24 Nisan 2025

,

Asil Kan

TKP’nin belgesel çalışması Medusa’nın Salı, bir “Asrı Saadet” anlayışıyla malul. Her şeyin güllük gülistanlık olduğu, çeşmelerden şarapların aktığı, daldaki eriklerin altına dönüşüp avuçlara döküldüğü bu cennet diyarının sahiplerine selam çakılıyor. Deniliyor ki “burjuva devrimi, tarihin sonudur. O devrimden sapanlar, sala binmiş insanlar gibi birbirlerini yerler, telef olurlar. Bu ülkenin de başına gelen budur. Neticede başa kral (Osmanlı) yanlısı bir ehliyetsiz gelmiş, gemiyi batırmıştır. Öze, aslımıza, yani burjuva devrimine geri dönersek, kurtuluruz.” TKP, bu yalanı güncellemekten, küçük burjuvaları bu yalanla kandırmaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyor. Geleceğin devrimini bugünde baltalamaya çalışıyor.

TKP, burjuva devrimi düşkünlüğünü sinemaya aktarma imkânına kavuşmuş görünüyor. İmkâna kim kavuşturdu, onu sormak gerekiyor. Doksanlarda olanları basit bir imaj sorunu olarak gören parti, düzene yapılan makyaja katkı sunmak, AB’ye “bakın bizim de KP’miz var” demek için kurulduğu gerçeğini bir an bile unutmuyor. Bu nedenle, sürekli makyaj çalışmasına katkıda bulunuyor. Bu düzlemde, sadece işçi olmaktan utananları çağırıyor. Sadece o utancı örtbas edecek makyaj malzemesini üretmek için uğraşıyor. Herkesin işçileşme basıncı altında olduğu gerçeklikte düzeni rahatlatacak bir ideoloji örüyor.

TKP, bu belgeselle sahiplerine devrim yapmayacağına dair söz veriyor. Tek teorisinin, ideolojisinin ve politikasının “devrim” dediği şeyi korumak, kollamak, muhafaza ve müdafaa etmek olduğunu söylüyor. Damarında akan asil kana kudret bahşedecek günleri bekliyor. Devrim’ciliği, eskinin kurucu-devlet ideolojisine bağlılıktan başka bir anlam taşımıyor. Yoldan sapanın, Osmanlıcı düşlere dalanın, coğrafyayı ve ekonomiyi dönüştürenin gene Allah gibi taptığı müesses nizamın ta kendisi olduğu gerçeğini gizliyor. Sapmanın basit insani zaafların, kişisel yanlış tercihlerin neticesi olduğuna herkesi inandırmaya çalışıyor. Zaafların ve tercihlerin gerisindeki yapıyı koruyor. Bu açıdan, sahiplerine hizmet ediyor. Ancak onca hizmet, onca yağcılık ve yaranma çabası, Gezi davasında ihbarcılık ve itirafçılık yapan emekli subayla neticelenebiliyor.

TKP, asil kanla yoğrulmuş paşalarına kulak veriyor. Saçlarındaki beyazdan utanan Özden Örnek’i göklere çıkartıyor. Onun günlüklerini Kur’an gibi hatmediyor. TKP, din bellediği burjuva devriminin paşaları önünde diz çöküyor. O paşaların AKP’yle anlaştığı, çalıştığı momentte AKP-TÜSİAD kavgasında TÜSİAD’a vuruyor. Sermayenin kirinden arınmış, köklere geri dönmüş, Kemalist cumhuriyetin devrimci ruhuyla dirilmiş bir ülke hayali kuruyor. Dolaylı olarak AKP’ye, ona destek veren orduya hizmet ediyor.

Belgeselin ikinci bölümünde TKP, Özden Örnek’in bir sınıfın devletine çalışan bir paşa olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyor. Onun “halkın dertlerini dert edindiği” yalanına sarılıyor. NATO subayından medet umuyor. Burjuvazinin ordusuna yalvarıyor.

Bu küçük burjuvalık, TKP’nin milli, yerli, ilerici ve devrimci CHP arayışının sonucu. O CHP’nin TESEV’de örgütlendiğini, başta Erdoğan’a karşı çıktığını söylüyor. Bu aktarımlarla bugüne mesajlar iletiyor. CHP’li işadamların TESEV’deki itirazlarını ballandırarak anlatan TKP, belgeselin bir yerinde TESEV’in “Parayı verenin düdüğü çaldığı bir yapı olmadığı”, sütten çıkmış ak kaşık gibi iş gördüğü bir dönemin olduğu imasında bulunuyor. Erdoğan ve adamlarıyla birlikte TESEV, yoldan çıkıyor. Daha önce “AB üyeliği için çalışan iyi huylu, güzel bir STK iken” yozlaşıyor. O nedenle TKP, yıllar sonra o TESEV’in üyesi için utanmadan oy istiyor. AB fonlarını dağıtan musluğun başına yoldaşlarını görevlendiriyor. TKP, CHP’li paşaların ve sermayedarların adımlarını takip etmeyi komünistlik diye yutturmaya çalışıyor. TESEV darbesi eleştirilirken, CHP’li patronlardan yana saf tutuyor.

TKP, ordudan söz ederken hep “müesses nizam” diyor. Hem liberal dili kullanıyor hem de “ezilen ordu”yu kendisine örgütlemek istiyor. Bu istem, aslında kendisinin ona örgütlendiği gerçeğini gizliyor. Orduya, “Asıl nizam senindir, sendedir, seninledir” diyor. Asker-işçi-köylü sovyetleri, TKP şahsında tasfiye ediliyor.

TKP, Özden Örnek’in Kadıköy liberalizmine methiye düzen film çeken oğlu gibi. TKP’yi inşa eden Kadıköy’ün filmi Kaybedenler Kulübü’nde başrolü bir ÖDP’li üstleniyor. Sonra o kişi, Koç ailesinin dublajcısı oluyor. Ardından o paşanın oğlunun sinematografisi TOGG’a bağlanıyor. Bu arabaya methiye düzme işini gene Kemal Okuyan üstleniyor. Okuyan, bir yazısında “Atatürkçü olursa Erdoğan’ı destekleriz” diyor. Bu desteğin hesabını işçiye-köylüye vermiyor.

Kadıköy’ü ise sol, kolonize ediyor. Bunu Taksim’i vererek yapabiliyor. Eylemlere katılan insanlar, dörtlü çetenin 1 Mayıs’ı neden Kadıköy’de kutlayacağı sorusunu soruyor. O çetenin içinde belirli bir gücü olan TKP, açıktan Kadıköy’e onay veriyor, sadece “CHP gelip propaganda yapmasın ya” diyebiliyor. CHP’ciliğin partiyi işlevsizleştirdiğini, boşa düşüreceğini gören şefler, “Bugün biraz radikal pozlar kesmekten kimseye zarar gelmez. Radikal unsurları örgütlersek sonra kusarız nasılsa” diyorlar.

Belgeselin bir yerinde “büyük sermayenin yeni partisi AKP” yazısına ait kupür görülüyor. Yazı, sonradan AKP’ye destek olan Roni Margulies’e ait. Bu açıdan, bugün AKP’ye sallayan TKP’ye pek güvenmemek gerek. İtirazlarının sınıfsal ve politik temeli çürük. İçi geçmiş bir liberalizmle malul. Bu liberalizmin AKP’ye ve devletine zerre zararı olmaz.

TKP belgeseli, yüz yıl önce verilen “komünist hareketi orduya bağlayın” emrinin bir yansıması. Özden Örnek günlüğünü ve ordu içindeki gerilimi takip ediyor. TİP’in ak liberalizmine karşı al liberalizmle çıkıyor. Belgesel, biraz da bu rekabet için çekiliyor.

Birinci bölümde Arafat’ı sahiplenen, Hamas’ın ABD-İsrail eliyle güçlendirildiğini söyleyen TKP, yıllar sonra o “Hamas”a destek vermek durumunda kalıyor. Hamas’ın Arafat’ın Amerika’ya teslim olduğu sürecin ürünü olduğu gerçeğini görmüyor. Şu aşağıdaki tviti atan kişi, TKP’nin yetiştirdiği bir isim ve aslında örgütünün gizli fikrini faş ediyor:


Steril bir siyasetin savunucusu olan TKP, Balyoz-Ergenekon operasyonları esnasında kendisine bir şey olmasın diye yönetim kademesini değiştirdi, “gençlere alan açıyorum” diyenler, geri çekilip saklandılar. Parti, bir iki Cumhuriyet Mitingi’nde boy gösterdikten sonra sindi. Sürece öncülük edecek iradeyi koymadı. “Tehlikenin farkında mısınız?” öfkesini örgütlemek için adım atmadı. Belgeselde anlattığı dönemi sessizlikle geçiştirdi. Ordudaki liberal dönüşümü ellerini ovuşturarak izledi. Onun patronlara siyasi danışman, güvenlik müdürü vs. olan komutanlarla bir derdi yoktu. Okuyan, o zamanlarda “mecliste asker görmek isterim” diyordu. Asker tasfiye edilirken sessiz kaldı, tasfiye gerçekleştiği noktada yiğitlik pozu kesip “cumhuriyete ve askere sahip çıktı.” Sonra cumhuriyetin yıkıldığını, yenisini kurmak gerektiğini söyledi. Yenisi, tabii ki otuzların asrı saadet düzenine atıfla kurulabilirdi. O otuzlarda ve o asrı saadette işçiye-köylüye, ezilen halklara yer yoktu. Gene olmamalıydı.

Belgeselde görüldüğü üzere TKP, Talat Paşa Komitesi’ne dâhil olmuş. Olunması gerektiği vakit değil, iş işten geçtikten sonra ses çıkartıyor. “Liberal” dediği Mehmet Ali Talat’ın eski TKP’li olduğunu tabii ki söylemiyor. O Talat’ın adamları, “o dönem CHP şovendi, biz AKP’ye daha yakındık. Annan sürecini AKEL baltaladı. Bize söz vermişti. Son anda sözünden döndüler. Referandumda hayır oyu verdiler” diyorlar.

TKP, doksanlarda “Kontrgerillanın adamı” dediği Denktaş’ı bu belgeselde göklere çıkartıyor. Onun sesinin kesildiğini, Denktaş’ın da ancak Kurtlar Vadisi aracılığıyla konuşabildiğini söylüyor. Diziden alınan sahnede Denktaş’ın konuştuğu kişi, Fethullahçılığı Koç’un evinde kurduğu söylenen Fuat Doğu. TKP, hangi sularda gezindiğini, bu belgeseli niye çektiğini, kimlerin sırtını kaşıdığını izah etmiyor. O dizide Polat’ın Erdoğan’a dair bir imge olduğunu tabii ki biliyor. Bu arada dizinin önemli bir danışmanı var: Mehmet Ağar.

TKP, belgeselin hangi kanaldan izin ve onay aldığını dolaylı olarak söylüyor.

İşgalcilik, sömürgecilik ve emperyalizm, “yalnız kovboy” türü imgelerle ilerliyordu. Herkes, ona düşmandı. Her şey, hayatta kalmak içindi. O “yalnız kovboy” imgesinin yerini bu topraklarda “yalnız kurt” aldı. Dinin ve milletin kiri, ateşi içerisinde yalnız yaşamak zorunda olan kurt, İsrail gibi olmalı, İsrail gibi yapmalıydı.

TKP kendisini, o yalnız kurdun peşinden gidenlerle tanımlıyor. Bugün “hem Zafer Partisi’ne hem de TKP’ye oy veririm” diyenlere rastlanıyor. Ümit Özdağ, TKP içerisinde adamları olduğunu söylüyor. Bir komünist hareket, kurda kuşa yem ediliyor.

“Özal’ın yolunda yürüyeceğini” söyleyen Tayyip’e “Siyasal İslamcı” deniliyor. Bir yerlere mesaj veriliyor. Geçmişte Özal’a teslim olanlar, 12 Eylül’de paşaları alkışlayanlar, bugün İslam düşmanlığı yapınca politik olduklarını sanıyorlar. Kendilerine verilen kum havuzunun bu kadar olduğunu gayet iyi biliyorlar. Kontrgerilla talimnameleri, MGK raporları, Seferberlik Tetkik Kurulu operasyonları, kitle manipülasyonları ne diyorsa o yapılıyor.

İran’da şahın güçlü bir orta sınıf yarattığı, sonra bu sınıfın “şah kim ki ben onun sayesinde zengin olayım. Benim servetim neden ona bağlı olsun” diyerek devrime kerhen iştirak ettiği, sonra ezilen-yoksul kesimlerin sesi ve iradesi olan Müslüman hareket eliyle kenara itildiği söylenir. Bugün TKP, o yoksullara ve ezilen halka hitap edecek tek bir şey söylemiyor, sadece AKP sayesinde dünyalık biriktirmiş ama bu durumdan fiiliyatta rahatsız olan, zincirlerinden kurtulmak isteyen orta sınıfa seslenebiliyor. Kendisine verilen görev bu.

Parti, iş işten geçtikten sonra sahneye çıkıyor. O, şu siması Atatürk’e benzeyen, bu imkânıyla o asker eşlerini para ve cinsel arzular için istismar eden adamla aynı yerde duruyor, aynı işlevi görüyor.

Perinçek’in boşluğunu doldurma telaşı içerisinde olan TKP, işçiye-köylüye hiçbir şey söylemiyor. Başyağcısıyla birlikte düzenin çarklarını yağlıyor.

Eren Balkır
20 Nisan 2025

0 Yorum: