24 Ocak 2024

,

Aksa Tufanı Operasyonu’nun Öyküsü

Bismillahirahmanirahim

Sözünden dönmeyen Filistin halkına,

Arap-Müslüman milletlerine;

Dünyadaki tüm özgür insanlara ve özgürlüğü, adaleti ve insanlık onurunu savunanlara

İsrail’in Gazze Şeridi’ne ve Batı Şeria’ya hâlen daha devam eden saldırıları bağlamında, halkımızın İsrail’e ait cinayet mekanizması ve saldırılara karşı koyarken sergilediği cesaret ve kahramanlıklarla karşılanan, tarihin gördüğü en uzun işgal sürecinden kurtuluş, bağımsızlık ve onur için yürüttüğü savaşı sürdürdüğü koşullarda, halkımızı ve dünyanın özgür halklarını 7 Ekim’de yaşananlar, eylemin ardındaki saikler, Filistin davası ile ilişkili genel bağlamı konusunda bilgilendirmek, bunun yanında, İsrail’in iddialarını çürütmek, gerçekleri belirli bir bakış açısı üzerinden aktarmak istiyoruz.

1. Aksa Tufanı Operasyonu Neden Yapıldı?

1. Filistin halkının işgal ve sömürgeciliğe karşı savaşı 7 Ekim’de başlamadı, 30 yıllık İngiliz sömürgeciliği ve 75 yıllık Siyonist işgali de dâhil olmak üzere, 105 yıl önce başladı. 1918’de Filistin halkı, Filistin topraklarının %98,5’ine sahipti ve Filistin topraklarındaki nüfusun %92’sini temsil ediyordu. İngiliz sömürge yetkilileri ile Siyonist Hareket’in koordineli olarak yürüttüğü kitlesel göç kampanyalarıyla Filistin’e getirilen Yahudiler, tarihî Filistin topraklarında Siyonist Varlığın ilân edildiği 1948 yılına kadar Filistin topraklarının en fazla %6’sını ve nüfusun %31’ini kontrol altına almayı başardı. O dönemde Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı elinden alındı, Siyonist çeteler, Filistin halkına karşı etnik temizlik kampanyası yürüttü, onu Filistin halkını topraklarından ve bölgelerinden kovmayı amaçladı. Sonuç olarak, Siyonist çeteler Filistin topraklarının %77’sini zorla ele geçirdiler, Filistin halkının %57’sini kovdular, 500’den fazla Filistin köy ve kasabasını yok ettiler ve Filistinlilere karşı 1948’de Siyonist Varlığın kurulmasıyla sonuçlanan onlarca katliam gerçekleştirdiler. Dahası, saldırının devamı olarak, İsrail güçleri, 1967’de Filistin çevresindeki Arap topraklarına ek olarak, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs de dâhil olmak üzere, Filistin’in geri kalanını işgal etti.

2. Bu uzun yıllar boyunca Filistin halkı, her türlü baskıya, adaletsizliğe, temel haklarına el konulmasına ve ırk ayrımcısı politikalara maruz kaldı. Örneğin Gazze Şeridi, 2007 yılı itibariyle 17 yıl boyunca dünyanın en büyük açık hava hapishanesi hâline gelen boğucu bir ablukadan muzdaripti. Gazze’deki Filistin halkı da beş yıkıcı savaşa ve saldırıya maruz kaldı, bunların hepsinde “İsrail” suçlu taraftı. 2018’de Gazze’deki halk, İsrail ablukasını, sefaleti, insani koşulları barışçıl bir şekilde protesto etmek ve geri dönüş haklarını talep etmek için Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü gösterilerini başlattı. Bununla birlikte, İsrail işgal güçleri, bu protestolara acımasız bir güçle karşılık verdi ve birkaç ay içinde 360 Filistinli öldürüldü ve 5 binden fazlası çocuk olmak üzere 19 bin kişi yaralandı.

3. Resmi rakamlara göre (Ocak 2000 ile Eylül 2023) İsrail işgali, büyük çoğunluğu sivil olmak üzere 11 bin 299 Filistinliyi öldürdü ve 156 bin 768 Filistinliyi yaraladı. Ne yazık ki, ABD yönetimi ve müttefikleri, Filistin halkının son yıllarda çektiği acılara dikkat etmedi, ancak İsrail saldırganlığına kılıf sağladı. Yaşananlara dair gerçekleri araştırmadan, 7 Ekim’de öldürülen İsrail askerlerine ağıt yakmakla yetindiler ve İsrailli sivillerin hedef alındığı iddiasını kınarken, haksız yere İsrail anlatısının gerisinde kaldılar. ABD yönetimi, İsrail işgalinin Filistinli sivillere yönelik katliamlarına ve Gazze Şeridi’ndeki acımasız saldırganlığına mali ve askeri destek sağladı, ABD’li yetkililer, İsrail işgal güçlerinin Gazze’de işlediği kitlesel katliamları görmezden gelmeye hâlen daha devam ediyor.

4. İsrail'in ihlalleri ve vahşeti, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de dâhil olmak üzere birçok BM kuruluşu, uluslararası insan hakları grubu, hatta İsrailli insan hakları grupları tarafından belgelendi. Ne var ki bu raporlar ve tanıklıklar göz ardı edildi ve İsrail işgalinin sahip olduğu sorumluluklar ortaya konulmadı. Örneğin 29 Ekim 2021 tarihinde İsrail’in BM Büyükelçisi Gilad Erdan, Genel Kurul’da yaptığı bir konuşma sırasında, BM İnsan Hakları Konseyi için hazırlanan bir raporu yırtarak BM sistemine hakaret etmiş ve kürsüden ayrılmadan önce çöp kutusuna atmıştır. Yine de ertesi yıl, 2022’de kendisi BM Genel Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine atanmıştır.

5. ABD yönetimi ve Batılı müttefikleri, İsrail’e her zaman hukukun üstünde duran, her türlü yasadan azade bir devlet muamelesi yaptı; işgali uzatmaya ve Filistin halkına baskı yapmaya devam etmek için gerekli kılıfı onlar sağlıyorlar ve ayrıca “İsrail”in bu durumu daha fazla Filistin topraklarına el koymak ve kutsal yerlerini Yahudileştirmek için kullanmasına izin veriyorlar. BM’nin son 75 yılda Filistin halkı lehine 900’den fazla karar çıkarmış olmasına rağmen, “İsrail” bu kararlara uymayı hepten reddetti, üstelik ABD, “İsrail’in” politikalarına ve ihlallerine herhangi bir kınama verilmesini önlemek amacıyla BM Güvenlik Konseyi’nde elindeki veto yetkisini her zaman kullandı. Bu nedenle, biz ABD’yi ve diğer Batılı ülkeleri, işlediği suçlarda ve Filistin halkının devam eden acılarında İsrail işgalinin suç ortağı olarak görüyoruz.

6. “Barışçıl çözüm süreci”ne gelince. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmesine rağmen; “İsrail”, işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistin topraklarının yerleşimler inşa edilmesi ve Yahudileştirilmesi için geniş bir kampanya yürüterek Filistin devletini kurmak için her türlü olasılığı sistematik olarak yok etti. Barış sürecini destekleyenler, 30 yıl sonra bir çıkmaza girdiklerini ve bu sürecin Filistin halkı için feci sonuçlar doğurduğunu anladılar. İsrailli yetkililer, bir Filistin devletinin kurulmasını kesin olarak reddettiklerini çeşitli vesilelerle dile getirdiler. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sadece bir ay önce, Ürdün Nehri’nden Batı Şeria ve Gazze de dâhil olmak üzere, Akdeniz’e uzanan “İsrail”i tasvir eden sözde bir “Yeni Ortadoğu” haritasını takdim etti. BM Genel Kurulu’nun kürsüsünde tüm dünya, Netanyahu’nun Filistin halkının haklarına karşı kibir ve cehalet dolu konuşmasına sessiz kaldı.

7. 75 yıllık amansız işgal ve ıstıraptan sonra, kurtuluş ve halkımızın topraklarına geri dönüşü için atılan tüm adımların başarısız olmasından ve ayrıca sözde barış sürecinin feci sonuçlarından sonra dünya, aşağıda sıralanan gelişmeler karşısında Filistin halkından ne yapmasını bekliyordu:

* İsrail'in mübarek Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirmesi, zamansal ve mekânsal bölünme girişimleri, İsrailli yerleşimcilerin kutsal camiye yönelik saldırılarının yoğunlaştırılması.

* İsrail devletinin Filistinlileri evlerinden ve topraklarından kovmayı planladığı koşullarda, Batı Şeria’nın tamamını ve Kudüs’ü sözde “İsrail’in egemenliği” altına sokma yönünde adımlar atan aşırılık yanlısı ve sağcı İsrail hükümetinin uygulamaları.

* İsrail hapishanelerinde temel haklarından mahrum bırakılan binlerce Filistinli tutuklunun, İsrailli faşist bakan Itamar Ben-Gvir’in doğrudan gözetimi altında saldırı ve aşağılamalara maruz kalıyor oluşu.

* Gazze Şeridi’ne 17 yıldır haksız yere uygulanan hava, deniz ve kara ablukası.

* İsrail yerleşimlerinin Batı Şeria’daki eşi görülmemiş bir düzeyde genişlemesi ve yerleşimcilerin Filistinlilere ve mülklerine her gün uyguladığı şiddet.

* Mülteci kamplarında ve diğer bölgelerde kötü koşullarda yaşayan, topraklarına geri dönmek isteyen ve 75 yıl önce sınır dışı edilen yedi milyon Filistinli.

* Uluslararası toplumun başarısızlığı ve süper güçlerin suç ortaklığıyla bir Filistin devletinin kurulmasının engellenmesi.

Bütün bunlardan sonra Filistin halkından ne bekleniyordu? Beklemeye devam etmek ve çaresizce BM’ye güvenmeye devam mı edecektik? Ya da Filistin halkını, topraklarını, haklarını ve kutsallarını savunmak için inisiyatif mi alacaktık? Savunma amaçlı eylemin uluslararası yasalarda, normlarda ve sözleşmelerde yer alan bir hak olduğunu biliyoruz.

Yukarıda dile getirilen hususlar üzerinden şu söylenebilir: 7 Ekim’de gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail’in Filistin halkına ve davasına karşı geliştirdiği tüm komplolara koymak için gerekli bir adım ve olağan bir cevaptı. İsrail işgalinden kurtulmak, Filistinlilerin haklarını geri almak ve tıpkı dünyadaki tüm halkların yaptığı gibi, kurtuluş ve bağımsızlık yolunda ilerlemek için gerçekleştirilmiş bir savunma eylemiydi.

2.
Aksa Tufanı Operasyonu’nda Yaşanan Olaylar
ve İsrail’in İddialarına Yönelik Cevaplar

İsrail’in 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu’na ilişkin uydurma suçlamaları, iddiaları ve bunun sonuçları ışığında, İslami Direniş Hareketi–Hamas olarak, şu hususları açıklığa kavuşturmak isteriz:

1. 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu, İsrail askeri tesislerini hedef aldı ve İsrail hapishanelerinde tutulan binlerce Filistinlinin bir esir takası anlaşması yoluyla serbest bırakılması için İsrail makamlarına baskı yapmak amacıyla düşman askerlerini tutuklamaya çalıştı. Bu nedenle operasyon, İsrail ordusunun Gazze Tümeni’ni, Gazze çevresindeki İsrail yerleşimlerinin yakınında konuşlanmış İsrail askeri tesislerini yok etmeye odaklandı.

2. Sivillere, özellikle çocuklara, kadınlara ve yaşlılara zarar vermekten kaçınmak, tüm Kassam Tugayları savaşçılarının dini ve ahlaki bir sorumluluğudur. Filistin direnişinin, operasyon sırasında eksiksiz bir disiplinle hareket ettiğini, İslami değerlere bağlı kaldığını, Filistinli savaşçıların sadece işgal askerlerini ve halkımıza karşı silah taşıyanları hedef aldığını yineliyoruz. Bu arada Filistinli savaşçılar, direnişin hassas ve kusursuz silahlara sahip olmamasına rağmen sivillere zarar vermekten kaçınma isteği ile hareket ettiler. Ayrıca sivillerin hedef alındığı durumlar yaşanmış olsa bile bunlar kazara ve işgal güçleriyle çatışma sırasında oluştu.

1987’deki kuruluşundan bu yana Hamas Hareketi, sivillere zarar vermekten kaçınmayı taahhüt etmiştir. Siyonist suçlu Baruh Goldstein’ın 1994’te işgal altındaki Halil kentindeki İbrahim Camii’nde ibadet eden Filistinlilere karşı bir katliam gerçekleştirmesinin ardından, Hamas Hareketi sivillerin tüm taraflarca çatışmaya maruz kalmasını önlemek için bir girişim ilan etti; ancak İsrail işgali bunu reddetti ve hatta bu konuda herhangi bir yorum yapmadı. Hamas Hareketi de bu çağrıları defalarca tekrarladı, ancak Filistinli sivilleri kasıtlı olarak hedef almaya ve öldürmeye devam eden İsrail işgali bu çağrılara kulak tıkadı.

3. Belki de Aksa Tufanı Operasyonu’nun uygulanması sırasında İsrail güvenlik ve askeri sisteminin hızla çökmesi ve Gazze ile sınır bölgelerinde yaşanan kaos nedeniyle bazı aksaklıklar yaşanmıştır.

Pek çok kişinin de doğruladığı gibi, Hamas Hareketi, Gazze’de tutulan tüm sivillere olumlu ve nazik bir şekilde davrandı ve saldırının ilk günlerinden itibaren onları serbest bırakmaya çalıştı. Filistinli kadın ve çocukların İsrail hapishanelerinden serbest bırakılması karşılığında bu sivillerin serbest bırakıldığı bir haftalık insani ateşkes sırasında olan da buydu.

4. İsrail işgalinin 7 Ekim’de Kassam Tugayları’nın İsrailli sivilleri hedef aldığı iddiaları, tamamen yalan ve uydurmadan ibarettir. Bu iddiaların kaynağı İsrail’in resmi anlatısıdır ve hiçbir bağımsız kaynak bunların hiçbirini kanıtlamamıştır. İsrail’in resmi anlatısının her zaman Filistin direnişini şeytanlaştırmaya ve aynı zamanda Gazze'ye yönelik acımasız saldırısını yasallaştırmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir.

İşte İsrail’in iddialarıyla çelişen bazı detaylar:

* O gün, yani 7 Ekim’de çekilen video klipler ve İsraillilerin daha sonra yayınlanan ifadeleri, Kassam Tugayları’nın savaşçılarının sivilleri hedef almadığını ve birçok İsraillinin kafa karışıklığı nedeniyle İsrail ordusu ve polisi tarafından öldürüldüğünü gösterdi.

* Filistinli savaşçılar tarafından “kafası kesilmiş 40 bebek” yalanı da kesin olarak reddedildi ve İsrail kaynakları bile bunu yalanladı. Batılı medya ajanslarının birçoğu, maalesef bu iddiayı benimsedi ve destekledi.

* Filistinli savaşçıların İsrailli kadınlara tecavüz ettiği iddiası, Hamas Hareketi de dâhil olmak üzere birçok kesim tarafından tümüyle reddedildi. Mondoweiss haber sitesinin 1 Aralık 2023 tarihli haberinde, Hamas üyelerinin 7 Ekim’de gerçekleştirdiği iddia edilen “toplu tecavüz”e dair herhangi bir kanıt bulunmadığı ve İsrail’in bu iddiayı “Gazze’deki soykırımı körüklemek için” kullandığı belirtildi.

* İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin 10 Ekim’de, Haaretz gazetesinin 18 Kasım’da yayımladığı iki habere göre, İsrail ordusuna ait helikopterler çok sayıda İsrailli sivili öldürdü, Gazze yakınlarındaki Nova müzik festivalinde 364 İsrailli sivilin ölümü de bu saldırıların bir sonucuydu. İki haberde, Hamas savaşçılarının festival hakkında önceden bilgi sahibi olmadan festival alanına ulaştığı ve İsrail helikopterinin hem Hamas savaşçılarına hem de festivale katılanlara ateş açtığı belirtildi. Yedioth Ahronoth ayrıca, İsrail ordusunun Gazze’den daha fazla savaşçı sızmasına mani olmak ve herhangi bir İsraillinin Filistinli savaşçılar tarafından tutuklanmasını önlemek için Gazze Şeridi’ni çevreleyen bölgelerde 300’den fazla hedefi vurduğunu söyledi.

* İsrail kaynaklı diğer tanıklıklar, İsrail ordusunun baskınları ve asker operasyonlarının birçok İsrailli esiri ve onları esir alan kişileri öldürdüğünü doğruladı. İsrail işgal ordusu, Filistinli savaşçıların ve İsraillilerin içinde bulunduğu İsrail yerleşimlerindeki evleri bombaladı ve İsrail ordusunun geliştirdiği, Filistin direnişiyle esir takasına girmekten kaçınmak için “ölü bir sivilin veya askerin canlı olarak ele geçirilmesinden daha iyi” dediği, kötü bir üne sahip olan “Hannibal Talimatı”nı açıktan uyguladı.

* Dahası, işgal makamları, 200 yanmış cesedin öldürülen ve İsrail cesetleriyle karıştırılan Filistinli savaşçılara ait olduğunu tespit ettikten sonra, öldürülen asker ve sivillerin sayısını revize ederek bin 400’den bin 200’e düşürdü. Bu, savaşçıları öldürenin İsraillileri öldürdüğü ve 7 Ekim’de İsrail bölgelerini yakan ve yok eden askeri uçakların sadece İsrail ordusunda olduğu anlamına geliyor.

* İsrail’in Gazze’de 60’a yakın İsrailli esirin ölümüne yol açan ağır hava saldırıları da İsrail işgalinin Gazze’deki esirlerin hayatını umursamadığını kanıtlıyor.

5. Gazze çevresindeki yerleşimlerde bulunan bazı İsrailli yerleşimcilerin 7 Ekim’de silahlanarak Filistinli savaşçılarla çatıştığı da bir gerçektir. Bu yerleşimciler sivil olarak kaydedildi, oysa gerçek şu ki İsrail ordusunun yanında savaşan silahlı adamlardı.

6. İsrailli siviller hakkında konuşurken, zorunlu askerliğin 18 yaşın üzerindeki tüm İsrailliler için geçerli olduğu bilinmelidir. Bu, İsrail’in “silahlı halk” güvenlik teorisine dayanıyor ve İsrail kendi varlığını “orduya bağlı ülkeye” dönüştürüyor.

7. Sivillerin vahşice öldürülmesi, İsrail varlığının sistematik bir yaklaşımıdır ve Filistin halkını aşağılamanın araçlarından biridir. Gazze’de Filistinlilerin kitlesel olarak katledilmesi bu yaklaşımın açık bir kanıtıdır.

8. Cezire haber kanalı bir belgeselde, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısının ilk ayında, Gazze’de günlük ortalama 136 Filistinli çocuğun öldürüldüğünü, Ukrayna’da Rusya ile yaşanan savaşta bir günde öldürülen çocuk sayısının ortalama 1 olduğu söyledi.

9. İsrail saldırganlığını savunanlar, olaylara objektif bir şekilde bakmıyorlar, daha ziyade Hamas savaşçılarına saldırırken siviller arasında kayıplar olacağını söyleyerek İsrail’in Filistinlileri toplu olarak öldürmesini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Oysa 7 Ekim’deki Aksa Tufanı olayında böylesi bir cümleyi sarf edemezler.

10. Herhangi bir adil ve bağımsız soruşturmanın olayın seyrine dair anlattıklarımızın doğruluğunu, bunun yanında, İsrail tarafındaki yalanların ve yanıltıcı bilgilerin ölçeğini ortaya koyacağından eminiz. Bu, İsrail’in Gazze’deki hastanelerle ilgili Filistin direnişinin buraları komuta merkezi olarak kullandığı yönündeki iddialarını da içeriyor; bu, kanıtlanmamış ve birçok Batılı basın ajansının raporlarıyla yalanlanan bir iddia.

3.
Şeffaf Bir Uluslararası Soruşturmaya Doğru

1. Filistin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) üye bir devlettir ve 2015 yılında Roma Statüsü’ne katılmıştır. Filistin, İsrail'in topraklarında işlediği savaş suçlarının soruşturulmasını istediğinde, İsrail'in uzlaşmazlığı ve reddi ile ve Filistinlileri UCM’ye talep ettikleri için cezalandırma tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Adalet değerlerine sahip olduğunu iddia eden, tamamen işgal söyleminin yanında yer alan ve uluslararası adalet sisteminde Filistinlilerin hamlelerine karşı duran büyük güçlerin olduğunu belirtmek de talihsizliktir. Bu güçler, “İsrail”i hukukun üstünde bir devlet olarak tutmak, onun sorumluluk ve hesap verebilirlikten kaçmasını sağlamak istiyorlar.

2. Madem başta ABD yönetimi olmak üzere bu ülkeler, Almanya, Kanada ve Birleşik Krallık, iddia ettiği gibi adaletin yerini bulması istiyor, o vakit onlara, işgal altındaki Filistin’de işlenen tüm suçlarda soruşturmanın gidişatına desteklerini açıklamaları ve uluslararası mahkemelerin işlerini etkin bir şekilde yapmaları için tam destek vermeleri çağrısında bulunuyoruz.

3. Bu ülkelerin adaletin yanında duracağına dair şüphelerimiz olmasına rağmen, UCM Savcısı ve ekibini, durumu sadece uzaktan gözlemlemek veya İsrail kısıtlamalarına tabi olmak yerine, orada işlenen suçları ve ihlalleri araştırmak için derhal ve acilen işgal altındaki Filistin’e davet ediyoruz.

4. Aralık 2022’de BM Genel Kurulu, “İsrail”in Filistin topraklarını yasadışı işgalinin hukuki sonuçları hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) görüşünü almak için bir karar aldığında, “İsrail”i destekleyen (az sayıda) ülke, yaklaşık 100 ülke tarafından onaylanan hareketi reddettiklerini açıkladı. Ayrıca halkımız ve ona bağlı hukuk ve hak grupları, İsrailli savaş suçlularının Avrupa mahkemeleri huzurunda evrensel yargı yetkisi sistemi aracılığıyla yargılanmasını sağlamaya çalıştıklarında, Avrupa’daki rejimler, İsrailli savaş suçlularının serbest kalması için, bu tür hamlelere mani oldular.

5. 7 Ekim olayları daha geniş bir bağlama oturtulmalı ve günümüzde sömürgeciliğe ve işgale karşı mücadelenin tüm örnekleri herkese bir biçimde hatırlatılmalıdır. Bu mücadele deneyimlerinin ortaya koyduğu biçimiyle, işgalcinin uyguladığı zulme işgal altındaki insanlar aynı düzeyde tepki koyacaklardır.

6. Filistin halkı ve dünyanın dört bir yanındaki halklar, kör önyargılarını haklı çıkarma ve İsrail’in suçlarını örtbas etme girişimlerinde İsrail anlatı pratiğini destekleyen bu hükümetlerin yalan ve aldatmacalarının ölçeğinin farkındadır. Bu ülkeler, çatışmanın ana sebeplerinin, Filistin halkının topraklarında onurlu bir şekilde yaşama hakkının inkâr edilmesi ve işgal olduğunu biliyorlar. Bu ülkeler, Gazze’deki milyonlarca Filistinliye yönelik haksız ablukanın devam etmesine ve İsrail hapishanelerinde temel haklarının çoğunlukla mahrum bırakıldığı koşullar altında tutulan binlerce Filistinli tutukluya da ilgi göstermiyorlar.

7. İsrail’in suçlarını ve katliamlarını reddettiklerini dile getirmek ve Filistin halkının haklarına ve haklı davalarına desteklerini göstermek için dünyanın tüm başkentlerinde ve şehirlerinde toplanan, farklı dinlere mensup, farklı etnik kökenlerden gelen, farklı geçmişlere sahip özgür insanlarını selamlıyoruz.

4.
Dünyaya Bir Hatırlatma: Hamas Kimdir?

1. İslami Direniş Hareketi (Hamas), Filistinli İslami ulusal kurtuluş ve direniş hareketidir. Amacı, Filistin’i özgürleştirmek ve Siyonist projeye karşı koymaktır. Referans çerçevesi, ilkelerini, amaçlarını ve araçlarını belirleyen, İslam’dır. Hamas, herhangi bir insana yapılan zulmü veya haklarının milliyetçi, dini veya mezhepsel gerekçelerle baltalanmasını reddeder.

2. Hamas, dinlerinden dolayı Yahudilerle değil, Siyonist projeyle çatışmaktadır. Hamas, Yahudilere karşı Yahudi oldukları için değil, Filistin’i işgal eden Siyonistlere karşı mücadele ediyor. Oysa Yahudiliği ve Yahudileri sürekli olarak kendi sömürgeci projeleri ve yasadışı oluşumlarıyla özdeşleştirenler Siyonistlerdir.

3. Filistin halkı, kim yaparsa yapsın zulme, adaletsizliğe ve sivillere yönelik katliamların işlenmesine her zaman karşı durmuştur. Dini ve ahlaki değerlerimize dayanarak, Yahudilerin Nazi Almanyası tarafından maruz bırakılmalarını reddettiğimizi açıkça belirttik. Burada, Yahudi sorununun özünde bir Avrupa sorunu olduğunu, Arap ve İslam ortamının ise tarih boyunca Yahudi halkı yanında, diğer inanç ve etnik kökenlerden halklar için güvenli bir sığınak olduğunu hatırlatıyoruz. Arap ve Müslüman coğrafyası, bir arada yaşama, kültürel etkileşim ve dini özgürlükler için birçok örneklerle tanımlıdır. Mevcut çatışma, Siyonistlerin saldırgan davranıştan ve onun Batılı sömürgeci güçlerle ittifakından kaynaklanmaktadır; bu nedenle, Filistin’deki halkımıza yönelik zulmü haklı çıkarmak için Avrupa’daki Yahudilerin çektiği acıların sömürülmesini reddediyoruz.

4. Uluslararası yasa ve normlara göre Hamas Hareketi, net hedefleri ve misyonu olan bir ulusal kurtuluş hareketidir. İşgale direnme meşruiyetini Filistinlilerin meşru müdafaa, kurtuluş ve kendi kaderini tayin hakkından alıyor. Hamas, işgal altındaki Filistin topraklarında İsrail işgali ile mücadelesini ve direnişini sınırlamaya her zaman hevesli olmuştur, ancak İsrail işgali buna uymadı ve Filistin dışındaki Filistinlilere karşı katliamlar ve cinayetler işledi.

5. İşgale karşı silahlı direniş de dâhil olmak üzere her türlü araçla direnmenin tüm normlar, ilahi dinler, Cenevre Sözleşmeleri ve ilk ek protokolü de dâhil olmak üzere uluslararası yasalar ve ilgili BM kararları, örneğin Genel Kurul’un 22 Kasım 1974’teki Filistin'deki Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve "kovuldukları, yerlerinden edildikleri ve yerlerinden edildikleri evlerine ve mülklerine" geri dönme hakkı da dahil olmak üzere devredilemez haklarını onaylayan 29. oturumunda kabul edilen 3236 sayılı BM Genel Kurulu Kararı ile meşru bir hak olduğunu vurguluyoruz.

6. Sözünden dönmeyen ve mücadelesini kararlılıkla yürüten Filistin halkımız ve direniş güçleri, topraklarını ve ulusal haklarını en uzun ve acımasız sömürgeci işgale karşı savunmak için kahramanca bir savaş yürütüyor. Filistin halkı, İsrail’in çoğu çocuk ve kadın olan Filistinli sivillere karşı gerçekleştirdiği saldırılarla ve katliamlarla karşı karşıya. Gazze’ye yönelik saldırı sırasında İsrail işgali, Gazze’deki halkımızı yiyecek, su, ilaç ve yakıttan mahrum bıraktı ve onları her türlü yaşam aracından mahrum etti. Bu arada, İsrail savaş uçakları, Filistin halkını Gazze’den sürmeyi amaçlayan etnik temizliğin açık bir işareti olarak, okullar, üniversiteler, camiler, kiliseler ve hastaneler de dâhil olmak üzere Gazze’nin tüm altyapılarını ve kamu binalarını vahşice vurdu. Ancak İsrail işgalini destekleyenler, halkımıza karşı soykırımı sürdürmekten başka bir şey yapmadılar.

7. İsrail işgalinin Filistin halkına yönelik zulmünü meşrulaştırmak için kullandığı “meşru müdafaa” bahanesi, bir yalan, aldatma ve gerçekleri çarpıtma işlemini temel almaktadır. İsrail denilen varlığın suçlarını ve işgalini savunma hakkı diye bir şey olamaz, ancak Filistin halkının işgalciyi işgali sona erdirmeye zorlama hakkından söz edilebilir. 2004 yılında, Uluslararası Adalet Divanı (UAD), “İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Duvar İnşa Etmenin Hukuki Sonuçları” ile ilgili davada, “İsrail” denilen acımasız işgalci gücün Filistin topraklarında böyle bir duvar inşa etmek için meşru müdafaa hakkına bel bağlayamayacağını belirten, tavsiye amaçlı bir görüş dile getirdi. Dahası, uluslararası hukuka göre Gazze hâlâ işgal altındaki bir topraktır, bu nedenle Gazze’ye yönelik saldırıyı sürdürmenin gerekçeleri temelsizdir ve hukuki ehliyetten, ayrıca meşru müdafaa fikrinin özünden de yoksundur.

5.
Neye İhtiyaç Var?

İşgal, kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın ya da adlandırırsa adlandırsın işgaldir ve halkların iradesini kırmanın ve onları ezmeye devam etmenin bir aracı olarak varolmaya devam eder. Öte yandan, tarih boyunca halkların/ulusların işgal ve sömürgecilikten kurtulma konusunda edindikleri deneyimler, direnişin stratejik bir yaklaşım, kurtuluş ve işgali sona erdirmenin tek yolu olduğunu teyit etmektedirler. Mücadele etmeden, direnmeden, fedakârlıklarda bulunmadan işgalden kurtulan bir millet var mıdır?

İnsani, ahlaki ve hukuki zorunluluklar, dünyadaki tüm ülkelerin Filistin halkının direnişini desteklemesini, ona karşı çevrilen dolaplara iştirak etmemesini gerekli kılıyor. Onlara düşen, işgal güçlerinin işlediği suçlara ve gerçekleştirdiği saldırılara karşı koymak, Filistin halkının topraklarını özgürleştirmek ve kendi kaderini tayin hakkını uygulayabilmek için verdiği mücadeleye destek olmaktır. Bu temelde biz şunları talep ediyoruz:

1. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, tüm Gazze halkına karşı işlenen suçların ve etnik temizliğin derhal durdurulması, sınır kapılarının açılması ve yeniden inşa süreci için gerekli araçlar da dâhil olmak üzere insani yardımın Gazze’ye girişine izin verilmesi.

2. İsrail işgal güçlerinin, Filistin halkına karşı çektiği acılardan yasal olarak sorumlu tutulması, sivillere, altyapıya, hastanelere, eğitim tesislerine, camilere ve kiliselere karşı işlediği suçlardan yargılanmasının sağlanması.

3. Uluslararası hukuk ve normlar çerçevesinde İsrail işgaline karşı ortaya konulan Filistin direnişinin mümkün olan tüm araçlarla desteklenmesi.

4. Dünyanın dört bir yanındaki özgür halkları, özellikle de sömürgeleştirilen ve Filistin halkının çektiği acıların farkına varan ulusları, İsrail işgalini destekleyen güçler/ülkeler tarafından benimsenen çifte standart politikalarına karşı ciddi ve etkili bir pozisyon almaya çağırıyoruz. Bu ülkeleri, Filistin halkıyla küresel bir dayanışma hareketi başlatmaya, adalet ve eşitlik değerlerini, halkların özgürlük ve onur içinde yaşama hakkını vurgulamaya çağırıyoruz.

5. Süper güçler, özellikle ABD, İngiltere ve Fransa, Siyonist varlığa o hesap vermesin diye gerekli kılıfları temin etmeyi, ona hukukun üstünde duran bir ülkeymiş gibi muamele etmeyi bırakmalıdır. Bu ülkelerin bu tür adaletsiz davranışları, 75 yılı aşkın süredir devam eden İsrail işgaline Filistin halkına, topraklarına ve kutsallarına karşı en büyük suçları işleme imkânı sundu. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeleri, bugün ve daha önce olduğundan daha fazla, uluslararası hukuka ve işgalin sona erdirilmesi çağrısında bulunan ilgili BM kararlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.

6. Gazze’nin geleceğine karar vermeyi amaçlayan ve yalnızca işgali uzatmaya hizmet eden her türden uluslararası projeyi de İsrail projesini de kesin olarak reddediyoruz. Filistin halkının kendi geleceğine karar verme ve iç işlerini düzenleme kapasitesine sahip olduğunu ve bu nedenle dünyadaki hiçbir tarafın Filistin halkına herhangi bir vesayet dayatma veya onlar adına karar verme hakkına sahip olmadığını vurguluyoruz.

7. İsrail’in, özellikle 1948’de işgal edilen topraklarda ve Batı Şeria’da Filistinlilere yeni bir sürgün dalgası veya yeni bir Nekbe yaratma girişimlerine karşı durmaya çağırıyoruz. Sina’ya, Ürdün’e veya başka bir yere sınır dışı edilmeyeceğini ve Filistinlilere herhangi bir tehcir yapılacaksa, bunun birçok BM kararında onaylandığı gibi, 1948’de kovuldukları evlerine ve bölgelerine doğru olacağını vurguluyoruz.

8. İşgal sona erene kadar dünya çapında halk baskısının sürdürülmesi çağrısında bulunuyoruz; İsrail tarafıyla normalleşme girişimlerine karşı durma, İsrail işgaline ve destekçilerine kapsamlı bir boykot çağrısında bulunuyoruz.

Hamas Basın Bürosu
21 Ocak 2024
Kaynak
Çeviri: Kudüshaber

0 Yorum: