24 Haziran 2022

,

Feminizm, Cinsiyet İdeolojisi, Transhümanizm

Duyarcılık, feminizmin, Bolşevizmin ve altmış sekizin devamı değil, inkârıdır. Röhl gibi gericiler, geleneksel feminizmi ve komünizmi, daha doğrusu Bolşevizmi, duyarcılıkla itibarsızlaştırmaya çalışırken, akıllarında daha çok, kadınların hiçbir hakkının olmadığı toplum var. Sosyalizmin kadınların özgürleşmesi konusunda diğer her türden toplumsal harekete göre çok daha fazla şey yaptığını o da biliyor.

[…]

Bugün duyarcı cinsiyet aktivistleri, kadının sorunlarıyla zerre ilgilenmiyorlar. Onların ağzından sadece “biyolojik cinsiyet diye bir şey yok” cümlesi dökülüyor. Bu isimler, evrensel geçerliliği olan erkek ve kadın gibi cinsiyetle alakalı özelliklerin bulunmadığını düşündükleri için bu tür bir hatalı sonuca ulaşıyorlar.

Bugün kendisini kadın gibi hissettiğini söyleyen erkek, “biyolojik kadın” kabul ediliyor. Bu insanların kadınların yarıştıkları spor müsabakalarına katılmalarına, kadın tuvaletlerine girmelerine izin veriliyor. Bu tür kişiler hapis cezası aldıklarında, kadın hapishanelerine konuluyorlar. Cinsiyetin yeniden tespit edilmesine gerek duyulmuyor.

Pauline Schwarz’ın da söylediği gibi, bugün cinsiyet değiştirme ameliyatı, sosyal medyada birçok kızın toplumsal meseleler sebebiyle çilesini çektikleri ergenlik sorunlarının çözümü olarak takdim edilip övülüyor. Bu ameliyatların sayısı, son yıllarda yüzde 4.000 kat artmış durumda. Ergenlik engelleyici ilâçlar, hormonlara müdahale etmek suretiyle, sesin değişmesine, büyüme sürecinin kısıtlanmasına ve libido gelişiminin durdurulmasına katkı sunuyor. Örneğin, genç bir kız erkek olmak için ameliyat masasına yattığında, rahmi ve memeleri alınıyor. Tabii bu kızın ameliyat sonrası mutlu olacağının bir garantisi yok. Sağlık sigortası şirketleri bu piyasaya girdiler, ameliyat masrafını onlar karşılıyorlar. Ayrıca 14 yaşındaki bir çocuğun bu tür bir ameliyatı olabilmesi için ailesinin rızasını almasına gerek yok.[1]

Toplumsal cinsiyet ideolojisi, son yıllarda iyice radikalleşti. Artık “biyolojik cinsiyet yok, aradaki fark da neşter darbesiyle ortadan kaldırılabilir” fikri uyarınca hareket ediyor. Bu cinsiyet değiştirme ameliyatları, geriye döndürülemez sonuçlara yol açıyor. Bu ameliyatı olanların sonradan çocuk sahibi olmaları imkânsız. Bu fikir, kitlesel bir harekete dönüşecek olursa, korkunç sonuçlara yol açacak. Sadece ameliyat olanlar değil, tüm toplum bu süreçten etkilenecek.

Transhümanizmin amacı, insanların fiziksel hayatını sonlandırıp, onların bilinçlerini dünyayı kuşatan o büyük bilgisayara yüklemek. Bu bedensiz varlıklar, ölümsüzleşecek ve sadece sanal âlemde yaşayacaklar. Dünya Ekonomi Forumu içerisinde kümelenmiş kimi megalomanyak “hayırseverler”in fantezisiymiş gibi gelen bu fikir için milyarlarca dolar harcanıyor. İnsan-makine arayüzü ve yapay zekâ gibi alanlarda son dönemde nefes kesici ilerlemelere tanık olundu.[2]

Birçok insan, söz konusu ihtimali pek cazip bulmayacağından, bu hayırsever insanlar, baskının eşlik ettiği, epey gelişkin propaganda tekniklerine başvuruyorlar.

Giderek köktencileşen cinsiyet hareketi, bir yandan da solu karikatürize edip çirkinleştiriyor. Böylece onun kitleleri, özellikle yaşı olan kişileri etkilemesine mani olmaya çalışıyor. Böylelikle geniş kitleler için gündeme getirilen her türden toplumsal iyileştirme pratiğinin önü alınıyor.

Paul Soldan’ın ifade ettiği biçimiyle:

“Buna ek olarak, kültür sahası, medya, üniversiteler ve hükümet kurumları, söz konusu akıma daha fazla destek ve konuşma fırsatı sunuyorlar, böylece ilgili akım, topluma baskı uygulayarak, onun kendisine teslim olmaya zorlayacak baskıyı uygulama imkânı buluyor.”[3]

Asıl önemli olansa cinsiyet ideolojisinin gençleri transhümanizme uyumlu hâle getiriyor olması. Onun amacı, doğa kanunlarını yürürlükten kaldırıp, yeni suni kanunların devreye sokulmasını sağlamak. Biyolojik cinsiyetlere karşı çıkılmasının sebebi, onların muhafazakârlığın, patriarkanın ve baskının simgesi olarak görülmesi. Toplumsal cinsiyet ideolojisi, insanın eskiden mahkûm olduğu koşulların aşılmasının mümkün olduğunu, bu aşma pratiğinin insanı özgürleştirmek için zaruri olduğunu söylüyor.[4]

Bu bağlamda, dış dünyanın cazibesini yitirmesi için sayısız adım atılıyor, birçok tedbir alınıyor. Kapanma tedbirleri, insanları evlere tıkıyor, zorunlu kılınan maskeler, diğer insanların yüz ifadelerini okumayı imkânsızlaştırıyor, kamu taşımacılığı, çirkin ve nahoş bir olgu olarak görülmeye başlanıyor. Rusya’ya yönelik tedbirler sebebiyle artan enerji maliyetleri de bu sürece katkı sunuyor. Pazar günü otomobile binip gezmek, seyahate çıkmak, giderek güç bir iş hâline geliyor.

Ana akım medya da bu yönde yürütülen karalama kampanyasının ateşine benzin döküyor. Dışarıda yapılabilecek en önemli aktivitelerden biri olan doğa yürüyüşü, sağcı ve Nazilere has bir pratik olarak takdim ediliyor.[5] Bu kopartılan yaygaranın muazzam etkileri olacağını görmek gerekiyor. Bir yandan da özel, paralı yürüyüş yolları inşa ediliyor.

2000’li yıllarda, bilhassa 2008’deki o büyük ekonomik kriz sonrası birçok insan, yurtdışına çıkma imkânını yitirdi. Bu sebeple, Almanya içerisinde dağlarda tatil yapmak cazip hâle geldi.

Ama bugün oligarklar, halkın evde kalmasını istiyorlar. 2019 yılına kıyasla 2020 ve 2021’de otellerdeki müşteri sayısı hızla düştü. Enflasyonun arttığı koşullarda turizm sektörünün toparlanması, artık pek mümkün değil.[6]

Dış dünyanın cazibesi, her yere dikilen devasa rüzgâr türbinleri ile birlikte daha da azalıyor. Almanya, giderek büyük bir sanayi parkına dönüşüyor.

Birkaç yıldır çocuklar, dışarıda oyun oynama ile ilgili heveslerinden arındırılmaya çalışılıyor. Bu konuda çocuk tacizcileri ve trafik gibi tehlikeler, birer bahane olarak kullanılıyor. Kapanmalar ve evde eğitim, çocukları ciddi ölçüde etkiliyor. Hayatlarının önemli bir kısmını tek kişilik hücrelerinde, akranlarına temas etmeden geçiriyorlar.

Biolog Markus Fiedler’in tespitiyle, bugün Horizon-Zero Dawn türü bilgisayar oyunlarında çocuklara gerçeklikten daha cazip bir ortam sunuyor. Bu tür oyunlar, aynı zamanda bağımlılık yapıyor.[7] “Ev hapsi” süresince çocuklar, bu tür bilgisayar oyunlarının dünyasına mahkûm ediliyorlar.

Eğer batılı oligarkların tekerine çomak sokulmazsa, birkaç yıl içerisinde insanların hayatı Matrix filminde sunulan distopyadan farksız olacak. İnsanlar, sanal dünyada yaşarken bedenleri çürüyecek veya hep birlikte terk edilecek. Diğer yandan, dünya bile isteye mahvedilecek. İnsanlığın yüzleştiği sayısız sorunu çözmek için her şeyden önce ucuz enerjinin bol olması gerekiyor. Bu ise ancak nükleer enerji ile mümkün. Bu çözüm, ana akım medyanın pompaladığı abartılı korkunun beslediği nükleer karşıtı harekete mensup kişileri deli ediyor.

Jeremy Rifkin, muhtemelen dünyada en etkili danışmanlardan biri. Elitlere hizmet eden bu isim, “hiçbir şeyimiz olmayacak, ama mutlu olacağız” fikrinin de sahibi. Rifkin, elitlerin nükleer enerjiden neden nefret ettiklerini şu şekilde izah ediyor: “Ucuz füzyon enerjisi, bir ihtimal olarak, gezegenin başına gelmiş en kötü şeydir.”[8] Esasen Rifkin, nükleer enerjinin karbondioksit yüzünden nüfusun azaltılmasını ve tüketim düzeyinin aşağı çekilmesini öngören her türden planın çöpe atılmasına neden olacağını görüyor. Küresel elitlerimiz, sadece kendilerine hizmet eden, “boş” bir dünya istiyorlar.[9]

Sosyalizm ve feminizmin amacı, kadınlara yönelik ayrımcılığı, o inkâr edilemeyecek, kabul edilmesi mümkün olmayan gerçeği ortadan kaldırmak iken radikal cinsiyet ideolojisi, insanlığın korkunç bir distopyaya sürüklenmesine katkı sunuyor. Alice Schwarzer gibi kimi feministler, bu ideolojiyle aralarına tam da bu sebeple mesafe koyuyorlar. Bayan Röhl, feminizmin bugünün cinsiyet ideolojisinin köklerinden biri olduğunu söylerken haklı. Bu ideoloji, feminizmin esasen zengin oligarklar eliyle feminizm olmaktan çıkartılıp, onun karşıtına dönüştürülmüş hâli.

Maalesef bugün, her alanda dillendirilen, gerçek anlamda ilerici olan talepler, giderek güçlenen muhafazakârlık ile kimlik politikası denilen bağnazlık arasında boğuluyor.

Jan Müller
10 Haziran 2022
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Ayrıca bkz.: Pauline Schwarz, “Wachsende Skepsis gegen Pubertätsblocker und Transgender-Operationen”, 06.06.2022, Tichy, erişim tarihi: 07.06.2022; Pauline Schwarz, “Skalpell unter dem Regenbogenmantel – Und wo bleibt das Kindeswohl?”, 29.05.2022, Tichy, erişim tarihi 07.06.2022; Pauline Schwarz, “Die verhängnisvolle Trans-Mode – Alice Schwarzer rechnet ab”, 08.04.2022, Tichy, erişim tarihi: 07.06.2022.

[2] Simone Hörrlein: Albtraum “Künstliche Intelligenz”, II. Bölüm, 31.05.2022, Rubikon, erişim tarihi: 07.06.2022.

[3] Paul Soldan, “Gender-Ideologie und Transhumanismus”, 20.05.2022, Apolut, erişim tarihi: 07.06.2022.

[4] Soldan, a.g.e.

[5] Cora Stephan, “Ist Wandern rechtsextrem? Ist Sushi essen kulturelle Aneignung? Die deutsche Wochenzeitung Die Zeit findet: ja”, Weltwoche, 20.05.2022, Weltwoche, erişim tarihi 07.06.2022.

[6] Eric Angerer: Das Ende der Weltenbummelei, 05.05.2022, Rubikon, erişim tarihi: 07.06.2022.

[7] Markus Fiedler, “Dystopie des Transhumanismus am Horizont”, 30.04.2022, Apolut, erişim tarihi: 07.06.2022.

[8] Dirk C. Fleck, “Das Warten auf den Kollaps – unsere einzige Hoffnung?”, 10.09.2019, Neue Debatte, erişim tarihi: 07.06.2022.

[9] Burada Bill Gates’in nükleer santral yatırımı olduğunu söyleyerek söz konusu iddiaya karşı konulabilir. Ancak Terra Power şirketinin işlettiği dalga reaktörü çalışmıyor. Belki bu da nükleer enerjinin karalamanın bir yolu.

0 Yorum: