20 Mart 2021

, ,

Mahşerin Üç Atlısı


Sosyalist hareketin veganizm, lubunizm ve feminizm akımlarına teslim edildiği süreç, sınıfsal-politik analize muhtaç. Sınıftan, devrimden ve iktidardan kopuk bir AKP karşıtlığı dâhilinde bu üç akım, önemli bir ağırlığa sahip. Güya AKP’ye karşı olan yerli ve yabancı burjuvazi, sosyalist hareketin bu üç kovuğa yerleşmesine izin veriyor, devletse bu süreci bizzat örgütlüyor. Öldüğünü anlamayan örgütler, varmış gibi görünmek adına, yurtdışından gelen paralar karşılığında, buna ses etmiyorlar. Sürece uyum sağlıyorlar.

Bu koşullarda, Ufuk Uras ve Marksizmi (kendinde) bütünleyip onu krizden kurtaracağı yalanını pazarda yıllardır satan Teori ve Politika, 8 Mart günü aynı tviti atıyor, atabiliyor. İkisi de Lenin’e inat, kadınların emekçi olan-olmayan şeklinde bölünmemesi gerektiğini söylüyor. Bu tür cümleleri, gizli emekçi düşmanlığının dile dökülmüş hâli olarak görmek gerekiyor.

Bir mahşere doğru ilerleniyor. Dünya düzleniyor, kalkacak başlar kesiliyor, bu ortamda “hiyerarşiye karşıyız” lafı çok duyuluyor. Küçük burjuvazi, hemen göreve talip oluyor ve dünyayı düzleyenlere, “aşağıyı ikna etme işini bana bırakın” diyor. Mahşerin üç atlısı olarak feminizm, lubunizm ve veganizm, bu düzlemde örgütleniyor.

Üç yönelimde de tekellerin sınır ve çentikleri silme iradesi var. Üçü de bu sebeple pohpohlanıyor, küçük burjuva masalara meze niyetine servis ediliyor. Doğa, toplum, beden açısından tüm sınırların silindiği gerçeklik, dünyayı tümlüyor ve düzlüyor. Küçük burjuva, bu tümlüğü ve düzlüğü cennet zannediyor. Aşağıdakileri bu cennet masallarıyla, fantezileri ile kandırmaya çalışıyor. O tümlüğün ve düzlüğün sermayeyle alakasını gizliyor.

Eskinin işçicileri, işçiliği burjuva anlamda yücelten eğilimler, aynı işlemi doğaya, kadına ve eşcinsele yapıyorlar. Bu sebeple, “kapitalizm eleştirisine ve işçiciliğe kapatılmamış bir Marksizm” talep ediyorlar. Marksizmi efendilerin dünyasını zehredecek bir güç değil, küçük burjuvanın sinik ruhunu okşayacak bir araca dönüştürmek istiyorlar.

Bahsi geçen üç yönelim de tekellerin kapitalizmi hedefe koyan, işçi sınıfını öne çıkartan her türlü ideolojiyi düzlemek için besleniyor. Üçü de Avrupa’dan ve Amerika’dan gelen fonlarla büyüyor. Ortada büyüyen değil, büyütülen, şişirilen, gerçekteki ayrımların üzerini örten akımlar var. Üçünün de doğayla, kadınla, eşcinselle bir alakası yok ki zaten eski işçicilerin de işçi sınıfı ile alakaları yoktu.

* * *

Twitter’da bir feminist, “iktidarımızda kadına şiddet vakalarıyla terörle mücadele ekipleri ilgilenecek” diyor. Bir başkası, itiraz ediyor ve “feministlerin iktidar mücadelesi olmaz” diye cevap veriyor. Yürüyüş esnasında “dünyayı vegan, feminist ve quir yönetsin” dövizine rastlanıyor. Küçük burjuvalar, hayal âlemlerinde yaşıyorlar, yaşatıyorlar. Oysa o vegan, feminist ve quir dünyanın da bugüne dek tanık olunmayan bir tür faşizmi örgütleyeceğine hiç şüphe yok. Terörle mücadele timlerini şimdiden kuruyorlar. Önerdikleri, destekledikleri pandemi yasakları, bu faşizmin delili. O faşizm ki aşı olmayanı, maske takmayanı, kapanmayanı, teknokratların emrini yerine getirmeyeni topluca hapse tıkmak istiyor.

Geçmişte “hendek savaşları”nda yoksul insanların evleri yıkıldı, harap oldu. Sokakta toplaşan ve derdini anlatacak birilerini arayan bu insanların karşısına Diyarbekir’in boynu mor fularlı kadın zabıtaları çıktı. Bu kadınlar, o yoksul insanlara sopa sallayıp, onları zorla yıkılmış evlere geri sokmaya çalışıyorlar, onlara hakaretler ediyorlardı. Feminist iktidar, işte budur.

Fransa’da okulların yemekhane menülerinden et çıkartılıyor. Köylüler isyan ediyorlar. Bill Gates, “yapay et yenilsin” diyor. Her şey birine bağlı. Veganizm, tekellerin akıncı birliği olarak kullanılıyor. “Et yemeseydi, insan varolamazdı” diyen evrim, bilim ve Engels[1], bu süreçte tasfiye ediliyor.

İnsanlara temel gelir verilmesi planlanıyor. Bu gelir, ailenin değil, bireyin geçimi üzerinden hesaplanacak. Aile ise lubunist ve feminist saldırıyla tasfiye edilecek. O saldırı, doğrudan temel gelir gibi müdahalelerle kârına kâr katmak, yoksulları kontrol altında tutmak isteyen tekellere hizmet edecek. Solcularsa, zenginlerin desteğini kaybetmemek için “emekçi kadın-emekçi olmayan kadın ayrımı yapmayıın!” diye bağırıyorlar.

Eskiden quir filmlerinde eşcinsellerin mağduriyeti üzerinde durulurdu. Şimdi filmler, siyah-beyaz başlıyor, kişi, eşcinsel olduğunu anladığı anda film renkleniyor. Yani deniliyor ki “eşcinsel olursan yücelirsin, üstinsan olursun, aşağılık insanlardan ayrılırsın, tamamlanırsın.” Gökkuşağına düşman olmak, ilerlemeye karşı olmaktır artık. O ise tekellerin, devletin ve burjuvazinin rengini gizlemek için vardır. Neticede bugün sol, bir renkli devrime ses etmeyecek kıvama getirilmiştir.

* * *

Lenin, İkinci Enternasyonal’in Çöküşü çalışmasında oportünistlerin “gerçeklikteki çeşitliliğe” yaptığı vurguyu eleştiriyor. “Kapitalizm, tabii ki geçmişe ve bugüne ait yönelimlerle iç içedir. Ama asıl yönelime bakmak gerekir” diyor.[2] Bugün mahşerin üç atlısı üzerinden bize, emperyalizme ve kapitalizme karşı olmayan, onlara hizmet edebilecek bir Marksizm ve sosyalizm öneriyorlar. Marx ve Lenin, giyotine gönderiliyor. Artık “kapitalizm” ve “emperyalizm”, komplocuların uydurdukları kelimeler olarak algılanıyor. Lügatten ve eylemden siliniyor.

Bu anlamda, Marksizmin feministlerin ataerki eleştirileriyle şişmeye, büyümeye ihtiyacı yok. “Bana da Allah, Güler Sabancı gibi ezilmek nasip etsin” diyen eleştiri, haklılığını hâlâ koruyor. Yabancı metinde “kadın” ve “kadına ait” anlamında “feminist” kelimesine başvuruluyor. Burada tüm kadın hareketinin kazanımları ve birikimi feminist ideolojinin kasasına hapsediliyor. Sosyalist hareketin feminist ideolojiyle ilgili eleştirileri siliniyor, ondaki liberalizm sosyalist hareketi ele geçiriyor. Lenin, Rosa Luxemburg gibi isimlerin feminizm eleştirilerinin üzeri örtülüyor.

“Kapitalizm eleştirisi ve işçiciliğe kilitlenmiş bir Marksizm”in alanını genişletme çabası, efendilerin talepleri uyarınca biçimleniyor. Kapitalizm ve işçi sınıfı ekseninde ilerlemiş olan Marksizm-Leninizm, bu tür liberal salvolarla tasfiye ediliyor. Buna “teori ve politika” diyorlar. Bu tasfiyeciler, kendilerine mani olacak bir iradenin bulunmuyor oluşunun şımarıklığı ile hareket ediyorlar. Arkalarına devleti ve sermayeyi alınca, bu şımarıklık, özgürlükmüş gibi satılabiliyor.

* * *

Feminizm, lubunizm ve veganizm, burjuvazinin ve tekellerin masasından dökülen kırıntılara tapan küçük burjuvaların yeni dinleridir. Dolayısıyla Marksizmin, feminizm dininin ataerkiden söz eden ilahiyatına, mitolojisine zerre ihtiyacı yoktur. O mitoloji için kutsal olan, burjuva Kadın figürüdür ve bu figür, ideolojik bir müdahaleyle, sermaye adına ve sermaye için tarihe ve yeryüzüne teşmil edilmektedir.

Örneğin on yedinci yüzyılda egemen sınıfsal-dinî-ideolojik yönelime itirazın adı olan cadılar yakılmış, bu burjuva akıl, o itirazı paranteze alıp ayıklamış, “o cadılar kadın olduğu için yakıldı” yalanına sarılmıştır. Oysa yakılanların önemli bir kısmı erkektir![3] Böylece, cadılardaki devrimci tarihsel içerik tasfiye edilmiş, burjuvazi, bu içeriği gasp etmiş, onu kendisi için bir reklâm malzemesi hâline getirmiştir.

Nasıl oluyorsa, cadıların kadın olduğu için yakıldığını söyleyenler, bugünün egemenlerini, bugün orada burada kadınlara zulmeden güçleri arkasına alıyorlar. NATO, Shell, AB kurulları, quir bayrakları sallıyorlar. Binary cahillere, cümle yabanîye uçuşkan, delişken, akışkan hibrit kimlikler öğretmeye çalışıyorlar. Çünkü bu güçler, hibrit savaşlar yürütüyorlar. Hibrit savaşlar çağı, hibrit kimliklere, hibrit kişiliklere ihtiyaç duyuyor!

* * *

Bu anlamda, üç beş adam, Amerika’dan üç beş silâh alıyor diye, Marksizm teslim olacak değildir. Üç beş kadın, tekellerden, AB’den üç beş fon alıyor, göbek büyütüyor diye, Leninizm tasfiye olacak değildir. Ufuk Uras ve Metin Kayaoğlu gibiler, bir yerlere “bana profesyonel maaşı bağlayın n’olur” diye yalvaracak, yolunu bulacak diye teori de politika da ölecek değildir.

Kapitalizmi eleştirmeyen, işçi sınıfından uzak duran bir Marksizmin “feminizmdeki içkinleşmiş bireycilikle ve örgütlülük direnci gibi liberal yönlerle mücadele etme” şansı da niyeti de olamaz. Zaten kapitalizm eleştirisi ve işçi sınıfı, o bireyciliğe ve örgütsüzlüğe teslim olmak için kapı dışarı edilmektedir.

Neticede veganist, feminist ve lubunist yönelimlerde tasfiye olan, ortaklıktır, ortaklaşmadır. Çentik atma, ayrım koyma, taraflaştırma iradesidir. Mülk meselesi üzerinden küçük burjuva bireyler, kendi varlıklarını yüceltir, izole eder, sorumluluktan uzaklaşır, her yeri kendisinin zannederek, eylemi anlamsızlaştırırlar.

* * *

Bugün çocuk yetiştirme tarzı konusunda Batı ile Doğu’nun farklı olduğunu söyleyen makaleler yayımlanıyor. Hintli bir yazar, Batı’nın bağımsız, her şeyden kopuk, bireyci insan yetiştirme anlayışının Doğu’ya aykırı olduğunu söylüyor. Bazı feminist yazarların beyaz, orta sınıf, Batılı feminizmi eleştiren yazılarına rastlanıyor, ama bunlar, nedense Türkçeye çevrilmiyorlar. Çünkü herkes, veganist, lubunist ve feminist pratik üzerinden, o beyazın, orta sınıfın ve Batı’nın yağmasına, gaspına, sömürgeciliğine ortak olduğunu, bunun ekmeğini yediğini iyi biliyor.

Beyaz, orta sınıf ve Batılı güçler, tekellerin kıyametine hizmet ediyorlar. Onlarla yüceleceklerine, arşa ereceklerine, ayrımsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle içerisinde eriyeceklerine inanıyorlar. Bu açıdan, cumhuriyetin “on milyon sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitlesi”ne kızanlar, esasen dünya cumhuriyetinin “iki yüz milyonluk sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış kitlesi”ne hizmet ediyorlar. Bunlar, cumhuriyetin eski versiyonunda olduğu gibi bugün de yoksulu, ezileni ve işçiyi bile isteye sağa bırakıyorlar. “Vatan bölünmez bütündür” diyenle “Yeryüzü bölünmez bütündür” diyen, aynı madalyonun iki yüzüdür.

Mahşerin üç atlısı, öjenist, maltusçu, ırkçı, elitist ve faşisttir. Kuzu postundaki kurttur. Batının yağmasına, gaspına, sömürgeciliğine aittir. Dolayısıyla tek derdi, Marksizmi ve sosyalizmi tasfiye etmektir. Tüm tartışmaları buradan okumak gerekmektedir. Çünkü bugün sosyalist sol, AKP’ye değil, AKP’nin de içinde olduğu gerçekliğin yol açacağı devrime karşı verilen mücadeleye örgütlendiğinin farkında değil. Belki de farkında!

Eren Balkır
10 Mart 2021

Dipnotlar:
[1] Frederick Engels, The Part Played by Labour in the Transition from Ape to Man, Mayıs-Haziran 1876, MIA.

[2] V. I. Lenin, “İkinci Enternasyonal’in Çöküşü -VI”, Haziran 1915, İştiraki.

[3] Alison Rowlands, “Witchcraft and Gender in Early Modern Europe”, The Oxford Handbook of Witchcraft in Early Modern Europe and Colonial America içinde, Yayına Hz.: Brian P. Levack, Oxford University Press 2013, s. 452.

0 Yorum: