08 Şubat 2020

,

Mevzi


TKP’nin Grup Yorum saldırısı, 9 Şubat’ta yapılması planlanan Kudüs Mitingi’ne CHP’nin katılacağını söylemesi ile alakalı. TKP, CHP kıyısında durup, onun sağcı olduğuna ikna olanları toplamakla görevli. Parti bu balık avcılığını iş bellemiştir. Tek siyaseti budur. Yorum’a yönelik saldırı, söz konusu siyasetin parçası. Bu siyaset, daha öncesini bilmiyorum ama, 28 Şubat’tan beri yürürlüktedir.

Neticede TKP yönetiminin bağımsız bir siyaseti olamaz, tepesinde devrime ve sosyalizme inanan birilerinin bulunması mümkün değildir. O, bu devletin resmî TKF’sidir.

CHP’nin sağ olduğuna ikna olanları toplama meselesi de CHP içi ve CHP için yürütülen siyasetin bir parçasıdır. CHP’den dağılanları merkezde toplamak gibi bir işlevi vardır. Sonuçta Kemal Okuyan’ın elinde sihirli değnek olsa ve herkesi bir anda kendisi gibi ateist yapsa bu ülkede gene devrim olmaz, kitleler akın akın partiye akmaz. Bu zan, aydınlanmacılığın zihne kattığı bir zehirdir.

Kemalizm, bir ideoloji olarak Müslümana ve komüniste karşı inşa edilmiştir. Bu anlamda, TV yayınında “İran Ortadoğu’nun Kuzey Kore’sidir” diyen Ufuk Uras da bu alanın liberal tarafını temsil eder. Müslüman ve komünist düşmanı olduğu ölçüde Kemalizm için Kürd diye de bir sorun yoktur. Mesele, o karşıtlıktaki şiddeti görmektir.

Müslümanın ve komünistin liberal bağlar üzerinden Kemalizme örgütlenmesi, elbette mümkündür. Devlet, gerektiğinde bu liberal bağları güçlendirmeyi bilecektir.

Bu açıdan, Grup Yorum’un Müslümanların başörtüsü eylemine katılması, devletin kurduğu bağları parçaladığı, halk adına bağların kurulmasına imkân verdiği için tehlikelidir.

Yorum, bir mecaz ve imge olarak tekinsizliktir.

Aynı dönemde TAYAD, şehitleri için Mevlüt örgütlemiş, bu da ciddi bir tartışmaya yol açmıştır. Belki uydurma veya efsanedir ama bu politika, Amasya’da bir caminin deposunu örgütlemekle sonuçlanmıştır.

Ülkede Sünni kesimle ideolojik ve politik düzeyde ilişki kurmayı, orayı devrimci anlamda yarmayı düşünmeyenlerin devrim ve sosyalizm gibi bir derdi olamaz. Devletin ve sermayenin ilgili kesimi dönüştürme pratiğine teslim olmuş bir siyasetin devrimcileşmesi ise asla mümkün değildir.

Sonuçta TKP’nin Gezi ile tek ilişkisi, Murat Papuç kadardır. 28 Şubat’tan beri kurulan ilişki, kooptasyon, böylesi bir sonuç vermiştir. Ayrılan ve sonrasında TİP’i kuran ekipten birilerinin söylediğine göre, Gezi’nin ilk günü partinin merkez komitesinde Gezi eylemlerini Seferberlik Tetkik Kurulu’nun başlattığını söyleyenler vardır.

Doksanlarda bir seminerde ilgili partinin başkanı, “devrim için iki yöntem var, ayaklanma ve gerilla yöntemi. Biz, ayaklanma yöntemini tercih ediyoruz” demişti. Başkan, Marksizme aykırı bir tutumla, yöntemin kişilerin kaprislerine, tercihlerine bağlı olduğunu düşünmektedir. Ama ayaklanma yöntemini seven partinin Gezi ayaklanmasına hiç de hazır olmadığı görülmüştür. Herkes gibi o da araba farına tutulmuş tavşan gibi kalmıştır. Bu, onun bir parti olmadığının kanıtıdır.

CHP’den dökülenleri toplama derneği olarak TKP, CHP’nin bağlı olduğu devletten emir gelmeden devrim mevrim yapamaz! Yorum ile ilgili eleştiri, bu bağlamda ele alınabilir.

Halk ölçüsü dışında başka bir ölçüye bağlanmayı düşünen, bağlanan herkes, Yorum’a saldırmaya mecburdur. Gezi döneminde ESP’liler de Yorum ve örgütüne “IŞİD bunlar!” diye saldırmışlardır. Tartışma, genç kızları fuhşa zorlayan bir kadının saçlarının kesilmesi ile başlamış, Irak’ta bir hapishanede tutsakların özgürleştirilmesi eylemine destek sunulması ile daha da alevlenmiştir. Saç kesme eylemi, Peru’daki Aydınlık Yol örgütünün de başvurduğu bir yöntemdir. İdeolojik zemini ne olursa olsun, emperyalizme karşı çıkan dinamikleri veya ortaya konulan eylemleri verili durumda desteklemekse Lenin’den beri varolan bir siyasettir.

28 Şubat’ta devletin yanına hizalanmış, “yakında darbe olacak, hazırlık yapın” diye üst düzey komutanlardan gizli telefonlar alan, yargıtayın, anayasa mahkemesinin onayını ve desteğini gören örgütler, siyaseten “esir”dirler ve bu esaret, bugünü tayin etmektedir.

Halka karşı yurttaşçı olmak, bu esaretin bir tezahürüdür. “Yurttaş” ise Kemalizmin kurgusudur. Mesele, artık onun eline kızıl bayrak vermekten ibarettir. CHP siyaseti ve durduğu yer gereği Saadet, Gelecek, İyi gibi partilere yanaşmakta, TKP’liler de “yurttaş kurgusuna halel getirir bu” diyerek, bu dönemsel hamlenin yaralarını sarmak, o yaralara bandaj olmak istemektedir. CHP’nin stepnesi, koltuk değneği, sırt yastığı olmak, bir komünist partiye yakışmaz.

Yorum’un eylemlere katıldığı dönemde tarikatlar eylemlere destek sunmamışlardır. Mesele, o saldırıların solu, devrimcileri de kesecek olmasıdır. Aynı durum şarliebdocu olmada da vardır. O gün Paris’te yürüyen kitleler, “hepimiz polisiz!” diye bağırmış, azınlıklara, Müslümanlara yönelen saldırıya herkes ortak olmuş, o saldırının örgütlediği devlet, bugün sarı yeleklileri ezmiştir. O gün dergi dolayımıyla devletten yana olanların bugüne söyleyecek sözleri kalmamıştır. Burada şarliebdocu olanlar, 10 Ekim’de “polis neden arama yapmıyor, önlem almıyor?” demiştir. Olağanüstü hâl, bizzat solu örgütleyerek, solun örgütlemesiyle fiilileşmiştir. Sonuçta bugün sendikaların greve çıkmamasına kızmaya kimsenin hakkı yoktur.

Alemdaroğlu’nun saldırısında o gün ona yandaş olan solcular, bugün tüm siyaseti ele geçirmişlerdir. Yaşanan tıkanma, burayla alakalıdır. Kendisine tahsis edilen kümesin horozu olmayı sevenler, başka bir siyaset tanımamaktadırlar. Bizimse kümeste bir mevkiye değil, sömürülen-ezilen kitlelerin devrimci mevzilerine ihtiyacımız vardır.

Eren Balkır
8 Ocak 2020

0 Yorum: