1-
Bizde Seçim Böyle Olur Çelebi
Finans-Kapital milyonerleri kasabalarımıza
çöreklenmiş Tefeci-Bezirgân hacıağalıkla “Demirkırat” biçimi dörtnala kalkalı
çok avundu. Köylü ve kentli yığınların oyları mı avlanacak? Kolay geldi. Kırk
bin köyden on bininin muhtarına, yüzer lira dağıtsan: Bir milyon lira eder,
hele biner lira dağıtsan: On milyon lira eder. Nedir bu para? Bir kodaman
bezirgân partinin her yıl devlet kasasından resmen çektiği haraç bile değildir.
Muhtar yüzlüğü, bilemedin binliği, gözüne
kestirdikleriyle paylaşır. Kim parayı verdiyse, köyde “seçim” düdüğünü o çalar.
Farzedelim ki, canı yanık bir iki baldırı çıplak oyunu parayı veren partiye
atmadı. Atmayan yüzüktaşı gibi ortada besbelli kalır. “Sandıktan” oy pusulası
satılık çıkmayanın ertesi gece harmanı, samanlığı cayır cayır yanar. Bir daha
sıkıysa, oyunu para vermeyen partiye, Tefeci-Bezirgânın tutmadığı partiye
versin!
2-
“Seçmeyen” Öldürülür
Köylü o yüzden, Finans-Kapital milyonerlerinin
dümen suyuna bağlanmış Tefeci-Bezirgân sınıfın emrinde yatar kalkar. O köle
yoksulluğu ile esir ruhunun acılarını halkın duymaması için, ağrı kesici ilâç
olarak Kur’an kursları ile başı bağlanır. Herhangi biri bin yıllık geleneğe karşı
kıpırdayamaz. Binde biri: “kanun var, gideyim idareciye veya adalete şikâyet
edeyim!” dese, başına geleceği bilir.
Hacıağanın adamı avukat, halktan adamı bir harman
yangını kadar para zararına sokar. Avukat masrafı göze alınsa: İdareci
terslemesi, başkâtip tökezletmesi “muamele”yi suya düşürür. “tahkikat” karakola
gitse: Sopaya biner. Köylü gene direnirse: Bu yol evi yakılır. Anlamaz da hâlâ
şikâyete kalkarsa: Kasaba yolunda yahut kırda bayırda bir ağa kurşunu ile
öldürülür. Cinayetin fâili “meçhul” (yapanı bilinmez) kalır.
3-
Sülâlesi Kurutulur
Yeniden karakol işe el kor. Bu yol ölen
şikâyetçinin dostları, yakınları “tahkikat” sopasından geçer. Zorla verdirilmiş
ifadelerle, Hacıağanın sözünden kıl kadar çıkmış başkaları, “adâletin
pençesine” düşer. Yıllarca sürünülür, ezilinir. Ocaklar söner… “Hökümatla baş
edilmez.” Hacıağadan şikâyet: “Devletlû”dan (memurdan jandarmadan) şikâyete
karmıştır.
Bu tükenmez trajedi tablolarını görmeyen, bilmeyen
bir tek Türkiyeli kişi var mıdır? Yoktur. Bu gerçeklik ortasında: Kişi olarak
kim demokrasinin çeliği eriten bir “Demirkırat” tekmesi gibi, halk “yarıkarası”
gibi işletildiğini unutabilir? Bu unutuşunu canıyla kanıyla, eviyle, barkıyla
ödeyen halktan bir kişinin dört yıldan dört yıla “hür seçimlere” girmesi ile
koyunun kırk makinası altına yahut salhaneye girmesi arasında ne fark kalır?
4-
Kankıran Başı
İşte efendilerimizin “demokrasi” adlı “Hint
kumaşı” ipek şalla örttükleri iktidarlarının kaynağı: Bu kanlı terör, sinsi
zılgıt düzenidir: Ona güvendikleri için, iktidara “meşru yoldan” geldiklerini
ortalığa yayarlar. Aydın kapıkulları da ülkemizi esir pazarına çevirmiş bulunan
mekanizmayı haklı “meşruiyet” içinde gösterdikçe maaşlarını, yeteneklerini
sağlarlar, çoğaltırlar.
İşte gençlik ve özellikle üniversiteli faciasının
altında yatan sosyal kankıran budur. Nemrutluğun ve Firavunluğun her türlü
Makyavelizmini ve Bizantizmini yüksek öğretim çapında sistemlendirmek
istiyorlar. Kürsü “otorite”leri, gençliğe hep o işsizlik ve pahalılıkla bitkin
hâle getirilmiş bezgin halkı örnek gösterirler. Gençliğin de tıpkı babası,
amcası, akrabası kadar yılgın bilinçsiz, ağaları beyleri bırakıp birbirine
düşmüş bir beyinsiz oy davarı yetişmesini kurarlar.
5- Bari
Aç Bırakmasa
Hiç değilse gençliğe bir insanca geçim sağlayan gelecek
gösterilse? Batı Finans-Kapitali, aydın gençliğini sömürgelerine, geri ülkelere
“uzman” yahut değnekçi olarak sürerek besler.
Bizim aydın gençlik için iki yol kalır: Ya 30
yaşına dek “oku”duktan sonra beş yüz lira maaşla devlet kapıkulluğuna çırak
yazılacaktır. O zaman ömür boyu Hacıağanın lâpçınlarını yalayarak “Personel
Kanunu” denilen işkence basamaklarını süslü hayvan katlanışıyla tırmanmaktan
başka “ülkü” bilmeyecektir.
Yahut emperyalist anavatanlarının esir pazarında
satılık “aşağı ırk” eşantiyonu olmak üzere, Türkiye anayurdunu ve milletini
inkâr etmeye gidecektir. Gençlik yığınımızın başı ucuna asılı ikiyüzlü acem
kılıcı budur.
6-
Hırsızlıktan Halk Düşmanlığına
Gençliği bu iki çıkmaza iten, efendilerimizdir. Ve
her iki alınyazısı onların işine geliyor. Öldürmeyip süründüren personel maaşı
oltasına kapılan genç, çarçabuk rüşvet, irtikâp, suiistimal ve ilh. yollarından
maaş “eksiğini tamamlamak” zorunda kalır. Bu “kitabına uydurulmuş” çalıp çırpma
ve kanunsuzluk, tam yedi bin yıldır Tefeci-Bezirgân sınıfın örgütleyip,
sistemlendirdiği vurguncu bozuk düzen gidişidir.
Genç, o antika çapul yolundan hem kapıkulu uşak
ruhuna siner, hem kendisi çaldığı için büyük hırsızları haklı görüp savunur,
hem en basit kanunları çiğneyip hiçe saymakta ve keyfi derebeylik sürmekte
efendilerin yardımcısı ve istihkâmı olur.
Genç artık ölmüştür. Ölmekten de beter,
kokuşmuşluğu toplumu kankıranlaştıran bir leş hâline gelmiştir. Efendilerimiz
onun için, aydın genci ne yapıp yapıp, geçinilemez bir maaşla devlet kapısına
kul etmeye bayılırlar. Artık genç, kişiliğini yitirmiş, ruhça alçaldığı ölçüde
insanlarımıza yadlaşıp yukarıdan bakan tam bir gönüllü halk düşmanıdır.
Efendilerimizin istediğinden âlâ soysuzlaşmıştır.
7-
Emperyalizmin Yağcıları
Acem kılıcının ikinci yüzü: Genç aydınların,
(Türkiyelinin rüyada göremediği maaşlar peşinde), emperyalist ülkelere de
Finans-Kapital “uzmanlığı” için vatanını, milletini, insan haysiyetini, içten
mutluluğunu işgücü ile birlikte haraç mezat satmaya gitmesidir. Gittiği yerde
her zaman, kendi kendisine ve yurttaşlarına ihanet etmiş, ciğeri beş para etmez
bir sığıntı, yabancıdır. Tek dayanağı, Türkiye’de kalan eş dost benzerlerinden
çokça para kazanmak ve altına bir otomobil sürmektir.
Bu parlak “Avrupa” kumaşı giyen otomobilli
dilenciler, kendi ülkelerinde kendilerinden bin kez karakterli oldukları için
emperyalist ülkelere kaçamayan benzerlerinin soysuzlaşma batağında
çürümelerini; onların “beceriksiz” olduklarına yahut “açıkgöz” olmadıklarına
verirler. Kendi ülkelerinin dünyada alay konusu olmuş en geri sömürgelerden
daha gülünç birtakım şatafatlı büyük adam kuklaları, elinde kanayıp,
irinleşmesine dudak bükerler onlar külâhlarını kurtarmışlardır ya, bütün
Türkiye gemisinde kaptan olmaktansa, emperyalizmin savaş gemilerinde yağcılık
ederler.
8-
Vurulan Birinci Kuş: Beyinsizleştirme
Türkiye’nin Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân
vurguncuları, gençliğimizin bu ikinci soysuzlaşma, yadlaşma, halk düşmanı olma
gidişinden bir taşla iki kuş vururlar. Bir yol, Amerika’nın “Nüfus kontrolü”
ile “azaltın” dediği başbelâsı “fazla nüfus”u bir ufunet gibi dışarıya
boşaltırlar. Yarım milyon işçi ihracıyla nasıl işsizliğe çâre ararlarsa, tıpkı
öyle, tâze beyin ihracıyla, Türkiye’de gerekli olan beyinsizliği biraz daha
arttırmış olurlar. Bu taş Türkiye halkını canevinden, beyninden vurur,
sersemletir. Asıl istenen de budur. Kalıp da kendi alın yazılarını ve memleketi
düzelteceklerine, gençler defolup giderler bu topraklardan. “Sen sağ olasın
sevdiceğim, ben de selâmet!”
9-
Vurulan İkinci Kuş: Kozmopolitleştirme
Efendilerimizin aynı taşla vurmayı, belki hiç
düşünmeksizin, becerdikleri ikinci kuş, daha uzun vâdeli cinayettir.
Finans-Kapital artık yeni-sömürgeciliğe girmiştir. 19. yüzyıldan kalma anavatan
(Metropol) sınırları, metropollerle sömürgeler arasındaki göze batan aynı
seçili zıtlıklar törpülenmelidir. Her zaman kozmopolitleştirilmiş bulunan geri
ülke aydınları, artık milletin ve vatanın inkâr edilmesi yönünde hayvan
yetiştirilircesine eğitilmelidir. Bu alanda Türkiye Finans-Kapitalistleri ile
Tefeci-Bezirgân hacıağalarının uluslararası Finans-Kapital tahakkümüne
yapabilecekleri en iyi yardım: Türkiye’nin genç aydınlarını Emperyalist
bitnikleri hâlinde vatansız serseri Yahudiye çevirmekle sağlanır.
10-
Gençlik Sömürü İstemiyor
İşte efendilerimizin Türkiye gençliğine, hele
aydın gençliğine beğendirmeye giriştiği bu iki tip ölümlerden ölümdür. Bu iki
türlü ölümü de gençliğimiz göze alamıyor. Yaşamak istiyor. Kendi toprağında
yaşamak, ama ne yerli, ne yabancı bir avuç vurguncu ve soyguncuya kul köle
(hırsız uğursuz) olmaksızın yaşamak istiyor. Beş yüz yerli Finans-Kapitalle iki
bin beş yüz Tefeci-Bezirgâna otuz beş milyon Türkiye insanını rahatça sömürtmek
için bekçi köpekliği etmektense, Türkiye’de sömürüyü kaldırıp, herkese insanca
yaşama hakkını, görevini ve olanağını bileğinin hakkıyla vermek istiyor.
11-
Genç Türk: Cahil Köylü Değil, Proletaryanın Müttefikidir
Üç bin Efendimiz ise yedi bin yıllık zâlimlik
alışkanlığı ile, aydın gençliğimizi, cahil köylü yerine koymak istiyor. Ağa
nasıl, oy vermeyen; hak aramak, hele “maazallah!” “şikâyet” etmek küstahlığını
göstermek isteyen köylüyü, harmanı, evi yakıldıktan sonra gene yola gelmedi mi
öldürtüyorsa; aydın gence de tıpkı öyle davranılıyor. Bursla satın alınamayan
kendi alınyazısının, Türkiye halkının alınyazısıyla bir olduğuna inanan
gençliği, önce sokak ortasında, Üniversite binasında “Toplum Polisi”ne
coplatıyor. Karakolda, müdüriyette ne ağır küfürlerle işkenceye uğratıyor. O da
yetmedi mi kurşunlatıyor!
Yanılıyor. Aydın genç, antika çağın ezik, cahil
köylüsü değildir. Aydın genç, hiçbir zulmün sindiremeyeceği modern işçi sınıfı
gibi bir yenilmez devrimci özgücün müttefikidir. Üstelik gençliğimizin tükenmez
“Genç Türkler” devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.
Ve cinayetlerin fâili
meçhul değildir: Finans-Kapital ile Tefeci-Bezirgân hacıağalardır!
Hikmet Kıvılcımlı
Sosyalist
2 Şubat 1971
0 Yorum:
Yorum Gönder