04 Mart 2021

,

Gelecek Senaryosu


Rockefeller Vakfı’nın Mayıs 2010 tarihli “Teknolojinin ve Uluslararası Kalkınmanın Geleceği İçin Senaryolar” başlıklı raporundan bir bölüm:

ǁ * ǁ * ǁ

 

Askerî Düzen Senaryosu

Dünyanın yıllardır beklediği pandemi, nihayet 2012 yılında kapıyı çalacak. 2009’daki domuz gribinden (H1N1) farklı bir seyir izleyecek ve yaban kazlarından bulaşacak olan virüs, hızla yayılacak ve ölümlere neden olacak. Pandemi konusunda en hazırlıklı ülkeler bile virüsün tüm dünyaya yayılması ve dünyanın nüfusunun yaklaşık beşte birine bulaşıp sadece yedi ay içerisinde çoğunluğu genç ve sağlıklı yetişkinler olmak üzere, sekiz milyon insanı öldürmesi karşısında şaşkına dönecekler.

Pandemi aynı zamanda ekonomiler üzerinde de ölümcül etkilere yol açacak: insanların ve emtianın uluslararası düzlemde sahip olduğu hareket aniden duracak, turizm gibi sektörleri zayıflatacak, küresel tedarik zincirlerini kıracak. Normalde canlı olan mağazalar ve ofis binaları, çalışanlardan ve müşterilerden mahrum kalacağı için aylarca boş kalacak.

Pandemi tüm gezegeni kuşatacak. Salgını kontrol altına alma amaçlı resmi protokollerden mahrum olan Afrika, Güneydoğu Asya ve Orta Amerika’da virüs kontrolden çıkmış yangın gibi yayılacak. Gelişmiş ülkelerde bile kontrol süreci, güçlüklerle karşılaşacak. ABD, ilk başta fazla kişinin ölümüne sebep olmadığı için yurttaşlarını önce uçağa binmemeleri konusunda teşvik edecek, ama virüs sadece ABD içinde yayılmakla kalmayacak, başka ülkelere de yayılacak.

Süreci az sayıda ülke başarıyla yönetecek. Çin hükümeti, tüm yurttaşlarını hızla zorunlu karantina uygulamasına tabi tutacak, ayrıca tüm sınırlarını kapatacak, başka ülkelere kıyasla virüsün yayılmasını daha erken durduracak ve pandemi sonrası nekahet dönemini daha hızlı atlatacak.

Çin hükümeti dışında başka ülkeler de yurttaşlarını virüsün yol açtığı riske ve ona maruz kalmasına mani olmak için aşırı tedbirlere başvuracaklar. Pandemi esnasında dünya genelinde ulusal liderler yetkilerini artırıp sıkı kurallar ve kısıtlamalar dayatacaklar, bu noktada maske takma, vücut sıcaklığının tren istasyonlarına ve süpermarketlere girişlerde ölçülmesi, zorunlu kılınacak.

Pandeminin etkisi geçtikten sonra bile bu otoriter kontrol ve denetleme faaliyetleri kalıcı hâle gelecek hatta daha da yoğunlaştırılacak. Ülkelerini pandemiden ulusötesi terörizme, çevre krizlerinden artan yoksulluğa dek birçok küresel sorunun yayılmasına karşı korumak amacıyla liderler, dünya genelinde iktidarlarının dizginlerini daha sıkı kavrayıp güçlerini artıracaklar.

İlk başta dünyanın daha fazla kontrol altında olması gerektiğine dair anlayışa onay ve destek verenlerin sayısı artacak. Yurttaşlar kişisel haklarından, egemenliklerinden ve mahremiyetlerinden feragat edip, bunları daha fazla güvenlik ve istikrar karşılığında daha fazla buyurganlaşan, paternalistik bir nitelik arz eden devletlere teslim edecekler.

Yurttaşlar, yukarıdan aşağıya doğru işletilen yönetim ve denetleme süreci karşısında daha hoşgörülü olacaklar, hatta bu sürecin işlemesini canı gönülden talep edecekler. Kendilerine uygun olan düzeni insanlara dayatma konusunda ulusal liderlerin elleri rahatlayacak.

Gelişmiş ülkelerde bu niceliği artırılmış, niteliği yoğunlaştırılmış denetleme pratikleri, farklı biçimler alacak: örneğin her yurttaşa biyometrik kimlikler verilecek, istikrarlı işleyişi ulusun çıkarları konusunda hayati görülen kimi önemli işkollarına sıkı düzenleme getirilecek. Birçok gelişmiş ülkede yeni düzenlemelere ve anlaşmalarla beslenmiş zorunlu işbirliği pratikleri, yavaş yavaş ama düzenli bir biçimde, düzeni daha da önemlisi, ekonomik büyümeyi eski hâline kavuşturacak.

Öte yandan gelişmekte olan dünyada farklı ve daha fazla değişkenlik arz eden bir hikâyeye tanık olacağız. Bu ülkelerin liderlerinin kalibresine, kapasitesine ve niyetlerine bağlı olarak, her birinde yukarıdan aşağıya otorite uygulama tarzları, farklı biçimler alacak. Güçlü ve belirli bir düşünceyle hareket eden liderlerin başta olduğu ülkelerde, yurttaşların toplam ekonomik statüsü ve hayat kalitesi artacak.

Örneğin Hindistan’da hükümetin yüksek emisyonlu araçları yasaklamasıyla, 2016’dan sonra havanın kalitesi önemli oranda iyileşecek. Gana’da tüm halka temiz su sağlanmasını ve temel altyapının geliştirilmesini öngören programların yürürlüğe girmesiyle su kaynaklı hastalıklar önemli oranda azalacak. Gelgelelim nispeten daha otoriter olan liderler, daha kötü bir çalışma ortaya koyacaklar. Sorumsuz elitlerin yönettiği ülkelerde bu insanlar, artan güçlerini yurttaşlarının hilafına olacak şekilde, kendi çıkarları için kullanacaklar.

Başka dezavantajlar da açığa çıkacak, örneğin şiddet yüklü milliyetçilik yeni tehlikelere yol açacak: Örneğin 2018 Dünya Kupası’nı izleyenler, üzerlerine küçük bir bez parçası hâlinde iliştirilen, kendi ülke bayraklarının bulunduğu çelik yelekler giyecekler.

Teknoloji sahasında oluşturulan güçlü mevzuat inovasyonu boğacak, maliyetleri yükseltecek, benimseme sürecini durduracak. Gelişmekte olan ülkelerde “onaylı” teknolojilere erişim imkânı artacak ama bu da belirli bir sınıra tabi olacak: teknolojik inovasyon, ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerin işi olacak, bu da birçok gelişmekte olan ülkeyi, başkalarının kendileri için uygun gördüğü teknolojileri alan müşteri konumuna mahkûm edecek.

Bazı devletler bunu dayatmacı bir uygulama olarak görecek, “ikinci el” diye alaya aldıkları bilgisayarları ve diğer teknolojileri dağıtmayı reddedecekler. Öte yandan daha fazla kaynağa ve daha iyi kapasiteye sahip gelişmekte olan ülkelerse bu mesafeyi kapatmak için inovasyon çalışmalarını kendi içinde yürütmeye başlayacaklar.

Gelişmiş ülkelerde yukarıdan aşağıya doğru uygulanan kurallar ve normlar, girişimcilik faaliyetlerini büyük ölçüde sekteye uğratacak. Bilim insanlarına ve yenilikçilere araştırmaların hangi hatta ilerleyeceğini bizatihi devletler söyleyecekler ve bu insanlar, daha çok para getirecek (örneğin pazar odaklı ürün geliştirme türünden) projelere veya (temel araştırmalar gibi) kazanma şansı yüksek projelere yönlendirilecekler, buna karşılık fazla riskli veya inovasyon temelli araştırma sahaları büyük ölçüde terk edilecek.

Yüksek araştırma ve geliştirme bütçelerine sahip zengin ülkeler ve tekeller, gene de önemli ilerlemelerin altına imza atacaklar, ancak yaptıkları büyük buluşların dayandığı fikri mülkiyet, ulusa veya şirkete ait kasanın içine hapsedilecek.

Rusya ve Hindistan, gerçekte enformasyon teknolojisi alanındaki inovasyonların temelini teşkil eden şifrelemeyle bağlantılı ürünlerin ve tedarikçilerin denetlenmesi ve belgelendirilmesi konusunda katı ulusal standartlar getirecek. ABD ve Avrupa Birliği, bunun intikamını almak adına, kendi ulusal standartlarını belirleyecek, teknolojinin küresel düzeyde geliştirilmesi ve dağıtılmasına engel olacak.

Bilhassa gelişmekte olan ülkelerin bazıları, ekonomik büyüme adına bir araya gelerek veya ihtiyaç duyulan kaynaklara erişim imkânı sağlayarak, kendi çıkarları uyarınca pratik ittifak arayışları içine girecekler. Güney Amerika’da ve Afrika’da kurulan bölgesel ve alt bölgesel ittifakların sayısı zamanla artacak. Kenya, kıta genelinde kurduğu yeni ortaklıklar sayesinde güney ve doğu Afrika ile ticaretini iki katına çıkartacak. Afrika’da Çin hükümeti, birçok hükümetin de kabul edeceği, önemli madenler veya gıda ürünlerinin ihraç edilmesi karşılığında yeni iş imkânları ve altyapı inşaatı alanında daha fazla yatırım yapacak. Resmi güvenlik yardımı biçimi altında sınırları dikine kesen bağlar kurulacak. En vahim durumda olan, en başarısız devletlerin bir kısmında yabancı güvenlik ekiplerinin ülkelere konuşlandırılmasına kimse ses çıkartmayacak, bu süreçte herkese uyacak birkaç olumlu sonuç ortaya çıkacak.

2025 yılı itibarıyla insanlar, yukarıdan aşağıya dayatılan kontrol mekanizmalarından, liderlerinin ve yetkililerin kendileri adına seçim yapmalarından bıkacaklar. Ulusal çıkarlarla bireysel çıkarlar çatıştığında çatışma meydana gelecek. Ara sıra meydana gelen direnişler giderek örgütlü ve koordineli hâle gelecek, bilhassa gelişmekte olan ülkelerde statülerinin ve fırsatların avuçlarının arasından kayıp gittiğini gören muhalif gençler ve halk, içeride ayaklanmaları tetikleyecek. 2026’da Nijerya’da artık kökleşmiş olan akraba kayırmacılığından ve yolsuzluklardan bıkıp usanan göstericiler hükümeti devirecekler.

Bu türden bir dünyanın sunduğu daha fazla istikrardan ve onun öngörülür oluşundan memnun olanlar bile ulusal sınırlardaki katılığın ve birçok sıkı kuralın karşısında elleri kollarının bağlandığını görecekler, bu durumla ilgili rahatsızlıkları giderek artacak. O geçip gitmeyen his, er ya da geç dünyadaki hükümetlerin kurmak için çok uğraştıkları o harikulade düzeni kaçınılmaz olarak bozacak.

[Kaynak: Rockefeller Vakfı ve Küresel İş Ağı (GBN), “Scenarios for the Future of Technology and International Development”, Mayıs 2010, s. 18-21.]

0 Yorum: