Tüm Rusya genelinde greve gidildiği haberlerinin
geldiği günün iki hafta öncesinde, güçlerin dengede olduğunu yazmışız.[1]
Şurası artık aşikâr: Bugün hükümette askeri güçlerini en kısa sürede kullanıma
sokma cesareti yok.
17
Ekim bildirisinin en son politik haber olarak gündeme düştüğü günün bir hafta
öncesinde de güçlerin dengede olduğunu tekrar dile getirmişiz.[2] O gün tüm
halk ve tüm dünya gördü ki çarlık kararsızlık denilen tuzağa düşmüş ve ricat
hâlinde.
Gelgelelim,
güçler dengesi hiçbir şekilde mücadeleye mani olmuyor, bilâkis, güçler dengesi
mücadeleyi daha da şiddetli hâle sokuyor. Daha önce de dile getirdiğimiz
biçimiyle, hükümetteki ricatın yegâne amacı, bir cenge girmek için yeni ve
kendi lehine olan durumu seçme imkânına kavuşmak. 17 Ekim Bildirisi olarak
bilinen kâğıt parçasını süsleyen “özgürlükler”in ilân edilmesi, esasında sadece
devrime karşı mücadelenin manevi koşullarını hazırlama girişiminden başka bir
şey değil. Oysa tüm Rusya genelinde Kara Yüzler denilen çetenin başındaki isim
olan Trepov, bu mücadelenin maddi koşullarını bilfiil hazırlamakla meşgul.
Sona
yaklaşıyoruz. Yeni politik durum, nefes kesen bir hızla şekilleniyor, böylesi
bir durum, yalnızca devrimci dönemlerde oluşuyor. Söz düzleminde hükümet geri
çekilmeye başlasa da eylem düzleminde derhal saldırı hazırlığına başladı.
Anayasa hazırlanacağına dair sözünün ardından en sert ve en çirkin şiddet
eylemlerine başvurdu. Görünüşe göre bu eylemlerin amacı, halka otokrasinin
gerçek gücünün gerçek önemine dair çarpıcı ve bir ders vermekti. O kâğıt
parçasında, söz düzleminde verilen vaatlerle gerçekliğe ait olgular arasındaki
çelişki, her yönüyle alenileşti. Yaşanan olaylar, okurlarımıza uzun zaman önce
anlattığımız, tekrar tekrar dile döktüğümüz hakikati, yani çarlığın fiili
iktidarı yıkılana dek vereceği tüm tavizlerin, hatta kurucu meclis vaadinin bir
hayalden, seraptan, bir tür aldatma girişiminden başka bir şey olmadığı
gerçeğini çarpıcı bir biçimde teyit etti.
St. Petersburg’un devrimci işçileri bu gerçeği
yayınladıkları, henüz bize ulaşmamış olan günlük bültenlerden birinde[3] tüm
çıplaklığıyla ortaya koydular. Proletaryanın kudreti karşısında şaşkına dönmüş,
korkuya kapılmış yabancı gazeteler, bu bahsini ettiğim bültene giderek daha
fazla sayıda atıfta bulunuyorlar. Bültendeki ifadeleri
İngilizcesinden alıp Rusçaya çeviriyoruz, dolayısıyla, burada aktarırken,
kaçınılmaz olarak kimi yanlışlıklar yapıyor olabiliriz. Metinde grev komitesi
şunlar söylüyor:
“Bize toplantı hürriyeti
bahşedildi, ama hâlen daha toplantılarımızın yapıldığı mekânlar askerlerce
kuşatılıyor. Bize basın hürriyeti bahşedildi, ama sansür devam ediyor. Bize
eğitim alma hürriyeti vaat edildi, ama üniversite, askerlerin işgali altında. Kişisel
haklara dokunulmayacağı vaat edildi, ama hapishaneler tutuklu insanlarla dolu.
Başımıza başbakan olarak Sergey Witte getirildi, ama Trepov hâlen daha iş
başında. Bize anayasa bahşedildi, ama otokrasi hâlâ yürürlükte. Bize her şey
bahşedildi, ama elimizde hiçbir şey yok.”
“Bildiri”nin
dağıtımını durduran Trepov. Anayasayı yürürlükten kaldıran Trepov. Bahşedilen
özgürlüklerin gerçek anlam ve önemini açıklığa kavuşturan Trepov’un ta kendisi.
Af kararını bozan da Trepov.
Peki
ama kim bu Trepov? O, ortadan kaldırılması özel bir anlama sahip olan,
olağanüstü bir şahsiyet mi? Hiçbir anlamı ve önemi yok oysa. O, otokrasinin
gündelik işlerini emrindeki asker ve polisle birlikte yapan, sıradan bir polis.
Peki
bu sıradan polis memuru ve her gün yaptığı “iş”, birden neden bu kadar önemli
hâle geldi? Çünkü devrim, muazzam bir ilerleme kaydetti ve rejimin sonunu daha
da yakınlaştırdı. Proletaryanın öncülük ettiği halk, her gün, her saat, yıl
değil hafta geçmeden, politik açıdan daha da kâmilleşiyor. Politik açıdan
uykuda olan bir halk için Trepov sıradan bir polis memuruydu, kendisinin
politik bir güç olduğunun bilincine varmış olan bir halk içinse o, çarlığın
yaptığı tüm zulümleri, işlediği tüm suçları ve sergilediği tüm o duygusuzluğu
kendi şahsında temsil eden, katlanılması mümkün olmayan biri.
Devrim öğretiyor. O, tüm halk sınıflarına ve
Rusya’daki tüm milletlere bir anayasanın niteliği konusunda mükemmel dersler
sunuyor. Devrim, en aleni ve en ikna edici biçimleriyle, acil ve kritik
görevleri ön plana taşımak suretiyle, öğretiyor. Devrim, kitlelerin bu
görevleri idrak etmesini, halkın bu görevler ifa edilmediği takdirde varolamayacağını
anlamasını sağlıyor. Devrim, her türden bahanenin, kaytarma
çabasının, vaadin ve kabulün değersiz olduğunu ortaya koyuyor.
“Bize
her şey bahşedildi, ama elimizde hiçbir şey yok” deniliyor ya, aslında tam da gerçek
bir güce sahip olmadığımız için elimizde “vaatlerden” başka bir şey yok. Özgürlüğün
eşiğine geldik. Öyle ki herkesi, çarı bile özgürlüğün bir ihtiyaç olduğunu
kabul etmeye zorladı. Oysa bizim istediğimiz, bu ihtiyacın kabul edilmesi
değil, özgürlüğün kendisi. Bizim istediğimiz, halkın temsilcilerine yasa yapma
konusunda yetkiler bahşedilmesine dair vaatleri içeren bir kâğıt parçası değil,
halkın fiili egemenliği. O egemenliğe yaklaştıkça onun yokluğu o ölçüde
tahammül edilemez düzeye erişti. Çarın kaleme aldığı bildiriler cezbedici
oldukça, idaresi o ölçüde dayanılmaz bir hâl aldı.
Mücadele
kendi sonuna yaklaşıyor, fiili iktidarın çar hükümetinin elinde kalıp
kalmayacağı sorusu cevabını buluyor. Devrimin fiili gerçeğinin kabul edilmesi
gibi bu gerçek de herkesçe kabul görüyor. Bu gerçeği uzun zaman önce Bay Struve
ve Osvojdeniye [“Kurtuluş”] dergisindeki beyler de görmüştü. Bugün Bay Witte ve
Nikola Romanov da görüyor. Çar diyor ki “size dilediğiniz her şeyi vaat
ediyorum, sadece bırakın iktidarda kalayım ki vaatlerimi yerine getireyim.”
Çar’ın Bildiri’sinin özü bundan ibaret. Onun kararlı bir mücadelenin fitilini
ateşlemesi gerektiği açık. Çar, aslında “size iktidar hariç her şeyi
bahşediyorum” buyuruyor. Devrimci halksa ona şu cevabı veriyor: “İktidar
dışında her şey yalan.”
Rusya’daki
meselelerin görünüşte sahip olduğu manasızlık, esasen önemli bir konu. Bu önem
de çarlık rejiminin halkı kandırma ve devrimden burjuvaziyle yürüttüğü pazarlık
üzerinden kaçınma arzusundan kaynaklanıyor. Bugün çar, en nihayetinde insanlar,
mülk sahibi sınıflar yüzlerini “asayiş”e çevirir umuduyla, burjuvaziye büyük
vaatlerde bulunuyor. Ne var ki “asayiş”, Trepov ile ona bağlı Kara Yüzler’in
ifrata varmış eylemlerinde somutlaşıyor, çarın çağrısı ise bu koşullarda semada
hoş bir seda olarak kalıyor. Çar, hem Witte’ye hem de Trepov’a aynı ölçüde
ihtiyaç duyuyor: Witte’den belirli kesimleri etkilemesini, Trepov’dan ise geri
kalan kesimleri korkutmasını istiyor. Witte vaatler, Trepov eylem için var.
Witte burjuvazinin, Trepov proletaryanın karşısına çıkartılıyor. Gözlerimizin
önünde yine aynı oyun sahneleniyor, ama bu sefer daha gelişkin hâliyle. Daha
önce Moskova grevlerinin başlarında izlediğimiz oyunun bu gelişkin hâlinde
sahneye liberaller çıkıp müzakere yürütüyor, işçilerse o sahneye dövüşmek için
çıkıyor.
Trepov, kendi rolünü ve sahip olduğu gerçek anlamı
kusursuz bir biçimde idrak etmiş bir isim. Diplomatik bir kişilik olarak
Witte’ye göre biraz fazla aceleci olabilir, aslında o, devrimin hızlı seyreden
gelişimi üzerinden geri plana düşmenin korkusunu yaşıyor. O yüzden
acele etmek zorunda, çünkü Trepov, emrindeki güçlerin zayıfladığının farkında.
Anayasayla
ilgili bildirisini kaleme aldığı sıralarda otokrasi, bir yandan da anayasaya
mani olacak adımları atmaya başladı. Kara Yüzler çetesi, Rusya’nın daha önce
hiç tanık olmadığı bir ciddiyetle işe koyuldu. Ülkenin dört bir yanından
katliam, pogrom ve eşi benzeri görülmemiş bir gaddarlığı içeren eylemlere dair
haberler geliyor. Beyaz terör, gemi azıya almış durumda. Bulundukları her yerde
polis, yağma ve şiddet olayları için kapitalist toplumda oluşmuş olan
ayaktakımını kışkırtıp örgütlüyor, kentli nüfusun en alt kesimini alkole boğup
kullanıyor, Yahudi karşıtı pogromlara imza atıyor, “öğrenciler”e ve isyancılara
şiddet uyguluyor, ayrıca belediye meclisi (zemstvo) üyelerine “ders verilmesi”
konusunda devlete yardım ediyor. Karşı-devrimin lokomotifi raylarda tam gaz
ilerliyor.
Trepov,
kıymetli bir isim olduğunu ispatladı. Bugün Odessa’da halka makineli tüfeklerle
ateş açıldı, Kiev’de gözler oyuldu, insanlar, binaların üst katlarından sokağa
atıldılar, evlere saldırılar düzenlendi, eşyalar yağmalandı, sonra her yanı
ateş sardı, insanların evlerden çıkmalarına izin verilmedi, Kara Yüzler’e
direnme cüretini gösterenler vurularak öldürüldü. Polonya’dan Sibirya’ya,
Finlandiya Körfezi’nin sahillerinden Karadeniz’e, her yerde durum aynı.
Kara
Yüz çetelerinin yoğun saldırılarının yaşandığı, otokrasinin sefahat peşinde
koştuğu, çar denilen canavarın yaşananlar karşısında kıvranıp durduğu dönemde
proletarya, hareketin yol açtığı dalgaların her yükselişi sonrasında sönüyormuş
gibi görünen saldırılar düzenliyor. Dalga diniyormuş gibi görünse de esasında
proletarya, yalnızca güç topluyor ve nihai darbeyi indirmek için hazırlık
yapıyor. Daha önce belirttiğimiz sebeplere bağlı olarak, Rusya’da polisin
gerçekleştirdiği zulümler, geçmiştekinden çok farklı bir niteliğe büründü.
Kazak güçlerinin intikam saldırıları artıyor, Trepov’daki kindarlık daha da
yoğunlaşıyor, ama öte yandan çarın iktidarı da çöküyor. Bu çöküş, en çok da
Finlandiya ve St. Petersburg’da gözlemleniyor. İnsanların en fazla zulme
uğradığı, politik açıdan en alt düzeyde gelişme kaydetmiş, Rus olmayan
halkların yaşadıkları merkezden uzak bölgelerde, ama aynı zamanda devrim
denilen oyunun en önemli perdesinin sahneleneceği başkentte iktidarın
temellerinin çatırdadığı daha net görülüyor.
Olan biteni anlamak için şu iki telgraf mesajını
kıyaslayalım. Biri, Viyana’da yayımlanan burjuva liberallerin gazetesinden[4]:
“Tver. Vali Sleptsov’un da aralarında bulunduğu kitle,
belediye meclisi binasına saldırdı. Kuşatmanın ardından kitle, binayı ateşe
verdi. İtfaiyeciler yangını söndürmeyi reddettiler, askerlerse saldırgan
kitleyi zaptetmeye yönelik hiçbir tedbir almadan, kenara çekilip her şeyi
izledi.” (Bu haberin doğru olduğunu teyit edemesek de benzer
olayların, hatta bundan çok daha ağır olan yüz kadar olayın başka yerlerde
yaşandığını kimse inkâr edemez.)
“Kazan. Halk, polisin
elindeki silâhları aldı. Alınan silâhlar, gerisin geri halka dağıtıldı. Halk,
kendi milis kuvvetlerini oluşturdu. Düzen, kusursuz bir biçimde işliyor.”
Bu
iki haberin kıyaslanması bize epey bilgi veriyor. Bir haberde intikamdan,
zulümlerden ve pogromlardan, diğerinde ise çarın otoritesini yitirdiğinden,
zafere giden yolda halkın bir ayaklanmayı örgütlediğinden söz ediliyor.
Finlandiya,
benzer ama kapsamı çok daha geniş bir resim sunuyor. Çara bağlı vali,
Finlandiya’dan kovuldu, ona uşaklık eden senatörlerin yerini halktan insanlar
aldı. Rus jandarmaları kovuluyor, bunun üzerine jandarmalar, demiryolu
bağlantılarına hasar vermek suretiyle intikam almaya çalışıyor (4 Kasım
tarihinde Haparanda’dan gönderilen telgraf). Böylesi durumda halk milislerine
bağlı silâhlı birlikler, düzeni bozan jandarmaları gözaltına almak için
görevlendiriliyorlar. Tornio kentindeki yurttaşlar toplanarak, silâh ithalatının
organize edilmesine ve basın-yayın faaliyetlerinin serbest bırakılmasına karar
verdi. Şehirlerde ve köylerde binlerce, hatta on binlerce insan, Finlandiya’daki
milislere asker olarak yazılıyor. Sveaborg isimli o güçlü kalede bulunan Rus
garnizonunun isyancılardan yana olduğuna, kaleyi halk milislerine teslim
edeceğine dair haberler geliyor. Finlandiya’da bayram havası hâkim. Çar,
tavizlerde bulunuyor. Millet meclisini toplamaya hazırlanan Çar, 15 Şubat 1899
tarihli o yasa dışı bildiriyi çöpe attı ve halkın meclisten kovduğu
senatörlerin “istifa”sını kabul etti. Bunlar olurken, Novoye Vremya [“Yeni
Zaman”] gazetesi, hükümete Finlandiya’daki tüm limanları abluka altına almasını
ve silâhlı kuvvetlerin isyanını bastırmasını tavsiye ediyor. Yabancı basından
gelen haberlere göre, Helsinki’ye çok sayıda Rus askeri konuşlandırıldı (Ayaklanmanın
bastırılmasında bu askerlerin kaçının kullanılabileceğini kimse bilmiyor). Ayrıca,
gelen haberlere göre, Helsinki’nin içindeki limana Rus savaş gemileri giriş
yapmış.
St. Petersburg. Burada Trepov, çardan
kopartılan tavizler üzerine bayram eden devrimci insanlara yönelik intikam
eylemleri gerçekleştiriyor. Kazaklar halka zulmediyor, gerçekleştirilen
katliamların sayısı günbegün artıyor. Kara Yüz çetelerini açıktan polis
örgütlüyor. İşçiler, 5 Kasım (23 Ekim) günü büyük bir gösteri düzenleyip
kahramanlarına, özgürlük mücadelesinde toprağa düşen yoldaşlarına hürmetlerini
sunmak istedi. Buna karşılık hükümet, büyük bir kan banyosu gerçekleştirmek
için hazırlık yaptı. St. Petersburg için yapılan hazırlık, Moskova’da (işçi
lideri Bauman’ın cenazesinde yapılan) küçük ölçekli katliamın benzerini
gerçekleştirmek için yürütülmekteydi. Trepov’un niyeti, işçilerin dövüşmek
değil de gösteri yapmak için hazırlandığı koşullarda, elindeki güçlerin bir
kısmı Finlandiya’ya gönderileceği için zayıflamazdan önce mevcut durumundan
istifade etmekti.
St.
Petersburg işçileri, düşmanın niyetini gördü ve eylemi iptal etti. İşçi komitesi,
o son kavgaya Trepov’un belirlediği zamanda girmemeye karar verdi. Komite,
Finlandiya’daki ayaklanma türünden bir dizi sebebe bağlı olarak, mücadelenin
ertelenmesinin Trepov aleyhine, bizimse lehimize alınmış olduğunu tespit
ederken sonuna kadar haklıydı. Bu esnada halk hızla silâhlandı, ordu içerisinde
yürütülen propaganda ciddi bir başarıya ulaştı. Söylenene göre, donanmaya ait
14. ve 18. cephaneliklerdeki yüz elli kadar personel gözaltına alındı. Sırf
geçen on gün boyunca elimize subayların devrimcilerden yana olduğuyla ilgili doksan
iki haber geçti. Askerlere “halkın safına geçin” diyen bildiriler, üstelik St.
Petersburg’u “korumak için atılan” devriyeler esnasında dağıtıldı. Vaat edilen
ama Trepov’un belirlediği sınırlar dâhilinde gerçekleşmesi öngörülen basın
hürriyetinin kapsamı, devrimci proletaryanın kudretli kollarıyla birlikte epey
genişletildi. Yabancı basın organlarından gelen mesajlara bakılacak olursa, 22
Ekim (4 Kasım) Cumartesi günü, St. Petersburg’da sadece işçilerin talebini
kabul eden gazeteler sansürden kurtulup yayınlandı. Çar’a “sadık” kalacağına (yani
ona kulluk edeceğine) söz vermiş olan, St. Petersburg’da Almanca olarak çıkan
iki gazetenin basılmasına ise izin verilmedi. O andan itibaren yasallığın sınırlarını
bu sefer Trepov değil, St. Petersburg’da grev yapan işçilerin sendikası
belirlemeye başladı. “Yasal” gazeteler daha cesur yazıyorlardı artık. Neue
Freie Presse [“Yeni Özgür Basın”] gazetesinin 23 Ekim (5 Kasım) tarihli
telgrafında “Grevin yalnızca askıya alındığından” söz ediliyor.
“Gelen haberlere göre grev,
eski düzene son darbenin indirileceği vakit geldiğinde yeniden başlayacak. Tavizler,
artık proletaryayı pek etkilemiyor. Mevcut durum gayet tehlikeli. Devrimci fikirler,
kitlelerden giderek daha fazla destek görüyor. İşçi sınıfı, mevcut durumun efendisi
olduğunu görüyor. Yaşanması beklenen felâketten korkanlar, şehri [St.
Petersburg’u] terk etmeye başladı.”
Sona yaklaşıyoruz. Halk ayaklanmasının ulaşacağı
zafer artık çok uzakta değil. Devrimci sosyal demokrasinin sloganları
beklenmedik bir hızla uygulanıyor. Varsın, Trepov devrimci Finlandiya ile
devrimci St. Petersburg arasında, kıyıda köşede kalmış devrimci bölgelerle
devrimci şehirler arasında topuklarına vura vura mekik dokuyup dursun. Bırakalım,
o hiçbir kısıtlamayla karşılaşmaksızın yürüttüğü askeri operasyonları için
güvenli bir alan bulmaya çalışsın. Çar’ın bildirisi her yana
dağıtılsın, devrimin merkezinde yaşanan olaylara dair haberleri herkes işitsin,
bu haberler, Çar’a bağlı olan ve giderek küçülen kitleyi tereddüde sürüklesin,
dağıtsın, bize yeni destekçiler kazandırsın.
Tüm
Rusya genelinde yapılan grev, ayaklanmayı ileri taşıyıp çarlık rejiminin
gövdesinde korkunç yaralar açmak, o rezil mecliste sergilenen mide bulandırıcı
komediye son vermek suretiyle görevlerini layıkıyla yerine getirmiştir. Genel prova
sona ermiştir. Elimizdeki göstergeler, artık asıl oyunun sahneleneceği günün
arifesinde olduğumuzu ortaya koyuyor. Witte laf bataklığında, Trepov’sa kan
denizinde debeleniyor. Çar’ın elindeki, kitlelere sunabileceği vaatler, Trepov’un
elindeki, son kavgaya sevk edeceği Kara Yüz çeteleri tükeniyor. Devrimin ordusu
ise giderek büyüyor. O orduya bağlı kuvvetler her bir kavgada çelikleşiyor, yeni
Rusya göndere çekiyor kızıl bayrağı ve o bayrak, günbegün semada daha da yukarı
çıkıyor.
V. I. Lenin
18
Kasım 1905
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Bkz.: “The All-Russia Political Strike”, Cilt 9, s. 394-95.
[2]
Bkz.: “The First Victory of the Revolution”, Cilt 9, s. 428.
[3]
Lenin, burada St. Petersburg İşçi Vekilleri Sovyeti’nin 17 (30) Ekim-14 (27) Aralık
1905 arası dönemde yayımlanan resmi yayın organı İzvestiya Sovyeta Raboçih
Depotatov’a [“İşçi Vekilleri Sovyeti Bülteni”] atıfta bulunuyor. Gazeteyi
bizatihi işçiler çeşitli burjuva gazetelerinin matbaalarında hazırlayıp
yayımlıyordu. Toplamda on sayı çıkan gazetenin on birinci sayısına polis basım
aşamasındayken el koydu.
[4] Burada 1864 sonrası Viyana’da çıkan liberal burjuva gazete Neue Freie Presse’den bahsediliyor.
0 Yorum:
Yorum Gönder