17 Nisan 2025

,

Muhalefet Bakanlığı


TKP, girdiği yolda tutarlı davranmalı. CHP’nin açtığı bu yolda ilerlerken önümüzdeki 1 Mayıs podyumunda tüm parti yöneticileri alana ön safta, yukarıdaki resimde görülen kıyafetle girmeli. Sanmasınlar olmaz, bu kostüm Kemal Okuyan’a çok yakışacaktır. Hadi olmaz ya, Özgür Özel “Taksim” dedi, alana girip şu ABD’deki Demokrat Partililerin şovunda olduğu gibi, heykel önünde diz çökülmeli, müsamere bu şekilde başlamalıdır. Birilerine “iyi huyluyuz” mesajı verilmelidir.

“Bu memleketi, her şeyi ona borçluyuz”dan başka bir şey söylemeyen TKP’nin sermaye “düşmanlığı”nın yalan olduğu görülmeli. “İşçiyle sermayeyi ortaklaştırma niyetlerine karşı çıkarız” pozlarına inanılmamalı. Bu parti, bu devletin sermayesinin KP’si. Danışma kurulunda Vehbi Koç’un adamı var. Parti, sermayeyle güçlü ilişkilere sahip. Sermaye düşmanlıkları sadece holdinglerle ilgili, yoksa ufak şirketlere karşı değiller ki partiyi ve hareketi bu şirketler yönetiyor.

Neticede TKP, “Boyun eğme!” diyorsa boyun eğmiştir. “Diz çökme!” diyorsa çoktan diz çökmüştür. Bunu şimdi açıktan söylüyorlar. 1920’den beri burjuvazinin ve siyasi temsilcilerinin önünde diz çöktüklerini ikrar ediyorlar. Bunlar, sermayeyi ancak mektupla “ikaz” edebilirler.

Yıllardır “bize gelin, biz güvenliyiz”den başka bir şey söylemiyorlar. Bu güvenli olmaya dair imajın bozulduğunu gören Başkan Okuyan, endişeyle telefona sarılıp kendisini TV programında terör listesine yanlışlıkla TKP-ML yerine yazan muhabiri arıyor. Utanmıyor. O muhabir, Okuyan’dan özür diliyor. Telefonda Okuyan, o muhabire şunu söylüyor: “Siz n’apıyorsunuz kardeşim. Biz Sabih Kanadoğlu’nun partisiyiz, devletten izinliyiz, bizi başkalarıyla karıştırmayın.” Parti, hemen “terör listesi”nden çıkartılıyor.

Siyaset alanı, sosyalist örgütleri CHP’ye örgütlüyor. O listedeki örgütler, hep birlikte burjuva devriminin şanlı öncüsü Ekrem’in maskesini takıyor. Bu rüzgârla yelken şişecek zannediyorlar.

O burjuvazinin rüzgârına iman etmedik, o maskelerin sahiplerini eleştirdik diye Amerika’da istihbaratın ajanı olan örgütün Almanya mümessili Cilasun, bize küfrediyor. Bu adam, devletin kendisine kitap yazma görevi verdiğini utanmadan söyleyen biri. Sonuçta herkes, gerici İslam’a karşı burjuvanın ve tekellerin askeri! Cilasun da asker maaşıyla geçinen biri. Eleştirince biz kötü oluyoruz!

Onca yaranma çabasına, o maskenin takılmasına rağmen, bugün o maskenin sahipleri, o İboculara “fazla havlamayın, bize biat edin” diyor. Alın size “ilerici kitle.” Adapte olun…


Tarihte Kemalizmi eleştirmiş bir İbrahim kalmayana dek devam edecekler, bu belli. Neticede Çin’in milli mücadelesine karşı Japon emperyalizminin temsilcilerinin maskeleri takılmalı. Maoizm, altüst, tepetaklak, tersyüz edilmeli. Bu yalan, parti-zannı ile gizlenmeli.

Bunların adapte oldukları CHP ise AKP içi “çatlaklar”, içteki temizlik, çekidüzen verme çabası kadar muhalefet yapabilir. O, hükümet içredir, kendisine muhalefet bakanlığı verilmiştir. Hakan Fidan, Süleyman Soylu, Bilal Erdoğan üzerinden döndüğü söylenen, “AKP’nin gelecekte tepesine kim yerleşecek?” tartışmasına kenar süsleri işleyebilir. CHP, ancak o tartışmadan dökülenlerin yaygarasını kopartabilir. Gerçek bir muhalefet sergileyemez. Devlet ve sermayeyle ilişkileri buna izin vermez.

Bu açıdan, CHP’den burjuva devrimi yapmasını bekleyenler, ahmaktır. 27 Mayıs hayalleri kuranlar, uşaktır. Burjuva düzenini burjuva devrimiyle yıkacağını söyleyen örgütlerden uzak durulmalıdır.

O beklentiler ve hayallerin kendisi, onlardaki sınıfsal nitelik, sorgulanmalıdır. Erdoğan’ı Saddam’a, Kim İl Sung’a ve Esad’a benzeten akla örgütlenmiş sosyalist hareket, kendisini sigaya çekmelidir. Çekmiyorsa, tasfiye olmalıdır.

TKP gibi yapılar, hem zenginin hem fakirin olabilen bir Atatürk imgesiyle düşünmektedir. Bu, teslimiyettir. Zengine ve emperyalizme “şu AKP’den bizi kurtarın” diye yalvarmanın bir anlamı yoktur. Bu örgütler, AKP’nin karşısına gerçek bir kudret inşa edemezler. Ancak AKP’nin muhalefet bakanlığına taşeron hizmeti verebilirler. Bu hizmet, kitlesel kolektif kavganın ateşini düşürmek içindir. O ateş, bireycilikle, liberalizmle, küçük burjuvanın çırpınışlarıyla düşürülür.

* * *

Bir restorana girersiniz, duvarında “kredi kartı geçmez” yazısını görürsünüz. Sahibine bu yazının sebebini sorarsınız. Solcu olan bu kişi, size bankacılık denilen örümcek ağından, “sömürü”den vs. bahseder. Kredi kartının geçmemesini ideolojik kılıfa büründürür. Oysa aslında bu işletmenin sahibinin tek derdi vardır, o da vergi vermemektir.

TİP’li Özgür Aybaş diye biri var. Sosyal medyadaki tek siyaseti, vergi karşıtlığıdır. “Vergi vermeyeceğimiz bir dünyaya uyanmak istiyorum”dan başka bir şey söylemez. “İçtiğiniz içkinin büyük kısmı vergiye gidiyor” diye ağlar durur. Sosyalist hareketin sarıldığı yılan budur.

Proletarya diye geri, cahil, yobaz ve yabani sınıfı terk edip orta sınıfın ilericiliğine, gelişkinliğine, modernliğine sığınan sosyalist hareket de “vergi”nin ödenmesine zemin teşkil eden millete ve topluma düşmanlık eder. Bu talepteki sınıfsallığı sorgulamaz. Kolektife karşı bireyin hak ve özgürlüklerini savunur. “Bireye dokunma!”dan gayrı bir şey söyleyemez. Sermaye, millet ve toplumun ağırlıklarından rahatsızsa solu güçlendirir. Bu güçlenme, solun millet ve toplumla kurduğu tarihsel bağları kesip atar.

Dün bukalemun karakteri uyarınca doksanlarda Dev-Genç’i “aşk partisi” yalanı üzerinden Sev-Genç yapan, ÖDP’yi kuran, onu AB’ye bağlayan örgütler, bugün yeni bir oyuncak, yeni bir maske, yeni bir kovuk bulmuştur: Dev-Genz’in hiçbir gerçek karşılığı yoktur.

Son dönemde Trump çizgisine çekilen, Pentagon uzantısı Silikon Vadisi’nin imalatı olan Z Kuşağı’na “yaşlıları öldürün, gelecek sizin. Dijitalle her şey yeniden başladı. Geçmiş sıfır. Siz birsiniz. Yürüyün” denildi. Bu aklı “sermayeden ve devletten fazla nemalanamadık, bari çocuklarımız nemalansın. Yazlık kasabalarımızda otururken zengin çocuklarımız bize iyi baksın” diyen ebeveynler fısıldadı. Otobüste büyüklere yer vermeyin öğüdünde bulunan bu ebeveynler, komünistti, sosyalistti, devrimciydi, artık hepsi dümdüz liberal, aleni CHP’li. Milletsiz ve toplumsuz bir vakumda yaşıyorlar. Çocuklarına liberalizm öğütlüyorlar.

Dev-Genç, Dev-Genz’e dönüştü. Sev-Genç’e niye dönüştüyse o yüzden dönüştürüldü. Liselerdeki isyan millete ve topluma sızmaya görsün, hemen müdahale edecekler. Gezi’de halkın isyanından en çok solcular korktu. Bugün de korkan onlar.

Bu düzlemde Bir Mayıs’taki “Bir”, giderek bireye dair bir imgeye dönüştürülüyor. Artık Mayıs, bireyin baharına delalettir. Bundan böyle işçi sınıfıyla, onun kurtuluş davasıyla ve mücadelesiyle bir alakası yoktur. Ekremî İsyanları’nı 1 Mayıs’a bağlama iradesi, bu liberalizmle ve liberalizmin dönüştürücü niteliğiyle alakalıdır. İmaro, yeni önderdir.

* * *

Bugün CHP’nin taşeron örgütleri olarak EMEP, İDP ve TÖP öne çıkmaktadır. Sahadaki eylem birliktelikleri ile ilgili yaşanan anlaşmazlıklarda, başka örgütlerle yaşanan tartışmalarda bu üç örgütün birlikte ünlediğine, birlikte tepki geliştirdiklerine şahit olunmaktadır. Bu noktada “CHP yönetiminin İngiliz yönetimiyle alakası var mıdır?” “Bu örgütlerin İngiliz’le bağı nedir?”, meşru sorulardır.

Neticede İDP, Ahmed Şara’nın ve HTŞ’nin Suriye’de iktidara geldiği günlerde “Esad’ın düşüşü, Suriye halkı ve dünyanın tüm ezilenleri için bir zaferdir” diyendir. EMEP, bu söz gerçekleşsin diye yıllarca dua etmiş bir örgüttür. Yayınlarında Esad düşmanlarını, CIA ve MİT beslemesi çeteleri desteklemiştir. Demek ki bu denklemde İngiliz’in desteklediği Ahmed Şara ile EMEP’in desteklediği Ekrem arasında bir bağ vardır. Özgürlükten kasıt, sermayeye özgürlüktür. O hâlde özgürlük talepleri, bir yanıyla bireylere “kendi varlığınızı sermayeyle tanımlayın, kendinizi onunla özdeşleştirin, o özgürleşirse siz de özgürleşirsiniz” sözünü fısıldamaktadır. Suriye ordusunu Türk ordusu inşa edecekse, yüz yıl önce “orduya bağlanması gerektiği” söylenen “komünist hareket” de o inşa çabasına omuz vermek zorundadır. Hareket varolmak istiyorsa, bu bağı kesip atmalı, işçiyle, köylüyle, ezilen halklarla bağ kurmalıdır.

Bugün ya solculuğunu geçim kapısı yapanlar, solculuğun ekmeğini yiyenler ya da geçim kapısını solculuk zannedenler konuşuyor. Bir kesim, örgütün imkânlarıyla yaşıyor, bir kesim, solculuğu kendi mesleğinin imkânlarına örgütlüyor. Komünist hareket yol almak istiyorsa bu iki kesimin sultasından kurtulmalıdır.

Eren Balkır
17 Nisan 2025

0 Yorum: