23 Ekim 2018

,

Yerli Muhbir

Baştan belirtmek gerek: İrfan Aktan’ın Ortadoğu ile ilgili kılavuzu, karga! “Ortadoğu’da şiddet, siyasal hareketler, toplumsal dönüşümler, Kürt sorunu gibi konular”da cahil olan birinden medet umuyor kendisi. Cahillikse, bir şey bilmemeyi değil, bir şey bilmek istememeyi, o iradesizliği anlatıyor.
Hamit Bozarslan’ın sözlerini imaları, dolayımları, söylemedikleri, akisleri üzerinden okumak mümkün.[1] Mesela, İsrail’le ilgili sözleri, Türkiye’ye dair aslında. İntifada değerlendirmeleri, PKK’ye gönderme. Uri Ben-Eliezer ise kendisi.
Ortadoğu uzmanımıza göre, İntifada yüzünden İsrail’de askerî çözümü esas kabul edenler güçlenmiş. Suçlu, bu açıdan Filistinliler! Esasen “barışçı, sivil toplumcu güçler” tam devleti ele geçirecekken, “arsız Filistinliler” tekere çomak sokmuşlar. Gaflet ve dalalet içerisinde olan bu meczuplar, güzelim modern, ilerici İsrail’in kendilerini aydınlatmasına izin vermemişler. “Barışçı, STK’cı güçler var mı? O gördüğünüzü sandığınız kişiler, askerî gücün uzantıları olarak iş görüyor” demek bile suç, bu tür aydınlara göre.
Çünkü Bozarslan, esasen ABD’li İsrail’e karşı Avrupalı İsrail’den yana konuşuyor. Onun adına ve onun için dönüyor dili. Bu da ona kimi zaman Fransız, kimi zaman İsrailli imiş gibi tavır takınma imkânı veriyor. Aydının zenginliği de bu! İsrail’e laf ettiğinde Fransız sokaklarında yürüyemeyeceğini iyi bilen biri o ve tabii ki hepimizden zeki!
İsrailli gibi konuşurken Bozarslan, İsrail’in kuruluşunda “sosyalist” olduğunu iddia ediyor. Ama Seraj Assi, bu konuyla ilgili şunları söylüyor: “Yahudi kibbutzu, ortak mülkiyet, ekonomik eşitlik ve üretimde işbirliği ilkelerine dayanan komünal bir yerleşimdi. Oysa esasında onda söz konusu olan, Yahudi mülkiyetiydi, Yahudi eşitliğiydi ve Yahudi işbirliğiydi.”[2] O sosyalist gördüğü adımlar, bir sömürgeciliğin tezahürü olarak iş görüyorlardı, ama Bozarslan, bu sömürgecilik iyi olduğundan, bu tür yol kazalarına pek aldırış etmiyor. Genel olarak İsrail’deki askerîliği, sertliği de bu türden bir kaza olarak değerlendiriyor.
Bugün ultra-solcuların küfrettikleri Bakû Kurultayı’nda bu bağlamda bir tartışma yaşanıyor.[3] Bir kısım Rus Yahudisi, Yahudi Devleti talep ederken, RKP(B) içindeki Yahudiler, “Nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Filistin’de bir Yahudi devleti kurma isteği, İtilaf Devletleri’nin (özellikle Britanya’nın) bir politikasıdır ve bu politika, Yahudi halk kitleleri arasında siyonist burjuvazinin siyonizm propagandası yapması için gerekli zemini hazırlayan sarı II. Enternasyonal tarafından desteklenmiştir” diyerek bu öneriye karşı çıkıyorlar. Bugün Saçılık türünden ultra-solcular, ekmek yedikleri kap gereği küfrediyorlar demek ki Bakû Kurultayı’na!
Bozarslan, II. Enternasyonalci Avrupa’nın parçası olduğu için, İsrail’i meşru kabul ediyor, onu barbarlığın ortasındaki “küçük müreffeh, demokrat, ilerici bir ada” olarak görüyor, ama onun ABD’ye yakınlığı, Avrupa’ya uzaklığı üzerinden sorun yaşadığını söylüyor. Tümüyle yanılıyor. Çünkü II. Enternasyonal solcuları, o günlerde “her türden sömürge politikalarına karşı çıkmamak gerektiğini” söylüyor, “sosyalist sömürgeler”den söz ediyorlardı.[4]
İsrail’in Avrupalı özüne geri dönüşünü talep etmek, boş. Bozarslan, ekmek yediği kap uyarınca düşünüyor, süreçleri ve olguları buna göre değerlendiriyor. Bu bölgenin dertleri, çaresi o kaba sığmıyor. Aydınımız, Ortadoğu değil, İsrail uzmanı olarak konuşuyor ve bu cangılda, bu keşmekeşte İsrail için öneriler sunuyor.
O kap ve o düşünce, kendi Avrupa’sında, her yere götürülmek istenen İsveç’inde bir Kürt’ün aşırı sağcı partiden vekil seçilip mültecilerin ülkeye girişine mani olunması fikrine arka çıkışını açıklamıyor.[5] Bu Kürt, “Filistinlilerin annelerini de öldürmek gerek” diyen İsrail adalet bakanına fazla benziyor.[6]
O bakan gibi Bozarslan da El Aksa’dan, onun politik açıdan kazandığı rolden fazlasıyla rahatsız. Etiyopyalı Yahudileri ülkeye sokmayanlar, kadınlara çocuk doğurma yasağı getirenler, Filistin’in doğasını yıkıma uğratanlar, derin bir gözetim toplumu kuranlar vs. nasıl oluyorsa, “özgür bir basına sahip olmak ve müreffehlik” üzerinden göklere çıkartılıyorlar, ama El Aksa’da direnenler, çer çöp derekesinde görülüyorlar. O direnenlere ve bir zamanlar Paris’i yakan gariplere nefretini teorik kılıflarına kavuşturuyorlar. Bozarslan, Hamid Dabaşi’nin tarif ettiği “yerli muhbir”i fazlasıyla andırıyor.[7]
Özgür basın ve müreffeh olmak, anlaşılan Bozarslan için önemli göstergeler. Üstelik bu lafı, ABD dışişleri bakanı Pompeo’nun “İsrail demokratik ve müreffeh. Barış istiyor. Özgür basın için bir yuva ve büyüyen bir ekonomisi var. İleride Ortadoğu’nun tamamının böyle olmasını istiyoruz” sözünü onaylamak için dile getiriyor. Kendisi de Pompeo gibi düşünüyor (ki düşünmeye mecbur!), sadece Avrupa’nın yavan ABD eleştirisi uyarınca, onu fazla kaba, avam ve köksüz buluyor, o kadar.
Bu açıdan eski kıta, Bozarslan’da dil buluyor ve bize “İsrail benim yavrum, ona dokunmayın” diyor ve tabii “Ey Kürtler, İsrail’e öykünmeci tarzınızı muhafaza ettiğiniz sürece varsınız” diye bağırıyor. Gerekli yerlere gerekli mesajları ilettikten sonra aracından inip ATM’sine doğru ağır adımlarla ilerliyor. Birilerinin dünyalığı birilerinin cehennemliği oluyor ve aydınlarımız, o cehenneme “iyi niyetli” taşlar döşüyorlar.
Eren Balkır
23 Ekim 2018
Dipnotlar
[1] İrfan Aktan, “Hamit Bozarslan Söyleşisi”, 20 Ekim 2018, Duvar.
[2] Seraj Assi, “Kibbutzculuk Neden Sosyalist Değil?”, 8 Ekim 2016, İştirakî.
[3] “Bakû ve Yahudiler”, 13 Ekim 2009, İştirakî.
[4] Eren Balkır,” İştirakiyyun Fırkası: İlk Huruc”, 31 Ocak 2012, İştirakî.
[5] “İsveç’te Göçmen Düşmanı”, 2 Ekim 2018, Evrensel.
[6] Eren Balkır, “Baldaki Zehir”, 8 Mayıs 2015, İştirakî.
[7] Hamid Dabaşi, “Ev Müslümanı”, 13 Kasım 2017, İştirakî.

0 Yorum: