19 Haziran 2022

,

Rockefeller Vakfı’nın Pandemi Senaryosu


2010 Mayıs’ında zengin ve kudretli bir kurum olarak Rockefeller Vakfı, bir senaryo kaleme aldı. Senaryoda, herkesin gözetim altında tutulduğu, yurttaşların kontrol edildikleri otokratik bir yönetim biçimine yol açacak bir pandemiden söz edilmekteydi. Vakıf, bugün bu senaryoyu gerçek kılmak için bir pandemi planı yayımladı.

Vakıf başkanının kaleme aldığı önsöz kısmında, farklı sektörlerden ve politik ideolojilerden birçok akademisyenin, iş insanının ve hükümet yetkilisinin birer uzman ve karar alıcı olarak katkı sundukları bu planın hazırlanmasının iki hafta sürdüğünden bahsediliyor. Plan, 21 Nisan 2020 günü “Ulusal Kovid-19 Testi Eylem Planı” adıyla yayımlanmış. İşyerlerinin yeniden açılması, toplumların kısıtlamalardan kurtulması için gerekli adımlar belirlenmiş.

Bu plandan, İtalya’da yayımlanan Manifesto isimli gazetede çıkan Dux Morales imzalı makalenin Almanca çevirisi sayesinde haberdar oldum. Planı okuyunca nutkum tutuldu.

Katkı sunan çok sayıda ismin ve 25 imzacının birlikte yürüttüğü bu denli kapsamlı bir çalışma için iki hafta gerçekten çok kısa bir süre. Ama bu momente vakfın on yıldır hazırlandığı göz önünde bulundurulacak olursa, iki hafta o kadar da kısa sayılmaz. “Askerî Düzen Aşaması” gibi bir alt başlığa sahip olan 2010 tarihli senaryoda şu türden bir laf edilmesinin bir anlamı yok: “Senaryolar, gelecekte yüzleşilecek fırsatlara ve engellere dair düşüncemizin derinliğini artırmak için hazırlanırlar. Söz konusu derinlikse, çoğunlukla şaşkınlığa sebep olan yollardan, mevcut eğilimleri değiştiren, ketleyen veya zenginleştiren hikâyeler, olaylar ve dinamikler üzerinden elde edilir.”

Bugün hazırlanan broşürde vakıf, başka önerilerin yanı sıra, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı esnasında savaş üretimini denetleyip planlamak için kullandığı kurum olan Savaş Üretim Kurulu’nu model alan Pandemi Test Kurulu’nun oluşturulması önerisini dillendiriyor. Bu, belirli yetkilere sahip olan teknokratik konsey, iş dünyasından, hükümetten, akademyadan, üniversitelerden ve sendikalardan gelen dokuz temsilciden oluşacak. Fiili düzenin belirli kurallara tabi olacağı bu kurulda, Microsoft ve Google listenin en başında yer alacak.

Öneriyi kaleme alan dört yazardan biri, özellikle dikkatimi çekti: E. Glen Weyl, teknoloji meraklısı, serbest piyasayı hararetle savunan, Microsoft’ta araştırma müdürü olarak çalışmış, özellikle göçmenlerin borçlarını işçilik yaparak ödemesi fikrini gündeme getirmiş, bu fikrin yasallaştırılması için kampanya yürütmüş bir isim.

Diğer bir yazar, Vanderbilt Üniversitesi’nde hukuk profesörü olarak çalışan, ayrıca eskiden Afganistan’daki “Kontrgerilla Harekâtı Eğitim Merkezi”nde araştırmacı olarak görev yapmış Ganesh Sitaraman. Üçüncü isim, koruma fonu yöneticiliği yapmış, American Greatness dergisi içinden çıkan sağcı milliyetçi American Affairs dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenmiş olan Julius Krein. Ünlü etik profesörü Danielle Allen da bu zehirli çorbaya tuz katanlardan.

Savaş Zamanında Her Şey Serbest

Savaş döneminde olduğu gibi, test etme kapasitesine kısa zamanda kavuşabilsin diye, her şeyin üretilmesi için, kurulacak pandemi kurulunun belirli şeyleri müsadere etme ve bu konuda talimat verme yetkisi olacak. Test etme kapasitesi, aynı zamanda tüm dünya nüfusunun her hafta Kovid testi yaptırmasını, Amerikan halkının büyük çoğunluğuna her gün test yapılmasını ifade ediyor. Ekonominin rayına, ancak bu sayede gireceği düşünülüyor.

Bu karara uygun olarak devlet, test sağlayıcılarına test başına yüz dolar gibi yüksek bir bedel ödeyecek. Şirketler gerekli yatırımları yaptıklarında, hükümet test siparişi konusunda güvence vermek suretiyle, şirketlerin yüksek kârlar elde etmesini sağlamak için onları olası risklerden kurtaracak.

Pandemi önlemleri konusunda soğuk bir tavır içerisinde olanlara karşı 300.000 kişilik test uzmanı ve filyasyon ekibi ordusu harekete geçirilecek. “Birçok toplumsal göreve ve iş pratiğine katılım konusunda insanların virüse yakalanma durumlarının bilinmesi gerekiyor.” Başka bir ifadeyle: korona geçirmediğini ispatlayamayanların işe gitmelerine, hatta toplumsal hayata katılmalarına izin verilmeyecek.

Temas takibini eksiksiz yürütebilmek için aplikasyonlar ve takip yazılımları mümkün olduğu ölçüde kapsamlı bir biçimde kullanılacak, kişinin yakın olduğu insanlar, kayıt altına alınacak, rapor edilecek.

Vakıf, ayrıca bulaş yüzünden işten çıkarmalara mani olacak kanunların çıkartılması gerektiğinden söz ediyor. Oysa bu ülkede mahkemede jürilik yapmak için çağrıldığınız durumda bile işten çıkartılabiliyorsunuz. İki hafta önceden duyuru yapıldıktan sonra, herhangi bir sebebe bağlı olarak kovulabiliyorsunuz.

Yeni Bir Küresel Kimlik

Broşürde, planın dünyada herkese bir kimlik numarasının verilmesini öngördüğü yazılı. Rockefeller Vakfı, zaten herkesi gözetlemeyi öngören ID2020 isminde bir projeyi hazırlamak için çalışıyor. Bunu “hasta kimlik numarası” olarak ifade ediyor. Bu anlamda, vakıf, herkesi hasta olarak gördüğünü ikrar ediyor.

Bu hasta numarası, kişinin virüs durumuna, antikor durumuna ve aşı durumuna dair bilgiler sunuyor. Sadece bu kadar da değil. Hiper veri tabanı, okullardaki yoklama listelerinden her türden ulaşım aracındaki yolcu listesine veya her türden etkinlikteki satılan bilete tüm kişisel bilgileri içeren diğer veri tabanlarıyla bağlantı kuruyor. Tabii gizlilik korunmak kaydıyla.

Planda başka neler var?

Riskli grupları belirlemek ve temas takibi yapabilmek amacıyla her türden veri platformu üzerinden güçlü analiz araçları devreye sokuluyor. Yapay zekâ gibi analiz araçları ile elde edilen verilere erişimin ve bu verilerin toplanmasının önündeki engeller, derhal kaldırılıyor. Yeni mevzuat ile bu hedef doğrultusunda adımlar atılıyor.

Yapay Zekâ Yığınsal Veriye İhtiyaç Duyar

Planın bahsini ettiği bu hususlar, geçen yıl Ulusal Yapay Zekâ Güvenliği Komisyonu’nun gerçekleştirdiği sunumla bağlantılı. Başkanlığını Google’ın eski patronunun yaptığı bu komisyon, bu sunum üzerinden ABD’nin, sağlık sektörü gibi alanlarda yapay zekâ şirketlerinin büyük miktarlarda veriye kavuşmasını mümkün kılmadığı takdirde, küresel hâkimiyetini yitireceği konusunda uyarılarda bulundu. Komisyon, Çin’in yaptığı gibi, ABD’nin de bu yapay zekâ şirketlerini, verilerin korunması meselesini kafaya takmadan, beslemeyi ve eğitmeyi öngörmesi gerektiğini söyledi.

Mesele, tabii testle ve temas takibiyle bitmiyor. Devlet, verileri ve yapay zekâyı yoğun bir biçimde kullanmak suretiyle, hastalığın en sık nerelerde görüleceğini öngörebilmeyi umut ediyor. Bu amaç doğrultusunda, eldeki her türden veri kullanılmak zorunda. Bu anlamda, sağlık hizmetleri sisteminden elde edilen veriler, sosyal medyanın izlenmesiyle toplanan veriler, kalp atış hızını veya adımları ölçen bileklik ve saatlerden gelen veriler, akıllı telefonlardan, akıllı termometrelerden, diğer dijital cihazlardan elde edilen veriler, insanların rızası ve izni ile kullanılıyor. Tüm bu veriler, ortak dijital platformda (veri tabanı veya veri gölünde) toplanıyor. Nasıl oluyorsa, bu işlem veri koruma mevzuatına uygun olarak yapılıyor.

Burada amaç, herkesin gözetlenmesi değil, yakın gelecekte test etme imkânlarında yaşanacak olası sıkıntılara karşı önlem alınıyor sadece. Burada fındık kırmak için balyoz kullanılıyor.

Amaç, Söylemi Değiştirmek

Vakfın bu teknokratik gözetleme fantezisinin gerçekte, en azından kısa vadede, bu şekilde uygulanmıyor oluşu, kimseyi aldatmasın. Onun bu adımların atılmasını istemesinde amaç, söylem alanını değiştirmek ve genişletmek.

Bu türden uç önerileri dillendirmek için pandemiyi fırsat olarak görüyorsanız, kamuoyunun bu adımları rahatsız olmadan atıp atmayacağını da görebiliyor olmalısınız. Eğer rahatsız olmuyorsa ve bu adımları kabul etmişse esas hedefe ulaşılmış, söylem alanı değiştirilmiş demektir. Öyle de oldu zaten. Forbes ve CNBC gibi ABD’li medya kuruluşları, tüm adımları insanın hayrına şeylermiş gibi takdim etti. Teknoloji şirketlerinin diktatörlük fantezileri üzerinde kimse durmadı.

En ağır tedbirler bile öfkeye sebep olmadı, ılımlı birer yenilik olarak görüldü. Örneğin New York valisi Mario Cuomo’nun Google’ın eski başkanı Erick Schmidt ve Bill Gates’le yaptığı, Gates’in eyaletin ve eğitim sisteminin yeniden, tümüyle dijital olarak kurulmasını öngören anlaşmalar imzaladığı üzerinde kimse durmadı.

Sonuç yerine, Manifesto’dan şu paragrafı alıntılayalım. Buradaki tespitler her şeyi eksiksiz özetliyor:

“Hâsılı, Rockefeller Vakfı’nın ABD ve tüm dünyada uygulamaya koymak istediği plan, bu işte. Kısmen bile uygulansa, bu plan, ekonomik ve politik gücün bir avuç elitin elinde toplaşmasına, en temel demokratik haklardan mahrum kalacak olan çoğunluğun zarar görmesine neden olacak. Bu operasyon, resmi rakamlara göre öldürücülük oranı ABD dâhilinde yüzde 0,03’ten az olan Kovid-19’un kontrolü adına yürütülüyor. Rockefeller Vakfı Planı, virüsü gerçek bir silâh olarak kullanıyor ki bu, Kovid-19’dan daha tehlikeli bir mesele.”

Norbert Häring
28 Mayıs 2020
Kaynak

● 2010 Tarihli Gelecek Senaryosu

0 Yorum: