10 Nisan 2025

, , ,

Gassân Kenefâni Söyleşisi II


Siz, orta sınıfa mensup bir ailenin ferdiydiniz, ama çocukken proletarya saflarına katıldınız.

Evet doğrudur, ailem orta sınıfla ilişkiliydi, zira babam, Suriye’ye göç etmeden önce orta sınıfa mensup bir kişiydi. Ailem, orta sınıfla arasındaki tüm bağları koparttı. Geçmişle gerçek arasındaki çelişkinin bedelini ödemek, biz çocuklara düştü. Dolayısıyla, sınıfımın üyeleriyle ilişkilerim dostane değil, kavgacı bir ilişkiydi.

Proletaryanın saflarına katıldığımın bilincinde ve idrakinde değildim. Aslında gerçek bir proleter sayılmazdım, proletaryanın sınırlarında yaşayan, üretim mekanizmasının parçası olmayan, “lümpen proletarya” dediğimiz kesimin bir üyesiydim. Ama sonra proletaryanın ideolojisini anlama imkânı buldum. Gene de o dönemde proletaryanın parçası olduğumu söyleyemem.

Ama siz, meselelere ve gerçekliğe ezilenlerin gözünden bakmaya başlamışsınız.

Evet, öyle de denilebilir. Gene de bilimsel ve analitik bir bakış açısına sahip değildim. Görüşlerimi daha çok duygu temelinde dile döküyordum.

Bu noktada FHKC’nin doğduğu 1967 yılına geri dönelim. Örgüt, o dönem ne tür görüşlere sahipti, yeni bir örgüt kurulmasının sebepleri nelerdi?

Aslında FHKC, yeni bir örgüt değildi. O, aslında benim de üyesi olduğum Arap Milliyetçi Hareketi’nin Filistin koluydu. İlk başta 1967 yılında hareketin üyelerince teşkil edildi. Halk Cephesi, Arap dünyasının politik sahnenin merkezine oturması sebebiyle kuruldu. Hareketin Filistin kolu epey büyüdü. Liderleri de üyelerinin zihin yapıları da değişti. Süreç içerisinde ben de Halk Cephesi üyesi oldum. Cepheye iştirak etmemin sebebi, onun bir parti olarak Filistin’de çalışma yürüten diğer politik örgütlere kıyasla gelişkin bir aşamada olmasıydı. Bu örgüt üzerinden geleceğe dair görüşlerimi somutlama imkânı bulabileceğimi düşündüm. Halk Cephesi’ne bu sebeple katıldım.

Örgütün Hedef isimli gazetesinin yayın yönetmeni olarak üstlendiğiniz rolü nasıl değerlendiriyorsunuz, örgütün kitleleri harekete geçirme yöntemi konusunda neler söylersiniz?

Neticede ben, bu örgütün üyesiydim. Esasında söz konusu örgüt, kendi iç sistemi ve politik stratejisi olan bir parti olarak kurulmuştu. Örgüt, aynı zamanda demokratik ilkeleri temel alan bir örgütsel ve liderlik stratejisine sahipti. Bu sebeple, liderlik bana bu özel görevi verdiğinde onu üstlenmek zorundaydım.

Ben, Halk Cephesi Merkezi Enformasyon Komitesi’nin üyesiyim. Hedef, Cephe’nin medya yapılanmasının bir parçası. Bizim anlayışımıza göre, medya salt propagandayla sınırlı bir şey değil. Eğitim gibi faaliyet alanlarını da kapsıyor. Hedef’in sorumlusu ben değilim. Bu görev, Merkezi Medya Komitesi’nde. Ben, gazetede bu komiteyi temsil ediyorum.

Pratikte ben, Hedef’in örgütsel yönüyle alakalıyım. Bir de Hedef’i okuyup değerlendiren, makale kaleme alan, editör kaleminden çıkan yazıları tartışan bir komitemiz var. Cephe, buna benzer on kadar kuruma ve departmana sahip. Bizim kurumumuz muhtemelen en küçüğü. Ayrıca Halk Cephesi içerisinde kamplardaki toplumsal ve politik faaliyetleri üstlenen gruplar var. Askeri mücadele alanında çalışan, başka kamplarda faal olan ekiplere de sahibiz. Hepimiz birbirimizi tamamlıyoruz. Örgütlenme sahasında, yani konferansların, eğitim programlarının, toplantıların, kitleyle temasların örgütlendiği alanda çalışanlar, gazetemizi Halk Cephesi’nin bakış açısını dile getirmek için kullanıyorlar. Bu yoldaşlar, aynı zamanda kitleler konusunda bizimle istişare ediyorlar. Halk Cephesi, bu ekipler ve gruplar arasındaki dinamik ilişkiler neticesinde kitlesel seferberlik kampanyası yürütme imkânı buluyor.

Gazeteden biraz bahsedebilir misiniz?

Gazetede çalışmak çok stresli bir iş. Önümüzdeki hafta yayınlanacak sayıyı bitiremediğimde epey stres yaşıyorum. Böyle bir gazetede çalışmak hem yorucu hem de ürkütücü bir şey. Gazetenin son cümlesine noktayı koyduğunuz an bir görüyorsunuz ki daha yirmi boş sayfa var. Ayrıca her bir satır, her bir başlık ve her bir resim Cephe üyelerince tartışılıyor. En ufak bir hata tespit ediliyor. Gazete, sonrasında eleştiri süzgecinden geçiriliyor. Bu tür bir gazetede çalışmak, sıradan bir gazetede çalışmak gibi değil. Sıradan bir gazetede sadece işinizi yaparsınız, bizim gazetemizde en ufak detaylar Cephe içerisinde gazeteyi okuyup eleştirmekle görevli ekiplerce irdeleniyor. Dolayısıyla, üyeleri Cephelilerden oluşan böylesine büyük bir mahkemenin huzurunda, bu türden kapsamlı bir işi yapmak çok zor. İnsan, o yüzden daha çok çalışma gereksinimi duyuyor.

Bir de tabii gelişmekte olan bir ülkede yaşadığımız gerçeği var. Direniş hareketinde, bizim gibi bir örgütte her departman, yetenek ve becerileri olan “insanlar”ı örgütlemeye çalışıyor ki bu insan topluluğu ne kadar ufak olursa olsun verilen işleri layıkıyla yerine getirebilsin. Bu insanların işi bitirmeyi ve kendisine verilen görevleri yerine getirmeyi asli hasletler olarak görmeleri gerekiyor.

Hedef’te çalışan insan sayısı çok az. Cephe’den çalışacak daha fazla insan istediğimizde şu cevabı alıyoruz: “Bize iki-üç çalışanınızı gönderin, onları taban çalışmalarına dâhil edelim, taban çalışması gazete çalışmasından daha önemli.” Biz de çalışanlarımızı almasınlar diye susuyoruz, bir talepte bulunmuyoruz. Hedef’i yayına hazırlayan sayısının üç olduğunu söylesem kimse inanmaz mesela. Bu durum üç yıldır devam ediyor. Bazen ekstra yardım için dördüncüyü buluyoruz, sonra bu kişi bizden ayrılıyor, birini daha buluyoruz, bu hikâye bu şekilde tekrarlanıp duruyor.

O zaman gece gündüz çalışıyorsunuz.

Evet. Hiçbir meslektaşımın günde 13-14 saatten fazla çalıştığını sanmıyorum ben. Ne tatilimiz var, ne eleştiriler konusunda merhamet gösterenimiz. Örgütümüzdeki insanlar, hükümet içerisinde çalışanlar, diğer gazetedekiler, bizi eleştirip duruyorlar.

Hedef sizce ilerici bir gazete midir, teorik-politik açıdan bakıldığında ilerici bir gazete olarak görülebilir mi?

Evet öyle. Ben, aynı zamanda bu özelliğinin soruna yol açtığını düşünüyorum. Gazeteyi övmek değil derdim, ama kimse, böylesine derinlikli politik ve teorik görüşleri bu kadar basit bir dille ifade edemez. Bu beceri çok az insanda var. Halk Cephesi, derinlikli fikirlerini herkesin okuduğunda hemen anlamasını sağlayacak basitlikte aktarabilen iki insana sahip. Bu insanlardan biri Corç Habeş. Diğeri de bir askeri liderimiz. Kendisi, muhteşem yazılar kaleme alıyor. Kişi, bu konuda gerekli pratiği yoksa fikirlerini yazı yoluyla kolay kolay aktaramıyor. Tabandan bu konuda eleştiriler alıyoruz. “Gazetede çıkan yazıları anlayamıyoruz” diyorlar. Bu sebeple, meseleleri daha basit ve kolay anlaşılır bir dille aktarmamız gerekiyor.

Gazetenin hazırlık süreci, tam da bu sebeple çok uzun sürüyor. Gazeteyi sürekli gözden geçiriyoruz, yazım sonrası belirli ifadeleri basitleştiriyoruz. Bence Cephe iç yayınlar çıkartırsa yükümüz epey hafifler, gazete faaliyetimiz devam eder. İç yayın, meseleleri rahat anlaşılır bir dille aktarır, görüşleri basit ifadelerle dile döker. Bizim gazete gibi bir merkezi yayının bu türden iç yayınları taklit etmesi zor, çünkü bizim işimizi ciddiyetle yürütmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de karmaşık politik görüşleri aktaran makalelerin sayısını sınırlamak, böylelikle bu tür makalelere daha az yer yermek, daha çok politik kampanyalara odaklanmak zorunda kalıyoruz.

Gazetenizde şiir gibi edebi çalışmalara yer veriyor musunuz?

Gazetemizde edebiyat çalışmalarına, film eleştirisine, tiyatroya, resme, sanatsal faaliyetlere ayrılmış iki sayfa var. Daha önce bahsini ettiğimiz gazeteciler epey popülerler, çünkü Cephe’nin birçok üyesi bu iki sayfada çıkan çalışmalar sayesinde sol çizgiyi idrak etme imkânı buluyor.

Hiç kısa hikâyelerinizi yayımladınız mı?

Hedef’te çalışmaya başladığımdan beri yazmaya hiç vakit bulamıyorum. Umm Saad ismini taşıyan yaşlı kadınla ilgili iki hikâyemi yayımlayabildim sadece. Edebiyat çalışmalarıma fazla vakit ayıramıyorum, bu da beni epey rahatsız ediyor.

Daha fazla çalışma kaleme almak istiyorsunuz sanırım?

Genelde ofisten çıkıp eve gittiğimde daktilonun başına geçip bir şeyler yazacak takati kendimde bulamıyorum. Ben de oturup kitap okuyorum. Günde en az iki saat kitap okumam lazım, kitapsız yapamam. Ama kitap okuyunca ya gidip yatıyorum ya da oturup aptalca bir filmi izliyorum, onca işin ardından hiçbir şey yazamıyorum.

Son dönemde Cephe içerisinde yaşanan gelişmeler, örgütün askeri faaliyetlerle meşgul olan bir kolektiften çok tartışmalara boğulmuş bir kolektife dönüştüğü gerçeğini mi ortaya koyuyor?

Hayır, ben bu görüşünüze katılmıyorum. Cephe içerisinde biz, “Her politikacı savaşçı, her savaşçı politikacıdır” mottosunu savunan bir stratejik hattı her daim, ısrarla savunduk. Bugün sizin tanık olduğunuz olgu, sadece bizimle sınırlı bir şey değil. Bu durumun oluşmasının sebebi, Filistin direniş hareketinin bugün mevcut dönem içerisinde bizi yok etmeye çalışan nesnel koşullara bağlı olarak çöküş sürecine girmiş olmasıdır. Biz, Eylül 1970’ten beri çöküş sürecindeyiz. Bu hâl, bizim askeri faaliyetlerimizi yoğunlaştırmamıza, sayısal olarak artırmamıza mani oluyor. Ama bu da demek değil ki askeri eylemlerimizi durduracağız. Bu tespitim, genel anlamda direniş hareketi için de geçerli.

Biz Halk Cephesi olarak, askeri operasyonlarımızı son iki yıl içerisinde Gazze’de, Batı Şeria’da ve İsrail’de yoğunlaştırdık. Ama İsrail, bu operasyonları gizlemeye çalışıyor. Oysa onca iddiaya rağmen faaliyetlerimiz sürüyor. Güney Lübnan’da da üslerimiz var, Ürdün’deki gericilere karşı gizli bir halk savaşı yürütme konusunda gerekli hazırlıkları yapıyoruz. Bunlara rağmen, içinde yaşadığımız çöküş süreci ve genel baskı koşulları, Arap hükümetlerinin eseri. Bu hükümetlerin yapıp ettikleri tüm kamuoyunu etkiliyor. Halk, bir şekilde bizim askeri faaliyetleri durdurduğumuzu sanıyor. Oysa bu çıkarım tümüyle yanlış.

Sizin görüşünüze göre bu çöküş süreci, belirli bir politik hatta işaret etmeksizin, ayrımsız tüm Filistinlileri nasıl etkiliyor?

Politik hareketler insanlar gibidir. Bir kişi sağlıklıysa, ünlüyse ve zenginse etrafında dostları olur, herkes onu destekler. Ama yaşlanıp hastalanır, parasını da yitirirse dostları uzaklaşır.

Biz de bir direniş hareketi olarak böylesi bir aşamadan, tabiri caizse cansızlık aşamasından geçiyoruz. Filistinli bireyler, son birkaç yıldır hayallerinin suya düştüğünü düşünüyorlar. Bu, insana acı veren bir his, ben de bilirim. Kanaatimce birçok yoldaşım da benim şu görüşümü paylaşıyor: bu aşama geçici.

Filistinliler, birkaç yıl içerisinde yenmemizin mümkün olmadığı, büyük bir düşmanla savaştığımızı, savaşın uzun soluklu olduğunu, birkaç kez yenilgiyi tadacağımız gerçeğini bir şekilde anlıyorlar. Bu açıdan, Filistinlilerin Filistin devrimine bağlılıkları bugünkü gibi kırılgan ve duygu temelli olmamalı. Süreç içerisinde bu durum illaki değişecektir.

İlk zaferimizi elde ettiğimiz vakit kitleleri harekete geçireceğimize inanıyorum. Bu zaferin elde edileceğine dair güvenim sonsuz. Bu düştüğümüz, cansızlaştığımız dönem bizi korkutmuyor. Arap liderlerinin ve Arap medya sözcülerinin kitlelere vaatlerde bulunduğu, kolaylıkla elde edilebilen zaferleri göklere çıkarttıkları koşullarda bu gayet normal. Bugün birçok Arap, bu vaatlerin kitleleri yanılttığını, yanlışa sevk ettiğini gördü. Dolayısıyla, ben bu Filistinlilerdeki cansızlık hâlinin sürecin doğal bir bileşeni olduğuna ve kendisini tekrar tekrar dışa vurduğuna inanıyorum. İçinde yaşadığımız bu aşamayı gelecekte aşacağımızı, kitlelerin devrime olan bağlılıklarının öncesine göre daha da güçleneceğini biliyorum.

Cephe liderleri ve siz, 1967’de, 1968’de ve 1969’da fazla iyimser olduğunuzu düşünüyor musunuz? Bu çatışmayı kolay bir mücadeleyi gerekli kılan bir çatışma olarak mı gördünüz?

Hayır, öyle görmedik. Esasında Halk Cephesi, ortadaki sorunun hiç de kolay olmadığını söyleyen yazılı belgeleriyle kitleleri uzun zamandır uyarıyor. Cephe, aynı zamanda birkaç kez yenilgiyle yüzleşileceği, kitlelerin kan deryalarıyla, birçok acıyla ve kıyımla sınanacağı konusunda uyarıda bulunuyor. Birçok kez dile getirdiğimiz üzre, Filistin devriminin liderleri bu zamana dek kitlelere hep kolay zaferler vaat ettiler.

İyimserlik meselesine gelince, biz fazlasıyla iyimseriz. Bilimsel açıdan bakıldığında, ayrıca zarfa değil de mazrufa baktığımızda, bu açıdan, tarihsel hareketliliğin ölçüsü olarak direniş hareketi denilen gerçek üzerinden değerlendirildiğinde, bugünkü mevcut durumumuz, içinde olduğumuz bu zor mücadele en alt seviyede olsa bile, 1967, 1968 ve 1969’daki durumumuzdan daha iyi.

Kaynak

0 Yorum: