07 Ekim 2018

,

Koç Taşağı


Artık sanırım, 2007’de Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan eylemin bir benzerine bu ülkede bir daha rast gelinmesi mümkün değil. Hatırlanacaktır: anarşist bir öğrenci, Koç şirketini tanıtan kişinin üzerine koç taşağı fırlatmış, “Köle pazarınıza hayır!” demişti.[1] Artık böylesi bir eylemden devlete ve sermayeye tırmanma zemini olarak Boğaziçi Üniversitesi fazlasıyla yaralanacak, bu tür bir “serseriliğe” asla izin vermeyecektir.

Eylemci, hayvana ait bir uzvu sahneye fırlatıyor ki bu, hayvanseverleri ve belki de veganları incitecektir.[2]

Eylemci, o uzvu sahnede sunum yapan kadına fırlatmaktadır ki bu, feministleri öfkelendirecektir.

Eylemci, saldırıyı Koç şirketler grubuna gerçekleştirmiştir ki bu da solcu laik çevrelerde “müttefikimize nasıl saldırırsınız?” tepkisine neden olacaktır.

2007 tarihi de önemlidir, zira Nisan Muhtırası aynı tarihlidir. O günden sonra sol örgütler, devletçe içtimaya alınmış, yapısal dönüşüme uğra(tıl)mışlardır. Sonuçta her darbe, kendisini takip eden süreçte sola bir biçimde damga vurmuştur. 2007, kritik bir eşiktir.

Darbe, siyaset ve ideoloji içerisinde belirli bir ağırlığa sahiptir. Zaten bunun için yapılmıştır. 1981 tarihli, Türk ekonomisini inceleyen BBC belgeseli, yakın tarih okumasına dair önemli ipuçları sunmaktadır.[3]

Bugün laikliğin ve ilerlemeci hareketin öncüsü, müttefiki ve yoldaşı Koç ailesi, o gün şunu söylüyor: “Ülke şirkete benzer, iyi yönetilmezse çöker”. Demek ki “şirkete çevirdi ülkeyi bu Tayyip!” diyenler, bir kez daha düşünmeli, dostunu, yoldaşını iyi seçmelidir.

Rahmi Koç, konuşmasının bir yerinde, ülkenin fazla demokrat olmasından yakınmakta, 12 Eylül darbesini hayırlı gördüğünü beyan etmektedir:

“Türkiye, demokrasi için büyük bedel ödedi. Bu bedel o kadar ağır oldu ki ülkeyi neredeyse batırdı. Ordunun çok doğru bir zamanda müdahale ettiğini düşünüyorum. Biraz geç kalsalardı, durumu düzeltmek son derece zor olacaktı. Her ne kadar demokrasimiz vardıysa da söylemem gerek ki tam bir demokrasiydi bu, anayasamız, kurumlarımız, iş kanunlarımız her şey iyi yurttaşlara değil, kötülere yaradı.”

Belgeselin bir yerinde, Kenan Evren’in ABD tipi demokrasi istediğinden bahsediliyor. O demokrasi, “kötülere” karşı “iyi yurttaşlar” yaratarak kuruluyor. Sol, iyi yurttaş inşa etmeyi, iyi yurttaş olmayı matah bir şey zannediyor. Rahmi Koç’un “kötü” dediği kişilere karşı mücadele ediyor.

BBC yorumcusu, o kibirli ve üstenci diliyle aşağıladığı ülkeyle ilgili olarak şunu söylüyor:

“Yeni kuşak sanayiciler, bu türden koruma altındaki sektörleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Onlar, Türk ekonomisini daha verimli ve daha Avrupalı kılacak bir ekonomik devrim talep ediyorlar.”

Bu aşamada Rahmi Koç devreye giriyor ve bugünü anlama noktasında önem arz eden şu tespiti yapıyor:

“Ortadoğu pazarına yüzümüzü dönmeliyiz, ama aynı zamanda Avrupa’nın parçası olmalıyız.”

O pazara dönmek, ama Avrupalı kalmak için AKP biçilmiş kaftan. 2007’den sonra sola, AKP’ye küfretme, kitleleri kontrol altında tutma görevi verilmiş. Hepsi, Avrupa ile ilişkileri üzerinden düşünüyor, orayı övüyor, Ortadoğu’ya karşı Avrupa’yı çıkartıyor. Bunun nedenini sorgulamak gerekiyor.

BBC belgeselinden gördüğümüz kadarıyla, AET Başkan yardımcısı, orduya ve darbeye destek veriyor. Onun “dinci” değil “ilerici” olduğunu söylüyor. BBC yorumcusu da “Türk toplumu fazla dindar, Avrupa bunu kabul edemez” diyor. Her şey, el ele ilerliyor.

Sol, yapılan darbenin izini, damgasını taşıyor. Bu koşullarda yılan hikâyesine dönen iki TİP milletvekilinin HDP’den ayrılışı meselesi, nihayet sonuca bağlanıyor. İki TİP deneyimi, altmışın ve yetmiş birin damgasını taşıyor. Parti, onlardan hiç kurtulamıyor, bunu denemiyor bile. Üçüncüsünün hangi darbenin izini taşıdığına bakmak gerekiyor.

Bugünkü başkan (Erkan Baş), bir burjuva gazetecisini işçilerin hâlinden anlamaya davet ediyor ve “bir aylık maaşını ben cebimden vereceğim, gelsin 24 saat şantiyede çalışsın” diyor. Ama kimse, “o kadar parayı sen nereden buldun, bir anda nasıl cebinden çıkartabiliyorsun?” diye sormuyor. “Milletvekili maaşlarını kendi hesabına yatıran var mı?” sorusu da sorulmuyor doğal olarak.

Behice Boran’ın İkinci TİP döneminde erkekler için belirli üyelik şartları belirlediğinden söz edilir: biri askerliğini yapmış olmaktır, ikincisi çalışmaktır, üçüncüsü evli olmaktır. Toplamda bir işçiye çağrı yapılmakta, parti en azından bu sayede işçi partisi olabileceğini düşünmektedir. Bugün bu şartlar geçerli olsa, Erkan Baş ve Barış Atay partiye girebilir miydi veya o kadar yükselebilir miydi, mesele budur.

HDP açısından durum daha da tuhaf: HDP ilk meclise girdiğinde, “TİP yeniden meclise girdi” denildi. HDP’nin girişi, TİP’in girişine benzetildi. Bugünse “TİP’in yeniden meclise dönme zamanı” diyorlar. Önce “Barış Atay HDP’de kalacak, Erkan gidecek” dediler, şimdi ikisinin de gittiğini söylüyorlar. Bu ayrım, bu ayrışma, önümüzdeki döneme dair bir işaret mi yoksa?

Asıl soru ise şu: bir grup arkadaş toplaşsak, gidip İçişleri’ne başvurup TİP kursak, Erkan’lar demir sopaları alıp üzerimize yürürler mi yine? Sonuçta yukarıdaki resimden çıkmak yorucu oldu! Veya şu sorulmalı: “Çıkıldı mı gerçekten?”

Mesele, kariyerizm... 2007’den beri içe yerleştirilen, içte gerçekleştirilen darbe, kariyerizme, bireyciliğe, örgütçülüğe, öznelciliğe oynuyor. Birey kutsanıyor, emekçi halk küçümseniyor. Herkes, o BBC yorumcusu gibi bakıyor memlekete. Devrime ve sosyalizme değil, bir mevkiye gelmeye, bir basamağı çıkmaya, burjuva özentisi bir hâle, öznel çıkarlara, kişisel hayallere ve kendi yaldızını parlatmaya örgütleniyor. Asıl sorun bu değil mi?

FKF’liler, “Amerika çizdi üstünü, Tayyip gidici. Biz, bu gidişata kızılboya çalmaya çalışalım” diyorlardı. İki yılları var, zira “olmuş meyve seven”, önemli bir zat olan Cemil İpekçi isimli dostları, “Tayyip Bey’in en azından daha iki yıl bu ülkenin başında kalması lazım” diyor. Bunu “iki yıl sonra gidici” olarak yorumlamak da mümkün. Hadi hayırlısı!

Eren Balkır
7 Ekim 2018

Dipnotlar:
[1] “Boğaziçi’nde Koç Yumurtasıyla Eylem”, 2 Nisan 2007, Hürriyet.

[2] Koç Eylemi, Youtube.

[3] “1980’lerde Türk Ekonomisi Belgeseli”, 21 Eylül 2018, Birinci Bölüm ve 28 Eylül 2018, İkinci Bölüm.

[4] Cemil İpekçi Söyleşisi, 29 Eylül 2018, Sacit Aslan.

0 Yorum: