Rockefeller
Vakfı’nın Mayıs 2010 tarihli “Teknolojinin ve Uluslararası Kalkınmanın Geleceği
İçin Senaryolar” başlıklı raporundan bir bölüm:
ǁ * ǁ * ǁ
Askerî
Düzen Senaryosu
Dünyanın yıllardır beklediği pandemi, nihayet 2012
yılında kapıyı çalacak. 2009’daki domuz gribinden (H1N1) farklı bir seyir
izleyecek ve yaban kazlarından bulaşacak olan virüs, hızla yayılacak ve
ölümlere neden olacak. Pandemi konusunda en hazırlıklı ülkeler bile virüsün tüm
dünyaya yayılması ve dünyanın nüfusunun yaklaşık beşte birine bulaşıp sadece
yedi ay içerisinde çoğunluğu genç ve sağlıklı yetişkinler olmak üzere, sekiz
milyon insanı öldürmesi karşısında şaşkına dönecekler.
Pandemi aynı zamanda ekonomiler üzerinde de
ölümcül etkilere yol açacak: insanların ve emtianın uluslararası düzlemde sahip
olduğu hareket aniden duracak, turizm gibi sektörleri zayıflatacak, küresel
tedarik zincirlerini kıracak. Normalde canlı olan mağazalar ve ofis binaları,
çalışanlardan ve müşterilerden mahrum kalacağı için aylarca boş kalacak.
Pandemi tüm gezegeni kuşatacak. Salgını kontrol
altına alma amaçlı resmi protokollerden mahrum olan Afrika, Güneydoğu Asya ve
Orta Amerika’da virüs kontrolden çıkmış yangın gibi yayılacak. Gelişmiş ülkelerde
bile kontrol süreci, güçlüklerle karşılaşacak. ABD, ilk başta fazla kişinin
ölümüne sebep olmadığı için yurttaşlarını önce uçağa binmemeleri konusunda
teşvik edecek, ama virüs sadece ABD içinde yayılmakla kalmayacak, başka
ülkelere de yayılacak.
Süreci az sayıda ülke başarıyla yönetecek. Çin
hükümeti, tüm yurttaşlarını hızla zorunlu karantina uygulamasına tabi tutacak,
ayrıca tüm sınırlarını kapatacak, başka ülkelere kıyasla virüsün yayılmasını
daha erken durduracak ve pandemi sonrası nekahet dönemini daha hızlı atlatacak.
Çin hükümeti dışında başka ülkeler de
yurttaşlarını virüsün yol açtığı riske ve ona maruz kalmasına mani olmak için
aşırı tedbirlere başvuracaklar. Pandemi esnasında dünya genelinde ulusal
liderler yetkilerini artırıp sıkı kurallar ve kısıtlamalar dayatacaklar, bu
noktada maske takma, vücut sıcaklığının tren istasyonlarına ve süpermarketlere
girişlerde ölçülmesi, zorunlu kılınacak.
Pandeminin etkisi geçtikten sonra bile bu otoriter
kontrol ve denetleme faaliyetleri kalıcı hâle gelecek hatta daha da
yoğunlaştırılacak. Ülkelerini pandemiden ulusötesi terörizme, çevre
krizlerinden artan yoksulluğa dek birçok küresel sorunun yayılmasına karşı
korumak amacıyla liderler, dünya genelinde iktidarlarının dizginlerini daha
sıkı kavrayıp güçlerini artıracaklar.
İlk başta dünyanın daha fazla kontrol altında
olması gerektiğine dair anlayışa onay ve destek verenlerin sayısı artacak. Yurttaşlar
kişisel haklarından, egemenliklerinden ve mahremiyetlerinden feragat edip,
bunları daha fazla güvenlik ve istikrar karşılığında daha fazla buyurganlaşan,
paternalistik bir nitelik arz eden devletlere teslim edecekler.
Yurttaşlar, yukarıdan aşağıya doğru işletilen
yönetim ve denetleme süreci karşısında daha hoşgörülü olacaklar, hatta bu
sürecin işlemesini canı gönülden talep edecekler. Kendilerine uygun olan düzeni
insanlara dayatma konusunda ulusal liderlerin elleri rahatlayacak.
Gelişmiş ülkelerde bu niceliği artırılmış, niteliği
yoğunlaştırılmış denetleme pratikleri, farklı biçimler alacak: örneğin her
yurttaşa biyometrik kimlikler verilecek, istikrarlı işleyişi ulusun çıkarları
konusunda hayati görülen kimi önemli işkollarına sıkı düzenleme getirilecek.
Birçok gelişmiş ülkede yeni düzenlemelere ve anlaşmalarla beslenmiş zorunlu
işbirliği pratikleri, yavaş yavaş ama düzenli bir biçimde, düzeni daha da
önemlisi, ekonomik büyümeyi eski hâline kavuşturacak.
Öte yandan gelişmekte olan dünyada farklı ve daha
fazla değişkenlik arz eden bir hikâyeye tanık olacağız. Bu ülkelerin
liderlerinin kalibresine, kapasitesine ve niyetlerine bağlı olarak, her birinde
yukarıdan aşağıya otorite uygulama tarzları, farklı biçimler alacak. Güçlü ve belirli
bir düşünceyle hareket eden liderlerin başta olduğu ülkelerde, yurttaşların
toplam ekonomik statüsü ve hayat kalitesi artacak.
Örneğin Hindistan’da hükümetin yüksek emisyonlu
araçları yasaklamasıyla, 2016’dan sonra havanın kalitesi önemli oranda iyileşecek.
Gana’da tüm halka temiz su sağlanmasını ve temel altyapının geliştirilmesini
öngören programların yürürlüğe girmesiyle su kaynaklı hastalıklar önemli oranda
azalacak. Gelgelelim nispeten daha otoriter olan liderler, daha kötü bir
çalışma ortaya koyacaklar. Sorumsuz elitlerin yönettiği ülkelerde bu insanlar,
artan güçlerini yurttaşlarının hilafına olacak şekilde, kendi çıkarları için
kullanacaklar.
Başka dezavantajlar da açığa çıkacak, örneğin
şiddet yüklü milliyetçilik yeni tehlikelere yol açacak: Örneğin 2018 Dünya
Kupası’nı izleyenler, üzerlerine küçük bir bez parçası hâlinde iliştirilen, kendi
ülke bayraklarının bulunduğu çelik yelekler giyecekler.
Teknoloji sahasında oluşturulan güçlü mevzuat
inovasyonu boğacak, maliyetleri yükseltecek, benimseme sürecini durduracak. Gelişmekte
olan ülkelerde “onaylı” teknolojilere erişim imkânı artacak ama bu da belirli
bir sınıra tabi olacak: teknolojik inovasyon, ağırlıklı olarak gelişmiş
ülkelerin işi olacak, bu da birçok gelişmekte olan ülkeyi, başkalarının
kendileri için uygun gördüğü teknolojileri alan müşteri konumuna mahkûm edecek.
Bazı devletler bunu dayatmacı bir uygulama olarak
görecek, “ikinci el” diye alaya aldıkları bilgisayarları ve diğer teknolojileri
dağıtmayı reddedecekler. Öte yandan daha fazla kaynağa ve daha iyi kapasiteye
sahip gelişmekte olan ülkelerse bu mesafeyi kapatmak için inovasyon
çalışmalarını kendi içinde yürütmeye başlayacaklar.
Gelişmiş ülkelerde yukarıdan aşağıya doğru
uygulanan kurallar ve normlar, girişimcilik faaliyetlerini büyük ölçüde sekteye
uğratacak. Bilim insanlarına ve yenilikçilere araştırmaların hangi hatta ilerleyeceğini
bizatihi devletler söyleyecekler ve bu insanlar, daha çok para getirecek
(örneğin pazar odaklı ürün geliştirme türünden) projelere veya (temel
araştırmalar gibi) kazanma şansı yüksek projelere yönlendirilecekler, buna
karşılık fazla riskli veya inovasyon temelli araştırma sahaları büyük ölçüde terk
edilecek.
Yüksek araştırma ve geliştirme bütçelerine sahip zengin
ülkeler ve tekeller, gene de önemli ilerlemelerin altına imza atacaklar, ancak
yaptıkları büyük buluşların dayandığı fikri mülkiyet, ulusa veya şirkete ait
kasanın içine hapsedilecek.
Rusya ve Hindistan, gerçekte enformasyon teknolojisi
alanındaki inovasyonların temelini teşkil eden şifrelemeyle bağlantılı
ürünlerin ve tedarikçilerin denetlenmesi ve belgelendirilmesi konusunda katı
ulusal standartlar getirecek. ABD ve Avrupa Birliği, bunun intikamını almak
adına, kendi ulusal standartlarını belirleyecek, teknolojinin küresel düzeyde
geliştirilmesi ve dağıtılmasına engel olacak.
Bilhassa gelişmekte olan ülkelerin bazıları,
ekonomik büyüme adına bir araya gelerek veya ihtiyaç duyulan kaynaklara erişim
imkânı sağlayarak, kendi çıkarları uyarınca pratik ittifak arayışları içine
girecekler. Güney Amerika’da ve Afrika’da kurulan bölgesel ve alt bölgesel
ittifakların sayısı zamanla artacak. Kenya, kıta genelinde kurduğu yeni
ortaklıklar sayesinde güney ve doğu Afrika ile ticaretini iki katına çıkartacak.
Afrika’da Çin hükümeti, birçok hükümetin de kabul edeceği, önemli madenler veya
gıda ürünlerinin ihraç edilmesi karşılığında yeni iş imkânları ve altyapı
inşaatı alanında daha fazla yatırım yapacak. Resmi güvenlik yardımı biçimi
altında sınırları dikine kesen bağlar kurulacak. En vahim durumda olan, en
başarısız devletlerin bir kısmında yabancı güvenlik ekiplerinin ülkelere
konuşlandırılmasına kimse ses çıkartmayacak, bu süreçte herkese uyacak birkaç
olumlu sonuç ortaya çıkacak.
2025 yılı itibarıyla insanlar, yukarıdan aşağıya
dayatılan kontrol mekanizmalarından, liderlerinin ve yetkililerin kendileri
adına seçim yapmalarından bıkacaklar. Ulusal çıkarlarla bireysel çıkarlar
çatıştığında çatışma meydana gelecek. Ara sıra meydana gelen direnişler giderek
örgütlü ve koordineli hâle gelecek, bilhassa gelişmekte olan ülkelerde
statülerinin ve fırsatların avuçlarının arasından kayıp gittiğini gören muhalif
gençler ve halk, içeride ayaklanmaları tetikleyecek. 2026’da Nijerya’da artık
kökleşmiş olan akraba kayırmacılığından ve yolsuzluklardan bıkıp usanan göstericiler
hükümeti devirecekler.
Bu türden bir dünyanın sunduğu daha fazla
istikrardan ve onun öngörülür oluşundan memnun olanlar bile ulusal sınırlardaki
katılığın ve birçok sıkı kuralın karşısında elleri kollarının bağlandığını
görecekler, bu durumla ilgili rahatsızlıkları giderek artacak. O geçip gitmeyen
his, er ya da geç dünyadaki hükümetlerin kurmak için çok uğraştıkları o harikulade
düzeni kaçınılmaz olarak bozacak.
[Kaynak: Rockefeller Vakfı ve Küresel İş Ağı (GBN), “Scenarios for the Future of Technology and International Development”, Mayıs 2010, s. 18-21.]
0 Yorum:
Yorum Gönder