05 Haziran 2022

,

Gıda Krizine Dair


3 Temmuz 1315 Çarşamba günü, “Dik Başlı Louis” olarak da bilinen Fransa Kralı X. Louis, önemli bir ferman yayınladı. Ferman, “Doğal hukuka göre herkes özgür doğmalı” diye başlıyor ve şu şekilde devam ediyordu: “Toplumuzdaki birçok insan, köleliğin zincirlerine teslim oldu ki bu, bizi hiç memnun eden bir durum değil. […] Bizim krallığımıza (eski Fransızcada “Özgür” anlamına gelen kelimeyle atıfla) ‘Frenk Krallığı’ denilir. Bu sebeple ben, bu serflerin azat edilmelerini emrediyorum.”

Böylelikle X. Louis bir kalem darbesiyle, Fransa’da köleliği ve serfliği kaldırdı. Ne yazık ki kralın serflere bahşettiği özgürlük uzun sürmedi: Louis, aradan daha bir yıl bile geçmeden, epey ter döktüğü bir tenis maçının ardından öldü (ki gerçek hikâye bu şekilde), yerine geçen kralsa, onun kadar özgürlükçü değildi.

Dört yüzyıldan fazla bir süre sonra, on yedinci yüzyılın ortalarında, tarihçi Hippolyte Taine’e göre, Fransa’da hâlâ bir milyondan fazla serf vardı. Üstelik bu serflerin durumu, Ortaçağ’da yaşamış ecdadının durumundan bile daha kötüydü. On sekizinci yüzyıl Fransa’sında bir serf, kendi bulunduğu bölgedeki soylulara en az yüzde 14’ oranında bir feodal vergi ödemek zorundaydı.

Buna ek olarak, bir sürü başka saçma düzenleme de mevcuttu: Bir Fransız serfi, topraklarına mahkûmdu, dolayısıyla efendisinin rızası olmadan onu terk edemezdi. Birkaç hafta boyunca ücretsiz devlet işi yapmak zorunda kalırdı. Çocuksuz ölen her serf, tüm mülkünü soylulara bırakmak zorundaydı.

Soyluların yanında bir de kiliseye onda bir oranında vergi ödeniyordu. Bunun dışında ulusal hükümet de vergi topluyordu. Yüzde beşlik ulusal gelir vergisi, kişisel mülk üzerinde ulusal değer vergisi ve tuz gibi ortak mallar üzerinde ulusal satış vergisi de mevcuttu.

Fransız hükümeti ayrıca, insanların evlerine zorla girme, serfin gizlediği malı parayı arama ve vergi kaçakçılığından şüpheleniliyorsa, mülklerine keyfi olarak el koyma yetkisine sahip bir vergi tahsildarları ordusu oluşturmuştu. Böylece “Çiftçi” kelimesi “fakir adam” ile eşanlamlı hâle geldi. Bu arada, İngilizce “köylü” (“peasant”) “yerli” anlamına gelen Fransızca “paysant” kelimesinden türemiştir.

On sekizinci yüzyıla dek, Fransız sakinleri, Paysant’lar, yoksullaşana dek vergi ödediler. Kelime, sonrasında bu şekilde “fakir” anlamına kavuştu.

O dönemde İngiltere’den Fransa’ya gelen seyyahlar, gördükleri yoksulluk karşısında şoke olmuşlardı. Mary Montagu isminde bir İngiliz seyyah, 1718’de bir Fransız kasabasına yaptığı ziyareti şu şekilde aktarıyordu:

“Tüm kasaba, sefaletten ve açlıktan çökmüş yüzleri ve incecik, yırtık pırtık giysileriyle dilenmek için yanıma geldiler. Yaşadıkları sefaleti anlatmak için herhangi bir belagate ihtiyaç yoktu.”

Böylesi sefalet koşulları, icat yapmak ve yeniliklere imza atmak için de gerekli imkânı sunmuyordu. Fransa’da vergiler o kadar yüksek ve insanlar o kadar sefil durumdaydılar ki hiç kimse, teknoloji geliştirme veya daha üretken olma dürtüsüne sahip değildi. Fransa’da üretim ve tarım, hâlihazırda makine ve gelişmiş ürün rotasyonu teknikleri kullanan İngiltere’nin en az bir yüzyıl gerisindeydi. Hükümet, büyümek için her türlü teşviki ortadan kaldırdığından, Fransız ekonomisi, esasen Ortaçağ’dan çıkamamıştı.

Bu, tarihte iyi bilinen bir konudur: hükümetler, ekonomiyi yavaşlatan korkunç koşullar ve kötü teşvikler yaratma eğilimindedirler.

Bunu bugün her yerde görebiliyoruz. Bilhassa herkesin “gıda krizi” olarak adlandırdığı alanda. Bill Gates, Hazine Bakanı Janet Yellen, BM Dünya Gıda Programı Başkanı ve Almanya Dışişleri Bakanı, McKinsey & Company küresel yönetim danışmanlığı şirketi, New York Times, CNN... hepsi bir ağızdan gıda krizi konusunda uyarılarda bulunuyor. ABD Başkanı bile, kendisine oy veren 81 milyon insan gibi oturup gıda krizi konusunda “evet yaşanacak” diyebiliyor.

Öte yandan, herkesi vuracağını söyleyen, tam teşekküllü bir gıda krizi ile ilgili raporların abartılı olduğunu söylemek lazım. Dünyada gıda da üretim de bol. Güneşin ışığı henüz kesilmiş değil. Toprak, birdenbire besinlerini kaybetmedi.

Örneğin sadece bu yıl içerisinde kuş gribi ABD’de milyonlarca tavuğun ölümüne sebep oldu. Güney ve doğu Ukrayna’daki çiftçiler yoğun bir mücadele içerisindeler.

Gelgelelim bu tür haberlerin yanında size, Avustralya’nın bu sezon rekor buğday hasadı yaptığını kimse söylemiyor. Tuhaf olan şu ki Rusya da benzer bir rekora imza attı. Brezilya, mısır üretimi 112 milyon ton ile kendi rekoruna yaklaştı. Avokadodan zeytine, cevizden domatese kadar sayısız meyve, sebze ve kuruyemiş çeşidi, rekor veya rekora yakın miktarlarda üretiliyor.

Gıda üretiminde gerçekten kritik sorunlar olsa bile, dünya genelinde özellikle buğday gibi mevsimlik ürünlerin ekilebileceği geniş tarım arazileri mevcut. Son birkaç ayda gübre kıtlığı hakkında çok şey okumuş olabilirsiniz. Bununla birlikte, tarımsal gübrelerin en önemli üç bileşeni olan azot, fosfor ve potasyum hiç de kıt değil.

Azot, evrende en çok bulunan elementlerden biri; kelimenin tam anlamıyla soluduğumuz havanın yüzde sekseni azot. Fosfat madenciliğinden elde edilen fosfor, ABD, Brezilya ve Fas’ta inanılmaz derecede bol miktarda bulunur. Potasyumun kaynağı ise dünyanın en büyük üreticisi ve rezerv sahibi olan Kanada’daki potasyum madenciliği.

Dolayısıyla dünya, gıda üretimi için gerekli olan hiçbir bileşenden yoksun durumda değil. Ama öte yandan çiftliklerden buzdolabına yiyecek taşıma işinin giderek zorlaştığını söylemek lazım.

Hasat, paketleme, denetleme, sevk etme, depolama işlemlerinden oluşan bu sistem, onlarca yıldır iyi çalıştı. Küresel tedarik zinciri, kuşkusuz gıda ticaretini de etkilemiş olan pandemi histerisi nedeniyle, son zamanlarda çöktü. Ancak, on sekizinci yüzyılda Fransa’nın yüzleştiği ekonomik sefalette olduğu gibi, bu, öncelikle bir kötü hükümet meselesi.

Özünde, küresel tedarik zincirinde yanlış bir şey yok.

İkna edilmeye mi ihtiyacınız var? O zaman gidin, Pfizer’in ürettiği, tüm dünyaya dağıttığı, hatta nakliye sırasında sıcaklığı eksi 90 santigrat derecede koruyabildiği aşılara bakın. Aşı dağıtımı söz konusu olduğunda, küresel tedarik zincirindeki sorunlardan nedense hiç bahsedilmiyor. Ama nasıl oluyorsa, ABD’deki bebek maması krizi, böylesi bir tedarik zinciri sorunundan kaynaklanıyor. Birden nasıl oluyorsa aşılması mümkün olmayan bir küresel tedarik zinciri sorunu gündeme oturuyor.

Demek ki küresel tedarik zinciri işliyor, ama sadece gerçekten çalışmasını istiyorlarsa işliyor. Belirli ürünlere öncelik tanıyor olmalarının iğrenç bir tutum olduğunu söylemek gerekiyor.

Dolayısıyla bugün tanık olduğumuz sorunların bir çözümü var.

Hükümet, yüksek petrol fiyatlarından bu kadar endişeliyse, neden yeni üretimi hızlandırmadı? Gübre fiyatları konusunda bu kadar endişeliyseler, neden yeni fosfat madenleri, potasyum madenleri ve gübre üretim tesisleri için gerekli izinlerin alınma sürecini hızlandırmadılar?

İster ekonomiyi yok etme niyeti olsun, isterse doğrudan yetersizlik olsun, sonuçlar ortada. Bebek maması fiyaskosu, bunun mükemmel bir örneği. Bu yüzden, Joe Biden’ın gıda krizi konusunda ettiği “evet yaşanacak” lafı gerçekten tuhaf, çünkü bu adamlar, bu krizin gerçekleşmesini sağlama konusunda sahiden kararlı görünüyorlar.

Üstelik bu sözde gıda krizine komik çözümler öneriyorlar.

Bizim gibi “fakir köylüler”in nasıl yaşayacağı ile ilgili kararı vermek, nasıl oluyorsa Bill Gates ve Mark Zuckerberg gibi teknoloji aristokratlarımıza düşüyor.

Kulağa gayet idealist bir lafmış gibi çalınan “yeşil devrim”den dem vuruyorlar ve bu yönde çağrıda bulunuyorlar. Bize de onların önerilerini beklemek ve dinlemek düşüyor.

Onlar, yiyeceklerimizi daha da fazla kimyasala boğmak ve genetik modifikasyon konusunda çıtayı yükseltmek istiyorlar. Gates, “sentetik sığır eti” ve “alternatif proteinler” yememizi istiyor. Dünya Ekonomi Forumu’ndan arkadaşları, yabanî otları ve böcekleri yememiz gerektiğini düşünüyorlar.

Bu insanlar kafayı yemiş.

Neyse ki, kendinizi onların fikirlerinden uzaklaştırmak oldukça kolay. Neticede temel gıdalarımızın birçoğunu kendiniz yetiştirebilirsiniz. Marul ve kişniş gibi basit sebzeler, pencere kenarındaki bir kutuya ekilebilir ve sadece birkaç hafta içinde yemeye hazır hâle gelirler. Güneş ışığına, biraz toprağa ve bir kâğıt bardağa erişiminiz varsa, bugünden kontrolü ele almaya başlayabilirsiniz.

Simon Black
17 Mayıs 2022
Kaynak

0 Yorum: