Burjuva ideolojisi gibi liberalizmin de çıkış noktası,
başka bireylere karşı konumlanmış, yalnız bireydir. Marx, bu anlayışı Grundrisse’nin
giriş bölümünde eleştirir.
“Bir toplumda üretimde bulunan bireylerin, dolayısıyla
bireylerin gerçekleştirdiği, toplumun belirlenimi altında olan üretimin çıkış
noktasını teşkil ettiğini” söyleyen Marx, muarrızı Adam Smith ve Ricardo gibi
isimlerin üzerine bastığı zemini ele alır. Bu isimler, çıkış noktası olarak
“yalnız birey”i, onun somuttaki karşılıkları olan “avcı ve balıkçı”yı
almaktadırlar. Marx’a göre bu yaklaşım, “on sekizinci yüzyılın yaratıcı yönü
olmayan fantezilerinden birisi”dir.
Marx’ın tespitiyle, “Medeniyet tarihçilerinin
zihinlerindeki hülyalarla çelişen hayaller satan Robinsoncular, neticede yanlış
idrak edilmiş olan doğal hayatı yeniden ıslah etme ve onu aşırı ölçüde
arındırma çabası dâhilinde verilmiş bir cevabı ifade etmektedir.”
Marx, bu ıslah ve arındırma çabasındaki öznelliği, o
öznelliğin doğallaştırılmasını, temelde burjuva öznelliğini eleştirir. Bu öznelliğin
doğal olduğuna dair fikrin Robinsoncuların yanılsamasından ibaret olduğunu
söyler. Onun eleştirdiği, burjuvazi ve ona yüklenen kutsiyettir. Marx, tarihi
burjuvaziden başlatmamanın bilincidir.
“Burada
aslında on altıncı yüzyılda gelişmeye başlayan, on sekizinci yüzyılda
olgunlaşma yönünde büyük adımlar atmayı bilmiş olan ‘burjuva toplumu’nun
beklentisi söz konusudur. Bu serbest rekabet toplumunda birey, kendisini
tarihin ilk dönemlerinde özel ve sınırlı bir insan kümesinin eklentisi kılan
doğal bağlardan kurtulmuş gibi görünür. Smith ve Ricardo’nun hâlen daha
omuzlarına bastığı on sekizinci yüzyıldaki elçiler, on sekizinci yüzyıldaki bu
bireyi bir yandan feodal toplum biçimlerinin dağılmasının bir yandan da on
altıncı yüzyıldan beri evrilen yeni üretici güçlerin bir ürünü olarak tahayyül
ettiler ve onu varlığı geçmişe ait olan bir ülkü olarak değerlendirdiler. Bu
kişiler, söz konusu bireyi tarihsel bir sonuç değil, tarihin çıkış noktası
olarak gördüler. Onlara göre bu birey, tarih denilen süreçte gelişen bir şey
değildi, bizatihi doğa eliyle var edilmişti. Zira bu birey, bu kişilerin insan
doğası anlayışı uyarınca, doğal bireydi.”[1]
Burjuva, kendisini doğal ve mutlak çıkış noktası
olarak belirledi. Doğanın ürünüydü, mutlak ve kutsaldı, dolayısıyla, tarih
ondan neşet etmiş, ondan başlamıştı. Her türlü burjuva düşüncenin işi,
burjuvazinin bir sonuç ve biçim olarak ele alınma ihtimalini ortadan
kaldırmaktı. Burjuvazi bu düşüncelerle kendi varlığını neden ve öz olarak
takdim etmeyi bildi. Demek ki genel manada feodal ilişkilerin tasfiye edildiği
bir gerçeklikte burjuvaziyi öz ve neden olarak belirleyen sol sosyalist
yaklaşımlar, liberalizme kapaklanmak zorundaydı. O feodalite hiçbir zaman
tasfiye edilmemiş olmalıydı ki burjuva ölçütü ve burjuva fikriyatı her daim hükmünü
yürütsün. Dolayısıyla, her fırsatta, o neden ve öz olarak burjuvazinin
dışındaki her şey “feodal gericilik” torbasına atılmalıydı. Yalnız birey
korunmalı, onun başlattığına tarih, başlatmadığına tarih dışı denilmeliydi.
Türkiye’de liberalizm, Kürd’ün ve İslam’ın
yerleşimci-sömürgeci bir fikir ve eylem dâhilinde tasfiye edilmesi için var. Bu
anlamda, burjuva-merkezci sosyalist hareket, ne yaparsa yapsın,
liberalizm bataklığında debelenmek zorunda. Ölçüsü burjuvazi, ölçeği devlet
olan sosyalistlerin Kürt ve İslam düşmanlığı, onlardaki liberalizmin somut
tezahürü.
“Burjuva ideolojisi gibi liberalizmin de çıkış
noktası, başka bireylere karşı konumlanmış, yalnız bireydir.”[2] Bu yalnız
birey, avcı-balıkçı formu kazanabilir. Amerika’da ilk yerleşimcilerin modeli ve
ölçütü, yalnız kovboy veya yalnız misyonerdir. Kızılderililerin ekmeyi bile
bilmedikleri toprak, onun hakkıdır. Yağma ve talan, medenileştirme misyonu
anlayışı üzerinden meşrulaştırılır. Islah ve arındırma çabası, burjuvaziyi
tanımlar. Kızılderililerin başı o medenileşme ve ilerleme için kesilmelidir.
Benzer bir fikir, Tocqueville’in Fransız sömürgesi
Cezayir ile ilgili yaklaşımında da vardır. Liberalizm, işgalcidir,
sömürgecidir. “Amerika’da özgürlük ve demokrasi olduğundan söz eden”
Tocqueville,
“şu lafı etmekten zerre tereddüt etmez: ‘İster köy
ister kasaba ister şehir, insanların toplaştığı, bir araya geldiği her yer yok
edilmeli. Kanaatimce asıl önemli olan, Cezayir’deki direnişi lideri)
Abdulkadir’in kontrolündeki bölgede tek bir kasabanın hayatta kalmasına veya
ayağa kalkmasına izin verilmemeli.”[3]
Sosyalistler, işgalciliğin ve sömürgeciliğin güç ve
ivme kazandığı momentte liberalleşmeye mecburdurlar. Köy ve kasabaların ıslahı
ve arındırılması için ölçüt, bireydir, yalnız bireydir, burjuvazidir.
Sosyalistler de işgalciliğe ve sömürgeciliğe karşı örgütlenmiyorlarsa demek ki
o birey ve burjuvazi ölçütüne göre örgütleniyor, varoluyorlardır. Bu örgütlenme
ölçüsünde liberalleşeceklerdir.
Türkiye’de yalnız kovboyun ve yalnız bireyin
karşılığı, yalnız kurt imgesidir. Anadolu, yabanın, barbarın, gericinin
işgali altındadır. Balkanlılar, Avrupa’nın ve burjuvanın kültürünü özümsemiş
olanlar, cumhuriyetçi bir savaş dâhilinde, bu yabanı, barbarı ve gerici güruhu
temizlemiş, ona diz çöktürmüşlerdir. Antalya-İzmir hattında fiiliyatta
emperyalizmle, yabancı tüccarlarla somut ticari ve kültürel ilişki içinde olanların
yalnız kurtluğu esas ölçüttür. Tüm Türkiye o ölçüt önünde diz çökmelidir.
Amerika’daki yerleşimci-sömürgecilik, İsrail’e de
Türkiye’ye de ruh üflemiştir. Yabanı, barbarı kovma anlayışı, arındırma ve
ıslah projesi, İsrail gibi Türkiye’de de güçlüdür. Bu anlayışın somut bir
karşılığı da Güney Afrika’dır. Bugün ırk ayrımcısı Güney Afrikalı beyazlar,
İsrail vatandaşlığı için başvuru yapmaktadırlar. Türkiye’nin beyazı da İsrail’e
desteğini aynı “vatan”daşlık düzleminde sunmaktadır.
Yalnız birey, burjuvaziyi ifade eder. Yalnız kurt,
yalnız kovboy ya da yalnız Siyonist, bir vaha oluşturur kendisine. Artık tek
varlık nedeni, onu korumaktır. Siyasetinin tek ölçütü, o vahadır.
Yalnız kurdun vahası, Kürd’e ve İslam’a karşıdır.
Kürd’ün içinden birileri, İslam’a vurarak o vahada yer yurt sahibi
olabileceğini düşünmüştür. İrfan Aktan, o sebeple, bir Avrupai toplantıda
efendilerine, “Bize İslam düşmanlığı yaptırarak bizim yolumuzu açıyorsunuz, ama
bu, bir sonuç vermiyor” diye ağlama gereği duymaktadır. Kürt, İslam düşmanı
oldukça Avrupa’da kendisine koltuklar verildiğini görmüştür. Petrol kuyularına
bekçi olmak, yalnız kurda alan açmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
“Bu Balkanlılar geldi, Anadolu’yu yabandan, yobazdan
kurtardı” anlayışı, hem Celâl Şengör’de hem de TKP’li Orhan Gökdemir’de
vardır.[4] TKP’nin Filistin düşmanı pankartında yazan “hilafetçiler, cumhuriyet
düşmanları” ibareleri, bu yabanı ve alttaki liberalizmi anlatır. Filistin kadar
Müslüman da Kürt de yabandır. TKP, ülkeyi kurduğu, tarihi başlattığı iddiasında
olan yalnız burjuvaziye örgütlenmiş, onun kulu olmuştur. Başka bir toplum ve
tarih tahayyülü yoktur.
Dersim, yalnız kurdun ilk huruçlarından, ilk
seferlerindendir. Bugün birçok CHP’li, orada o dönemde feodal ağaların ve
yobaz-şeriatçı aşiret liderlerinin olduğuna inandırılmıştır. Bu anlamda, Dersim
operasyonu, Maçoğlu’nun Kadıköy adayı yapılması ile tamama erdirilecektir.
Dersim’deki devrimci potansiyel, Kadıköy’ün yalnız kurtlarına peşkeş çekilmelidir.
Kadıköy, yalnız kurdun, burjuva-merkezciliğin odağıdır.
TKP, kendisine yağma sonucu verilen Ermeni mülküne
inşa ettiği Nâzım Kültür’den ülkeye ve dünyaya bakmaya alışmıştır. Orada sadece
“yaban, barbar, gerici sürüler” görebilmekte, elindeki süzgeç ile dişine uygun
yalnız bireyleri toplayabilmektedir. Sınıflar mücadelesine ve sınıfın
iktidarına körleşmiştir. Şehrin ağalara-paşalara göre yeniden inşa edildiği
momentte, oraya sadece kâhyaların ve bekçilerin giriş izni olacaktır. O Kültür
Merkezi’nde bunu gören partililer, şehirdeki yabanı, yoksulu kovmak için iki
katlı otobüste partileyen, seksi direk dansları yapan, uyuşturucu kullanan
yalnız kurtların ideolojisine ve pratiğine teslim olmuşlardır. Yoksulların
kovulduğu şehir, kendisine uygun solculuğu feminizm, lubunizm, veganizm
üzerinden imal etmektedir. Bu üç ideoloji, kâhyaların ve bekçilerin şehirde
kalmak için efendilerine yalvarma yöntemidir.
TKP ve benzerleri, burjuvazinin sonuç ve biçim olduğuna
dair Marksist teoriyi tasfiye etmekle yükümlüdür. Burjuvazi denilen ölçütü
korumayı görev bellemiştir. “Cumhuriyet” derken kastettiği, burjuvazinin
kudretidir. HDP tarafının “demokrasi” derken kastettiği de yalnız birey ve
burjuvazidir. Burjuvazi, kalelerine bekçiler, malikânelerine kâhyalar imal
etmektedir.
Gazeteci Şaban Sevinç’in “Üç Selânikli” vurgusu da
burjuva ölçütüyle ve bu ölçüt uyarınca Kürd ve Müslüman düşmanlığıyla alakalıdır.
Cem Toker, bir liberal olarak “Burası Müslüman bir Balkan ülkesi” demektedir.
Buradaki “Müslüman”, Hristiyan’a karşı söylenmiştir ve aslında “Burası Yahudi
yurdudur” denilmektedir. Cem Toker’in Balkan ya da değil, her şekilde
Müslüman’a ve Arap’a düşman olduğu açıktır. TKP de Cem Toker de Meral Akşener
de Ümit Özdağ da birey ülküsüne ve burjuva-merkezciliğe bağlıdır,
kuldur.
Sıtarbaks bekçisi Özdağ, son birkaç aydır bir
“Siyonist ajan” olarak faaliyet yürütmüştür. Buna mecburdur. Kendi ülkesiyle
İsrail arasında kopmaz bağ olduğu düşüncesindedir. İsrail’e yönelik her türden
zararın kendi ülkesine zarar vereceği kanaatindedir. Arap düşmanlığını
örgütlemek istemesi, onun faşizmine mündemiç olan liberalizmle alakalıdır. O,
Arap’ı ucuz işçi olarak sömüren güçlere hizmet etmeye mecburdur. Yalnız kurt,
yalnız kovboyun emrindedir.[5] Son seçimlerde Kılıçdaroğlu başkan olsaydı,
bugün o Koç Üniversitesi’ndeki Alevi Kürt’ün içişleri bakanı Özdağ olacak
olması üzerinde durulmalıdır. O Alevi Kürt, yalnız kurdun peşine takılmış
olmanın ceremesini çekmektedir.
Yerleşimci-sömürgecilik, yalnız kurdun yabanı ve
barbarı kovma mücadelesi dâhilinde, CHP’yi faşizmin yanına yuvarlamıştır. AKP,
bahaneden ibarettir. AKP, o yalnız kurtların, Balkanlıların, ıslahçıların ve
arıtmacıların akıncı birliğidir. Amerika’nın Tom Amca’sıdır. Ev kölesidir.
Efendileri için yol açmakta, alan temizlemektedir. Bu ülkede hükümet, 1981’de
“hem Ortadoğulu ama hem de Avrupalı olabilmeliyiz” diyen Rahmi Koç’un emrini
yerine getirmeye mecburdur.[6] Konuşan, onların ölçüsü, onların vahasıdır.
Eren Balkır
8 Ocak 2024
Dipnotlar:
[1] Karl Marx-Frederick Engels, Collected Works, Cilt 28, Çev. Ernst
Wangermann, s. 17-18.
[2] Joshua Moufawad-Paul, “Marksizmin
Liberalleştirilmesiyle Mücadele”, 28 Nisan 2020, İştiraki.
[3] Domenico Losurdo, “Özgürlük ve Kölelik Arasında:
Liberalizmin Kördüğüm Olmuş Çelişkisi”, Haziran 2012, İştiraki.
[4] “Bizim cumhuriyetimiz bir Rumeli ürünüdür.” [Orhan
Gökdemir, “Fırtınadan Önce”, 22 Nisan 2017, Sol.]
[5] Yalnız kurtla TKP arasındaki ilişki, 2022
haziranında Özdağ’ın “bana parti içerisinden bilgi verenler var” sözünde
karşılık buluyor. Kemal Okuyan meseleyi “eğitim veririz, olur biter”
kolaycılığıyla geçiştirdi, ama o parti içindeki Ümit Özdağcılara dair bir şey
yapılmadı. İdeolojik kesişim Marx’ın yalnız birey ile ilgili tespitinde
aranmalı. Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz.: Eren Balkır”, “Yalı
Kavağı”, 13 Haziran 2022, İştiraki.
[6] “1980’lerde Türk Ekonomisi Belgeseli”, 21 Eylül 2018, Birinci Bölüm ve 28 Eylül 2018, İkinci Bölüm. Konuyla ilgili kısa bir değerlendirme için bkz.: Eren Balkır, “Koç Taşağı”, 7 Ekim 2018, İştiraki.
0 Yorum:
Yorum Gönder