18 Nisan 2025

,

CHP’nin Mahareti: Yurttaştan Müşteri Yaratmak

Uzun bir süredir yaprak kımıldamayan ülkemizde geçtiğimiz haftalarda yaşanan siyasi gelişmeler neticesinde geniş çaplı bir eylemlilik sürecine girdik. Gezi direnişinden bu yana görülmedik bir şekilde sokaklar ve meydanlar doldu taştı, üniversiteler hareketlendi. Eylemlerin sebebi, amacı ya da sonuçlarından çok ilgilendiğim asıl konu, eylemlerin gidişatı ve süreç içerisinde yaşandığını düşündüğüm dönüşüm.

Eylemin Neliği

Bu gidişat ve dönüşüm konusuna geçmeden önce, girizgâh kabilinden belirtmem gerek.

Sokak eylemleri, sebeplerinden, amaçlarından ve sonuçlarından azade düşünüldüğünde (ki bu, hiç sağlıklı bir yöntem değildir) oldukça anlamlı olaylardır. Çünkü ülkemizde ve tüm dünyada siyaset halksızlaştırılmış durumdadır. 

Soğuk savaşta emperyalizm cephesinin ideolojik bir saldırı olarak ideolojilerin ölümünü ilan etmesi; siyasetin tamamen profesyonel bir meslek olarak siyaset ağaları tarafından icra edilmesi, halkın ise sadece bu ağa takımının belirlediği zaman ve zeminde ve yine onların belirlediği ölçüde siyasal süreçlere katılması içindi. Rousseau Toplum Sözleşmesi’nde bu duruma İngilizler üzerinden örnek verir:

“İngiliz halkı kendini özgür sanıyorsa da aldanıyor, hem de pek çok; o ancak parlamento üyelerini seçerken özgürdür: Bu üyeler seçilir seçilmez, İngiliz halkı köle olur, bir hiç derekesine iner. Kısa süren özgürlük anlarında, özgürlüğünü o kadar kötüye kullanır ki, onu yitirmeyi hak eder.”[1]

Seçimler, egemenliğin siyaset ağalarına devridir ve günümüzde demokrasi seçimden başka bir anlama gelmemektedir. Rousseau’nun demokrasisinden Schumpeter’in demokrasisine giden süreç, egemen sınıfın kitlesel hareketlerden duyduğu korku ile şekillenmiştir.[2] Ülkemizde bunu muktedir ve muhalif siyaset ağaları el birliği ile başardılar.

İktidar, doğası gereği, kendisine yönelen sokak eylemlerini olabildiğince sönümlendirmek ister fakat bizde muhalefet partisi de sokak eylemlerini sevmez ve sokaktan uzak durur. Çünkü bu mesele, güncel siyasetten daha derinlerde ve egemen sınıfların seçkinci korkularıyla karara bağlanmış bir konsensüstür. 2023 seçimleri öncesinde, iktidar partisinin güçlü olduğu kimi yerlerde bile gerçekleşen yoksulluk eylemlerinin bizzat CHP genel başkanı tarafından el çabukluğu sonlandırılması bunun kanıtıdır. Dolayısıyla, cumhurbaşkanı adayının tutuklanması ile başlayan bu son eylemlerin bu derece yayılması da muhalif siyaset ağaları için kötü bir sürpriz oldu. Büyük ihtimalle dostlar alışverişte görsün minvalinde yapılacak birkaç miting ile üst mahkemenin yolunu tutmayı düşünen CHP, üniversite gençliğinin inadı karşısında çaresiz kalarak sokakların tozunu yutmak zorunda kaldı.

Sokağa çıkmak (her şeyden bağımsız düşünüldüğünde) halkın idare mekanizmasına verili koşullarla müdahil olma kanallarının tıkandığının, siyaset ağalarının temsil kabiliyetinin kalmadığının bir itirafıdır.

Eylemcinin Kimliği

İnsanın diğer hayvanlardan farklı bir türsel doğaya sahip olmasının mucip sebebi, onun bilinçli ve özgür etkinliğiyle kendini tanımlayabilmesinde yatar.

“Hayvan kendi yaşamsal etkinliği ile doğrudan doğruya özdeşleşir. Kendini ondan ayırmaz. O, bu etkinliktir. İnsan, kendi yaşamsal etkinliğinin kendisini, kendi istenç ve bilincinin nesnesi (konusu) durumuna getirir. Onun bilinçli bir yaşamsal etkinliği vardır.”[3]

Hiçbir inek bir gün süt üretmeyi değil de bal üretmeyi seçmeyecektir; çünkü o, odur. İnsan ise kendi bilinçli etkinliği ile kendini tanımlar; o da olabilir, bu da.

Marx’ın yaşamsal etkinlik için söyledikleri siyasal etkinlik için de geçerlidir. İnsan, özgür siyasal etkinliği aracılığıyla iradesini ortaya koymanın yanında, kendisini de tanımlar. İsterse sınıf bilinçli bir proleter olur, isterse bir muhafazakâr, isterse sadece yasadan doğan hakkını kullanan bir yurttaş…

Eylemlerin yükseliş evresine bunun ışığında bakarsak, eylemciler etkinlikleri ile kendilerini birer yurttaş olarak tanımlamak isterler. Sözleşme, onlara bu hakkı vermiştir:

“Toplum sözleşmesi yurttaşlar arasında öyle bir eşitlik kurar ki, herkes aynı koşullar altında verdiği sözle bağlanır ve herkesin aynı haklardan yararlanması gerekir. […] öyle ki, egemen varlık, yalnız ulusun bütününü tanır ve onu oluşturanlar arasında hiçbir ayrılık gözetmez.”[4]

Şimdi yukarıda bahsettiğimiz eylemlilik sürecinin dönüşümü meselesine bakabiliriz. Yaklaşık bir hafta kadar süren sokak eylemlerinin gelip dayandığı yer, muhalefet partisi tarafından muhtelif sermaye gruplarına yönelik boykot çağrısı oldu. Bu, muhalif siyaset ağalarının eylemleri sönümlenmeye doğru götürebilmek için kurguladığı ustaca bir manevraydı.

2023 seçimleri öncesinde yoksulluk ve enflasyon karşıtı eylemleri baltalayan CHP, bu kez yine sokak eylemleri neticesinde muhalif kitle nezdinde hasar alan temsil kabiliyetini onarmak için hamle yaptı. Sönümlenme işinin kıvamı öyle ayarlanmalıydı ki öfkeli kitlenin öfkesine hedef olmadan onları sokaktan koparmak gerekiyordu. Sokak yurttaş yaratıyor, muhalif ağalar ise oy veren marabalar istiyordu.

Boykot imdada yetişti. Egemen varlığın üyeleri olduğunu haykıran yurttaşlar, artık anti-alışveriş listeleri hazırlayan müşterilere dönüştüler.

Şu farkın üzerine düşünelim: Gezi direnişinin yükseliş evresinde eylemciler, sokakta yaşananları ekranına taşımadığı için bir medya grubunun binasını basıyor ve sonuç alıyordu. CHP, yıllar sonra aynı sebeple aynı medya kuruluşunu hedefe alırken onun izlenmemesini salık veriyor. Biri kolektif etkinliğe, diğeri ise en nihayetinde bireysel tüketici tercihine işaret ediyor.

Kolektif etkinliğin yerini bireysel tercihin aldığı ve daha gelişkin tüketim olanaklarına sahip olan orta sınıflar için zahmetsiz bir pratik olan boykot, aynı zamanda nesnel olarak başka sermaye gruplarının da temize çıkarılmasına yarıyordu. Oysa yeni rejim, sermaye sınıfının bir bütün olarak uzlaşısından doğmuştu.

CHP’nin Hinliği

Sonuca gelelim ve sönümlenen eylemlilik sürecinden elde kalanlara bakalım. Yukarıda genel olarak sokak eylemleri için yazılanlar bir soyutlamaydı. Şimdi bizim pratikte yaşadığımız sokak eylemlerini amaçları ve sonuçları ile birlikte düşünmeliyiz.

Kendisi de bir sermaye partisi olan ve yeni rejim ile bazı aşırılıkları dışında alıp veremediği olmayan CHP (sokaktaki kimi aşırılıkları da boykot icadıyla hallettikten sonra) tam da rejime uygun bir muhalif olan cumhurbaşkanı adayını toplumsal muhalefetin öncüsü haline getirmeyi başarmış, rakip muhalif odakları ya kendine bağlamış (M. İnce) ya da devşirdiği meşruiyet ile basınç altında kalmalarının (sosyalistler) yolunu yapmıştır.

Sokak eylemlerinin muhalefet ağalarının ufkunu aştığı iddiası ham hayalden başka bir şey değildir. Eylemlerin doğduğu kaynak da, aktığı yatak da ortadadır ve hayal kuranların yatağın yönünü değiştirecek olanaklara sahip olmadığı da aşikâr…

Memleketine ve halkına karşı duyduğu sorumluluk ile, üstelik türlü bedeller ödemeyi göze alarak bu sürece dâhil olan herkese elbette saygı duyuyorum fakat buradan yurttaşlık ya da yoldaşlık değil, çıksa çıksa CHP’ye müşterilik çıkacaktır.

Emre Fidan
17 Nisan 2025

Dipnotlar:
[1] Jan-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, s. 90.

[2] Cangül Örnek, Türkiye Soğuk Savaş Düşünce Hayatı, Yordam Kitap.

[3] Karl Marx, 1844 El Yazmaları, Sol Yayınları, 2011, s. 146.

[4] Jan-Jacques Rousseau, a.g.e., s. 30.

0 Yorum: