29 Ekim 2018

, ,

Corc Abdallah: “Pişmanlık da Yok Taviz de”

Yoldaş Corc Abdallah, bugünkü koşullarda nadiren rast geleceğimiz türden bir devrimci simadır. Bence o bugüne, Bin Selman’ın, Mahmud Abbas’ın ve Sisi’nin sergilediği teslimiyetin ve kralların, sultanların, zalimlerin, tüm o mezhepçilik ve gericilik tacirlerinin, yenilgiden başka bir şey bilmeyen sınıfların “ulusal düzeyde yöneldikleri bir tercih olarak “normalleşme”nin hüküm sürdüğü bugünkü döneme değil, tarihe aittir.

Bugün tutsak olan Corc Abdallah, tüm bu düşmanları karşı safa fırlatıp atmıştır. O, bilhassa bu emperyalist ve sömürgeci çağda, Arap dünyasının yüzleştiği çöküş ve yıkım sürecini gören biridir. Abdullah, tüm kalbiyle ve tüm imanıyla bize şunu sormaktadır: “Benim hürriyetimi kimler istiyor? Hatta Araplar içerisinde bu hürriyeti isteyen birileri var mı?” Hayır yok; birçokları, o cin şişenin içinde kalsın, dünya yüzü görmesin, ışığa ve insanların arasına çıkmasın istiyor. Ona dokunsalar, devrim denilen hastalığın kendilerine bulaşacağını, isyana ve direnişe bağlılığın, itiraz etmedeki o kızgınlığın kendilerine geçeceğini iyi biliyorlar. İşte bu yüzden Condoleeza Rice ve Hillary Clinton, o müştereken paylaştıkları hedeflerini açıktan ilân edebiliyor: Corc Abdallah, memleketi olan Kubaiyat’tan, Aynu’l Helve’den, Birzeit’ten, Tangier’den, Aswan’dan ve tüm Araplardan uzak tutulmalı. Hatta o, Lannemezan denilen, o kuş uçmaz kervan geçmez diyardaki hapishanede kalmaya devam etmeli.

Lübnan’da birbirinin ardı sıra işbaşı yapan hükümetler, Corc Abdallah’ı 35 sene boyunca görmezden geldiler. Devlet, bu sessizliği ile tutuklama ve hapis sürecinde suç ortaklığı yaptı ki esasen bu, kimsenin gizleyemeyeceği bariz ve apaçık bir gerçeklik. Eğer Corc Abdallah, Falanjist lider Samir Caca gibi uyuşturucu ve silâh kaçakçısı olsaydı, o da kendi ülkesinde büyük bir lider olabilirdi. Corc’un kendi vatanına dönme ihtimali petrol ve savaş prenslerini korkutmakta, bize ölümden, yıkımdan ve ırkçılıktan başka bir şey getirmeyen tüm mezhepçi yapıyı ifşa etmektedir.

Abdallah, tarihin öğrettiği dersleri iyi almış biridir. Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgeleştirdiği Arap halkı, beş yüz yıl sonra kendisini Batı sömürgeciliğinin boyunduruğu altında bulmuştur. Araplar, siyonist harekete karşı koyarken, Filistin adında büyük ve adil bir davaya sahip olmuşlardır. Hürriyet, kurtuluş ve kendi kaderini tayin hakkının okyanustan Körfez’e tüm coğrafyada uygulanacağı süreç, Filistin’de başlayıp gene Filistin’de biter.

Corc, Arapların kurtuluş mücadelesinin kendisini devrimci bir tarzda yenilemesinin ancak solcu geleneklerin ve halk dinamiklerinin o “geleneksel” ve gerici mekanizmaları ve yaklaşımları geride bıraktıkları takdirde mümkün olabileceğine inanan bir isimdir. Dolayısıyla Corc, her şeyden önce Filistin’e aittir, Filistin de bir dinin, mezhebin veya ırkın malı değildir. Filistin halkının yarısı işgal altında, diğer yarısı ise sürgündedir. Filistin, temel haklarının ve ana davasının bilincinde olmak dâhil her şeyden mahrum kalmış, mazlum Arap sınıflarının davasıdır.

Fransız “hukuk” sistemi, Corc Abdallah’ı her huzuruna çıkarttığında, evine dönmesine izin verme karşılığında ondan nedamet getirmesini ve pişmanlığını bildirmesini istemiş, Corc ise “Ben Arap’ım, Filistin benim davamdır ve bundan asla pişman değilim” demiştir. Corc için Arap olmak, insan ya da bir hiç olma arasında yaptığı bir tercihin ürünüdür, o esasen gerici değil devrimci olmayı seçmiştir. Burada biçimci, mezhepçi bir yaklaşım, tuhaf ve dar bir münhasırlık ve dışlayıcılık söz konusu değildir.

İlk andan, eline aldığı ilk silâhtan itibaren Corc Abdallah, sadece kendisinden sorumlu olmadığını, sadece kendisi için karar vermediğini, kendisinin yüz milyonlarca mazlum insanı temsil ettiğini görmüştür. Siyonistlerin mapus damlarına attığı, mücadele içerisindeki her bir Arap’ın gerici Araplardan, Fransızlardan ve diğer emperyalist ülkelerde yaşayan insanlardan farkı yoktur. Filistin gibi hürriyet de herkese ait bir davadır. O, kimsenin bölemeyeceği bir ülkedir. Corc, her türden tavize karşı koyar, bunu ifade etmek için de tüm mektuplarını zihinlere mıh gibi çakılması gereken şu cümlesiyle bitirir: “Yoldaşlar ricat etmek, geri çekilmek utanç verici bir şeydir. Hep birlikte muzaffer olacağız, zafere ancak birlikte ulaşacağız.”

Halid Bereket
28 Ekim 2018
Kaynak

0 Yorum: