konuda istisnai değildi. “O da neticede İngiliz, Amerikan veya Fransız kapitalizmin rahle-i tedrisatından geçiyordu.”

Devamında Mariátegui, kriz koşullarında proletaryanın aldığı konumu tartıştı. Kriz öncesinde proletarya birçok gruba ayrışmış hâldeydi. Krizin darbesini yer yemez tüm bu gruplar bir araya gelip iki ana kampa ayrıştılar: reformistler ve devrimciler.

Savaşa girmenin derdinde olan kapitalistler, krizin yok ettiği sömürü araçlarını yeniden oluşturmak ve liberal politik-ekonomik düzeni yeniden güçlendirmek için proletarya ile işbirliği yapmak istedi. Ona ihtiyaç duyduğu eli reformist proletarya uzattı. Ama süreçte tüm proletarya, kapitalistlerden daha fazla bedel ödemek zorunda kalacaktı. Neticede “işçiler daha çok üretmek, daha az tüketmek zorundaydı.”

Mariátegui’ye göre proletarya bu durumu kabullenemezdi. Neticede muhalefet giderek yoğunlaştı. Kapitalistlerin proletaryanın desteğini alamadığı için kapitalist üretim tarzının restorasyonu yeterince başarılı olamadı.

Her bir partinin sürece yönelik geliştirdiği tepki önemli tarihsel etkilere yol açtı. Mariátegui analizinde, burjuvazinin İtalya’da savaş öncesi düzeni sağlama girişimlerinin faşist diktatörlüğü doğurduğunu söylüyordu. Diğer yandan, proletarya safında yaşanan gelişmeler dâhilinde, Almanya’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in, Macaristan’da Béla Kun’un yaptığı örgütçüler sosyalist hareketi ileri taşıdılar.

Mariátegui, üniversitede verdiği derste esas olarak proletaryanın kriz zamanlarında salt olup biteni seyreden bir seyirci olamayacağına vurgu yapmak istiyordu. Krizde işçiler, hem krizi hem de kapitalizmi birlikte aynı anda yok etme görevlerini ifa etmek zorunda olan, tarihe yön veren aktörler hâline geliyorlardı. Mariátegui’ye göre işçi sınıfının politik iktidarı liberal kurumların zayıflatılması suretiyle güçlendirilmeli, işçiler kapitalizmi yeniden tesis etmek isteyen politikalara karşı birleşik bir yapı içerisinde örgütlenmelilerdi.

Yerli Halkların Politik Failliği

Mariátegui çocukken sakat kalan sol bacağının kesilmek zorunda kaldığı 24 yaşından itibaren farklı konularla ilgili yazılar yazmaya başladı. O günden sonra Mariátegui, sadece tekerlekli sandalyeyle hareket etme imkânı bulabildi.[13]

Proletaryadan gayrı herhangi bir sınıfın gerçekleştireceği devrimin kaçınılmaz olarak gerici bir düzenin tesis edilmesine yol açacağına inanan diğer Marksistlerin aksine Mariátegui, köylülerin ve yerli halkların sanayi proletaryasıyla aynı safta buluşabileceğini düşünüyordu. Bu düşüncesini farklı eserlerinde dile getirdi.

Yerli Sorunu Üzerine (1929) isimli çalışmasında Mariátegui, yerli halkların tarihsel yönlerini ele alıyor. Ona göre, İspanyol sömürgeciliği öncesi ilkel komünal üretim tarzına göre yaşayan yerli halklar toprak mülkiyetini kutsal kabul ediyor, maddi zenginliği herkes için üretiyorlardı.[14] Ama bu düzen İspanyol sömürgeciliği eliyle yıkıldı. İspanya’nın toprakları fethetmesiyle birlikte Peru’da feodalizm dönemi başladı.

Sömürgecilikle birlikte yaşanan en çarpıcı değişimlerden biri tarımsal sistemde yaşandı. Önceden komünal olarak icra edilen tarımsal faaliyet, önemli oranda değişti, neticede ortaya piramidin tepesinde Avrupa kökenli büyük toprak sahiplerinin (gamonalismo) durduğu farklı bir sınıfsal yapı çıktı.[15] Ayrıca İspanya, yerli halkları inşa ettiği kölelik sistemi üzerinden zorla madenlerde çalıştırdı. Öncesinde madencilik küçük ölçekli bir işti.

Özetle, Mariátegui’ye göre, Peru’nun yerli halklarının bağlı olduğu üretim tarzı İspanyol sömürgeciler eliyle yok edildi.[16] Peru’nun doğal kaynaklarını tüketen İspanyol feodalizmi yerli halkları marjinalleştirdi.

Peki bu koşullarda Mariátegui ne öneriyordu? Yerli Sorununun Veçheleri (1926) isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, yerli halkların sorunları dış faktörlerin yardımıyla çözüme kavuşturulamazdı. Bu sorunlar, bizzat yerli halk tarafından ele alınmalı, bu noktada her türden mülk edinme biçimi üzerinden kendilerinden kopartılan toprak karış karış savunulmalıydı. Mariátegui’ye göre, Peru devriminin motoru buydu.[17]

Peru’nun Ana Sorunu (1924) isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, “Yerli halkların emeği değerini bulunca modern devlet ekonomisinin toplumun üyelerinden istediği tüketici ve üretici vasıflarına da sahip olacak”tı.[18]

Marksizmin Perululaştırılması

Mariátegui’nin başyapıtı olan Peru Gerçekliği Üzerine Yedi Yorumlayıcı Deneme, kendisinin hayatının son döneminde kaleme aldığı, Aidit’in Endonezya Toplumu ve Devrim (1957) veya Maria Sison’un Filipin Toplumu ve Devrim (1971) çalışması kadar önemli bir yapıttır. Bu kitap, Peru toplumunun sorunlarına tarihsel ve diyalektik materyalizmin zaviyesinden cevaplar bulmaya çalışır.

Kitabın ilk makalesinde Mariátegui, Peru’da ekonomik medeniyetin tarihinin fetih ve yıkım üzerine kurulu olduğunu söyler. İlk başta yerli halkların tarımsal üretim tarzı komünalken İspanyol fatihler ülkeyi feodalizmle tanıştırmış, eski düzeni yıkmışlardır. Bağımsızlık Savaşı (1821) ile birlikte ülkeye liberal fikirler gelmiş, ama bu süreç feodalizmi tümüyle ortadan kaldırmamış, bunun yerine, kreol (melez) burjuvazi olarak adlandırabileceğimiz yeni bir sınıfın doğmasını sağlamıştır.

Peru’da üretim ilişkileri sürekli değişiyor. Ama İspanyol fetihlerinden beri değişmeyen bir özelliği var o da yerli halkların imhası.[19]

Mariátegui’nin Peru’nun nesnel koşullarını derinlemesine tartışan çalışmasının temel bir özelliği olduğunu görmek gerekiyor: Marksizmi uygularken sergilediği esneklik.

1. Mariátegui, materyalist analizi dâhilinde nihai çıkarıma ulaşıyor ve Peru’nun yarı-feodal bir ülke olduğunu söylüyor. Ancak Peru feodalizminin Avrupa toplumunun tecrübe ettiği ve anladığı feodalizm biçiminden farklı olduğunu iddia ediyor.

2. Peru kapitalizminin niteliğinin Avrupa’daki gibi gelişme sürecinin yeni bir aşaması olarak değil de yarı-feodal ve kapitalist düzenle birleşmiş bir üretim tarzı olarak yorumlanabileceğini söylüyor.

3. Mariátegui, o dönem ekonomizmin damgasını vurduğu, o dönem güçlü olan Avrupamerkezci Marksizme güçlü bir itiraz gerçekleştiriyor. Aynı tespiti Lenin’in Ne Yapmalı’da (1902) yürüttüğü tartışma için de söylemek mümkün. Mariátegui de Lenin’le aynı düzlemde, ekonomizmi Marksist teorinin dar ve kaba kavranışı olarak görüyor, onun proletaryanın politik bilincini ihmal ettiğini söylüyor.

Bir eleştirmen olarak Mariátegui, Yedi Deneme’de din, eğitim ve edebiyat gibi başlıkları ele alan yazılara yer veriyor. Bu denemelerin yazılmasındaki amaç, proletaryanın tarihsel materyalizm çerçevesi dâhilinde belirli bir sınıf bilinci oluşturmasını sağlamak.[20]

Bu anlamda Mariategui önemli hizmetlerde bulunuyor. Marksizmin Avrupamerkezci olduğuna dair suçlamalarla mücadele ediyor. Küresel Güney’de Marksizmi zenginleştiriyor. Marksizmin bakış açısının tüm dünyada uygulanabileceğini ortaya koyuyor. Endonezya’da mücadele eden insanlar olarak ondan öğreneceğimiz çok şey var.

Mariátegui’nin ömrü maalesef uzun olmadı. Henüz 35 yaşındayken, 16 Nisan 1930’da vefat etti.[21]

Alvino Kusumabrata
29 Nisan 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Abimael Guzmán, “To Understanding Mariátegui”, Yayına Hz.: Christophe Kistler ve Josef Hallqvist, Collected Works of The Communist Party of Peru: Volume 1 – 1968-1987 (Utrecht: Foreign Languages Press), s. 11.

[2] A.g.e., s. 30-31.

[3] Juan E. De Castro, Bread and Beauty: The Cultural Politics of José Carlos Mariátegui (Leiden: Brill), s. 22.

[4] Marc Becker, Mariátegui and Latin American Marxist Theory (Ohio: Ohio University Center for International Studies), s. 29.

[5] A.g.e.

[6] Melisa Moore, José Carlos Mariátegui's Unfinished Revolution: Politics, Poetics, and Change in 1920s Peru (Lewisburg: Bucknell University Press), s. 9.

[7] Marc Becker, a.g.e., s. 30.

[8] José Carlos Mariátegui, “Autobiographical Note”, (1927), MIA (erişim tarihi: 8 Nisan 2022).

[9] Juan E. De Castro, a.g.e., s. 37.

[10] Marc Becker, a.g.e.

[11] Mike Gonzalez, In the Red Corner: The Marxism of José Carlos Mariátegui (Şikago: Haymarket Books), s. 43-44.

[12] José Carlos Mariátegui, History of the World Crisis, (1923), MIA.

[13] Juan E. De Castro, a.g.e., s. 44.

[14] José Carlos Mariátegui, Yayına Hz.: Harry E. Vanden ve Marc Becker, “On the Indigenous Problem”, José Carlos Mariátegui: An Anthology (New York: Monthly Review Press), s. 147.

[15] A.g.e., “On the Indigenous Problem”, s. 148.

[16] A.g.e., “On the Indigenous Problem”, s. 146.

[17] A.g.e., “Aspects of the Indigenous Problem”, s. 151.

[18] A.g.e., “Peru's Principal Problem”, s. 139.

[19] José Carlos Mariátegui, Seven Interpretive Essays on Peruvian Reality, (1928), MIA.

[20] Mike Gonzalez, a.g.e., s. 130.

[21] Juan E. De Castro, a.g.e., s. 45.

0 Yorum: