29 Ocak 2024

,

Tekeliyet Karşısında Tekillikler


1.

İnsanlıktan çıkmış bir düzende yaşıyoruz. Her şey hızın ve tüketimin saltanatıyla bir bir çürüyor. Bizi kurtaracak tek yolun sınıfsız sömürüsüz bir düzen olduğunu biliyoruz. Geçmişin deneyimlerini, kitleselliğini ve mücadele dinamizmine hasret duyuyoruz.

2.

Sınıfsız sömürüsüz düzenin kitleselleşerek mücadele etmekten geçtiğini biliyoruz. “Geçmişte de böyle oldu” diyoruz fakat geçerken değişime uğrayan ne çok şey olduğunu, değişenlerin şimdiyi ve yarını belirlediğini gözden kaçırıyoruz.

3.

Tüm değerlerine kadar sömürülen insanın neden mücadele etmediği sorusuna çözüm aranıyor. Geçmişte mücadele ediyorlardı. O zaman, kitlelerin ideolojisini biçimlendiren propaganda odağı ve yapı birkaç kutup arasında gidip geliyordu. Tıpkı tek kanaldan çok kanal TV devrine geçiş gibi. Bunun yanında internet ve sosyal medya da eklenince çok özlenen eskinin propaganda aracı olan radyo bile hükmünü yitirmiş durumda.

4.

Günümüz insanı çok sesli -özünde tek ses- koronun/sömürünün ideolojik aygıtlarının kuşatılmışlığı altında gitgide yalnızlaşıyor. Buna rağmen halen en yüce değer olan emek, fabrikalarda, iş yerlerinde, atölyelerde, tarlalarda ve meydanlarda kendini gösteriyor. Her emek mücadelesi de kazanımla sonuçlanıyor. Asıl büyük kazanım olan farklı iş kollarının ve emekçilerin kazanımla sonuçlanacak mücadelelerinin birleşememesi. Bu olmadığı sürece de insanca yaşanılacak düzenin gelmesi gecikecek ki reformizm de geciktirme hareketidir. Birleşemeyen her mücadele kendiliğinden reformizme sürükleniyor.

5.

Mücadeleyi birleştirecek olan volan kayışı sendikalardır, fakat mevcut solların yansıması olan sendikalar, bu tarihsel görevden uzakta bir anlayışla yönetiliyor. “En geri sendikada bile kalınmalı, hatta mücadele edilmeli” önermesi doğrudur fakat bunu yapacak olan tekil üye midir? Tekil üyenin fedakâr mücadelesi kendisi istemese de anarşizme evriliyor. Sadece yaşama karşı duruş güçlendiriliyor, hatta ses de oluşturuluyor çığlık da, hatta insanlar da etkileniyor ama mücadeleye katmak tek üyenin çabasıyla olmuyor. “Sen haklısın, sana yüzde yüz katılıyorum, bu gidişattan biz de çok rahatsızız!” serzenişini duymamak mümkün değil, fakat onaylanmak ve duruşunuza saygı gösterilmesi sonucu değiştirmiyor. Etkilenen insanlar da birleşemeyeceğini biliyor. Haklı olmanın yetmediği koşullar bir kez daha yeniden üretiliyor. Bir sonuç daha ortaya çıkıyor, o da reformistlerin yönetimde olduğu ve buna karşı birlikte hareket edilmediği sürece sonucun değişmeyeceği.

6.

Birleştirilmediği sürece her yerde kazanımla sonuçlanan emek mücadeleleri düzeni değiştiremeyip reformizme kapı aralayacak. Hangi yapı, sınıf hareketi, yayın, sendika birleştirecek? Peşin hükümde bulunmayı göze alarak belirtmek gerekirse öyle bir dinamizm mevcut değil. Olsaydı, bunu tartışmıyor olurduk. Amaç, umutsuzluk yaymak değil, gerçeği kabul etmek. Yaşama geçirilmeyen haklılık, düşünce, yazı, değer, amaç, yöntem, hedef sadece dar alanda kalmak, duruş göstermek, onurlu yaşamaktır, fakat düzeni değiştirmeyecektir.

7.

Sınıf partisi, hareketi, sendikası ve bir bütün olarak sanatı, değerleri, kollektivizmi olan bir emek hareketi olmadığı sürece mevcut sollar, sınıf dinamiklerinin ve mücadelelerinin yönünü tayin etme konusunda atıl kalacak. Geriye, kendiliğindencilikle mevcut sendikalar ve sol çevrelerden “medet” ummak ya da işçi ve emekçilerin yayılan mücadeleleri sonucunda onların “da” değişeceğini bekleme arasında seçim yapmak kalıyor. Nesnel anlamda sömürünün en geri biçimlerinden iş cinayetleri, maden göçükleri, işsizlik intiharları, toplu işten atılmalar, depremler, enflasyon, barınma sorunu yaşandı/yaşanıyor fakat değişen bir durum varsa o da kendiliğindenciliğin gitgide güçlenerek farklı emek dinamizmlerinin mücadele seyrindeki olumlu değişim. Kendiliğindencilik de ekonomik kazanımı elde etse de ideolojik ve siyasi kazanımı getirmemektedir.

8.

Solun neden bu hale geldiği siyasi, felsefi, sosyolojik olarak tartışıldı/tartışılıyor ve ideolojik olarak kimyası bozulmuş bir meyveden eski haline dönmesi beklenemez. Küçük burjuvalar ülkesinde yaşıyoruz. Onun ideolojik hattı her alana sirayet ediyor ve halen aşılamamış feodalizm, siyasi hareketlerin yapısını ve hareket biçimini belirliyor. Sınıfa yön vermesi ve siyasi amaç göstermesi gereken sol ve sendikalar, emperyalizmle ilişkisi açık olan ve bunu inkâr etmeyen kimlikçi radikal demokrasi hareketiyle ittifaklar kuruyor. Böyle bir solun emek mücadelesini güçlendirmesi beklenemez. O yüzden, bizdeki en büyük boşluk bir sınıf partisi ve volan kayışı eksikliği. Mevcut çevrelerin ve sendikaların tarihine bakıp onları geçmişteki değerler ve bedeller üzerinden değerlendirip umut kırıntısı beklemek ya da üyelerinin de değişime açık ve gidişattan memnun olmadıklarına umut bağlamak gerçeği görmemekte ısrarla eştir.

9.

Ya gerçeği kabul ederek kendiliğindenciliğe razı olup onurlu duruşumuzu ve komünsüz tekil mücadelemizi güçlendireceğiz ya da mevcut sollara rağmen sınıf hareketimizi inşa edeceğiz. Bir mağarada uyuyup 300 yıl sonra uyanan kişilerin halen 300 yıl önceki parayı cebinden çıkarıp ekmek almaya çalışması gibi geçmişin devamcısı olduğunu iddia edenlerden özüne döneceğini ya da sınıfın onları bu öze dönüşe mecbur bırakacağını düşünmek sınıfsız bir düzenin kuruluşunu ertelemektir.

10.

Küçük burjuva ideolojisi, reformistleşen sol, sendikalar, yayınlar, radikal demokrasi hareketleri yeterince eleştirildi hem de tüm çelişkileriyle ve zaaflarıyla. Sonuç değişmedi, değişmiyor. En çok eleştirilenler bir tarihin içinden çıkıp gelenlerdi ama öze dönmediler.

11.

Haklı olmak meşruiyetin ilk şartı ve onur meselesi fakat tarih, haklılığını tekil savunanların ya da iradeciliği geçer yol sananların yanında akmıyor. Bu kadar haklı ve doğru noktadaysak demek ki bizim dışımızda olmayıp halen bizim eksik bıraktığımız bir şeylerin olduğunu kabul etmemiz gerekiyor çünkü doğa da mücadele de boşluk tanımıyor. Bütün tekillerin -grup halinde hareket etse de tekillerin- daha fazlasını yapamadığı konusunda “gerekçeleri” varken, o bilinçte olmayan halkın da sınıfın da aynı “gerekçeleri” var, bunu da kabul etmek gerekiyor. Yoksa bu insanlık dışı düzenden kimse memnun değil. Aranılan, sadece güven ve birlikte hareket etmek. Öyle olunca da “yel değirmenlerine tek başına da olsa saldırmıyor” dediklerimize de sitem etme hakkımız kalmıyor. Bu da küçük burjuva ideolojisinin başka bir yansıması. Emeklemeden koşmasını istemek.

S. Adalı
27 Ocak 2024

0 Yorum: