TKP’nin
belgesel çalışması Medusa’nın Salı, bir “Asrı Saadet” anlayışıyla malul. Her
şeyin güllük gülistanlık olduğu, çeşmelerden şarapların aktığı, daldaki
eriklerin altına dönüşüp avuçlara döküldüğü bu cennet diyarının sahiplerine
selam çakılıyor. Deniliyor ki “burjuva devrimi, tarihin sonudur. O devrimden
sapanlar, sala binmiş insanlar gibi birbirlerini yerler, telef olurlar. Bu
ülkenin de başına gelen budur. Neticede başa kral (Osmanlı) yanlısı bir
ehliyetsiz gelmiş, gemiyi batırmıştır. Öze, aslımıza, yani burjuva devrimine
geri dönersek, kurtuluruz.” TKP, bu yalanı güncellemekten, küçük burjuvaları bu
yalanla kandırmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyor. Geleceğin devrimini
bugünde baltalamaya çalışıyor.
TKP,
burjuva devrimi düşkünlüğünü sinemaya aktarma imkânına kavuşmuş görünüyor.
İmkâna kim kavuşturdu, onu sormak gerekiyor. Doksanlarda olanları basit bir
imaj sorunu olarak gören parti, düzene yapılan makyaja katkı sunmak, AB’ye “bakın
bizim de KP’miz var” demek için kurulduğu gerçeğini bir an bile unutmuyor. Bu nedenle,
sürekli makyaj çalışmasına katkıda bulunuyor. Bu düzlemde, sadece işçi olmaktan
utananları çağırıyor. Sadece o utancı örtbas edecek makyaj malzemesini üretmek
için uğraşıyor. Herkesin işçileşme basıncı altında olduğu gerçeklikte düzeni
rahatlatacak bir ideoloji örüyor.
TKP, bu belgeselle sahiplerine devrim yapmayacağına dair söz veriyor. Tek teorisinin, ideolojisinin ve politikasının “devrim” dediği şeyi korumak, kollamak, muhafaza ve müdafaa etmek olduğunu söylüyor. Damarında akan asil kana kudret bahşedecek günleri bekliyor. Devrim’ciliği, eskinin kurucu-devlet ideolojisine bağlılıktan başka bir anlam taşımıyor. Yoldan sapanın, Osmanlıcı düşlere dalanın, coğrafyayı ve ekonomiyi dönüştürenin gene Allah gibi taptığı müesses nizamın ta kendisi olduğu gerçeğini gizliyor. Sapmanın basit insani zaafların, kişisel yanlış tercihlerin neticesi olduğuna herkesi inandırmaya çalışıyor. Zaafların ve tercihlerin gerisindeki yapıyı koruyor. Bu açıdan, sahiplerine hizmet ediyor. Ancak onca hizmet, onca yağcılık ve yaranma çabası, Gezi davasında ihbarcılık ve itirafçılık yapan emekli subayla neticelenebiliyor.
TKP,
asil kanla yoğrulmuş paşalarına kulak veriyor. Saçlarındaki beyazdan utanan
Özden Örnek’i göklere çıkartıyor. Onun günlüklerini Kur’an gibi hatmediyor. TKP,
din bellediği burjuva devriminin paşaları önünde diz çöküyor. O paşaların
AKP’yle anlaştığı, çalıştığı momentte AKP-TÜSİAD kavgasında TÜSİAD’a vuruyor.
Sermayenin kirinden arınmış, köklere geri dönmüş, Kemalist cumhuriyetin
devrimci ruhuyla dirilmiş bir ülke hayali kuruyor. Dolaylı olarak AKP’ye, ona
destek veren orduya hizmet ediyor.
Belgeselin
ikinci bölümünde TKP, Özden Örnek’in bir sınıfın devletine çalışan bir paşa
olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyor. Onun “halkın dertlerini dert edindiği”
yalanına sarılıyor. NATO subayından medet umuyor. Burjuvazinin ordusuna
yalvarıyor.
Bu
küçük burjuvalık, TKP’nin milli, yerli, ilerici ve devrimci CHP arayışının
sonucu. O CHP’nin TESEV’de örgütlendiğini, başta Erdoğan’a karşı çıktığını
söylüyor. Bu aktarımlarla bugüne mesajlar iletiyor. CHP’li işadamların
TESEV’deki itirazlarını ballandırarak anlatan TKP, belgeselin bir yerinde
TESEV’in “Parayı verenin düdüğü çaldığı bir yapı olmadığı”, sütten çıkmış ak
kaşık gibi iş gördüğü bir dönemin olduğu imasında bulunuyor. Erdoğan ve
adamlarıyla birlikte TESEV, yoldan çıkıyor. Daha önce “AB üyeliği için çalışan
iyi huylu, güzel bir STK iken” yozlaşıyor. O nedenle TKP, yıllar sonra o
TESEV’in üyesi için utanmadan oy istiyor. AB fonlarını dağıtan musluğun başına
yoldaşlarını görevlendiriyor. TKP, CHP’li paşaların ve sermayedarların
adımlarını takip etmeyi komünistlik diye yutturmaya çalışıyor. TESEV darbesi
eleştirilirken, CHP’li patronlardan yana saf tutuyor.
TKP,
ordudan söz ederken hep “müesses nizam” diyor. Hem liberal dili kullanıyor hem
de “ezilen ordu”yu kendisine örgütlemek istiyor. Bu istem, aslında kendisinin
ona örgütlendiği gerçeğini gizliyor. Orduya, “Asıl nizam senindir, sendedir,
seninledir” diyor. Asker-işçi-köylü sovyetleri, TKP şahsında tasfiye ediliyor.
TKP,
Özden Örnek’in Kadıköy liberalizmine methiye düzen film çeken oğlu gibi. TKP’yi
inşa eden Kadıköy’ün filmi Kaybedenler Kulübü’nde başrolü bir ÖDP’li
üstleniyor. Sonra o kişi, Koç ailesinin dublajcısı oluyor. Ardından o paşanın
oğlunun sinematografisi TOGG’a bağlanıyor. Bu arabaya methiye düzme işini gene
Kemal Okuyan üstleniyor. Okuyan, bir yazısında “Atatürkçü olursa Erdoğan’ı
destekleriz” diyor. Bu desteğin hesabını işçiye-köylüye vermiyor.
Kadıköy’ü
ise sol, kolonize ediyor. Bunu Taksim’i vererek yapabiliyor. Eylemlere katılan
insanlar, dörtlü çetenin 1 Mayıs’ı neden Kadıköy’de kutlayacağı sorusunu
soruyor. O çetenin içinde belirli bir gücü olan TKP, açıktan Kadıköy’e onay
veriyor, sadece “CHP gelip propaganda yapmasın ya” diyebiliyor. CHP’ciliğin
partiyi işlevsizleştirdiğini, boşa düşüreceğini gören şefler, “Bugün biraz radikal pozlar kesmekten
kimseye zarar gelmez. Radikal unsurları örgütlersek sonra kusarız nasılsa”
diyorlar.
Belgeselin
bir yerinde “büyük sermayenin yeni partisi AKP” yazısına ait kupür görülüyor.
Yazı, sonradan AKP’ye destek olan Roni Margulies’e ait. Bu açıdan, bugün AKP’ye
sallayan TKP’ye pek güvenmemek gerek. İtirazlarının sınıfsal ve politik temeli
çürük. İçi geçmiş bir liberalizmle malul. Bu liberalizmin AKP’ye ve devletine
zerre zararı olmaz.
TKP
belgeseli, yüz yıl önce verilen “komünist hareketi orduya bağlayın” emrinin bir
yansıması. Özden Örnek günlüğünü ve ordu içindeki gerilimi takip ediyor. TİP’in
ak liberalizmine karşı al liberalizmle çıkıyor. Belgesel, biraz da bu rekabet
için çekiliyor.
Birinci
bölümde Arafat’ı sahiplenen, Hamas’ın ABD-İsrail eliyle güçlendirildiğini
söyleyen TKP, yıllar sonra o “Hamas”a destek vermek durumunda kalıyor. Hamas’ın
Arafat’ın Amerika’ya teslim olduğu sürecin ürünü olduğu gerçeğini görmüyor. Şu
aşağıdaki tviti atan kişi, TKP’nin yetiştirdiği bir isim ve aslında örgütünün
gizli fikrini faş ediyor:
Steril
bir siyasetin savunucusu olan TKP, Balyoz-Ergenekon operasyonları esnasında
kendisine bir şey olmasın diye yönetim kademesini değiştirdi, “gençlere alan
açıyorum” diyenler, geri çekilip saklandılar. Parti, bir iki Cumhuriyet
Mitingi’nde boy gösterdikten sonra sindi. Sürece öncülük edecek iradeyi
koymadı. “Tehlikenin farkında mısınız?” öfkesini örgütlemek için adım atmadı.
Belgeselde anlattığı dönemi sessizlikle geçiştirdi. Ordudaki liberal dönüşümü
ellerini ovuşturarak izledi. Onun patronlara siyasi danışman, güvenlik müdürü
vs. olan komutanlarla bir derdi yoktu. Okuyan, o zamanlarda “mecliste asker
görmek isterim” diyordu. Asker tasfiye edilirken sessiz kaldı, tasfiye
gerçekleştiği noktada yiğitlik pozu kesip “cumhuriyete ve askere sahip çıktı.”
Sonra cumhuriyetin yıkıldığını, yenisini kurmak gerektiğini söyledi. Yenisi, tabii ki otuzların asrı saadet düzenine atıfla kurulabilirdi. O otuzlarda ve o
asrı saadette işçiye-köylüye, ezilen halklara yer yoktu. Gene olmamalıydı.
Belgeselde
görüldüğü üzere TKP, Talat Paşa Komitesi’ne dâhil olmuş. Olunması gerektiği
vakit değil, iş işten geçtikten sonra ses çıkartıyor. “Liberal” dediği Mehmet
Ali Talat’ın eski TKP’li olduğunu tabii ki söylemiyor. O Talat’ın adamları, “o
dönem CHP şovendi, biz AKP’ye daha yakındık. Annan sürecini AKEL baltaladı.
Bize söz vermişti. Son anda sözünden döndüler. Referandumda hayır oyu verdiler”
diyorlar.
TKP,
doksanlarda “Kontrgerillanın adamı” dediği Denktaş’ı bu belgeselde göklere
çıkartıyor. Onun sesinin kesildiğini, Denktaş’ın da ancak Kurtlar Vadisi
aracılığıyla konuşabildiğini söylüyor. Diziden alınan sahnede Denktaş’ın
konuştuğu kişi, Fethullahçılığı Koç’un evinde kurduğu söylenen Fuat Doğu. TKP,
hangi sularda gezindiğini, bu belgeseli niye çektiğini, kimlerin sırtını
kaşıdığını izah etmiyor. O dizide Polat’ın Erdoğan’a dair bir imge olduğunu
tabii ki biliyor. Bu arada dizinin önemli bir danışmanı var: Mehmet Ağar.
TKP,
belgeselin hangi kanaldan izin ve onay aldığını dolaylı olarak söylüyor.
İşgalcilik,
sömürgecilik ve emperyalizm, “yalnız kovboy” türü imgelerle ilerliyordu. Herkes, ona düşmandı. Her şey, hayatta kalmak içindi. O “yalnız kovboy” imgesinin yerini
bu topraklarda “yalnız kurt” aldı. Dinin ve milletin kiri, ateşi içerisinde
yalnız yaşamak zorunda olan kurt, İsrail gibi olmalı, İsrail gibi yapmalıydı.
TKP
kendisini, o yalnız kurdun peşinden gidenlerle tanımlıyor. Bugün “hem Zafer
Partisi’ne hem de TKP’ye oy veririm” diyenlere rastlanıyor. Ümit Özdağ, TKP
içerisinde adamları olduğunu söylüyor. Bir komünist hareket, kurda kuşa yem
ediliyor.
“Özal’ın
yolunda yürüyeceğini” söyleyen Tayyip’e “Siyasal İslamcı” deniliyor. Bir
yerlere mesaj veriliyor. Geçmişte Özal’a teslim olanlar, 12 Eylül’de paşaları
alkışlayanlar, bugün İslam düşmanlığı yapınca politik olduklarını sanıyorlar.
Kendilerine verilen kum havuzunun bu kadar olduğunu gayet iyi biliyorlar.
Kontrgerilla talimnameleri, MGK raporları, Seferberlik Tetkik Kurulu
operasyonları, kitle manipülasyonları ne diyorsa o yapılıyor.
İran’da
şahın güçlü bir orta sınıf yarattığı, sonra bu sınıfın “şah kim ki ben onun
sayesinde zengin olayım. Benim servetim neden ona bağlı olsun” diyerek devrime kerhen iştirak ettiği, sonra ezilen-yoksul kesimlerin sesi ve iradesi olan Müslüman
hareket eliyle kenara itildiği söylenir. Bugün TKP, o yoksullara ve ezilen
halka hitap edecek tek bir şey söylemiyor, sadece AKP sayesinde dünyalık
biriktirmiş ama bu durumdan fiiliyatta rahatsız olan, zincirlerinden kurtulmak
isteyen orta sınıfa seslenebiliyor. Kendisine verilen görev bu.
Parti,
iş işten geçtikten sonra sahneye çıkıyor. O, şu siması Atatürk’e benzeyen, bu
imkânıyla o asker eşlerini para ve cinsel arzular için istismar eden adamla
aynı yerde duruyor, aynı işlevi görüyor.
Perinçek’in
boşluğunu doldurma telaşı içerisinde olan TKP, işçiye-köylüye hiçbir şey
söylemiyor. Başyağcısıyla birlikte düzenin çarklarını yağlıyor.
Eren Balkır
20
Nisan 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder