11 Ocak 2024

,

Sınıfın Zorlu Geçmişi ve Gelecekteki Sorunlara Dair


Önsöz:

Dostun ve düşmanın kim olduğu ayırt edilmeden verilen sınıf mücadelesi ebediyen sönük kalmaya mahkûmdur.

Bu topraklarda çok da uzak olmayan geçmiş zaman dilimlerinde sınıfının insanları; işçisi, öğrencisi, aydını ve kadını, karşı-devrimciler tarafından onca sürgün, hapis, pogrom ve katliamlara maruz kalmasına rağmen, eşyanın doğası gereği direniş ve mücadele deneyimleriyle bizlere büyük bir miras bıraktılar.

Peki özellikle yüreklerimizde derin yaralar açan katliamların faili kimlerdi? Neydi 78’in Mart’ında Bahçelievler’de yedi canı alanların motivasyonu, bilinçaltında yatan psikolojik refleks? Ya aynı yıllarda Malatya’da üçü çocuk sekiz kişinin canını alan ve onlarca insanın zihinlerinde travma bırakan, kan almak için kudurmuş saldırganları harekete geçiren coşkulu naralar? Kahramanmaraş’ta yüzü aşan katledilmiş canlar, yakılan evler ve akan gözyaşları? Sivas’ta memleketin ilerici 33 aydınını ateşe veren katillerin hevesi nereden kaynaklanıyordu? Abdi İpekçilerin, Uğur Mumcuların, Hrant Dinklerin ve nice aydının canını ne uğruna aldılar?

Ya Türklük naraları atarak ya da tekbirlerle bu memleketin öz evlatlarını, analarını, aydınlarını, yükselen örgütlü Sol’u, büyüyen sınıf kavgasını sindirmek ve yok etmek, sınıfın insanlarını devrim saflarından alıkoymak için.

Statükonun Türkçü kliği tarafından Şubat depreminde yaşanan can kayıplarında halkın biriken öfkesi, enerjisi mülteciler üzerinden yürütülen ırkçı propagandayla sindiriliyor. Yakın zamanda okul yemekhanesinde bu düzenin çarkları arasında borç batağına düşen öğrencinin kendi canına kıydığı koşullarda genç kuşağın enerjisi faşizme yedeklenmeye çalışılıyor. Böylece halka sınıf siyaseti menediliyor.

Faşizm, kendisini Koç Üniversitesi’nde Kürt ve Alevi öğrenciye yapılan ırkçı saldırıda failin söylemlerinde ele veriyor: “Siz ama kader olarak, Yahudilerle çok birbirinize benziyorsunuz, Zafer Partisi iktidarında benzer şeyler yaşayacaksınız.” Bu kudurmuşçasına söylenen faşist söylem münferit bir olay sayılamaz.

Bugün mülteci sorununa sınıf çelişkileri açısından değil de milli gururunun dayanılmaz etkisine kapılarak, ırkçı perspektiften bakıp Zafer Partisi’nin tuzağına düşen sözde demokrat arkadaşlar, dost ve düşmanın kim olduğunu idrak edemeyerek, Zafer Partisi’nin derdinin, ideolojisinin doğası gereği mülteci sorunundan çok daha fazlası olduğunu, bu partideki sırası geldiğinde bu toprakların öz evlatları Türk ve Kürt Alevilerinin canlarını yakma potansiyelini göremiyorlar. Hayâsızca geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi’nin yaratmaya çalıştığı gençliğin bir temsilcisi olan öğrenciyi statükonun diğer kliği olan Siyasal İslamcı’ya yaptığı eylemden kahramanlık hikâyesi çıkartıyorlar. Yarın memleketimizde örgütlü sol hareketi güç kazandığı zaman eski travmaları tekrar yaşatmak isteyecek olanlar, bugün birbiriyle kavgalı gözüken Türkçü ve Siyasal İslamcı ittifakının ta kendisidir.

Gezi’nin ateşli devrimcileri, şimdilerde deste-dad-ı teslim
Sokaklar bomboş…

Mehcur edilmiş analar, babalar…
Kendilerini AVEMELERİN sert tabanına bırakıyor yükseklerden
Oğulları bağırırcasına ipi boynuna geçiriyor
Şa’şaa camilerinden geçilmeyen ilim yuvalarında
Bakımsız, onarımsız asansörlerinde can veriyor kızları!
Kendini ateşe veriyor sokaktaki seyyar satıcı!

Hasmını tanı ey benim hezîl düşmüş halkım
Seni birbirine kırdıran faşizme itimat etme!
Kulak ver seni bilinciyle tanıştıracak eazz-i ahibbâ’ya

Umut Devrim
11 Ocak 2024

0 Yorum: