ABD,
bir burjuva devriminin ürünü. Bu devrimse eski muktedir sınıfın yerine
kapitalistlere dönüşmüş tüccar köle sahiplerinden oluşan yeni sınıfı iktidara
taşıdı. Bir sonraki adım atılacaksa bu, özgürlüğe ve kurtuluşa dair olmalı. Bu
adım, işçi kitlelerinin kapitalist muktedir sınıfı alaşağı edip üretim
araçlarının, dolayısıyla tüm toplumun kontrolünü ele geçirmesini sağlayacak bir
proleter devrim olmalı. Bu yeni adım atılmazsa kapitalist muktedir sınıf, kapitalizmin
çöküş sürecine müdahale etmek adına şirketlerin iktidarını tesis eder. Bu
iktidar, doğal olarak açıktan faşist bir iktidar olacaktır. Esasında ABD’de son
elli yıldır süreç bu yönde ilerlemektedir.
Trampizmin
Rolü
Elon
Musk gibi isimleri içine alan Trampizm, burjuva partileri arasına kama sokuyor,
böylelikle şirketlerin devletini zayıflatıyor, bu devletin belirli yönlerini
tasfiye ederek onu kırılgan kılıyor, ama tüm bunları proleter devrim gayesiyle
yapmıyor. Bilâkis Trump, bu düzenin mimarları olarak milyarder kapitalistlerin
çıkarlarını gözetiyor, bu anlamda, şirketlerin devletini daha verimli, daha
merkezi, daha kontrol edilir kılmak için onu yeniden inşa ediyor.
Bunu
yaparken bir küçük burjuva devrimin yolunu döşüyor. Bu devrimin derdi,
kapitalizmin şirketlerin iktidarına geçiş yapan, neoliberalizme evrilen
kapitalizm koşullarında çöküş yaşayan işçi sınıfının üst katmanlarının, İkinci
Dünya Savaşı sonrası zenginliğe doğmuş, emlak sahibi olan, polislik yapan,
müteşebbis olan, işyeri sahibi olan, teknoloji alanında faaliyet yürüten
üyelerinin veya yapay zekâ devrimi sebebiyle işsiz kalma tehlikesiyle yüzleşen,
süreçten zarar gören kesimlerin şikâyetlerini gidermek.
Kapitalizm
koşullarında kaçınılmaz olarak oluşan tüm çelişkilerine rağmen bu küçük burjuva
devrimi, şirketlerin devletiyle çatışma içerisinde değil. Bu kesimler, sadece
şirketlerin devletinden güvence istiyorlar. Aleni faşizme doğru geçiş sürecinin
ekmeğini yemeye çalışıyorlar. Bu anlamda, faşizmin yapısal temeli olarak
şirketlerin devleti ile imtiyazlı orta kesimin süreçten zarar gören evlatları
olarak faşizmin piyadeleri, tam da bu noktada bir araya geliyor.
Bu
şikâyetleri dillendiren, sınıfsal dinamikleri örtbas etmek için ırksal
meseleleri öne çıkartan, duyarcılıktan, derin devletten ve yasa dışı yollarla
ülkeye girenlerden kurtulduğumuzda şikâyetlerimizin kalmayacağını söyleyen
Trampizm, bilerek ya da bilmeyerek, bu ortaklaşmanın zeminini örüyor. İlgili
çevreleri belli bir hedefe yöneltmek için muğlak ve kaypak ifadelere
başvuruyor.
Liberallerin
Cevabı
Kapitalist
muktedir sınıfın diğer yarısını teşkil eden Demokratlar ve liberaller,
Trampizmin bu son versiyonuna histerik bir tarzla cevap geliştiriyorlar. İlk
döneminde de aynı tepkiyi veren bu kesim, Trampizmin iktidar binasının
koridorlarında elini sallaya sallaya dolaşmasını sağlıyor.
Demokratlar,
Trampizmi beyazların üstünlüğü fikrine bağlı olması sebebiyle haklılar. Ama bir
yandan da Demokratlar, tanımlayıcı ifadelere başvuruyorlar, bu anlamda, tıpkı
Trump ve Musk gibi sınıf mücadelesinin üzerini örtüyorlar. Bunun sebebi,
kapitalizmden, emperyalizmden ve sömürgecilikten, örtük olarak beyaz
üstünlükçülüğünden istifade etmeleri, ona bağlı olmalarıdır.
Yüzeyden
bakıldığında ilişkiler gerginmiş gibi görünse de ortak çıkarlar ilgili
kesimleri ortaklaştırıyor. Bugün yeniden tanımlanmış devlet üzerinden faşist
projeyle kaynaşmak için yanıp tutuşan küçük burjuva piyadeler gibi birçok
Demokrat da geçiş sürecinin ekmeğini yemek için aynı güvencelerin peşine
düşüyor. Bu kesim, ana düşman olarak “solcular”a odaklanıyor. Bir yandan da
Trump’tan Filistinlilerin işini bitirmesini, Harris’in kampanyasına sırt döndü
diye solu cezalandırmasını talep ediyor. Bu tür yaklaşımları onların faşizme
tavizde bulunacaklarını bugünden ortaya koyuyor.
Tarih
boyunca görüldüğü üzere, nihayetinde tüm burjuva partilerini birbirine bağlayan
ana ortak bağ, antikomünizmdir. Bu bağ üzerinden liberallerin ekseriyeti, işçi
sınıfının kurtuluş davası karşısında faşizmden yana saf tutar. Bugün kapitalizmin
ve emperyalizmin kullandığı bir güç olarak Demokratların sol kanadı ile
geçmişin sosyal demokratları için de bu tespit geçerlidir. Neoliberalizmin doğduğu
günden beri Demokrat Parti’nin benimsediği siyaset göz önüne alınacak olursa
Trampizmin egemenler için makul ve geçerli bir politik hareket olarak ortaya
çıkışından bile önce bu partiye mensup kişiler, faşizm önünde diz çökmüşlerdir.
Yakın
Gelecek
Son
yirmi-otuz yıldır işçi sınıfının önemli bir kısmının hayatını mahveden koşullar
önümüzdeki süreçte daha da kötüleşecek. Belki de Trump’ın geçiş süreci için
gerekli istikrarı sağlama çabası ile birlikte faşist projenin hızı bir miktar
kesilecek.
Önümüzdeki
dönemin olumlu öğeler ve yönler içerdiğini söylemek güç. Elon Musk, ABD
hükümetinin sosyalist hareketleri kapsamlı propaganda ağları ve küresel
sermayeye bağımlı kılma çabaları üzerinden istikrarsız kılmak için kullandığı USAID’in
kapısına kilit vurdu. Trump, bir yandan Çin, Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerle
uluslararası diplomasi temelli ilişki yürütülmesi çağrısında bulundu bir yandan
da ABD, Çin ve Rusya’nın “orduya ayırdıkları bütçeyi yarı yarıya düşürmeleri”ni
önerdi.
Zahire
bakıp bu hamleleri olumlu olarak değerlendirmek mümkün. Özellikle, Bush
döneminin yeni muhafazakârlarına yaranmaya çalışan, “diktatörlerin ekmeğine yağ
sürüyor” gerekçesiyle diplomasiyi küçük gören, süreçte yeni savaş partisi
rolünü üstlenmiş olan Demokratlarla kıyaslandığında bu adımlar olumlu karşılanabilir.
Ama Trampizmin sınıfsal çıkarları ve üzerine bindiği ırkçı dalga dikkate
alındığında, bu partinin faşist geçiş sürecini şirketlerin devletiyle küçük
burjuva kitlenin desteğini kaynaştırmak suretiyle istikrara kavuşturma rolünü
üstlendiği gerçeği üzerinden, bunlardan çok daha fazlasının beklenebileceğini
söyleyebiliriz.
Musk,
USAID’i kurumun “Marksist unsurlarca istila edildiği”ne dair aptalca inanç
üzerinden kapattı. Öte yandan, Trump’ın askeri bütçeleri düşürme çağrısı, ABD’nin
yılda 939 milyar doları orduya tahsis ettiği, dünya genelinde 800’ün üzerinde
askeri üssü işlettiği, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan çatışmaların önemli
bir bölümünden sorumlu olduğu, sivil halka atom bombası atan tek ülke unvanına
sahip bulunduğu gerçeği dikkate alındığında komik bir çağrı. Çin ve Rusya’nın
ordularına tahsis ettikleri bütçenin toplam değeri 598 milyar dolar.
Trump
ve Musk, destekçilerince kurtarıcı olarak görülüyor. Bu kitle, faşist pastadan
pay isteyen küçük burjuva unsurlar yanında Trump ve Musk’ın şahsen istifade
ettikleri aynı kapitalist sistemin ürettiği sorunlar konusunda “ülkeye yasa
dışı yollardan girenler”i ve “duyarcılar”ı suçlayan, aldatılmış beyaz işçileri
içeriyor.
Bu
anlamda Trampizm, sadece emek-sermaye ilişkilerinin doğasında bulunan sınıfsal
baskı için çalışmakla kalmayan, aynı zamanda liberal devleti yıkma kılıfı
altında kapitalist sınıfın iktidarını güçlendirmeye gayret eden bir Truva
atından başka bir şey değil.
Trump
ve Musk, bugün devleti yeniden organize ediyor. Bu süreç, kapitalist/faşist
sistem içerisinde sağlam bir işçi hareketinin gelişebileceği çatlakların
oluşmasını sağlayacak. Kapitalizmin son kullanma tarihinin çoktan geçtiğini
giderek daha fazla insan idrak edecek. Piramit şeklindeki yapının, yetmişlerden
beri dünyanın önemli bir kısmına ABD halkının önemli bir kısmı da dâhil dünyanın
büyük bir bölümünü yıkıma sürüklediğini ama bir yandan da trilyonerler
yarattığını daha fazla insan görecek.
Kapitalizmin
yarattığı toplumsal eşitsizlikleri liberal demokrasi denilen sistemin ortadan
kaldıracağına dair yanılsama, artık hükmünü yitiriyor. Kapitalist medyanın iki
kanadınca anlatılan hikâyelere, dile dolanan yalanlara rağmen bugün
Amerikalılar, seçim siyasetinden önemli ölçüde kopmuş durumda. Yetişkinlerin sadece
yüzde 29,3’ü Trump’a oy verirken, Harris’e oy verenlerin oranı sadece yüzde
28,6. Bu bile tek başına maddi hayat içerisindeki ümitsizlik ve çaresizlik
karşısında yaşanan politik uyanışın somut bir delili. Bugün artık politik
eğitimle, ideolojik gelişimle ve sınıf temelli politik partinin kolektif
eylemleriyle bu uyanışı beslemek kalıyor.
Antonio
Gramsci’nin tespitiyle: “Eski dünya ölüyor, yeni dünya ise doğmak için mücadele
veriyor. Bugün yok edici güçlerin vakti.” Gözlerimizin önünde capcanlı cereyan
eden, o yürek burkan soykırımdan tutun da en korumasız olanlarımıza bile
zulmedenlerin çağrılarına kadar her şey bize gerçekten de yok edici güçlerin sözünün
geçtiği dönemde yaşadığımızı gösteriyor. Kitlelerin salt hayatta kalmak adına,
para için çırpınıp durduğu, bir avuç zenginin müsrif hayat tarzlarının keyfini
çıkarttıkları koşullarda, empati ve akıl gibi en basit insani vasıflar demode hâle
geliyor.
Bugün
alabildiğine kasvetli, yakın gelecek daha beter olacakmış gibi görünüyor. Bu hakikati
görmezden gelmek yerine, bizim onu idrak edip ona karşı koyacak cesareti kuşanmamız,
bizi o yıkıcı güçleri yere çalacak, barışa, ahenge ve maddi refaha yazgılı yeni
dünyayı inşa edecek devrimci iyimserliği yüklenmemiz gerekiyor. Kapitalizm varoldukça
proleter devrim güncelliğini her daim koruyacaktır.
Hampton Institute
17
Şubat 2025
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder