2010
Mayıs’ında zengin ve kudretli bir kurum olarak Rockefeller Vakfı, bir senaryo
kaleme aldı. Senaryoda, herkesin gözetim altında tutulduğu, yurttaşların
kontrol edildikleri otokratik bir yönetim biçimine yol açacak bir pandemiden
söz edilmekteydi. Vakıf, bugün bu senaryoyu gerçek kılmak için bir pandemi planı
yayımladı.
Vakıf
başkanının kaleme aldığı önsöz kısmında, farklı sektörlerden ve politik
ideolojilerden birçok akademisyenin, iş insanının ve hükümet yetkilisinin birer
uzman ve karar alıcı olarak katkı sundukları bu planın hazırlanmasının iki
hafta sürdüğünden bahsediliyor. Plan, 21 Nisan 2020 günü “Ulusal Kovid-19 Testi
Eylem Planı” adıyla yayımlanmış. İşyerlerinin yeniden açılması, toplumların kısıtlamalardan
kurtulması için gerekli adımlar belirlenmiş.
Bu
plandan, İtalya’da yayımlanan Manifesto isimli gazetede
çıkan Dux Morales imzalı makalenin Almanca çevirisi sayesinde haberdar oldum. Planı okuyunca
nutkum tutuldu.
Katkı
sunan çok sayıda ismin ve 25 imzacının birlikte yürüttüğü bu denli kapsamlı bir
çalışma için iki hafta gerçekten çok kısa bir süre. Ama bu momente vakfın on
yıldır hazırlandığı göz önünde bulundurulacak olursa, iki hafta o kadar da kısa
sayılmaz. “Askerî Düzen Aşaması” gibi bir alt başlığa sahip olan 2010 tarihli senaryoda
şu türden bir laf edilmesinin bir anlamı yok: “Senaryolar, gelecekte yüzleşilecek
fırsatlara ve engellere dair düşüncemizin derinliğini artırmak için hazırlanırlar.
Söz konusu derinlikse, çoğunlukla şaşkınlığa sebep olan yollardan, mevcut
eğilimleri değiştiren, ketleyen veya zenginleştiren hikâyeler, olaylar ve dinamikler
üzerinden elde edilir.”
Bugün
hazırlanan broşürde vakıf, başka önerilerin yanı sıra, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı
esnasında savaş üretimini denetleyip planlamak için kullandığı kurum olan Savaş
Üretim Kurulu’nu model alan Pandemi Test Kurulu’nun oluşturulması önerisini
dillendiriyor. Bu, belirli yetkilere sahip olan teknokratik konsey, iş
dünyasından, hükümetten, akademyadan, üniversitelerden ve sendikalardan gelen
dokuz temsilciden oluşacak. Fiili düzenin belirli kurallara tabi olacağı bu
kurulda, Microsoft ve Google listenin en başında yer alacak.
Öneriyi
kaleme alan dört yazardan biri, özellikle dikkatimi çekti: E. Glen Weyl, teknoloji
meraklısı, serbest piyasayı hararetle savunan, Microsoft’ta araştırma müdürü
olarak çalışmış, özellikle göçmenlerin borçlarını işçilik yaparak ödemesi
fikrini gündeme getirmiş, bu fikrin yasallaştırılması için kampanya yürütmüş
bir isim.
Diğer
bir yazar, Vanderbilt Üniversitesi’nde hukuk profesörü olarak çalışan, ayrıca
eskiden Afganistan’daki “Kontrgerilla Harekâtı Eğitim Merkezi”nde araştırmacı
olarak görev yapmış Ganesh Sitaraman. Üçüncü isim, koruma fonu yöneticiliği
yapmış, American Greatness dergisi içinden çıkan sağcı milliyetçi
American Affairs dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmiş olan Julius Krein. Ünlü
etik profesörü Danielle Allen da bu zehirli çorbaya tuz katanlardan.
Savaş
Zamanında Her Şey Serbest
Savaş
döneminde olduğu gibi, test etme kapasitesine kısa zamanda kavuşabilsin diye,
her şeyin üretilmesi için, kurulacak pandemi kurulunun belirli şeyleri müsadere
etme ve bu konuda talimat verme yetkisi olacak. Test etme kapasitesi, aynı
zamanda tüm dünya nüfusunun her hafta Kovid testi yaptırmasını, Amerikan halkının
büyük çoğunluğuna her gün test yapılmasını ifade ediyor. Ekonominin rayına,
ancak bu sayede gireceği düşünülüyor.
Bu
karara uygun olarak devlet, test sağlayıcılarına test başına yüz dolar gibi yüksek
bir bedel ödeyecek. Şirketler gerekli yatırımları yaptıklarında, hükümet test
siparişi konusunda güvence vermek suretiyle, şirketlerin yüksek kârlar elde
etmesini sağlamak için onları olası risklerden kurtaracak.
Pandemi
önlemleri konusunda soğuk bir tavır içerisinde olanlara karşı 300.000 kişilik
test uzmanı ve filyasyon ekibi ordusu harekete geçirilecek. “Birçok toplumsal göreve
ve iş pratiğine katılım konusunda insanların virüse yakalanma durumlarının
bilinmesi gerekiyor.” Başka bir ifadeyle: korona geçirmediğini
ispatlayamayanların işe gitmelerine, hatta toplumsal hayata katılmalarına izin
verilmeyecek.
Temas
takibini eksiksiz yürütebilmek için aplikasyonlar ve takip yazılımları mümkün
olduğu ölçüde kapsamlı bir biçimde kullanılacak, kişinin yakın olduğu insanlar,
kayıt altına alınacak, rapor edilecek.
Vakıf,
ayrıca bulaş yüzünden işten çıkarmalara mani olacak kanunların çıkartılması gerektiğinden
söz ediyor. Oysa bu ülkede mahkemede jürilik yapmak için çağrıldığınız durumda
bile işten çıkartılabiliyorsunuz. İki hafta önceden duyuru yapıldıktan sonra,
herhangi bir sebebe bağlı olarak kovulabiliyorsunuz.
Yeni
Bir Küresel Kimlik
Broşürde,
planın dünyada herkese bir kimlik numarasının verilmesini öngördüğü yazılı. Rockefeller
Vakfı, zaten herkesi gözetlemeyi öngören ID2020 isminde bir projeyi hazırlamak
için çalışıyor. Bunu “hasta kimlik numarası” olarak ifade ediyor. Bu anlamda,
vakıf, herkesi hasta olarak gördüğünü ikrar ediyor.
Bu
hasta numarası, kişinin virüs durumuna, antikor durumuna ve aşı durumuna dair
bilgiler sunuyor. Sadece bu kadar da değil. Hiper veri tabanı, okullardaki yoklama
listelerinden her türden ulaşım aracındaki yolcu listesine veya her türden etkinlikteki
satılan bilete tüm kişisel bilgileri içeren diğer veri tabanlarıyla bağlantı
kuruyor. Tabii gizlilik korunmak kaydıyla.
Planda
başka neler var?
Riskli
grupları belirlemek ve temas takibi yapabilmek amacıyla her türden veri platformu
üzerinden güçlü analiz araçları devreye sokuluyor. Yapay zekâ gibi analiz
araçları ile elde edilen verilere erişimin ve bu verilerin toplanmasının
önündeki engeller, derhal kaldırılıyor. Yeni mevzuat ile bu hedef doğrultusunda
adımlar atılıyor.
Yapay
Zekâ Yığınsal Veriye İhtiyaç Duyar
Planın
bahsini ettiği bu hususlar, geçen yıl Ulusal Yapay Zekâ Güvenliği Komisyonu’nun
gerçekleştirdiği sunumla bağlantılı. Başkanlığını Google’ın eski patronunun
yaptığı bu komisyon, bu sunum üzerinden ABD’nin, sağlık sektörü gibi alanlarda yapay
zekâ şirketlerinin büyük miktarlarda veriye kavuşmasını mümkün kılmadığı
takdirde, küresel hâkimiyetini yitireceği konusunda uyarılarda bulundu. Komisyon,
Çin’in yaptığı gibi, ABD’nin de bu yapay zekâ şirketlerini, verilerin korunması
meselesini kafaya takmadan, beslemeyi ve eğitmeyi öngörmesi gerektiğini
söyledi.
Mesele,
tabii testle ve temas takibiyle bitmiyor. Devlet, verileri ve yapay zekâyı yoğun
bir biçimde kullanmak suretiyle, hastalığın en sık nerelerde görüleceğini
öngörebilmeyi umut ediyor. Bu amaç doğrultusunda, eldeki her türden veri
kullanılmak zorunda. Bu anlamda, sağlık hizmetleri sisteminden elde edilen veriler,
sosyal medyanın izlenmesiyle toplanan veriler, kalp atış hızını veya adımları
ölçen bileklik ve saatlerden gelen veriler, akıllı telefonlardan, akıllı
termometrelerden, diğer dijital cihazlardan elde edilen veriler, insanların rızası
ve izni ile kullanılıyor. Tüm bu veriler, ortak dijital platformda (veri tabanı
veya veri gölünde) toplanıyor. Nasıl oluyorsa, bu işlem veri koruma mevzuatına
uygun olarak yapılıyor.
Burada
amaç, herkesin gözetlenmesi değil, yakın gelecekte test etme imkânlarında
yaşanacak olası sıkıntılara karşı önlem alınıyor sadece. Burada fındık kırmak
için balyoz kullanılıyor.
Amaç,
Söylemi Değiştirmek
Vakfın
bu teknokratik gözetleme fantezisinin gerçekte, en azından kısa vadede, bu
şekilde uygulanmıyor oluşu, kimseyi aldatmasın. Onun bu adımların atılmasını
istemesinde amaç, söylem alanını değiştirmek ve genişletmek.
Bu
türden uç önerileri dillendirmek için pandemiyi fırsat olarak görüyorsanız,
kamuoyunun bu adımları rahatsız olmadan atıp atmayacağını da görebiliyor
olmalısınız. Eğer rahatsız olmuyorsa ve bu adımları kabul etmişse esas hedefe
ulaşılmış, söylem alanı değiştirilmiş demektir. Öyle de oldu zaten. Forbes
ve CNBC gibi ABD’li medya kuruluşları, tüm adımları insanın hayrına
şeylermiş gibi takdim etti. Teknoloji şirketlerinin diktatörlük fantezileri
üzerinde kimse durmadı.
En
ağır tedbirler bile öfkeye sebep olmadı, ılımlı birer yenilik olarak görüldü. Örneğin
New York valisi Mario Cuomo’nun Google’ın eski başkanı Erick Schmidt ve Bill
Gates’le yaptığı, Gates’in eyaletin ve eğitim sisteminin yeniden, tümüyle
dijital olarak kurulmasını öngören anlaşmalar imzaladığı üzerinde kimse
durmadı.
Sonuç
yerine, Manifesto’dan şu paragrafı alıntılayalım. Buradaki tespitler her
şeyi eksiksiz özetliyor:
“Hâsılı, Rockefeller Vakfı’nın
ABD ve tüm dünyada uygulamaya koymak istediği plan, bu işte. Kısmen bile uygulansa,
bu plan, ekonomik ve politik gücün bir avuç elitin elinde toplaşmasına, en
temel demokratik haklardan mahrum kalacak olan çoğunluğun zarar görmesine neden
olacak. Bu operasyon, resmi rakamlara göre öldürücülük oranı ABD dâhilinde
yüzde 0,03’ten az olan Kovid-19’un kontrolü adına yürütülüyor. Rockefeller
Vakfı Planı, virüsü gerçek bir silâh olarak kullanıyor ki bu, Kovid-19’dan daha
tehlikeli bir mesele.”
Norbert Häring
28
Mayıs 2020
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder