Peru’nun
Ayakuço kenti. 1968. San Cristóbal de Huamanga Üniversitesi bir konferansa ev
sahipliği yapıyor. Konuşmacılardan biri, ileride Maoist Aydınlık Yol örgütünün
lideri olacak olan Abimael Guzmán. Guzmán, konuşmasında devrimci peygamber
olarak gördüğü José Carlos Mariátegui’den bahsediyor.
Latin
Amerika’da Marksist hareket hakkında konuşanlar, genelde Che Guevara ve Fidel
Castro’yu anımsıyorlar. Oysa Abimael Guzmán, bu konuda farklı bir görüşe sahip:
“Latin Amerika’da José Carlos Mariátegui ile kıyaslanabilecek tek bir Marksist
bile yoktur.”[1]
Guzmán,
konuşmasının birkaç yerinde tüm Perulu Marksist-Leninistlerin Mariátegui’nin
Peru’nun nesnel toplumsal koşullarıyla ilgili analizine uygun hareket edip onun
teorisini uygulamaya dökmesi gerektiğini söylüyor.[2]
Moquegualı
Devrimci
José
Carlos Mariátegui, 14 Haziran 1894’te Peru’nun güneyindeki Moquegua şehrinde
dünyaya geldi. Bir yerli kabile şefinin soyundan gelen, terzilik yapan annesi
María Amalia La Chira’nın altıncı çocuğuydu. Babası Javier Mariátegui ise
bağımsızlık döneminin liberal kahramanlarından birinin torunuydu.[3]
Mariátegui’nin
babası, muhafazakâr çevrelerde kötü bir etiket olarak gördüğü liberal bir
aileden gelişini gizlemeye çalışırdı. Gerçek kimliğini muhafazakâr eşinden bile
gizlerdi. María, kocasının masonluk ve mürtetlik suçlamasıyla kilise tarafından
lanetlenmiş bir adamın torunu olduğunu Jose Carlos doğduktan sonra öğrendi.[4] Bu
gerçeği öğrendikten kısa bir süre sonra María, sırf çocukları liberal olmasın
diye kocasından ayrılmaya karar verdi.
Mariátegui,
çocukluğundan beri hastaydı. Veremdi. Sekiz yaşında sol bacağı sakatlandı. Aile
desteğinden ve gerekli mali kaynaktan mahrum olan Mariátegui, ancak sekizinci
sınıfa kadar okuyabildi.[5] Okuldan ayrılmaktan başka
seçeneği bulunmayan Mariátegui işe girip çalıştı. 14’ünde bir gazetede
çalışmaya başladı. Lima’da çıkan La Prensa gazetesinde matbaa yardımcısı
ve musahhih olarak çalıştı. Kesintiye uğramış olan eğitimin boşluğunu doldurmak
için bolca okudu, yazılar yazdı, farklı yetenekler edinmek için eğitim
gördü.[6]
1916’da
Mariátegui ve dostu César Falcón, Nuestra Epoca ve La Razón isminde
iki gazete çıkarttı. Sonradan yönetimi tümüyle Mariátegui’nin eline geçen Razon
gazetesi 1919 yılında sekiz saat iş talep eden işçi hareketine açıktan destek
verdi.[7]
Gazete,
aynı zamanda başka topluluklara da destek sunuyordu. Otobiyografik Not
isimli yazısında (1927) Mariátegui “son çıkarttığım Razon isimli günlük
gazetede üniversite reformu hareketine destek sunuyorduk” diyordu.[8]
O
dönemde Peru, diktatör Augusto B. Leguía’nın yönetimi altındaydı. ABD yanlısı diktatör,
Razon’un eylemlerine sessiz kalamadı. Baskıcı devlet kurumları harekete
geçti. Mariátegui ve Falcón bu noktada sürgün ya da hapis tercihiyle yüzleşti.
İki isim sürgünü tercih etti.[9] Mariátegui, Ekim 1919’da ülkeyi terk edip
Avrupa’ya gitti.
Fransa’da
yaşarken Romain Rolland ve Henri Barbusse gibi isimlerle tanıştı. İtalya’da iki
yıldan fazla kalan Mariátegui, Antonio Gramsci, Benedetto Croce, Giovanni
Papini, Marinett ve Gobetti gibi önemli insanlarla birlikte hareket etti.[10]
Marx, Lenin ve Sorel’in eserlerini inceleyen Mariátegui, İtalyan Komünist
Partisi’nin 1921’de Livorno’da gerçekleştirdiği kuruluş konferansına katıldı.
İtalya’da
kaldığı süre boyunca burjuvazinin politikasına, süreç içerisinde faşizme yol
verecek olan reformizmin yaşadığı tereddüde tanıklık etti. Sonrasında eline
geçirdiği, tarihsel ve diyalektik materyalizmin neşterini Peru ve Latin Amerika
gerçekliğinde kullanmaya başladı.[11]
Kapitalizmin
Krizi ve Demokrasi
1923’te
Peru’ya dönen Mariátegui, González Prada Halk Üniversitesi’nde Dünya
Krizinin Tarihi (1923) ismini taşıyan dersler vermeye başladı.[12] Yirminci
yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı ve ekonomik kriz, bunun yanında,
liberal demokrasinin krizi Avrupa’yı harap ediyordu.
Bu
derslerde Mariátegui, kapitalizmin insan hayatını “küreselleştirdiğini”
söylüyordu. Dolayısıyla, kapitalizm krize girdiği vakit dünyada birçok yerde
insan hayatı farklı veçheleriyle birlikte bir sarsıntı yaşayacaktı. Mariátegui’ye
göre, Batı medeniyetinin krizine işaret eden Birinci Dünya Savaşı sonrasında
Avrupa’nın yüzleştiği kriz de Güney ve Uzakdoğu’daki toplumları etkiliyordu. Peru,
bu konuda istisnai değildi. “O da neticede İngiliz, Amerikan veya Fransız
kapitalizmin rahle-i tedrisatından geçiyordu.”
Devamında
Mariátegui, kriz koşullarında proletaryanın aldığı konumu tartıştı. Kriz öncesinde
proletarya birçok gruba ayrışmış hâldeydi. Krizin darbesini yer yemez tüm bu gruplar
bir araya gelip iki ana kampa ayrıştılar: reformistler ve devrimciler.
Savaşa
girmenin derdinde olan kapitalistler, krizin yok ettiği sömürü araçlarını
yeniden oluşturmak ve liberal politik-ekonomik düzeni yeniden güçlendirmek için
proletarya ile işbirliği yapmak istedi. Ona ihtiyaç duyduğu eli reformist
proletarya uzattı. Ama süreçte tüm proletarya, kapitalistlerden daha fazla
bedel ödemek zorunda kalacaktı. Neticede “işçiler daha çok üretmek, daha az
tüketmek zorundaydı.”
Mariátegui’ye
göre proletarya bu durumu kabullenemezdi. Neticede muhalefet giderek
yoğunlaştı. Kapitalistlerin proletaryanın desteğini alamadığı için kapitalist
üretim tarzının restorasyonu yeterince başarılı olamadı.
Her
bir partinin sürece yönelik geliştirdiği tepki önemli tarihsel etkilere yol
açtı. Mariátegui analizinde, burjuvazinin İtalya’da savaş öncesi düzeni sağlama
girişimlerinin faşist diktatörlüğü doğurduğunu söylüyordu. Diğer yandan,
proletarya safında yaşanan gelişmeler dâhilinde, Almanya’da Rosa Luxemburg ve Karl
Liebknecht’in, Macaristan’da Béla Kun’un yaptığı örgütçüler sosyalist hareketi
ileri taşıdılar.
Mariátegui,
üniversitede verdiği derste esas olarak proletaryanın kriz zamanlarında salt
olup biteni seyreden bir seyirci olamayacağına vurgu yapmak istiyordu. Krizde işçiler,
hem krizi hem de kapitalizmi birlikte aynı anda yok etme görevlerini ifa etmek
zorunda olan, tarihe yön veren aktörler hâline geliyorlardı. Mariátegui’ye göre
işçi sınıfının politik iktidarı liberal kurumların zayıflatılması suretiyle
güçlendirilmeli, işçiler kapitalizmi yeniden tesis etmek isteyen politikalara
karşı birleşik bir yapı içerisinde örgütlenmelilerdi.
Yerli
Halkların Politik Failliği
Mariátegui
çocukken sakat kalan sol bacağının kesilmek zorunda kaldığı 24 yaşından
itibaren farklı konularla ilgili yazılar yazmaya başladı. O günden sonra Mariátegui,
sadece tekerlekli sandalyeyle hareket etme imkânı bulabildi.[13]
Proletaryadan
gayrı herhangi bir sınıfın gerçekleştireceği devrimin kaçınılmaz olarak gerici
bir düzenin tesis edilmesine yol açacağına inanan diğer Marksistlerin aksine Mariátegui,
köylülerin ve yerli halkların sanayi proletaryasıyla aynı safta buluşabileceğini
düşünüyordu. Bu düşüncesini farklı eserlerinde dile getirdi.
Yerli
Sorunu Üzerine (1929) isimli çalışmasında Mariátegui, yerli
halkların tarihsel yönlerini ele alıyor. Ona göre, İspanyol sömürgeciliği
öncesi ilkel komünal üretim tarzına göre yaşayan yerli halklar toprak mülkiyetini
kutsal kabul ediyor, maddi zenginliği herkes için üretiyorlardı.[14] Ama bu
düzen İspanyol sömürgeciliği eliyle yıkıldı. İspanya’nın toprakları fethetmesiyle
birlikte Peru’da feodalizm dönemi başladı.
Sömürgecilikle
birlikte yaşanan en çarpıcı değişimlerden biri tarımsal sistemde yaşandı. Önceden
komünal olarak icra edilen tarımsal faaliyet, önemli oranda değişti, neticede ortaya
piramidin tepesinde Avrupa kökenli büyük toprak sahiplerinin (gamonalismo)
durduğu farklı bir sınıfsal yapı çıktı.[15] Ayrıca İspanya, yerli halkları inşa
ettiği kölelik sistemi üzerinden zorla madenlerde çalıştırdı. Öncesinde madencilik
küçük ölçekli bir işti.
Özetle,
Mariátegui’ye göre, Peru’nun yerli halklarının bağlı olduğu üretim tarzı
İspanyol sömürgeciler eliyle yok edildi.[16] Peru’nun doğal kaynaklarını
tüketen İspanyol feodalizmi yerli halkları marjinalleştirdi.
Peki
bu koşullarda Mariátegui ne öneriyordu? Yerli Sorununun Veçheleri (1926)
isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, yerli halkların sorunları dış
faktörlerin yardımıyla çözüme kavuşturulamazdı. Bu sorunlar, bizzat yerli halk
tarafından ele alınmalı, bu noktada her türden mülk edinme biçimi üzerinden kendilerinden
kopartılan toprak karış karış savunulmalıydı. Mariátegui’ye göre, Peru devriminin
motoru buydu.[17]
Peru’nun
Ana Sorunu (1924) isimli çalışmasında dile getirdiği biçimiyle, “Yerli
halkların emeği değerini bulunca modern devlet ekonomisinin toplumun
üyelerinden istediği tüketici ve üretici vasıflarına da sahip olacak”tı.[18]
Marksizmin
Perululaştırılması
Mariátegui’nin
başyapıtı olan Peru Gerçekliği Üzerine Yedi Yorumlayıcı Deneme,
kendisinin hayatının son döneminde kaleme aldığı, Aidit’in Endonezya Toplumu
ve Devrim (1957) veya Maria Sison’un Filipin Toplumu ve Devrim (1971)
çalışması kadar önemli bir yapıttır. Bu kitap, Peru toplumunun sorunlarına
tarihsel ve diyalektik materyalizmin zaviyesinden cevaplar bulmaya çalışır.
Kitabın
ilk makalesinde Mariátegui, Peru’da ekonomik medeniyetin tarihinin fetih ve
yıkım üzerine kurulu olduğunu söyler. İlk başta yerli halkların tarımsal üretim
tarzı komünalken İspanyol fatihler ülkeyi feodalizmle tanıştırmış, eski düzeni
yıkmışlardır. Bağımsızlık Savaşı (1821) ile birlikte ülkeye liberal fikirler
gelmiş, ama bu süreç feodalizmi tümüyle ortadan kaldırmamış, bunun yerine, kreol
(melez) burjuvazi olarak adlandırabileceğimiz yeni bir sınıfın doğmasını
sağlamıştır.
Peru’da
üretim ilişkileri sürekli değişiyor. Ama İspanyol fetihlerinden beri değişmeyen
bir özelliği var o da yerli halkların imhası.[19]
Mariátegui’nin
Peru’nun nesnel koşullarını derinlemesine tartışan çalışmasının temel bir
özelliği olduğunu görmek gerekiyor: Marksizmi uygularken sergilediği esneklik.
1.
Mariátegui, materyalist analizi dâhilinde nihai çıkarıma ulaşıyor ve Peru’nun
yarı-feodal bir ülke olduğunu söylüyor. Ancak Peru feodalizminin Avrupa
toplumunun tecrübe ettiği ve anladığı feodalizm biçiminden farklı olduğunu
iddia ediyor.
2.
Peru kapitalizminin niteliğinin Avrupa’daki gibi gelişme sürecinin yeni bir
aşaması olarak değil de yarı-feodal ve kapitalist düzenle birleşmiş bir üretim tarzı
olarak yorumlanabileceğini söylüyor.
3.
Mariátegui, o dönem ekonomizmin damgasını vurduğu, o dönem güçlü olan
Avrupamerkezci Marksizme güçlü bir itiraz gerçekleştiriyor. Aynı tespiti Lenin’in
Ne Yapmalı’da (1902) yürüttüğü tartışma için de söylemek mümkün.
Mariátegui de Lenin’le aynı düzlemde, ekonomizmi Marksist teorinin dar ve kaba
kavranışı olarak görüyor, onun proletaryanın politik bilincini ihmal ettiğini
söylüyor.
Bir
eleştirmen olarak Mariátegui, Yedi Deneme’de din, eğitim ve edebiyat
gibi başlıkları ele alan yazılara yer veriyor. Bu denemelerin yazılmasındaki
amaç, proletaryanın tarihsel materyalizm çerçevesi dâhilinde belirli bir sınıf
bilinci oluşturmasını sağlamak.[20]
Bu
anlamda Mariategui önemli hizmetlerde bulunuyor. Marksizmin Avrupamerkezci olduğuna
dair suçlamalarla mücadele ediyor. Küresel Güney’de Marksizmi zenginleştiriyor.
Marksizmin bakış açısının tüm dünyada uygulanabileceğini ortaya koyuyor.
Endonezya’da mücadele eden insanlar olarak ondan öğreneceğimiz çok şey var.
Mariátegui’nin
ömrü maalesef uzun olmadı. Henüz 35 yaşındayken, 16 Nisan 1930’da vefat etti.[21]
Alvino Kusumabrata
29
Nisan 2022
Kaynak
Dipnotlar:
[1]
Abimael Guzmán, “To Understanding Mariátegui”, Yayına Hz.: Christophe Kistler ve
Josef Hallqvist, Collected Works of The Communist Party of Peru: Volume 1 –
1968-1987 (Utrecht: Foreign Languages Press), s. 11.
[2]
A.g.e., s. 30-31.
[3]
Juan E. De Castro, Bread and Beauty: The Cultural Politics of José Carlos
Mariátegui (Leiden: Brill), s. 22.
[4]
Marc Becker, Mariátegui and Latin American Marxist Theory (Ohio: Ohio
University Center for International Studies), s. 29.
[5]
A.g.e.
[6]
Melisa Moore, José Carlos Mariátegui's Unfinished Revolution: Politics,
Poetics, and Change in 1920s Peru (Lewisburg: Bucknell University Press), s.
9.
[7]
Marc Becker, a.g.e., s. 30.
[8]
José Carlos Mariátegui, “Autobiographical Note”, (1927), MIA (erişim tarihi: 8 Nisan 2022).
[9]
Juan E. De Castro, a.g.e., s. 37.
[10]
Marc Becker, a.g.e.
[11]
Mike Gonzalez, In the Red Corner: The Marxism of José Carlos Mariátegui (Şikago:
Haymarket Books), s. 43-44.
[12]
José Carlos Mariátegui, History of the World Crisis, (1923), MIA.
[13]
Juan E. De Castro, a.g.e., s. 44.
[14]
José Carlos Mariátegui, Yayına Hz.: Harry E. Vanden ve Marc Becker, “On the
Indigenous Problem”, José Carlos Mariátegui: An Anthology (New York:
Monthly Review Press), s. 147.
[15]
A.g.e., “On the Indigenous Problem”, s. 148.
[16]
A.g.e., “On the Indigenous Problem”, s. 146.
[17]
A.g.e., “Aspects of the Indigenous Problem”, s. 151.
[18]
A.g.e., “Peru's Principal Problem”, s. 139.
[19]
José Carlos Mariátegui, Seven Interpretive Essays on Peruvian Reality,
(1928), MIA.
[20]
Mike Gonzalez, a.g.e., s. 130.
[21] Juan E. De Castro, a.g.e., s. 45.
0 Yorum:
Yorum Gönder