22 Ocak 2024

,

Sona Yaklaşıyoruz

Tüm Rusya genelinde greve gidildiği haberlerinin geldiği günün iki hafta öncesinde, güçlerin dengede olduğunu yazmışız.[1] Şurası artık aşikâr: Bugün hükümette askeri güçlerini en kısa sürede kullanıma sokma cesareti yok.

17 Ekim bildirisinin en son politik haber olarak gündeme düştüğü günün bir hafta öncesinde de güçlerin dengede olduğunu tekrar dile getirmişiz.[2] O gün tüm halk ve tüm dünya gördü ki çarlık kararsızlık denilen tuzağa düşmüş ve ricat hâlinde.

Gelgelelim, güçler dengesi hiçbir şekilde mücadeleye mani olmuyor, bilâkis, güçler dengesi mücadeleyi daha da şiddetli hâle sokuyor. Daha önce de dile getirdiğimiz biçimiyle, hükümetteki ricatın yegâne amacı, bir cenge girmek için yeni ve kendi lehine olan durumu seçme imkânına kavuşmak. 17 Ekim Bildirisi olarak bilinen kâğıt parçasını süsleyen “özgürlükler”in ilân edilmesi, esasında sadece devrime karşı mücadelenin manevi koşullarını hazırlama girişiminden başka bir şey değil. Oysa tüm Rusya genelinde Kara Yüzler denilen çetenin başındaki isim olan Trepov, bu mücadelenin maddi koşullarını bilfiil hazırlamakla meşgul.

Sona yaklaşıyoruz. Yeni politik durum, nefes kesen bir hızla şekilleniyor, böylesi bir durum, yalnızca devrimci dönemlerde oluşuyor. Söz düzleminde hükümet geri çekilmeye başlasa da eylem düzleminde derhal saldırı hazırlığına başladı. Anayasa hazırlanacağına dair sözünün ardından en sert ve en çirkin şiddet eylemlerine başvurdu. Görünüşe göre bu eylemlerin amacı, halka otokrasinin gerçek gücünün gerçek önemine dair çarpıcı ve bir ders vermekti. O kâğıt parçasında, söz düzleminde verilen vaatlerle gerçekliğe ait olgular arasındaki çelişki, her yönüyle alenileşti. Yaşanan olaylar, okurlarımıza uzun zaman önce anlattığımız, tekrar tekrar dile döktüğümüz hakikati, yani çarlığın fiili iktidarı yıkılana dek vereceği tüm tavizlerin, hatta kurucu meclis vaadinin bir hayalden, seraptan, bir tür aldatma girişiminden başka bir şey olmadığı gerçeğini çarpıcı bir biçimde teyit etti.

St. Petersburg’un devrimci işçileri bu gerçeği yayınladıkları, henüz bize ulaşmamış olan günlük bültenlerden birinde[3] tüm çıplaklığıyla ortaya koydular. Proletaryanın kudreti karşısında şaşkına dönmüş, korkuya kapılmış yabancı gazeteler, bu bahsini ettiğim bültene giderek daha fazla sayıda atıfta bulunuyorlar. Bültendeki ifadeleri İngilizcesinden alıp Rusçaya çeviriyoruz, dolayısıyla, burada aktarırken, kaçınılmaz olarak kimi yanlışlıklar yapıyor olabiliriz. Metinde grev komitesi şunlar söylüyor:

“Bize toplantı hürriyeti bahşedildi, ama hâlen daha toplantılarımızın yapıldığı mekânlar askerlerce kuşatılıyor. Bize basın hürriyeti bahşedildi, ama sansür devam ediyor. Bize eğitim alma hürriyeti vaat edildi, ama üniversite, askerlerin işgali altında. Kişisel haklara dokunulmayacağı vaat edildi, ama hapishaneler tutuklu insanlarla dolu. Başımıza başbakan olarak Sergey Witte getirildi, ama Trepov hâlen daha iş başında. Bize anayasa bahşedildi, ama otokrasi hâlâ yürürlükte. Bize her şey bahşedildi, ama elimizde hiçbir şey yok.”

“Bildiri”nin dağıtımını durduran Trepov. Anayasayı yürürlükten kaldıran Trepov. Bahşedilen özgürlüklerin gerçek anlam ve önemini açıklığa kavuşturan Trepov’un ta kendisi. Af kararını bozan da Trepov.

Peki ama kim bu Trepov? O, ortadan kaldırılması özel bir anlama sahip olan, olağanüstü bir şahsiyet mi? Hiçbir anlamı ve önemi yok oysa. O, otokrasinin gündelik işlerini emrindeki asker ve polisle birlikte yapan, sıradan bir polis.

Peki bu sıradan polis memuru ve her gün yaptığı “iş”, birden neden bu kadar önemli hâle geldi? Çünkü devrim, muazzam bir ilerleme kaydetti ve rejimin sonunu daha da yakınlaştırdı. Proletaryanın öncülük ettiği halk, her gün, her saat, yıl değil hafta geçmeden, politik açıdan daha da kâmilleşiyor. Politik açıdan uykuda olan bir halk için Trepov sıradan bir polis memuruydu, kendisinin politik bir güç olduğunun bilincine varmış olan bir halk içinse o, çarlığın yaptığı tüm zulümleri, işlediği tüm suçları ve sergilediği tüm o duygusuzluğu kendi şahsında temsil eden, katlanılması mümkün olmayan biri.

Devrim öğretiyor. O, tüm halk sınıflarına ve Rusya’daki tüm milletlere bir anayasanın niteliği konusunda mükemmel dersler sunuyor. Devrim, en aleni ve en ikna edici biçimleriyle, acil ve kritik görevleri ön plana taşımak suretiyle, öğretiyor. Devrim, kitlelerin bu görevleri idrak etmesini, halkın bu görevler ifa edilmediği takdirde varolamayacağını anlamasını sağlıyor. Devrim, her türden bahanenin, kaytarma çabasının, vaadin ve kabulün değersiz olduğunu ortaya koyuyor.

“Bize her şey bahşedildi, ama elimizde hiçbir şey yok” deniliyor ya, aslında tam da gerçek bir güce sahip olmadığımız için elimizde “vaatlerden” başka bir şey yok. Özgürlüğün eşiğine geldik. Öyle ki herkesi, çarı bile özgürlüğün bir ihtiyaç olduğunu kabul etmeye zorladı. Oysa bizim istediğimiz, bu ihtiyacın kabul edilmesi değil, özgürlüğün kendisi. Bizim istediğimiz, halkın temsilcilerine yasa yapma konusunda yetkiler bahşedilmesine dair vaatleri içeren bir kâğıt parçası değil, halkın fiili egemenliği. O egemenliğe yaklaştıkça onun yokluğu o ölçüde tahammül edilemez düzeye erişti. Çarın kaleme aldığı bildiriler cezbedici oldukça, idaresi o ölçüde dayanılmaz bir hâl aldı.

Mücadele kendi sonuna yaklaşıyor, fiili iktidarın çar hükümetinin elinde kalıp kalmayacağı sorusu cevabını buluyor. Devrimin fiili gerçeğinin kabul edilmesi gibi bu gerçek de herkesçe kabul görüyor. Bu gerçeği uzun zaman önce Bay Struve ve Osvojdeniye [“Kurtuluş”] dergisindeki beyler de görmüştü. Bugün Bay Witte ve Nikola Romanov da görüyor. Çar diyor ki “size dilediğiniz her şeyi vaat ediyorum, sadece bırakın iktidarda kalayım ki vaatlerimi yerine getireyim.” Çar’ın Bildiri’sinin özü bundan ibaret. Onun kararlı bir mücadelenin fitilini ateşlemesi gerektiği açık. Çar, aslında “size iktidar hariç her şeyi bahşediyorum” buyuruyor. Devrimci halksa ona şu cevabı veriyor: “İktidar dışında her şey yalan.”

Rusya’daki meselelerin görünüşte sahip olduğu manasızlık, esasen önemli bir konu. Bu önem de çarlık rejiminin halkı kandırma ve devrimden burjuvaziyle yürüttüğü pazarlık üzerinden kaçınma arzusundan kaynaklanıyor. Bugün çar, en nihayetinde insanlar, mülk sahibi sınıflar yüzlerini “asayiş”e çevirir umuduyla, burjuvaziye büyük vaatlerde bulunuyor. Ne var ki “asayiş”, Trepov ile ona bağlı Kara Yüzler’in ifrata varmış eylemlerinde somutlaşıyor, çarın çağrısı ise bu koşullarda semada hoş bir seda olarak kalıyor. Çar, hem Witte’ye hem de Trepov’a aynı ölçüde ihtiyaç duyuyor: Witte’den belirli kesimleri etkilemesini, Trepov’dan ise geri kalan kesimleri korkutmasını istiyor. Witte vaatler, Trepov eylem için var. Witte burjuvazinin, Trepov proletaryanın karşısına çıkartılıyor. Gözlerimizin önünde yine aynı oyun sahneleniyor, ama bu sefer daha gelişkin hâliyle. Daha önce Moskova grevlerinin başlarında izlediğimiz oyunun bu gelişkin hâlinde sahneye liberaller çıkıp müzakere yürütüyor, işçilerse o sahneye dövüşmek için çıkıyor.

Trepov, kendi rolünü ve sahip olduğu gerçek anlamı kusursuz bir biçimde idrak etmiş bir isim. Diplomatik bir kişilik olarak Witte’ye göre biraz fazla aceleci olabilir, aslında o, devrimin hızlı seyreden gelişimi üzerinden geri plana düşmenin korkusunu yaşıyor. O yüzden acele etmek zorunda, çünkü Trepov, emrindeki güçlerin zayıfladığının farkında.

Anayasayla ilgili bildirisini kaleme aldığı sıralarda otokrasi, bir yandan da anayasaya mani olacak adımları atmaya başladı. Kara Yüzler çetesi, Rusya’nın daha önce hiç tanık olmadığı bir ciddiyetle işe koyuldu. Ülkenin dört bir yanından katliam, pogrom ve eşi benzeri görülmemiş bir gaddarlığı içeren eylemlere dair haberler geliyor. Beyaz terör, gemi azıya almış durumda. Bulundukları her yerde polis, yağma ve şiddet olayları için kapitalist toplumda oluşmuş olan ayaktakımını kışkırtıp örgütlüyor, kentli nüfusun en alt kesimini alkole boğup kullanıyor, Yahudi karşıtı pogromlara imza atıyor, “öğrenciler”e ve isyancılara şiddet uyguluyor, ayrıca belediye meclisi (zemstvo) üyelerine “ders verilmesi” konusunda devlete yardım ediyor. Karşı-devrimin lokomotifi raylarda tam gaz ilerliyor.

Trepov, kıymetli bir isim olduğunu ispatladı. Bugün Odessa’da halka makineli tüfeklerle ateş açıldı, Kiev’de gözler oyuldu, insanlar, binaların üst katlarından sokağa atıldılar, evlere saldırılar düzenlendi, eşyalar yağmalandı, sonra her yanı ateş sardı, insanların evlerden çıkmalarına izin verilmedi, Kara Yüzler’e direnme cüretini gösterenler vurularak öldürüldü. Polonya’dan Sibirya’ya, Finlandiya Körfezi’nin sahillerinden Karadeniz’e, her yerde durum aynı.

Kara Yüz çetelerinin yoğun saldırılarının yaşandığı, otokrasinin sefahat peşinde koştuğu, çar denilen canavarın yaşananlar karşısında kıvranıp durduğu dönemde proletarya, hareketin yol açtığı dalgaların her yükselişi sonrasında sönüyormuş gibi görünen saldırılar düzenliyor. Dalga diniyormuş gibi görünse de esasında proletarya, yalnızca güç topluyor ve nihai darbeyi indirmek için hazırlık yapıyor. Daha önce belirttiğimiz sebeplere bağlı olarak, Rusya’da polisin gerçekleştirdiği zulümler, geçmiştekinden çok farklı bir niteliğe büründü. Kazak güçlerinin intikam saldırıları artıyor, Trepov’daki kindarlık daha da yoğunlaşıyor, ama öte yandan çarın iktidarı da çöküyor. Bu çöküş, en çok da Finlandiya ve St. Petersburg’da gözlemleniyor. İnsanların en fazla zulme uğradığı, politik açıdan en alt düzeyde gelişme kaydetmiş, Rus olmayan halkların yaşadıkları merkezden uzak bölgelerde, ama aynı zamanda devrim denilen oyunun en önemli perdesinin sahneleneceği başkentte iktidarın temellerinin çatırdadığı daha net görülüyor.

Olan biteni anlamak için şu iki telgraf mesajını kıyaslayalım. Biri, Viyana’da yayımlanan burjuva liberallerin gazetesinden[4]:

“Tver. Vali Sleptsov’un da aralarında bulunduğu kitle, belediye meclisi binasına saldırdı. Kuşatmanın ardından kitle, binayı ateşe verdi. İtfaiyeciler yangını söndürmeyi reddettiler, askerlerse saldırgan kitleyi zaptetmeye yönelik hiçbir tedbir almadan, kenara çekilip her şeyi izledi.” (Bu haberin doğru olduğunu teyit edemesek de benzer olayların, hatta bundan çok daha ağır olan yüz kadar olayın başka yerlerde yaşandığını kimse inkâr edemez.)

“Kazan. Halk, polisin elindeki silâhları aldı. Alınan silâhlar, gerisin geri halka dağıtıldı. Halk, kendi milis kuvvetlerini oluşturdu. Düzen, kusursuz bir biçimde işliyor.”

Bu iki haberin kıyaslanması bize epey bilgi veriyor. Bir haberde intikamdan, zulümlerden ve pogromlardan, diğerinde ise çarın otoritesini yitirdiğinden, zafere giden yolda halkın bir ayaklanmayı örgütlediğinden söz ediliyor.

Finlandiya, benzer ama kapsamı çok daha geniş bir resim sunuyor. Çara bağlı vali, Finlandiya’dan kovuldu, ona uşaklık eden senatörlerin yerini halktan insanlar aldı. Rus jandarmaları kovuluyor, bunun üzerine jandarmalar, demiryolu bağlantılarına hasar vermek suretiyle intikam almaya çalışıyor (4 Kasım tarihinde Haparanda’dan gönderilen telgraf). Böylesi durumda halk milislerine bağlı silâhlı birlikler, düzeni bozan jandarmaları gözaltına almak için görevlendiriliyorlar. Tornio kentindeki yurttaşlar toplanarak, silâh ithalatının organize edilmesine ve basın-yayın faaliyetlerinin serbest bırakılmasına karar verdi. Şehirlerde ve köylerde binlerce, hatta on binlerce insan, Finlandiya’daki milislere asker olarak yazılıyor. Sveaborg isimli o güçlü kalede bulunan Rus garnizonunun isyancılardan yana olduğuna, kaleyi halk milislerine teslim edeceğine dair haberler geliyor. Finlandiya’da bayram havası hâkim. Çar, tavizlerde bulunuyor. Millet meclisini toplamaya hazırlanan Çar, 15 Şubat 1899 tarihli o yasa dışı bildiriyi çöpe attı ve halkın meclisten kovduğu senatörlerin “istifa”sını kabul etti. Bunlar olurken, Novoye Vremya [“Yeni Zaman”] gazetesi, hükümete Finlandiya’daki tüm limanları abluka altına almasını ve silâhlı kuvvetlerin isyanını bastırmasını tavsiye ediyor. Yabancı basından gelen haberlere göre, Helsinki’ye çok sayıda Rus askeri konuşlandırıldı (Ayaklanmanın bastırılmasında bu askerlerin kaçının kullanılabileceğini kimse bilmiyor). Ayrıca, gelen haberlere göre, Helsinki’nin içindeki limana Rus savaş gemileri giriş yapmış.

St. Petersburg. Burada Trepov, çardan kopartılan tavizler üzerine bayram eden devrimci insanlara yönelik intikam eylemleri gerçekleştiriyor. Kazaklar halka zulmediyor, gerçekleştirilen katliamların sayısı günbegün artıyor. Kara Yüz çetelerini açıktan polis örgütlüyor. İşçiler, 5 Kasım (23 Ekim) günü büyük bir gösteri düzenleyip kahramanlarına, özgürlük mücadelesinde toprağa düşen yoldaşlarına hürmetlerini sunmak istedi. Buna karşılık hükümet, büyük bir kan banyosu gerçekleştirmek için hazırlık yaptı. St. Petersburg için yapılan hazırlık, Moskova’da (işçi lideri Bauman’ın cenazesinde yapılan) küçük ölçekli katliamın benzerini gerçekleştirmek için yürütülmekteydi. Trepov’un niyeti, işçilerin dövüşmek değil de gösteri yapmak için hazırlandığı koşullarda, elindeki güçlerin bir kısmı Finlandiya’ya gönderileceği için zayıflamazdan önce mevcut durumundan istifade etmekti.

St. Petersburg işçileri, düşmanın niyetini gördü ve eylemi iptal etti. İşçi komitesi, o son kavgaya Trepov’un belirlediği zamanda girmemeye karar verdi. Komite, Finlandiya’daki ayaklanma türünden bir dizi sebebe bağlı olarak, mücadelenin ertelenmesinin Trepov aleyhine, bizimse lehimize alınmış olduğunu tespit ederken sonuna kadar haklıydı. Bu esnada halk hızla silâhlandı, ordu içerisinde yürütülen propaganda ciddi bir başarıya ulaştı. Söylenene göre, donanmaya ait 14. ve 18. cephaneliklerdeki yüz elli kadar personel gözaltına alındı. Sırf geçen on gün boyunca elimize subayların devrimcilerden yana olduğuyla ilgili doksan iki haber geçti. Askerlere “halkın safına geçin” diyen bildiriler, üstelik St. Petersburg’u “korumak için atılan” devriyeler esnasında dağıtıldı. Vaat edilen ama Trepov’un belirlediği sınırlar dâhilinde gerçekleşmesi öngörülen basın hürriyetinin kapsamı, devrimci proletaryanın kudretli kollarıyla birlikte epey genişletildi. Yabancı basın organlarından gelen mesajlara bakılacak olursa, 22 Ekim (4 Kasım) Cumartesi günü, St. Petersburg’da sadece işçilerin talebini kabul eden gazeteler sansürden kurtulup yayınlandı. Çar’a “sadık” kalacağına (yani ona kulluk edeceğine) söz vermiş olan, St. Petersburg’da Almanca olarak çıkan iki gazetenin basılmasına ise izin verilmedi. O andan itibaren yasallığın sınırlarını bu sefer Trepov değil, St. Petersburg’da grev yapan işçilerin sendikası belirlemeye başladı. “Yasal” gazeteler daha cesur yazıyorlardı artık. Neue Freie Presse [“Yeni Özgür Basın”] gazetesinin 23 Ekim (5 Kasım) tarihli telgrafında “Grevin yalnızca askıya alındığından” söz ediliyor.

“Gelen haberlere göre grev, eski düzene son darbenin indirileceği vakit geldiğinde yeniden başlayacak. Tavizler, artık proletaryayı pek etkilemiyor. Mevcut durum gayet tehlikeli. Devrimci fikirler, kitlelerden giderek daha fazla destek görüyor. İşçi sınıfı, mevcut durumun efendisi olduğunu görüyor. Yaşanması beklenen felâketten korkanlar, şehri [St. Petersburg’u] terk etmeye başladı.”

Sona yaklaşıyoruz. Halk ayaklanmasının ulaşacağı zafer artık çok uzakta değil. Devrimci sosyal demokrasinin sloganları beklenmedik bir hızla uygulanıyor. Varsın, Trepov devrimci Finlandiya ile devrimci St. Petersburg arasında, kıyıda köşede kalmış devrimci bölgelerle devrimci şehirler arasında topuklarına vura vura mekik dokuyup dursun. Bırakalım, o hiçbir kısıtlamayla karşılaşmaksızın yürüttüğü askeri operasyonları için güvenli bir alan bulmaya çalışsın. Çar’ın bildirisi her yana dağıtılsın, devrimin merkezinde yaşanan olaylara dair haberleri herkes işitsin, bu haberler, Çar’a bağlı olan ve giderek küçülen kitleyi tereddüde sürüklesin, dağıtsın, bize yeni destekçiler kazandırsın.

Tüm Rusya genelinde yapılan grev, ayaklanmayı ileri taşıyıp çarlık rejiminin gövdesinde korkunç yaralar açmak, o rezil mecliste sergilenen mide bulandırıcı komediye son vermek suretiyle görevlerini layıkıyla yerine getirmiştir. Genel prova sona ermiştir. Elimizdeki göstergeler, artık asıl oyunun sahneleneceği günün arifesinde olduğumuzu ortaya koyuyor. Witte laf bataklığında, Trepov’sa kan denizinde debeleniyor. Çar’ın elindeki, kitlelere sunabileceği vaatler, Trepov’un elindeki, son kavgaya sevk edeceği Kara Yüz çeteleri tükeniyor. Devrimin ordusu ise giderek büyüyor. O orduya bağlı kuvvetler her bir kavgada çelikleşiyor, yeni Rusya göndere çekiyor kızıl bayrağı ve o bayrak, günbegün semada daha da yukarı çıkıyor.

V. I. Lenin
18 Kasım 1905
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Bkz.: “The All-Russia Political Strike”, Cilt 9, s. 394-95.

[2] Bkz.: “The First Victory of the Revolution”, Cilt 9, s. 428.

[3] Lenin, burada St. Petersburg İşçi Vekilleri Sovyeti’nin 17 (30) Ekim-14 (27) Aralık 1905 arası dönemde yayımlanan resmi yayın organı İzvestiya Sovyeta Raboçih Depotatov’a [“İşçi Vekilleri Sovyeti Bülteni”] atıfta bulunuyor. Gazeteyi bizatihi işçiler çeşitli burjuva gazetelerinin matbaalarında hazırlayıp yayımlıyordu. Toplamda on sayı çıkan gazetenin on birinci sayısına polis basım aşamasındayken el koydu.

[4] Burada 1864 sonrası Viyana’da çıkan liberal burjuva gazete Neue Freie Presse’den bahsediliyor.

0 Yorum: