15 Nisan 2025

Şirketlerin Devleti ve Faşist Piyadeleri

ABD, bir burjuva devriminin ürünü. Bu devrimse eski muktedir sınıfın yerine kapitalistlere dönüşmüş tüccar köle sahiplerinden oluşan yeni sınıfı iktidara taşıdı. Bir sonraki adım atılacaksa bu, özgürlüğe ve kurtuluşa dair olmalı. Bu adım, işçi kitlelerinin kapitalist muktedir sınıfı alaşağı edip üretim araçlarının, dolayısıyla tüm toplumun kontrolünü ele geçirmesini sağlayacak bir proleter devrim olmalı. Bu yeni adım atılmazsa kapitalist muktedir sınıf, kapitalizmin çöküş sürecine müdahale etmek adına şirketlerin iktidarını tesis eder. Bu iktidar, doğal olarak açıktan faşist bir iktidar olacaktır. Esasında ABD’de son elli yıldır süreç bu yönde ilerlemektedir.

Trampizmin Rolü

Elon Musk gibi isimleri içine alan Trampizm, burjuva partileri arasına kama sokuyor, böylelikle şirketlerin devletini zayıflatıyor, bu devletin belirli yönlerini tasfiye ederek onu kırılgan kılıyor, ama tüm bunları proleter devrim gayesiyle yapmıyor. Bilâkis Trump, bu düzenin mimarları olarak milyarder kapitalistlerin çıkarlarını gözetiyor, bu anlamda, şirketlerin devletini daha verimli, daha merkezi, daha kontrol edilir kılmak için onu yeniden inşa ediyor.

Bunu yaparken bir küçük burjuva devrimin yolunu döşüyor. Bu devrimin derdi, kapitalizmin şirketlerin iktidarına geçiş yapan, neoliberalizme evrilen kapitalizm koşullarında çöküş yaşayan işçi sınıfının üst katmanlarının, İkinci Dünya Savaşı sonrası zenginliğe doğmuş, emlak sahibi olan, polislik yapan, müteşebbis olan, işyeri sahibi olan, teknoloji alanında faaliyet yürüten üyelerinin veya yapay zekâ devrimi sebebiyle işsiz kalma tehlikesiyle yüzleşen, süreçten zarar gören kesimlerin şikâyetlerini gidermek.

Kapitalizm koşullarında kaçınılmaz olarak oluşan tüm çelişkilerine rağmen bu küçük burjuva devrimi, şirketlerin devletiyle çatışma içerisinde değil. Bu kesimler, sadece şirketlerin devletinden güvence istiyorlar. Aleni faşizme doğru geçiş sürecinin ekmeğini yemeye çalışıyorlar. Bu anlamda, faşizmin yapısal temeli olarak şirketlerin devleti ile imtiyazlı orta kesimin süreçten zarar gören evlatları olarak faşizmin piyadeleri, tam da bu noktada bir araya geliyor.

Bu şikâyetleri dillendiren, sınıfsal dinamikleri örtbas etmek için ırksal meseleleri öne çıkartan, duyarcılıktan, derin devletten ve yasa dışı yollarla ülkeye girenlerden kurtulduğumuzda şikâyetlerimizin kalmayacağını söyleyen Trampizm, bilerek ya da bilmeyerek, bu ortaklaşmanın zeminini örüyor. İlgili çevreleri belli bir hedefe yöneltmek için muğlak ve kaypak ifadelere başvuruyor.

Liberallerin Cevabı

Kapitalist muktedir sınıfın diğer yarısını teşkil eden Demokratlar ve liberaller, Trampizmin bu son versiyonuna histerik bir tarzla cevap geliştiriyorlar. İlk döneminde de aynı tepkiyi veren bu kesim, Trampizmin iktidar binasının koridorlarında elini sallaya sallaya dolaşmasını sağlıyor.

Demokratlar, Trampizmi beyazların üstünlüğü fikrine bağlı olması sebebiyle haklılar. Ama bir yandan da Demokratlar, tanımlayıcı ifadelere başvuruyorlar, bu anlamda, tıpkı Trump ve Musk gibi sınıf mücadelesinin üzerini örtüyorlar. Bunun sebebi, kapitalizmden, emperyalizmden ve sömürgecilikten, örtük olarak beyaz üstünlükçülüğünden istifade etmeleri, ona bağlı olmalarıdır.

Yüzeyden bakıldığında ilişkiler gerginmiş gibi görünse de ortak çıkarlar ilgili kesimleri ortaklaştırıyor. Bugün yeniden tanımlanmış devlet üzerinden faşist projeyle kaynaşmak için yanıp tutuşan küçük burjuva piyadeler gibi birçok Demokrat da geçiş sürecinin ekmeğini yemek için aynı güvencelerin peşine düşüyor. Bu kesim, ana düşman olarak “solcular”a odaklanıyor. Bir yandan da Trump’tan Filistinlilerin işini bitirmesini, Harris’in kampanyasına sırt döndü diye solu cezalandırmasını talep ediyor. Bu tür yaklaşımları onların faşizme tavizde bulunacaklarını bugünden ortaya koyuyor.

Tarih boyunca görüldüğü üzere, nihayetinde tüm burjuva partilerini birbirine bağlayan ana ortak bağ, antikomünizmdir. Bu bağ üzerinden liberallerin ekseriyeti, işçi sınıfının kurtuluş davası karşısında faşizmden yana saf tutar. Bugün kapitalizmin ve emperyalizmin kullandığı bir güç olarak Demokratların sol kanadı ile geçmişin sosyal demokratları için de bu tespit geçerlidir. Neoliberalizmin doğduğu günden beri Demokrat Parti’nin benimsediği siyaset göz önüne alınacak olursa Trampizmin egemenler için makul ve geçerli bir politik hareket olarak ortaya çıkışından bile önce bu partiye mensup kişiler, faşizm önünde diz çökmüşlerdir.

Yakın Gelecek

Son yirmi-otuz yıldır işçi sınıfının önemli bir kısmının hayatını mahveden koşullar önümüzdeki süreçte daha da kötüleşecek. Belki de Trump’ın geçiş süreci için gerekli istikrarı sağlama çabası ile birlikte faşist projenin hızı bir miktar kesilecek.

Önümüzdeki dönemin olumlu öğeler ve yönler içerdiğini söylemek güç. Elon Musk, ABD hükümetinin sosyalist hareketleri kapsamlı propaganda ağları ve küresel sermayeye bağımlı kılma çabaları üzerinden istikrarsız kılmak için kullandığı USAID’in kapısına kilit vurdu. Trump, bir yandan Çin, Rusya ve Kuzey Kore gibi ülkelerle uluslararası diplomasi temelli ilişki yürütülmesi çağrısında bulundu bir yandan da ABD, Çin ve Rusya’nın “orduya ayırdıkları bütçeyi yarı yarıya düşürmeleri”ni önerdi.

Zahire bakıp bu hamleleri olumlu olarak değerlendirmek mümkün. Özellikle, Bush döneminin yeni muhafazakârlarına yaranmaya çalışan, “diktatörlerin ekmeğine yağ sürüyor” gerekçesiyle diplomasiyi küçük gören, süreçte yeni savaş partisi rolünü üstlenmiş olan Demokratlarla kıyaslandığında bu adımlar olumlu karşılanabilir. Ama Trampizmin sınıfsal çıkarları ve üzerine bindiği ırkçı dalga dikkate alındığında, bu partinin faşist geçiş sürecini şirketlerin devletiyle küçük burjuva kitlenin desteğini kaynaştırmak suretiyle istikrara kavuşturma rolünü üstlendiği gerçeği üzerinden, bunlardan çok daha fazlasının beklenebileceğini söyleyebiliriz.

Musk, USAID’i kurumun “Marksist unsurlarca istila edildiği”ne dair aptalca inanç üzerinden kapattı. Öte yandan, Trump’ın askeri bütçeleri düşürme çağrısı, ABD’nin yılda 939 milyar doları orduya tahsis ettiği, dünya genelinde 800’ün üzerinde askeri üssü işlettiği, İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan çatışmaların önemli bir bölümünden sorumlu olduğu, sivil halka atom bombası atan tek ülke unvanına sahip bulunduğu gerçeği dikkate alındığında komik bir çağrı. Çin ve Rusya’nın ordularına tahsis ettikleri bütçenin toplam değeri 598 milyar dolar.

Trump ve Musk, destekçilerince kurtarıcı olarak görülüyor. Bu kitle, faşist pastadan pay isteyen küçük burjuva unsurlar yanında Trump ve Musk’ın şahsen istifade ettikleri aynı kapitalist sistemin ürettiği sorunlar konusunda “ülkeye yasa dışı yollardan girenler”i ve “duyarcılar”ı suçlayan, aldatılmış beyaz işçileri içeriyor.

Bu anlamda Trampizm, sadece emek-sermaye ilişkilerinin doğasında bulunan sınıfsal baskı için çalışmakla kalmayan, aynı zamanda liberal devleti yıkma kılıfı altında kapitalist sınıfın iktidarını güçlendirmeye gayret eden bir Truva atından başka bir şey değil.

Trump ve Musk, bugün devleti yeniden organize ediyor. Bu süreç, kapitalist/faşist sistem içerisinde sağlam bir işçi hareketinin gelişebileceği çatlakların oluşmasını sağlayacak. Kapitalizmin son kullanma tarihinin çoktan geçtiğini giderek daha fazla insan idrak edecek. Piramit şeklindeki yapının, yetmişlerden beri dünyanın önemli bir kısmına ABD halkının önemli bir kısmı da dâhil dünyanın büyük bir bölümünü yıkıma sürüklediğini ama bir yandan da trilyonerler yarattığını daha fazla insan görecek.

Kapitalizmin yarattığı toplumsal eşitsizlikleri liberal demokrasi denilen sistemin ortadan kaldıracağına dair yanılsama, artık hükmünü yitiriyor. Kapitalist medyanın iki kanadınca anlatılan hikâyelere, dile dolanan yalanlara rağmen bugün Amerikalılar, seçim siyasetinden önemli ölçüde kopmuş durumda. Yetişkinlerin sadece yüzde 29,3’ü Trump’a oy verirken, Harris’e oy verenlerin oranı sadece yüzde 28,6. Bu bile tek başına maddi hayat içerisindeki ümitsizlik ve çaresizlik karşısında yaşanan politik uyanışın somut bir delili. Bugün artık politik eğitimle, ideolojik gelişimle ve sınıf temelli politik partinin kolektif eylemleriyle bu uyanışı beslemek kalıyor.

Antonio Gramsci’nin tespitiyle: “Eski dünya ölüyor, yeni dünya ise doğmak için mücadele veriyor. Bugün yok edici güçlerin vakti.” Gözlerimizin önünde capcanlı cereyan eden, o yürek burkan soykırımdan tutun da en korumasız olanlarımıza bile zulmedenlerin çağrılarına kadar her şey bize gerçekten de yok edici güçlerin sözünün geçtiği dönemde yaşadığımızı gösteriyor. Kitlelerin salt hayatta kalmak adına, para için çırpınıp durduğu, bir avuç zenginin müsrif hayat tarzlarının keyfini çıkarttıkları koşullarda, empati ve akıl gibi en basit insani vasıflar demode hâle geliyor.

Bugün alabildiğine kasvetli, yakın gelecek daha beter olacakmış gibi görünüyor. Bu hakikati görmezden gelmek yerine, bizim onu idrak edip ona karşı koyacak cesareti kuşanmamız, bizi o yıkıcı güçleri yere çalacak, barışa, ahenge ve maddi refaha yazgılı yeni dünyayı inşa edecek devrimci iyimserliği yüklenmemiz gerekiyor. Kapitalizm varoldukça proleter devrim güncelliğini her daim koruyacaktır.

Hampton Institute
17 Şubat 2025
Kaynak

0 Yorum: