Sosyalist
solun son yıllarda elde ettiği münferit başarılar, onun sistem karşıtı popülizm
dalgasına binebilmiş olması ile ilişkilidir. Sosyalist solun yüzleştiği başarısızlıklarsa,
genelde popülizmin gerçekleştirdiği saldırılar karşısında statükoyu savunması
konusunda müesses nizamın kendisine uyguladığı baskıların neticesidir.
Bernie
hareketine asıl zararı, Bernie Sanders’ın 2020’de başkan adayı olmak için
girdiği yarışta, Trump karşıtı bir hamle olarak, onun arkasında Rusya’nın
olduğunu söyleyen anlayışa sunduğu örtük destek vermiştir. Bu
konumu sebebiyle Bernie hareketi, başkanlık seçimlerinde Biden’ın kuyruğuna
tutunmuş, bunun neticesinde de bağımsız bir güç olarak ortaya çıkma imkânını yitirmiştir.
Corbyn’in
Avrupa’ya meftun olan, AB’de kalmayı savunan politikası da böylesi bir düzlemde
felâketle neticelendi. Öte yandan, akıllı bir siyasetçi
olarak Mélenchon, İngiltere ve ABD’de yaşanan bu felâketlerin ardından, doğru
bir hamle yapıp, Le Pen karşısında Macron’a destek sunma fikrine karşı çıktı ve
her iki ismi eleştirmeyi tercih etti.
Bu
tür tespitlerin, sosyalizmle popülizmi ilişkilendirmeye dönük her türden
çabanın en iyi hâliyle, solun gerçeğini örtbas edecek, karartacak bir
oportünizme yol açacağı iddiasıyla karşılanacağını biliyorum.
Corbyn’in
2017’deki seçimde elde ettiği şaşırtıcı başarının da ispatladığı üzere, “halk”ı
“elitler”in karşısına koyan popülizmle aynı yolu yürümek, kimi vakit “pratikte hayırlı
sonuçlara vesile olsa” bile, Slavoj Žižek’in de dediği gibi, “teoride aynı
sonucu vermez.” “Halk”ın kötü elitlerle karşıtlık arz ettiğini düşünmek, onu birbiriyle
çelişkili çıkarlardan azade, manen ve maddeten iç tutarlılığa sahip bir yapı
olarak görmek, uzun vadede faşizme varır, çünkü bu anlayış, ister istemez “halk”
içerisinde açığa çıkan, gerçek hayata dair tüm gerilimleri muhayyel ve yabancı
düşmanlara mal edecektir.
Popülizme
yönelik bu suçlama, ciddiyetle ele alınmalıdır. Daha önce de dile getirdiğim gibi, sol popülizmi
bu suçlamaya karşı savunmak veya sol popülizmin ne kadarının savunulacağını
tespit etmek yerine, ilgili eleştiri, bugün sola çelme takan düşünme
alışkanlıkları konusunda da dillendirilmeli, antipopülizm, yapılan suçlama
düzleminde ele alınmalıdır.
Popülizm,
iç tutarlılığa sahip, hep iyi olma eğiliminde olan “halk”ı mutlak bir öz olarak
almakla suçlanıyorsa, antipopülizm de tam tersini iddia ediyor, iç tutarlılığa
sahip bu “halk”ın kötü, gerici veya aptal olduğunu düşünüyor. Bu anlamda,
popülizm gerçeği karartıyorsa, anti-popülizm de karartıyor.
Son
on yıl içerisinde herkesin dilinde bir “sol popülizm” lafı var, herkes onu
tartışıyor, yerden yere vuruyor, ama kimse, “sol antipopülizm” denilen
meseleyi ele almıyor.
Soldaki
antipopülizmin kökenini en iyi anlatan isim, Thomas Frank. The People, No
[“Halka Hayır”] isimli kitabında Frank, on dokuzuncu yüzyılda Halkçı Parti’ye
ve yirminci yüzyılın ilk yarısında Yeni Mutabakat’a yönelik sağcı tepkilere
damgasını vuran, avama yönelik güvensizliğin tuhaf bir biçimde sola
aktarıldığını söylüyor. Bu aktarım sürecinin ilk aşaması, ellilere denk düşüyor.
Bu dönemde sol, Senatör McCarthy’nin solculuk karşıtlığının giderek yaygınlaşması
karşısında dehşete kapılıyor.
İkinci
aşama ise altmışlarda başlıyor. Bu dönemde yeni sol, özgürlük mücadelesinin
öznesini sıradan mavi yakalı işçinin dışında arıyor. Ona göre mavi yakalı işçi,
“ağzı sıkı, gergin, asker tıraşlı, üstü başı düzgün, kiliseye giden, arabasının
camına Amerikan bayrağı yapıştıran, komünistlere, gençlere ve siyahlara
düşmanlık besleyen kişi”yi ifade ediyor.
Bugün
de yaşanan krizler karşısında solcular, gösterdikleri tepkiler dâhilinde, halkı
aynı şekilde gerici olarak gören antipopülizme sarılıyorlar. Kovid pandemisi
ve sosyalist solun hükümetlerden daha ağır kısıtlama tedbirleri talep etmesi,
bu bağlamda değerlendirilecek bir mesele.
Oysa
kapanma tedbiri, en azından başlarda, halktan ciddi bir destek gördü aslında. Zengin
ülkelerde aşı olanların sayısı da epey yüksekti. Dolayısıyla bence Kovid
kısıtlamalarına karşı çıkmanın popülizmle bir alakası yok. Bilâkis, bu kısıtlamalara
destek sunanlarda antipopülizm hâkim. Bu kısıtlamaları tek kelime eleştirmeden
benimseyen ve savunan solun bu tutumu sorgulanmayı bekliyor.
Şükran
Günü ve Noel konusunda ortaya konulan yaklaşım farklılığını da ele almak lazım.
2020 yılında ninelerimizi öldürmek istemiyorsak, bir araya gelmememiz gerektiği
söylendi. Bugün de birçoğumuz, bunun doğru bir karar olduğunu düşünüyor. Fakat bir
yıl sonra başka bir şey söylendi. Aşısız kişilerin ailelerinden uzak durmaları
istendi. İlk talepte antipopülist sadizmin baskın olduğunu, ikincisindeki
cehaletin ağırlığını görmek gerek. Biden yönetimi de Kovid pandemisini hep “aşısızların
pandemisi” olarak niteledi. Bu da “halk”ın içindeki gerici kesimlere karşı konumlanmayı
emrediyordu.
İlk
başta kapanma tedbirleri de antipopülist bir zeminde yürürlüğe konulmuştu. Epidemiyolog
Mark Woodhouse’un da aktardığı biçimiyle, Britanya genelinde Mart 2020’de
kapanma tedbirlerinin uygulanmasına sebep olan olası ölüm tahminleri, esasen
hiçbir tedbirin alınmadığı, kimsenin davranışlarını değiştirmediği senaryo ile
kapanma senaryosunu kıyaslayan bir çalışmayı temel alıyordu. Yetkililer, bu
düzlemde bir tercihle baş başa bırakıldılar: onlar, ya hareket etme ve toplanma
özgürlüğünü askıya alacak ya da aptal “halk” dizginlenmeyecek, birbirlerinin
yüzüne öksürmeye devam edecekti. Modelleme işlemini gerçekleştirenler, aslında
yanlış bir tespit üzerinden hareket ediyorlardı.
Woodhouse’un
aktardığına göre, salgının başladığı günden kapanma tedbirlerinin alındığı güne
dek geçen sürede cep telefonları üzerinden elde edilen veriler, insanların
kendi başlarına, kendiliğinden akıllı kimi tedbirler aldıklarını ortaya
koyuyor. Dolayısıyla, bu noktada devletin dayattığı kapanma tedbirlerinin yol
açtığı büyük hasar, bir bakıma “kurumsallaşmış antipopülizm”in bir ürünü.
Elbette
bu örnekler, sosyalist sola has meseleler değil. En genel manada liberallerin ve
orta sınıfın pandemiye yönelik tepkisinin birer tezahürü. Daha önce de dile
getirdiğim üzere, en azından
Britanya’da, tıpkı Brexit’te olduğu gibi, Kovid konusunda da sol, benzer bir
tutum ortaya koydu. Sosyalist sol, sıfır Kovid stratejisine teslim oldu. Kanada’daki
kamyoncular konvoyunda görüldüğü üzere, dünya genelinde tepkiler açığa
çıktığında, sosyalistler şoförleri görmezden gelmeyi tercih ettiler, taleplerinin
haklı olup olmadığını bile tartışmadılar.
Soldaki
antipopülizm, kendisini en son Florida’da 2022 yılının başında hazırlanan “Eğitimde
Ebeveyn Hakları” kanun tasarısı ile ilgili tartışmalarda açığa vurdu. Üçüncü sınıfa
kadar okullarda öğrencilere cinsel yönelim ve cinsel kimlik konusunda eğitim
verilmesini yasaklayan kanun, eşcinsel haklarıyla ilişkilendirildi. Sol ise
kanunun zeminine ve içeriğine bakmadan, trans yanlısı bir konum aldı, bu
anlamda, popülizmin gerici yüzünü benimsedi.
Söz
konusu kanun, tersten sol antipopülizmi tetikledi. Cumhuriyetçiler, öğrencilere
bahsi edilen konularda eğitim verilmesine yasak getirilmesini istediler ve bu
isteklerini gelenekler üzerinden temellendirdiler. Sol ise mevcut cinsel
kimliğiyle uyumsuz çocukların evde değil de okulda daha kolay yetişeceğini
düşündüğü için kanun tasarısına karşı çıktı. Ona göre, avama mensup sıradan ebeveynlerin
cinsel eğitim konusunda söz sahibi olması sorunluydu. Bu insanlar, ikna edilemezlerdi.
Onlar, “gerici, fazla asabi ve asker tıraşlı”ydılar. Ta başından beri eğitim sistemi
içerisinde çalışan saygın profesyonellerin karşısında duruyorlardı.
Sol,
bu örnekte görüldüğü üzere, ilerici öğretmenlerle halktaki gericiliği karşı karşıya
getiriyor. Bu anlamda, elitlerde görülen antipopülist mantığa sarılıyor.
Geçen
ay anayasa mahkemesi üyeliğine aday gösterilen Kentaji Brown Jackson, “kadın
nedir?” sorusuna, “ben biyolog değilim ki” diye cevap vermesi üzerine epey
alaya alınmıştı. Demek ki trans kimliği sorgulansa bu sorunun da cevabını ancak
ehil uzmanlar kastından alabileceğiz. Halk, o uzmanların dilindeki hakikate
ikna edildiği vakit kurtulacağız.
Sol
içerisinde daha fazla kısıtlama ve tedbir için yaygara kopartan, sıfır Kovid
hedefini asıl kabul eden kesim, farkında olmadan, talimat vermedikçe kimsenin
ellerini dahi yıkamayacağını düşünen, devlete bağlı bilim insanları ile işbirliği
yaptı. Bu anlamıyla, muhayyel ebeveynlerin karşısında muhayyel öğretmenlerden
yana saf tutan solcular, bir kadının ne olduğu konusunda yorumda bulunabilmek
için biyoloji alanında doktora yapmış olması gerektiğini düşünen hukukçunun
mantığını sahipleniyorlar.
Burada
tabii ki “sol, diğer tarafa geçip, kriz kaynaklı kültürel meseleler konusunda sağcı
popülistlikleri aleni olan kişilerin peşine takılmalı” denmiyor. Burada daha
çok, solun kendi içerisindeki antipopülizmden kaynaklanan kötü alışkanlıkların
üzerinde durması ve liberallerle sağ arasındaki çelişkilere cevap üretmesi gerektiğinden
bahsediliyor.
Popülizmden
farklı olarak antipopülizm, teoride olduğu gibi pratikte de yanlış. Bugün solun
salt popülist olması yetmez. O antipopülist de olmalıdır.
James A Smith
5 Mayıs 2022
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder