10 Haziran 2022

,

Paris Komünü Üzerine Tezler

1

“Klasik işçi hareketi, hiçbir vehme, bilhassa bu hareketin geriye, hareketin hatalarından başka bir miras bırakmamış olan politik ve sözde teorik vârisleri ile ilgili herhangi bir vehme kapılmadan, yeniden incelenmelidir. Bu hareketin elde ettiği başarılar, aslında reformizm veya devlet bürokrasisinin kuruluşu gibi temel hataları iken, Paris Komünü ve 1934 Asturya İsyanı türünden yaptığı hatalar ise bizim ve gelecek açısından bugüne dek hareketin elde ettiği en ümit verici başarılardır. (Internationale Situationniste, Sayı 7 [Kötü günler bitecek])

2

Komün, on dokuzuncu yüzyılın en büyük bayramıydı. 1871 baharında yaşanan olayların temelinde, isyancıların kendi tarihlerinin efendisi olduklarına dair hissiyat yatar. Bu efendi olmayla ilgili tespit, “yönetsel” politika değil, daha çok gündelik hayat düzeyinde geçerli bir olgudur. (Örneğin isyancılar, ellerindeki silâhlarla oyunlar oynamaktadırlar ki aslında bu, onların iktidarla oynadıkları anlamına gelmektedir.) Marx’ın “Komün’ün toplumsal düzeyde aldığı en önemli tedbir, bizatihi eylem hâlindeki varoluşuydu” sözünü bu bağlamda anlamak gerekir.

3

Proletarya adına proletarya üzerinde tesis edilen farklı devlet diktatörlüğü biçimlerini idrak etmek, bu anlamda proletarya diktatörlüğünün ne olmadığını görmek için Engels’in “Paris Komünü’ne bakın. O proletarya diktatörlüğü”ydü sözü, ciddiyetle ele alınmalıdır.

4

Komün’ün kendi içinde uyumlu bir örgütsel bir yapıdan mahrum olduğuna dair, haklı olduğu apaçık ortada olan, eleştirilerde bulunmak kolaydır. Politik yapıların Bolşevik tipte örgüt fikrinin varisi olduğunu iddia edenlerin tespit ettiğinden daha karmaşık bir nitelik arz ettikleri koşullarda bugün Komün’ü yaptığı tüm yanlışları kolaylıkla aşılabilecek, devrimci primitivizmin modası geçmiş bir örneği değil de tüm hakikati henüz keşfedilmemiş ve tam anlamıyla uygulamaya dökülmemiş pozitif bir deney olarak incelemenin vaktidir.

5

Komünün liderleri yoktu. Üstelik bu özelliğe, işçi hareketi içerisinde liderlerin zaruri olduğu fikrinin herkesçe kabul edildiği bir dönemde kavuşmuştu. Onun çelişkilerle yüklü başarılarının ve başarısızlıklarının ilk sebebi buydu. Komün’ü resmiyette örgütleyenler, Marx, Lenin, hatta Blanqui ile kıyaslandığında, hiç de ehil insanlar değillerdi. Ama öte yandan, kendi döneminin ürünü olan devrimci hareketin sürdürülmesi için o momentte birilerinin “sorumsuzca” hareket etmesi gerekiyordu (üstelik mevcut koşullar, tüm pratikleri alabildiğine yıkıcı sonuçlar doğurabilecek bir düzeye taşıyordu. Ele geçirdiği burjuvanın “ben ömrüm boyunca siyasetle hiç ilgilenmedim ki!” lafına, “ben de tam da bu yüzden öldüreceğim seni” cevabını veren isyancı, bu yıkıcılığın en bilinen örneğidir.)

6

Halkın silâhlandırılmasının sahip olduğu hayatî önem, kendisini hareketin başından itibaren hem pratikte hem de semboller düzeyinde ortaya koydu. Genel anlamda halkın iradesini güç kullanarak dayatma hakkı, hiçbir özel birliğe teslim ve terk edilmedi. Silâhlı grupların sahip oldukları, herkese örnek teşkil edecek özerklikleri, koordinasyon eksikliği dâhilinde bu grupların aleyhine döndü: Versay’a yönelik sürdürülen savunma veya saldırı amaçlı mücadelenin hiçbir noktasında halkın güçleri askerî açıdan belirli bir etkiye hiçbir vakit kavuşamadılar. Bu noktada şu husus akıldan çıkartılmamalı: İspanyol devrimi, son tahlilde bir iç savaş olarak, askerî birliklerin “cumhuriyet ordusu”na dönüştürüldüğü aşamada kaybedilmişti. Özerklik ve koordinasyon arasındaki çelişki, büyük ölçüde dönemin teknolojik düzeyiyle bağlantılı bir husustu.

7

Komün, bugüne dek esasen devrimci kentçiliğin uygulanmasını ifade eder. O, hayatın hâkim güçlerce örgütlenmesine dönük pratiklerine, o güçlerin diktiği taştan heykellere ve sütunlara saldırmış, toplumsal uzamı politik açıdan ele almış, anıtların ve sütunların masum olduğu fikrini kabul etmeye hiçbir zaman yanaşmamıştır. Bu saldırıyı “lümpen proleterin nihilizmi” ve kimi “kundakçılar”ın sorumsuzluğu olarak görüp hor görenler, bugünkü toplumda pozitif değere sahip, korunmaya değer şeylerin neler olduklarını ortaya koymak zorundadırlar. “Düşman neredeyse tüm mekânı işgal etmiştir. […] Hakiki kentçilik, belirli alanlarda bu işgal silindiği vakit ortaya çıkacaktır. Bize göre inşaat faaliyeti, tam da bu noktada başlayacaktır. Modern fiziğin geliştirdiği ‘pozitif boşluk’ kavramı, neyi kastettiğimizi açık bir biçimde ortaya koymaktadır.” (Üniter Kentçiliğin Temel Programı, Internationale Situationniste, Sayı: 6.)

8

Paris Komünü, silâhtan çok alışkanlıklarının sözünü dinledi. Paraya fena hâlde ihtiyaç duydukları aşamada, Fransız Ulusal Bankası’nın ele geçirilmesi için topları kullanmayı reddetmeleri, bu zafiyetin en berbat tezahürlerinden birisiydi. Komün’ün ayakta kaldığı tüm dönem boyunca banka, Versay Sarayı’nın Paris içerisinde kullandığı bir tür kale olarak işlev gördü, oysa banka, sadece bir iki tüfekle korunuyor, mülkiyetin ve hırsızlığın yarattığı gizemden besleniyordu. Diğer ideolojik alışkanlıkların da her durumda aynı ölçüde felâketlere yol açabilecek hususlar oldukları görüldü (Jakobenizmin dirilişi, 1848 devrimlerinin hafızaya kazıdığı, barikatlarda tatbik edilen ve yenilgiyle sonuçlanan stratejiler vs.)

9

Komün, eski dünyayı savunanların şu veya bu şekilde devrimcilerin, bilhassa sadece devrimi düşünen, ama zamanla sadece devrimi savunmaya aklı kesen devrimcilerin suç ortaklıklarından nasıl istifade ettiğini ortaya koyan bir örnektir. Bu suç ortaklıkları ile eski dünya, ideoloji, dil, âdetler, lezzetler gibi belirli alanlarda kendi düşmanları içerisinde sahip olduğu imkânları muhafaza eder ve bu alanları kaybettiği toprakları yeniden fethetmek için kullanır. (Bu durumdan kurtulmamızı, ancak devrimci proletaryanın doğal bir vasfı olan eylemdeki düşünce sağlar: o vergi bürosu, tam da bu sayede yakılabilmiştir.) Mücadeleye zarar veren “beşinci kol” faaliyetleri, esas olarak devrimcilerin zihinlerinde yürütülürler.

10

Komün’ün son günlerinde Notre-Dame’ı yakmak için yola çıkan, bu sırada karşılarında Komün’e bağlı sanatçılardan oluşan silâhlı müfrezeyi bulan kundakçıların hikâyesi, doğrudan demokrasinin alabildiğine kışkırtıcı örneklerinden biridir. Bu hikâye, her türden sorunun konseylerin gücü üzerine kurulu bakış açısı dâhilinde çözülmesi gerektiği hususunda bize bir fikir vermektedir. O kundakçıların karşısına dikilen sanatçılar, ebediyete dek orada olacak olan estetik değerler, en nihayetinde, müze kültürü adına o katedrali savunma konusunda haklılar mıydı, yoksa asıl haklı olan, bu yıkım işlemi üzerinden canını sessizliğe ve nisyan teslim etmek üzere olan topluma yönelik başkaldırısını o zafer anında ortaya koymak isteyenler miydi? Komün’ün uzman edasıyla ortalığa dökülen partizan sanatçıları, yabancılaşmaya karşı verilen mücadelenin en uç biçimiyle çatışma içine girmek zorunda kalıyorlardı. Bu noktada komünarlar, ellerindeki silâhların tümünü kullanarak, iktidarın totaliter terörüne cevap verme cüreti gösteremedikleri için eleştirilmelidirler. Her şey, o dönemde fiiliyatta Komün’ün kendi pratiği dâhilinde yazdığı şiiri dile döken şairlerin silinip gittiklerini ortaya koyuyor. Komün’ün başarısızlıkla neticelenmiş eylemleri, attığı her türden ikircikli adımın “zulüm”le neticelenmesine neden oluyor, böylelikle, bu eylemlere dair hafıza bir biçimde sansürleniyor. Saint-Just’ün “Devrim yapanlar her işi yarım yaparlarsa, kendi mezarlarını kazarlar” sözü, kendisindeki sessizliği de izah ediyor.

11

Bu hareketin tarihini klasik romanlarda rastlanan türden, Tanrı misali her yeri ve her şeyi gören bir yerden inceleyen teorisyenler, Komün’ün nesnel planda yenilmeye mahkûm olduğunu, başarılı bir biçimde tekemmül ettirilemeyeceğini kolaylıkla ispatlayabiliyorlar. Ama bu teorisyenler, Komün’ü tecrübe edenler açısından kâmilliğin zaten orada bulunabileceği gerçeğini unutuyorlar.

12

Komün’deki cüret ve yaratıcılık, içinde bulunduğumuz dönemle ilişkisi dâhilinde değil, kendi dönemindeki politik, düşünsel ve ahlakî yaklaşımlar, tuz buz ettiği tüm yaygın önermeler arasındaki fiili dayanışma açısından ölçüme tabi tutulmalıdır. Bugün sağda ve solda hâkim olan önermeler arasındaki kapsamlı dayanışma pratiği, bize günümüzde Komün’le kıyaslanabilecek bir patlamayı beklememizi mümkün kılacak yaratıcılık konusunda bir fikir vermektedir.

13

Komün’ün belirli bir evrede verdiği toplumsal mücadele, bu mücadelenin yüzeysel koşulları önemli oranda değişmiş olsa da, bugün hâlâ verilmektedir. “Komün’ün bilinçsizce yol açtığı eğilimlerin bilincine varma” görevi (Engels) dâhilinde henüz son söz söylenmedi.

14

Fransa’da neredeyse yirmi yıldır Stalinistler ve solcu Hristiyanlar, Almanya’ya karşı kurdukları ulusal cepheye dair hatıraları üzerinden, Komün’de sadece yara almış bir yurtseverlik ve ülke geneline hâkim olan düzensizliği görüyorlar. (Bugünkü Stalinist çizgi, “Fransız halkının o günlerde daha iyi yönetilmek için talepte bulunduğunu, nihayetinde burjuvazinin yurtsever olmayan sağ kanadının ihaneti yüzünden ağır tedbirlerle yüzleştiğini” söylüyor.) Bu tür saçmalıkları çürütmek için, Komün’e dövüşmeye gelmiş olan yabancıların oynadığı rolden söz etmek yeterli olacaktır. Marx’ın da ifade ettiği biçimiyle Komün, “kaçınılmaz bir muharebeydi, partimizin Avrupa genelinde 23 yıl boyunca verdiği mücadelenin zirvesiydi.”

Guy Debord
Attila Kotányi
Raoul Vaneigem

18 Mart 1962
Kaynak

0 Yorum: