Mollalar, tasarıyı
konumlarına ve güçlerine yönelik bir saldırı olarak algıladılar.[1] Farklı
toplum kesimleri arasında rejim karşıtı duyguların canlandırılması noktasında
bu tasarıyı kullananlar içinde Humeyni en fazla öne çıkan isimdi.
Rejim, tasarıya
karşı çıkan diğer tüm güçleri ve elitleri ya ezmiş ya da kontrol altına
almıştı. Elli dört günlük kampanyanın ardından Humeyni, mollalar ve öğrencileri,
rejimi tasarıyı çekmeye zorladılar. Böylelikle şahlık döneminde mollalar, politik
ve dinî bir konuda yaşanan çatışmada güçlerini ilk kez sınama imkânı buldular.
O uzlaşmak
bilmez politik tavrı ve zamanlama konusunda dâhice hamlelerde bulunma becerisi
ile Humeyni öne atıldı ve söz konusu hareketin lideri hâline geldi. Alt düzey âlimlerin
ve öğrencilerin politik coşkularıyla beslediği bu süreç, dindar cemaatin farklı
kesimlerini dikine kesen, eşi benzeri görülmemiş bir dayanışma ağının
oluşmasını sağladı. Önde gelen birçok molla, rejimin vaziyeti kurtaran çözümüne
“eyvallah” derken Humeyni, devletin tasarıyı geri çekmesini ısrarla talep etti.
Bir süre kararsız kalan devlet, bu talebe uygun adım atmak zorunda kaldı.
Bu dönemde
mollalar, şah karşıtı muhalefetin önemli bir unsuru olarak öne çıktılar. İlgili
süreçte Humeyni, giderek herkesin bildiği bir isim hâline geldi. Politik alanda
milliyetçi veya sosyalist, tüm laik kesimin marjinalleştiği dönemde dindarlar
güçlerini daha da artırdılar. Ancak gene de dinî kesim, henüz daha güçlü bir
meydan okumayı gerçekleştirebilecek düzeyde değildi.
1962’deki
kent şuraları seçimi yasa tasarısının geri çekilmesinin bir dizi sebebi vardı. İlki,
mollaların anayasanın 2. maddesi uyarınca dinî ahlakın muhafızları olarak belirlenen
görevleri dâhilinde önemli bir yere sahip olmalarıydı. İkinci sebep mollaların,
kişisel ve etnik bağlılıklarına göre ayrışma gereği duymaksızın, tasarıya karşı
mücadelede zaten varolan ağlarını harekete geçirmeyi bilmeleriydi. Neredeyse
tüm üst düzey mollalar harekete katıldı.
Üçüncü sebep,
mollaların toplumun farklı kesimlerindeki politik ve toplumsal şikâyetlerle kendi
çıkarlarını ilişkilendirme becerisini göstermeleriydi. Dördüncü sebep, diğer
muhalif grupların mollaların stratejisiyle rekabet edebilecek bir strateji
geliştirememiş olmalarıydı. Mollalar harekete neredeyse tek başına öncülük
ettiler. Beşinci sebepse şuydu: şahın politik karakter açısından zayıf oluşu ve
yaşadığı kararsızlık karşısında Humeyni, cesur bir kişiliğe ve amaç konusunda belirli
bir netliğe sahipti.
Mollaların elde
ettiği politik zaferle birlikte başka bir çatışma alanı daha oluştu. Bu noktada
gerekli bahaneyi, Şah’ın Beyaz Devrim’i gerçekleştirmek için gündeme getirdiği
Ocak 1963 tarihli referandum sundu. Sonuçta Humeyni, iki önde gelen âlim ve birçok
orta düzey molla, 5 Haziran ayaklanması sonrası hapse atıldı. Ayaklanma ve
tutuklamalar, mollaların rakip güçler arasında sahip oldukları öncü konumu daha
da sağlamlaştırdı ve Humeyni’yi dinî siyasetin merkezine taşıdı. Şahın
tutukladığı üst düzey dinî şahsiyet olarak Humeyni’nin hapse girmesi,
gösterilerin fitilini ateşledi. Bir dizi çatışmanın ardından rejim, Kasım 1964’te
Humeyni’yi sürgüne gönderdi.
Bu olaylar,
dinî yapı içerisinde ve dinin desteğini alan siyaset sahasında güçlü liderlerin
bulunmadığı koşullarda cereyan etti. Seyyid Hüseyin Burucerdi ve Seyyid
Ebulkasım Kaşani kısa süre önce ölmüştü. Bu, dinî ve politik söylemin yeniden
oluştuğu koşullarda tüm ülkeyi kucaklayan yeni bir dinî liderliğin oluşması
konusunda gerekli fırsatı sundu.
Zaman içerisinde
politik İslam radikalleşti ve devlete bağlı dinî yapıdan ayrıştı. Farklı düşünce
ve eylem biçimlerini etkileyen politik İslam, resmi dinî yapı içerisinde
radikal konum alan isimlerle bağlarını hiçbir vakit kopartmadı. Devletin politikalarına
daha cesur bir biçimde itiraz ettikçe politik konum da daha fazla radikalleşti.
Devlet, kademeli
olarak şahın şahsi aygıtı hâline geldi ve modern reformların ana kaynağı olarak
iş gördü. Bu koşullarda geçerliliği olan her türden seçenekten mahrum olan
radikal muhalefet de giderek muhafazakârlaştı.
Bu koşullarda
muhafazakârlıkla radikalizm, tepkiselcilikle muhaliflik arasındaki ince çizgi
de silindi. Humeyni, iki dinî muhalefet eğilimi arasında köprü kurmayı bildi. Bir
yandan dinî kitabî yaklaşımı esas alan dile başvurması sayesinde Humeyni, zamanla
dindar kitlelerde karşılık bulan o püritenliğiyle, dinî ahlakın muhafızı olarak
öne çıktı. Bir yandan da Humeyni’nin başvurduğu radikal politik söylem, ondaki
karizmatik rejim karşıtı söylemin mevcut Müslüman muhaliflere, radikal İslam’a
bağlı olanlara, ama aynı zamanda laik muhalefetin önemli bir kesimine cazip
gelmesini sağladı.
Bu sürecin ilk somut
sonucu ise Humeyni’nin politik yoldan taklit mercii konumuna hızla gelmesiydi.
Bu konuma sahip olduğu noktada ondaki kitabî olmayan, mehdici İslam anlayışı ve
cesur kişiliği, Humeyni’deki özgün İslam devleti teorisinin gelişimine katkı
sundu.
Behruz Muazzami
[Kaynak: State, Religion, and Revolution in Iran, 1796 to the Present,
Palgrave Macmillan, 2013, s. 118-120.]
Dipnot
[1] Önde gelen mollaların büyük bir kısmı ilkin Aralık 1959’da
sunulan toprak reformu planı karşısında dehşete kapılmıştı. Bu plan Mayıs 1960’ta
yumuşatıldı, Kasım 1961’de yürürlüğe konuldu.
0 Yorum:
Yorum Gönder