Duyarcılık,
feminizmin, Bolşevizmin ve altmış sekizin devamı değil, inkârıdır. Röhl gibi
gericiler, geleneksel feminizmi ve komünizmi, daha doğrusu Bolşevizmi, duyarcılıkla
itibarsızlaştırmaya çalışırken, akıllarında daha çok, kadınların hiçbir hakkının
olmadığı toplum var. Sosyalizmin kadınların özgürleşmesi konusunda diğer her
türden toplumsal harekete göre çok daha fazla şey yaptığını o da biliyor.
[…]
Bugün
duyarcı cinsiyet aktivistleri, kadının sorunlarıyla zerre ilgilenmiyorlar. Onların
ağzından sadece “biyolojik cinsiyet diye bir şey yok” cümlesi dökülüyor. Bu
isimler, evrensel geçerliliği olan erkek ve kadın gibi cinsiyetle alakalı
özelliklerin bulunmadığını düşündükleri için bu tür bir hatalı sonuca ulaşıyorlar.
Bugün
kendisini kadın gibi hissettiğini söyleyen erkek, “biyolojik kadın” kabul ediliyor.
Bu insanların kadınların yarıştıkları spor müsabakalarına katılmalarına, kadın
tuvaletlerine girmelerine izin veriliyor. Bu tür kişiler hapis cezası
aldıklarında, kadın hapishanelerine konuluyorlar. Cinsiyetin yeniden tespit
edilmesine gerek duyulmuyor.
Pauline
Schwarz’ın da söylediği gibi, bugün cinsiyet değiştirme ameliyatı, sosyal
medyada birçok kızın toplumsal meseleler sebebiyle çilesini çektikleri ergenlik
sorunlarının çözümü olarak takdim edilip övülüyor. Bu ameliyatların sayısı, son
yıllarda yüzde 4.000 kat artmış durumda. Ergenlik engelleyici ilâçlar, hormonlara
müdahale etmek suretiyle, sesin değişmesine, büyüme sürecinin kısıtlanmasına ve
libido gelişiminin durdurulmasına katkı sunuyor. Örneğin, genç bir kız erkek olmak için ameliyat masasına yattığında, rahmi ve memeleri alınıyor. Tabii bu kızın ameliyat
sonrası mutlu olacağının bir garantisi yok. Sağlık sigortası şirketleri bu
piyasaya girdiler, ameliyat masrafını onlar karşılıyorlar. Ayrıca 14 yaşındaki bir
çocuğun bu tür bir ameliyatı olabilmesi için ailesinin rızasını almasına gerek
yok.[1]
Toplumsal
cinsiyet ideolojisi, son yıllarda iyice radikalleşti. Artık “biyolojik cinsiyet
yok, aradaki fark da neşter darbesiyle ortadan kaldırılabilir” fikri uyarınca
hareket ediyor. Bu cinsiyet değiştirme ameliyatları, geriye döndürülemez
sonuçlara yol açıyor. Bu ameliyatı olanların sonradan çocuk sahibi olmaları imkânsız.
Bu fikir, kitlesel bir harekete dönüşecek olursa, korkunç sonuçlara yol açacak.
Sadece ameliyat olanlar değil, tüm toplum bu süreçten etkilenecek.
Transhümanizmin
amacı, insanların fiziksel hayatını sonlandırıp, onların bilinçlerini dünyayı
kuşatan o büyük bilgisayara yüklemek. Bu bedensiz varlıklar, ölümsüzleşecek ve
sadece sanal âlemde yaşayacaklar. Dünya Ekonomi Forumu içerisinde
kümelenmiş kimi megalomanyak “hayırseverler”in fantezisiymiş gibi gelen bu fikir için milyarlarca dolar harcanıyor. İnsan-makine arayüzü ve yapay zekâ gibi
alanlarda son dönemde nefes kesici ilerlemelere tanık olundu.[2]
Birçok
insan, söz konusu ihtimali pek cazip bulmayacağından, bu hayırsever insanlar,
baskının eşlik ettiği, epey gelişkin propaganda tekniklerine başvuruyorlar.
Giderek
köktencileşen cinsiyet hareketi, bir yandan da solu karikatürize edip
çirkinleştiriyor. Böylece onun kitleleri, özellikle yaşı olan kişileri etkilemesine
mani olmaya çalışıyor. Böylelikle geniş kitleler için gündeme getirilen her
türden toplumsal iyileştirme pratiğinin önü alınıyor.
Paul
Soldan’ın ifade ettiği biçimiyle:
“Buna ek olarak, kültür
sahası, medya, üniversiteler ve hükümet kurumları, söz konusu akıma daha fazla
destek ve konuşma fırsatı sunuyorlar, böylece ilgili akım, topluma baskı
uygulayarak, onun kendisine teslim olmaya zorlayacak baskıyı uygulama imkânı
buluyor.”[3]
Asıl
önemli olansa cinsiyet ideolojisinin gençleri transhümanizme uyumlu hâle
getiriyor olması. Onun amacı, doğa kanunlarını yürürlükten kaldırıp, yeni suni
kanunların devreye sokulmasını sağlamak. Biyolojik cinsiyetlere karşı
çıkılmasının sebebi, onların muhafazakârlığın, patriarkanın ve baskının simgesi
olarak görülmesi. Toplumsal cinsiyet ideolojisi, insanın eskiden mahkûm olduğu
koşulların aşılmasının mümkün olduğunu, bu aşma pratiğinin insanı özgürleştirmek
için zaruri olduğunu söylüyor.[4]
Bu
bağlamda, dış dünyanın cazibesini yitirmesi için sayısız adım atılıyor, birçok
tedbir alınıyor. Kapanma tedbirleri, insanları evlere tıkıyor, zorunlu kılınan
maskeler, diğer insanların yüz ifadelerini okumayı imkânsızlaştırıyor, kamu
taşımacılığı, çirkin ve nahoş bir olgu olarak görülmeye başlanıyor. Rusya’ya yönelik
tedbirler sebebiyle artan enerji maliyetleri de bu sürece katkı sunuyor. Pazar
günü otomobile binip gezmek, seyahate çıkmak, giderek güç bir iş hâline
geliyor.
Ana
akım medya da bu yönde yürütülen karalama kampanyasının ateşine benzin döküyor.
Dışarıda yapılabilecek en önemli aktivitelerden biri olan doğa yürüyüşü, sağcı
ve Nazilere has bir pratik olarak takdim ediliyor.[5] Bu kopartılan yaygaranın muazzam
etkileri olacağını görmek gerekiyor. Bir yandan da özel, paralı yürüyüş yolları
inşa ediliyor.
2000’li
yıllarda, bilhassa 2008’deki o büyük ekonomik kriz sonrası birçok insan, yurtdışına
çıkma imkânını yitirdi. Bu sebeple, Almanya içerisinde dağlarda tatil yapmak
cazip hâle geldi.
Ama
bugün oligarklar, halkın evde kalmasını istiyorlar. 2019 yılına kıyasla 2020 ve
2021’de otellerdeki müşteri sayısı hızla düştü. Enflasyonun arttığı koşullarda
turizm sektörünün toparlanması, artık pek mümkün değil.[6]
Dış
dünyanın cazibesi, her yere dikilen devasa rüzgâr türbinleri ile birlikte daha
da azalıyor. Almanya, giderek büyük bir sanayi parkına dönüşüyor.
Birkaç
yıldır çocuklar, dışarıda oyun oynama ile ilgili heveslerinden arındırılmaya
çalışılıyor. Bu konuda çocuk tacizcileri ve trafik gibi tehlikeler, birer
bahane olarak kullanılıyor. Kapanmalar ve evde eğitim, çocukları ciddi ölçüde
etkiliyor. Hayatlarının önemli bir kısmını tek kişilik hücrelerinde, akranlarına
temas etmeden geçiriyorlar.
Biolog
Markus Fiedler’in tespitiyle, bugün Horizon-Zero Dawn türü bilgisayar
oyunlarında çocuklara gerçeklikten daha cazip bir ortam sunuyor. Bu tür oyunlar,
aynı zamanda bağımlılık yapıyor.[7] “Ev hapsi” süresince çocuklar, bu tür
bilgisayar oyunlarının dünyasına mahkûm ediliyorlar.
Eğer
batılı oligarkların tekerine çomak sokulmazsa, birkaç yıl içerisinde insanların
hayatı Matrix filminde sunulan distopyadan farksız olacak. İnsanlar, sanal
dünyada yaşarken bedenleri çürüyecek veya hep birlikte terk edilecek. Diğer yandan,
dünya bile isteye mahvedilecek. İnsanlığın yüzleştiği sayısız sorunu çözmek için
her şeyden önce ucuz enerjinin bol olması gerekiyor. Bu ise ancak nükleer enerji
ile mümkün. Bu çözüm, ana akım medyanın pompaladığı abartılı korkunun beslediği
nükleer karşıtı harekete mensup kişileri deli ediyor.
Jeremy
Rifkin, muhtemelen dünyada en etkili danışmanlardan biri. Elitlere hizmet eden
bu isim, “hiçbir şeyimiz olmayacak, ama mutlu olacağız” fikrinin de sahibi. Rifkin,
elitlerin nükleer enerjiden neden nefret ettiklerini şu şekilde izah ediyor: “Ucuz
füzyon enerjisi, bir ihtimal olarak, gezegenin başına gelmiş en kötü şeydir.”[8]
Esasen Rifkin, nükleer enerjinin karbondioksit yüzünden nüfusun azaltılmasını
ve tüketim düzeyinin aşağı çekilmesini öngören her türden planın çöpe
atılmasına neden olacağını görüyor. Küresel elitlerimiz, sadece kendilerine
hizmet eden, “boş” bir dünya istiyorlar.[9]
Sosyalizm
ve feminizmin amacı, kadınlara yönelik ayrımcılığı, o inkâr edilemeyecek, kabul
edilmesi mümkün olmayan gerçeği ortadan kaldırmak iken radikal cinsiyet
ideolojisi, insanlığın korkunç bir distopyaya sürüklenmesine katkı sunuyor. Alice
Schwarzer gibi kimi feministler, bu ideolojiyle aralarına tam da bu sebeple
mesafe koyuyorlar. Bayan Röhl, feminizmin bugünün cinsiyet ideolojisinin
köklerinden biri olduğunu söylerken haklı. Bu ideoloji, feminizmin esasen zengin
oligarklar eliyle feminizm olmaktan çıkartılıp, onun karşıtına dönüştürülmüş
hâli.
Maalesef
bugün, her alanda dillendirilen, gerçek anlamda ilerici olan talepler, giderek güçlenen
muhafazakârlık ile kimlik politikası denilen bağnazlık arasında boğuluyor.
Jan Müller
10
Haziran 2022
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Ayrıca bkz.: Pauline Schwarz, “Wachsende Skepsis gegen Pubertätsblocker und
Transgender-Operationen”, 06.06.2022, Tichy, erişim tarihi: 07.06.2022; Pauline
Schwarz, “Skalpell unter dem Regenbogenmantel – Und wo bleibt das Kindeswohl?”,
29.05.2022, Tichy, erişim tarihi
07.06.2022; Pauline Schwarz, “Die verhängnisvolle Trans-Mode – Alice Schwarzer
rechnet ab”, 08.04.2022, Tichy, erişim tarihi:
07.06.2022.
[2]
Simone Hörrlein: Albtraum “Künstliche Intelligenz”, II. Bölüm, 31.05.2022, Rubikon, erişim
tarihi: 07.06.2022.
[3]
Paul Soldan, “Gender-Ideologie und Transhumanismus”, 20.05.2022, Apolut, erişim
tarihi: 07.06.2022.
[4]
Soldan, a.g.e.
[5]
Cora Stephan, “Ist Wandern rechtsextrem? Ist Sushi essen kulturelle Aneignung?
Die deutsche Wochenzeitung Die Zeit findet: ja”, Weltwoche, 20.05.2022, Weltwoche, erişim
tarihi 07.06.2022.
[6]
Eric Angerer: Das Ende der Weltenbummelei, 05.05.2022, Rubikon, erişim
tarihi: 07.06.2022.
[7]
Markus Fiedler, “Dystopie des Transhumanismus am Horizont”, 30.04.2022, Apolut, erişim tarihi:
07.06.2022.
[8]
Dirk C. Fleck, “Das Warten auf den Kollaps – unsere einzige Hoffnung?”, 10.09.2019,
Neue Debatte, erişim
tarihi: 07.06.2022.
[9]
Burada Bill Gates’in nükleer santral yatırımı olduğunu söyleyerek söz konusu
iddiaya karşı konulabilir. Ancak Terra Power şirketinin işlettiği dalga
reaktörü çalışmıyor. Belki bu da nükleer enerjinin karalamanın bir yolu.
0 Yorum:
Yorum Gönder