13 Haziran 2022

Enflasyon ve Kâr


Herkes, ABD’de enflasyonun arttığının farkında. Haberleri takip edenler de yakın zamanda alışverişe çıkmış olanlar da bu gerçeğin bilincinde. Son yirmi yıl içerisinde fiyatlar, hiç görülmemiş bir hızla artıyor. Mart ayında Tüketici Fiyat Endeksi yüzde 8,6 oranında arttı ki bu oran (yüzde 8,9’luk bir artışa tanık olan) Aralık 1981’den beri görülmüş en yüksek artış oranı.

Enflasyonun birçok insanın, özellikle sabit gelirle geçinenlerin ve ücretleri fiyatlar kadar artmayan işçilerin canını çok yaktığına hiç şüphe yok. Bu gerçeğin gizemli bir tarafı bulunmuyor.

Yegâne gerçek gizemse, bugünkü enflasyona sebep olan şeyle ilgili. İşte konu, tam da bu noktada ilginçleşiyor.

Ana akım iktisatçılar, sebebin işçi ücretleri olduğunu söylüyorlar. Onlara göre, işçi ücretleri çok hızlı artıyor, çünkü işsizlik düzeyi çok düşük, işverenler de yüksek ücret ödemek zorunda kalıyorlar. Sonuçta şirketler, mecburen fiyatları arttırıyorlar. Bu sebeple, ekonominin hızını düşürmek ve daha fazla sayıda işçiyi yarı zamanlı çalışanların ve işsizlerin oluşturduğu rezerv orduya dâhil olmak zorunda kalıyor.[*]

Paul Krugman tam da bu şekilde ele alıyor:

“ABD ekonomisi, hâlâ fazla hararetli. Ücretleri artırmak iyi bir şey olabilir, ancak şuan ücretler sürdürülemez bir hızda artıyorlar.

Bu aşırı ücret artışı, muhtemelen işçilere yönelik talep eldeki işçi arzıyla aynı hizaya gerileyene dek durmayacak. Bunu söylemek hiç hoşuma gitmiyor ama, en azından bir süre işsizliğin artması gerekiyor.”

Krugman ve ana akım iktisada mensup birçok ismin anlattığı hikâyenin asıl şaşırtıcı yanı, bu hikâyede kâr denilen olgunun adının hiç geçmemesi. Bu hikâyede asıl eksik olan, şirket kârları. Ana akım iktisat, enflasyonun sebebinin ABD’li şirketlerin cebe indirdiği artık değil, işçi ücretleri olduğunu söylüyor. Eldeki rakamlara rağmen böyle şeyler söylenmesi gerçekten ilginç.

Yukarıdaki grafiğe baktığımızda, ABD ekonomisinde neler olup bittiğini görüyoruz. Grafikte kırmızı çizgiyle gösterilen ve üretim üzerinden ödenen saatlik ücretlerdeki ve denetsel olmayan işçilere verilen ücretlerdeki yıllık ortalama artış, 2021 yılında yüzde 5’in altında kalmış (ikinci çeyrekte bu artış yüzde 2,8 iken, son çeyrekte bu oran yüzde 6,4 olmuş).

Peki kârlar ne olmuş? Kârlardaki artış, parmak ısırtacak türden. Bu dönemde kârlar ücretlerden katbekat daha fazla artmış. Açık yeşil çizgiyle gösterilen şirket kârları, 2021 yılı boyunca ortalama yüzde 40 artmış, koyu yeşil çizgiyle gösterilen finansal olmayan şirketlerin kârları ise daha fazla artmış: yüzde 69!

Devam edelim.

Ana akım iktisadın enflasyonla ilgili anlattığı hikâyede kârlardan hiç bahsedilmemesi, onun ürettiği ekonomi teorilerindeki temel sorunu ortaya koyuyor. Bir yandan, ana akım iktisat, geliştirdiği makroekonomi teorisinde asıl suçlunun kârlar değil, ücretler olduğunu söylüyor. Zaten tam da bu sebeple, fiyatlar ve çıktılardaki iniş çıkışları analiz ederken bu iktisatçılar, sermaye piyasası yerine emek piyasasından dem vuruyorlar (bu noktada, kâr oranına az, artı-değer oranına çok vurgu yapıyorlar). Sanki şirket kârları, ücretlerle ücretlerin yönlendirdiği fiyatlar arasındaki farktan kalan bir unsurmuş gibi ele alınıyorlar. Öte yandan, bu iktisatçıların geliştirdikleri mikroekonomi teorilerinde kârlar, sermayenin getirisini, dolayısıyla, hem emtia fiyatlarının kilit bileşenini hem de ekonomik büyümenin itici gücünü ifade ediyor.

Burada esasen sermaye fetişleştiriliyor. Bu türden bir “sermaye fetişizmi”, şu anlama geliyor: sermaye denilen şeyin getirisi olarak kâr, ana akım iktisatçıların değer teorisinde önemli bir rol oynasa da makroekonomi teorisinde enflasyonla ilgili anlatılan hikâyede nedense kendisine  hiç yer bulmuyor.

Dolayısıyla, ana akım iktisadın geliştirdiği temel teorilerin asıl sorunu budur. Ekonomi politikalarının asıl derdi, işçilerin ücretlerini kontrol altında tutmak için her şeyin yapılması ve kârlardan zerre bahsetmeden şirket kârlarının koruma altına alınmasıdır.

Hikâyede eksik unsur olan kârların sebebini anladığımızda, enflasyon meselesini çözeriz. Ama tabii bulduğumuz çözüm, ne ana akım iktisatçıların ne de Amerikan şirketler dünyasının liderlerinin hoşuna gidecek.

David F. Ruccio
14 Nisan 2022
Kaynak

Dipnot
[*] Amerikan Merkez Bankası, “resesyona sebep olmadan” fiyatları düşürmek için faiz oranlarını düşürebileceğini söylüyor. Esasında, yatırım bankası Piper Sandler’ın yaptığı araştırmanın ortaya koyduğu biçimiyle, banka enflasyonla mücadele noktasında faiz oranlarını son altmış yıl boyunca dokuz kez yükseltmiş, sekizinde müdahalenin üzerinden çok geçmeden resesyon meydana gelmiş.

0 Yorum: