25 Ocak 2024

,

Vatanseverlik Üzerine


Değerli dostum,

Hareketimizin politik yanından bahsederken, benim öncelikle sende de gördüğüm o üzücü buhran hâline değinmem lazım. Senden, bizim başlattığımız çalışmaya, komünist partisi çalışmasına dair edindiğin kısmi bilginin bile her şeyden önce her dürüst devrimcinin hayatına son vermesine gerek olmadığını düşünmene neden olduğunu işitmek, gerçekten cesaret verici.

Ama ben, “vatansever” yerine “devrimci” ifadesini tercih ediyorum. Her ne kadar içinde olduğumuz tarihsel çağda vatanseverler devrimci bir anlam ve öneme sahiplerse de bu tespit, her zaman ve koşulda geçerli değildir. Örnek vermek gerekirsek: Mussolini, Poincaré, Amerika’da Ku Klux Klan çetesi, Mançuryalı eşkıya Çang Tsu Lin, Afganistan kralı Emir Emanullah, Mustafa Kemal Paşa, Srinivasa Sastri, Sör Surendra Nath Benerci, Gandi, Barin Ghose de vatansever, tıpkı senin gibi. Ama bu insanları birbirinden ayıran kalın çizgiye bakmak lazım. Her biri de farklı idealleri temsil ediyorlar!

Dolayısıyla, “vatanseverlik” insanı yanıltan bir terim, çoğunlukla da kötü bir anlama sahip. Sadece vatanseverliği temel alan bir hareket, bugünlerde çok ileri gidemez. Saf Hint vatanseverliği gericilikle yüklüdür. O Gandilerden, Arabindalardan başka bir şey üretmez ki senin bu isimlere dair herhangi bir yanlış fikre sahip olmadığını biliyorum.

Galiba sen bu yanlış görüşlerden, yanılsamalardan neden kurtulduğunun farkında değilsin. Bu bahsini ettiğim aşırı vatanseverler gibi sen de iyi bir vatanseversin. Tıpkı onlar gibi sen de o vatanseverliğin konusunda oldukça samimisin. Demek ki onların vatanseverlik anlayışında insanları aksi yöne savuracak, çoğunlukla çelişkilerle malul hedeflere sürükleyecek yanlış bir şeyler var.

Aynı vatanseverlik ruhuyla harekete geçmiş olan bir insan, kutsal Hindu metni Bagavat Gita’yı okuyor, biri Sri Ramkrişna öğretisini vaaz etsinler diye Amerika’ya misyonerler gönderiyor, biri tüm millete boyun eğmeyi emrediyor, biri Montagu reformlarıyla ilgili çalışmalara katılıyor, bir başkası bombalar atıyor, hatta bazıları günde üç şişe viski içiyor. Bunların hepsini aynı düzeyde vatansever kabul edemeyeceğimiz açık. Hepsi de anavatanlarını seviyor, ona hizmet ediyor, onu yüceltiyor, idealleştiriyor. Neredeyse her bir Hintli, “dünyaya manevi bir değer kazandırma” denilen o kutsal misyona iman ediyor.

Ama tüm bunlara rağmen bu vatanseverler ve onların vaaz ettikleri felsefe, seni artık tatmin etmiyor, oysa bir vakitler onların öğretilerini kusursuz görüyor ve kabul ediyordun. Bu da bize sendeki vatanseverlikle artık inancını yitirdiğin liderlerdeki vatanseverlik arasında temel bir farklılık olduğunu ortaya koyuyor. Bir sonraki mektupta bu farklılığın felsefi yönünü detaylarıyla ele alacağım.

Öncelikle ortada ümidini yitirmene neden olacak hiçbir şey yok. Her büyük devrimci hareket bir dönem buhrana girer. Bunlar, genelde dönüm noktalarıdır. Artık o el üstünde tuttuğumuz, yanlış ve gerici olduğu görülmüş olan birçok fikri unutmanın vakti gelmiştir. Yeni bir vizyon ve yeni bir kararlılıkla mücadelemizin yeni safhasına geçiş yapmak zorundayız. Nispeten muğlâk bulduğum “vatansever” yerine “devrimci” olarak adlandırmayı tercih ettiğim bu toplumsal unsurlar, sezgisel olarak bu yeni yönelimin zaruri olduğunu görüyorlar. Mevcut mücadelede sahte peygamber olduklarını cümle âleme ispatlamış olan liderlerin dile döktükleri o eski ve içi geçmiş teoriler, o devrimcileri artık tatmin etmiyor.

Bu devrimci unsurları yeni bir politik parti içerisinde bir araya getirmek, bizim ilk hedefimizdir. Bugün hareketimize hükmetmekte olan o korkunç buhran hâlinden ancak bu şekilde kurtulabiliriz. Yayın organımız ve diğer yayınlar aracılığıyla böylesi bir devrimci partinin örgütlenmesine dair sebepler bugüne dek ortaya konmuştur. Senin de bildiğin gibi, bu metinleri okuduktan sonra bu yeni parti, kitlelerin, kendi sınıfsal çıkarları temelinde örgütlenmiş işçi ve köylülerin partisi hâline gelecektir. Ülkemize özgürlüğü ancak ve sadece emekçi halk kitleleri getirebilir. Fakat onlar kavgaya örgütleneceklerse bu iş, üst sınıfların selameti değil, kendi selametleri için yapılmalıdır.

Biz, bu fikri ahlaki veya insani bir önerme olarak yaymak derdinde değiliz. Tüm mesele, toplumsal ekonomiyle ilgilidir. Bağlantısızlar Hareketi’nin yaşadığı yıkım bize gösteriyor ki kitlelerdeki coşku sadece duygu taşmaları ile sürdürülemez. Bu yıkım, ayrıca orta sınıftaki vatanseverliğin boş olduğunu da ortaya koymuştur. Bu sebeple, önümüzdeki safhada hareket, sağlam bir zemine kavuşmalıdır. Hareketin temelini halkımızın çoğunluğuna, başka bir ifadeyle, işçi sınıfına ait maddi çıkarlar teşkil etmelidir.

Manevi vatanseverlikle devrimci vatanseverlik arasında temel bir farklılık var. İlki, “kitleler manevi değerlerle buluşmuyorlarsa canları cehenneme, oturup kendimizi viski şişeleriyle veya Upanişadlarla teselli edeceğiz”, diğeri ise “milliyetçilik boş laftan ibaret değildir” diyor.

Milliyetçilik, maddi bir sorundur. Biz özgürlük istiyoruz, dünyayı kurtarmak değil, kendimizi kurtarmak istiyoruz. Hindistan’la Britanya arasındaki mücadele, Lord Ronaldshay üzerinden emperyalizmin vaaz ettiği biçimiyle, kültürel bir mücadele değildir. Bu, bir varoluş mücadelesidir. Bu sebeple, mücadele, üst sınıflardan çok emekçi kitlelerin çıkarınadır ve onlar için önemlidir. Kitleler, emperyalist sömürünün ceremesini en ağır şekilde çekiyorlar. Onlar aç, salgın hastalıklarla boğuşuyorlar. Kendileri ve çocukları sefaletin, cehaletin ve hastalıkların kol gezdiği bir gerçekliğe doğuyorlar, orada yaşayıp orada ölüyorlar. Bizim üst sınıflarımızsa İngiliz idaresine rağmen, rahat, hatta bolluk içinde yaşıyorlar. Demek ki halk kitleleri harekete geçmediği sürece milli mücadele başarıya ulaşamaz.

Gelgelelim halk kitleleri, asıl hedefin Brahma rahiplerinin sömürüsüyle geçen çağın diriltilmesi, Madras, Kalküta ve Bombay’ın başındaki tüccar prenslerin yüceltilmesi değil, üretici sınıfın refaha kavuşması, Hindistan’da toprağın köylülere, ekmeğin işçilere verilmesi olduğunu idrak edemedikleri sürece harekete geçemezler, mücadelenin faal ve bilinçli bir parçası hâline gelemezler.

Bugüne dek Hint milliyetçiliğine hâkim olan felsefe, bu temel meseleyle hiç ilgilenmedi. Tam da bu sebeple yıkıma uğradı. Bu yıkım, bu felsefeye iman etmiş insanlarda kötümserliğe ve buhrana yol açtı. Gelgelelim, bir devrimcinin korkacak bir şeyi yoktur. O ümidini kaybetmez. Bilâkis, o ayağını ümidin toprağına basar. Onun sadakatle peşinden gittiği, her şeyi yapabileceğini sandığı liderler, bugün maskelerini çıkartıp devrimcilik yapmayacaklarını beyan etseler bile ümitlerini yitirmezler. O liderlerin yaşadığı yenilgi, devrimci unsurların öne çıkmasına ve duruma hâkim olmasına katkıda bulunacağı için hareketimizi güçlendirecektir.

Manevi vatanseverlik, kendisini devrimcilikle kıyaslıyor ve bu rekabetten sefil bir yenilgiyle çıkıyor. Bizim manevi vatanseverlerimiz ukalalık ederek, dünyanın ulvi öğretilere henüz hazır olmadığını söylüyorlar, onların kimi takipçileri de bu fikirle teselli buluyorlar. Ama bir de bu türden yüceltilmiş iktidarsızlık hâline rıza göstermeyenler var. Bu insanlardaki devrimci fıtrat, eylem için bir yol arıyor, doğru yolu bulunca o geçici buhrandan silkinip çıkıyorlar. Politik özyönetim (Svaraj) mücadelesinin en önemli koşulu olarak maddi durumun düzelmesini bayrak yapacak politik bir kitle partisi, ancak gidişattan memnun olmayan Hint işçi sınıfıyla bu devrimci unsurlar bir araya gelip homojen ve yekpare bir bütünü meydana getirdiklerinde oluşabilir.

Sizin artık bizim o manevi özyönetimcilerimizi (Svaraj Partisi mensuplarını) onlara yakışır bir şekilde hızla toprağa verme vaktiniz gelmiştir.

Manabendra Nath Roy
12 Haziran 1923
Kaynak

0 Yorum: